Sonbahar bas#lang@c#ta gu%n @s#@g~@ndan su%zu%le su%zu%le, daha sonraki gu%nlerdeyse gu%n @s#@g~@n@ yene yene geldi. Go%kyu%zu% daha aks#am alacas@ basmadan c#ocuklar@ oyunlar@ndan alabillyordu. O%yle gu%zeldi. Gu%nes# bu%yu%yor, ard@ndaki bulutlar@ mora, turuncuya, sar@ya boyuyordu. Meydan sokag~@n sonundayd@. Bu sokaktan bas#ka, ana cadeye bir su%re kos#ut uzanan dar bir yol daha vard@. Sol yandan geliyor, meydan@ ortas@ndan iklye bo%lu%yor, az sonra genis#leyerek Marangozlar C#ars#@s@na do%nu%s#u%yordu. Gu%nes# batt@ktan hemen sonra tepelerden kopan bir ince yel, o%nce denize iniyor, genis# kumluklar@, k@y@ya y@g~@l@ kahveleri, ara sokaklar@ gec#iyor, Bal@kc#@ Halinin orada durup tas#@d@g~@ yosun kokusuna kirli bal@k kokusunu da ekliyor, Marangozlar C#ars#@s@ndan gec#erken taze bic#ilmis# yonga, mobilya cilas@ kokusuyla ag~@rlas#@yor, meydana vard@g~@nda bitkin ve tu%kenmis# gibi c#ocuklar@n u%stu%ne y@g~@l@yordu. Saatler su%ren kos#us#malar, c#@g~l@klar, ku%sme ve bar@s#malar@n yorgunlug~u tere ve daha sonra da go%z kenarlar@ndan, boyunlardan as#ag~@ya dog~ru akan kirll yollara do%nu%s#tu%gu%nde, gu%nu%n bittig~ini llk an@msatan, o k@z@l go%kyu%zu% oluyordu. Go%zlerinde, s@rtlar@nda ve bacaklar@nda soluklanmag~a c#al@s#an aks#am yell, c#ocuklara, art@k eve do%nme zaman@n@n geldig~ini so%ylu%yordu. Bu do%nu%s# kendilig~inden yap@lmazsa, az sonra abla ya da annelerin sab@rs@z ve o%fkeli sesleri, onlar@ nas@l olsa dag~@tacakt@. C#ocuklar gidince meydan kendini birden b@rak@veriyor- du. Gerilere dog~ru genis#leyip uzayarak, bir yamuk olus#turuyordu. Tozluydu. Tozlar@ yorgun. Ve tozlar@ her gu%n yeniden yoruluyordu; c#ocuk ayaklar@n@n alt@nda o yana bu yana savrula savrula gu%n boyu yer deg~is#tirmek zorundayd@- lar. Sag~ ko%s#ede tulumbal@ c#es#mesi, o c#es#meden gerekil gereksiz ak@t@lan sular@n olus#turdug~u c#amurlu derecig~iyle, olmad@k yerlerinde kalakalm@s# tas#lar@yla, karanl@kta ku%c#u%l- meg~e bas#lard@ meydan. Yak@nlardaki yoksul evlerin kad@nlar@ bu saatlerde su almag~a gelirlerdi. Sonra onlar@n da ayaklar@ c#ekilir ve meydan, ay @s#@g~@ yoksa, kapkaranl@k ve bas#@ sonu bilinmeyen yaln@zl@g~@n@ beklemeg~e koyulurdu. Yenisiydik meydan@n. U%c# kardes#tik. Sokag~a tas#@nd@g~@- m@z@n ertesi gu%nu%, annemin is# buyurmas@na f@rsat vermeden, kitaplar@m@z@ at@p kos#tuk. Evden c#abucak uzaklas#mak, bo%ylece annemin sesini gerc#ekten duymaya- cag~@m@z bir uzakl@g~a eris#erek go%nu%i rahatl@g~@yla oyun oynamak ic#in, bas#larda iri ve uzun ad@mlar att@k. Meydan@n ag~z@na geldig~imizde ad@mlar@m@z ku%c#u%ldu% ve korkaklas#t@. Tedirgin, dolas#@k ad@mlarla c#es#meye yaklas#t@k. Can@m@z hic# istemedig~i halde uzun uzun su ic#tik. Sonra ellerimizi y@kamag~a koyulduk. S@ra yu%zlerimize geldig~inde oyun oynayan ku%melerin ikisinde c#o%zu%lme bas#lam@s#t@. Alkan ayaklar@n@ y@kamag~a giris#tig~inde, Akkan ku%menin birine girmis#ti bile. Alkan da ikinci ayag~@n@ y@kamag~a gerek go%rmedi. Gu%nes#in batmakta oldug~unu ilk o gu%n farkettik. Sonra aks#am@n o bildik yeli bacaklar@m@za sar@ld@. Bu sanl@s#la birlikte oyunun s@cakl@g~@n@n nicedir yitmekte oldug~unu, ben de dig~er c#ocuklarla birlikte ayr@msad@m. C#ocuklar dag~@ld@. Bizi kimse c#ag~@rmad@. Birkac# saat o%ncesinde oldug~u gibi go%lgelerin ard@ndan u%c# kardes# birbirimize bak@yorduk. Eve do%nmek gerektig~ini du%s#u%ndu%k. Annemin evden c#@kard@g~@ c#o%p ve moloz, iki kanatl@ kap@n@n o%nu%nu% kapatm@s#t@. Alkan bu tepeye t@rman@p o%te yandan inmek istedi ama, tam o s@rada kap@y@ ac#ar@ Nazmiye Han@m@n tu%zu% Alkan'@, o%nce o moloz y@g~@n@n@n tepesinde durmag~a, sonra da gerisin geri inmeg~e zorlad@. Oysa molozun o%te yan@ndan inse de ayn@ s#eydi. Nazmiye Han@m@n, ince, damarl@ eil, Alkan'@n koluna yap@s#t@, onu sertc#e ic#eri c#ekti. Arkada kalan bizler de Alkan'a bag~l@ym@s# gibi tek s@ra olduk, ic#eri girdik. Nazmiye Han@m kap@y@ ayag~@yla itti. Kap@ c#arpt@. Tavandan sarkan c#@plak ampu%l salland@, duvara vuran go%lgelerimizi titrete bu%yu%ttu%. Bu yu%ksek tavanl@ bos# evde bir tu%r korku olus#tu. C#ocuklar@n her u%c#u%nde de olus#tu bu korku. Hafifleyerek yukar@lara kadar yu%kseldi, elektrig~in kordonuna doland@. Aks#am h@zl@ indi. O evde yas#anan y@llar boyunca, aks#am@n en o%nce bu eve girdig~ini, gu%nes#inse hic# ug~ramad@g~@n@, yap@lan tu%rlu% savas#@mlara kars#@n farelerin bitmedig~ini, hatta, zaman zaman, kedilerimizin en gu%zel yavrular@n@n onlara yem olmas@n@ olag~an kars#@lamay@, o%te yandan bu evi sevmeyi, gu%nu% geldig~inde kapal@ kap@lar@n@n indirilmis# perdelerinin, gu%venlik getirdig~ini ac#@k kap@s@n@n ard@ndan s@zan @s#@g~@n ard@nda iyi s#eyler oldug~unu du%s#u%nmeyi o%g~rendik. Bu%yu%du%k o evde. Herkes bir kap@y@ ac#@yor ve yeni kos#ullar@n ortas@na at@l@yordu. Zorunlu bir s#eydi bu. O aks#am, evde gec#ireceg~imiz ikinci gecenin arifesiydi. Bir gu%n o%nce bu saatlerde henu%z bu evde deg~ildik. 2 Sait Bey: " --Hele es#yay@ eve bir atal@m, temizlik filan sonra yap@l@r," dedi. O yu%zden eve tas#@n@ld@g~@nda ortal@k karanl@kt@. Nazmiye Han@m elinde bir mumla kap@lar@ ac#@p kapamag~a koyuldu. C#ok kirliydi ev. Y@llardan beri kimse oturmam@s# gibi. Her yer, o%nde o, arkas@nda u%c# c#ocug~u, dolas#@ld@. Nazmiye Han@m her girdig~i yerde surat@n@ daha c#ok sall@yor, ama k@zg@nl@g~@n@ yu%ksek sesle belirtecek yu%reklilig~i go%steremi- yordu. Salona do%ndu%klerinde c#ekine c#ekine: " --Kuzum Salt," dedi. "Bu ev bir haftada temizlenmez, ne vard@ o kadar acele edecek?" " --Bu aks#am tas#@nmasayd@k hic# tas#@namayacakt@k han@m, kac#@nc@ kez so%ylu%yorum. Beg~enmiyorsan eski evimize do%nelim yine..." "Beg~enmiyorsan" demek kolay. Nazmiye Han@m beg~enmese bile bu evden c#@kamaz. Yeniden birbuc#uk odalara, avlusu mutfag~@ mu%s#terek evlere do%nmek kolay m@? Kald@ ki bu ev, gece karanl@g~@na s@g~@nm@s#, b@rak@lm@s# go%ru%nu%mu%nde bile, bundan o%nce oturdug~umuz evden de, onun o%ncesinden de, ondan da o%ncesinden de iyi. Genis# u%c# odas@ var. Odalar@n tu%mu% bu%yu%k bir salona ac#@l@yor. Mutfag~@, mutfag~@n bitis#ig~indeki kileri (o%yle karanl@k bir yer ki kiler, ic#eri girmeye korkup kap@s@nda tuttug~umuz mum hic#bir s#eyi ayd@nlatmad@. Kap@ ag~z@na kadar da doluydu u%stelik. Y@g~@l@ s#eylerin at@lmas@, at@lmadan o%nce oraya yuva kurmus# farelerin ve yavrular@n@n o%ldu%ru%lmesi aylar su%rdu%!) hamam@, mutfakla hamam aras@ndaki tu%m genis#lig~i kaplayan tavanaras@, hamam ve mutfag~@n ayr@ ayr@ ac#@ld@g~@ ku%c#u%k bir ic# avlusu vard@. Avlu bile odalar@nki gibi desenli tas#larla, hem de en gu%zelleriyle do%s#eliydi. Salt Bey o aks#am d@s#ardan bir s#eyler ald@ yemek ic#in. Al@nanlar mum @s#@g~@nda yenildi. Erkenden yat@ld@. Yatarken iki sokag~@n birles#tig~i ko%s#edeki, sokak lambas@n@n hareli sar@ @s#@g~@ndan yarariand@k. Sabah erkenden kap@ c#al@nd@, Zehra Teyze geldi. Onu ilk go%rdu%g~u%mu%z o sabah Zehra Teyze elbette hic#bir s#eyimiz deg~ildi. Zaman gec#ti, Zehra Teyze oldu. " --Gu%le gu%le oturun." Annem sag~@na soluna bak@nd@. Temizlenmemis# bir eve s@g~@nmak zorunda kalman@n s@k@nt@s@ yeniden u%stu%ne bast@rd@. Salt Beye yeniden h@nc#land@. Yas#am@ boyunca, kendisinde utanacak s#eyler aray@p durdug~unu bilmeden utand@ zaten Nazmiye Han@m. Gelen kad@n@n belirgin o%zellig~i, y@rt@k y@rt@k bakan go%zleri. Bu go%zler y@g~@l@ duran es#yay@, duvarlardan sarkan o%ru%mcek ag~lar@n@, yerdeki kag~@tlar@, toz toprag~@ dolas#@yor ve sonra k@rp@s#a k@rp@s#a annemin go%zlerine yap@s#@yor: " --C#ok da is#in varm@s# bac@m. Kes#ke es#yay@ tas#@madan bir temizlik yapt@rtsayd@n@z." Sac#@na kirli bir yazma sarm@s#. Ko%ylu% gibi. Sac#@n@n tek teli bile go%ru%nmu%yor. O gu%n, yazman@n alt@nda uzun, o%rgu%lu% sac#lar@ vard@r, diye du%s#u%nmu%s#tu%m. Onlu%klu%k boz kumas#tan yar@ dar, yar@ bol bir eteklik glymis#. Koca memelerinin u%stu%ne gelen k@s@mlar@ eprimis#, dall@ gu%llu% bir bluz gec#irmis# u%stu%ne; koltuk altlar@na gelen k@sm@nda, sabah@n bu saatinde ve bu mevsimde harelenen @stakl@klar var. Etleri giysilerinin her yerinden tas#@yor. Hatta, ayag~@na gec#irdig~i takunyan@n kay@s#@ndan bile tas#@yor. Annem ag~z@nda bir s#eyler geveledi. Ne so%yledig~ini kendisinin bile bilmedig~inden kus#ku yok. Mutfag~a giden koridora kac#t@. Babama seslendi: " --Salt gelsene biraz." Babam, kar@s@n@n go%zu%nde, onun bilmesig~i her s#eyin yan@t@n@ bilmek ve so%ylemek zorunda olan biri oldug~undan, daha koridor kap@s@na var@r varmaz, go%reviyle kars#@las#t@: " --Kim bu kad@n yahu? Gu%ndelikc#i falan m@?" Go%zlerini k@s@yor Nazmiye Han@m, sonra. Hic# kus#kusuz, yine bir k@skanc#l@k doldurdu ic#ini: " --Yoksa senin tan@d@klar@ndan biri mi ha?" Sait Bey omuzlar@n@ silkiyor. Gu%ndelikc#lyse, is# istedig~ini so%yler. Param@z@n olmad@g~@n@, evin temizlenmesi ic#in gu%ndelikc#i tutamayacag~@m@z@ so%ylemek zorunda olan kendisi deg~il. Bu, Nazmiye Han@m@n is#i. Kar@ koca ardarda geri do%nu%yor, Zehra Han@m@n oturacak yer arayan go%zleriyle kars#@las#@yorlar. Annem de aran@yor. Oturacak yer yok. Bir iskemle bile yok go%ru%nu%rde. Salonun ortas@na karmakar@s#@k bir y@g~@n at@lm@s#. Do%rtko%s#e yu%ksek orta masas@ ile onun u%c# sehpas@ o%zenle bir kenara ayr@lm@s#. U%stlerine bez bag~l@. en gu%zel es#yam@z bunlar. Bas#ka da es#ya yok. Bu tak@mla o%vu%nu%yorum. Ben bu%yu%yu%nce, evleninceye kadar annem iyi bakarsa bunlara, yeni evime go%tu%rmeyi du%s#u%nu%yorum. Masan@n tabana oturan kal@n tek ayag~@ biraz sallan@yor ama c#ok o%neml@ deg~il bu. Annem her sabah tozlar@n@ al@yor, haftada bir zeytinyag~@yla ovuyor. S#imdi sandalye yok diye bu masan@n u%stu%ne oturmas@n@ istemesin kad@ndan. S#is#konun biri. Hem bu kad@n@n boyu bile yetis#mez, koca k@c#@n@ kald@r@p, bir bacag~@n@ masan@n ucuna koyamaz. Korktug~um olmad@. Nazmiye Han@m@n, evin bu ilk konug~una sunacag~@ oturacak bir yer ya da bas#ka s#ey yoktu. Ayakta uzayan sessizlikten sonra, Zehre Teyze yu%ru%du%, elindeki ku%c#u%cu%k c#@k@n@ masan@n u%stu%ne b@rakt@. Do%nu%p giderken sesi ic#tendi: " -- Ev c#ok pis. U%c# de c#ocug~un varm@s#. Yard@m istersen haber ver bac@m." Annem yard@m istemeyi akl@ndan bile gec#irmezdi. Zaten kad@n@n evini bilmiyordu. Kad@n da annemin ad@n@ bile sormam@s#t@. C#@k@n, bic#ki art@g~@ bir bez parc#as@yd@. Ic#ine, kadin c#antalar@nda bulunan tu%rden bir ayna, du%zgu%n kesilmis# bir dilim ekmek konmus#tu. Ekmeg~in alt@nda da bir tutam tuz vard@. Ayna, {bu evde c#og~al@n}, demekti. Ekmek {r@zk@n@z bol olsun}, tuz, {ag~z@n@z@n tad@ yerinde olsun.} Annemin go%zleri doluverdi. Eren, iki y@l sonra o evde dog~du. Ac# da kalmad@k. Savas# bitmis#ti c#u%nku%. Tu%rkiye Amerikan yard@m@ al@yordu. K@y@ kentierindeki Amerikan askerleri, bu kentten de eksik olmuyordu. Barlar@n o%nu%nde kendilerini bekleyen og~lanla- r@n avuc#lar@na b@rakt@klar@ sak@zlarla s#ekerler@n sat@s#a c#@kar@ld@g~@ndan haberleri var m@yd@, bilemem, ama onlar@n, "hey Coni! Mist@r! C#akl@t? Lalipap?" diyerek ellerini du%mdu%z uzatmalar@na kat@la kat@la gu%lu%yorlard@. C#ikletler, sokak aralar@nda ikibuc#uk kurus#a el deg~is#tiri- yor, lalipap ise fazla al@c@ bulmuyordu. Lalipap'@n horoz s#ekerinden fark@ yoktu. C#ok para vermeg~e deg~mezdi. Mutsuz olmad@k o evde... 3 Meydanda o%nce bir f@s@lt@ dolas#t@. Amerikal@lar geliyordu. Iskenderun'a geliyorlard@. Her f@s@lt@ gibi. c#ocuklar@n yar@s@ dog~ru anlad@, yar@s@ da anlamad@, ya da ne anlamas@ gerektig~ini bilemedig~i ic#in, istedig~ini anlad@. F@s@lt@ unutuldu. U%stu%nde konus#ulmad@. Bir gu%nu%n an@msanmayan bir saatinde ve bir oyunun orta yerinde yeniden, ama bu kez f@s@lt@yla deg~il, yu%ksek sesle, Amerikal@lar@n gelmekte oldug~unu, Hac@ so%yledi. Hac@ bu haberi o%g~rendig~inden beri bir gece gec#mis#ti belki. Ya da bir yemek. Uykuya dalarken, ola ki, lokmalar@n@ yutarken, bu c#ok o%nemli haberi meydana geldig~i anda patlatmay@ du%s#u%nmeden edememis#tir. Uyurken du%s#u%ndu%y- se, uykusuna bir dakika gec# dalm@s#, yemekte du%s#u%ndu%yse, bir lokmay@ ag~z@nda gereg~inden c#ok c#evirmis#tir. Meydana geldig~i zaman unuttug~una kus#ku yok. O%yle olmasayd@, kos#arak gelirken bag~@r@r, haberi verirdi. Sonradan, oyunun bir yerinde ans@z@n akl@na gelmis# ve bezden yap@lma bir topa vururken ayag~@n@ beze deg~il, bos#lug~a dog~ru sallayarak bunun so%zu%nu% etmis#tir. Og~lanlar@n oyununda duraklama oldug~unu, sonra bir araya geldiklerini, oyunu unuttuklar@n@, k@zlardan biri ayr@msad@. Sonra ku%c#u%g~u%yle, c#ocuklar@n hepsi bir araya toplnd@. Bu%yu%kler meydan@n c#evresine dizili evlerden birinin alc#ak tas# duvar@na oturdular. Akkan, ayag~@yla kuyu kazmak zorunlulug~undaym@s# gibi, toprag~@ tekmeleye tekmeleye sordu: " --Yahu, bu Amerikal@lar nas@l adamlar acaba?" " --Senin benim gibi adamlar. Nas@l olsun istiyorsun?" Hac@'n@n dikles#mis# sesi, Akkan'@n sorusunu sekiz yas#@ndaki bir aptal og~lan merak@na do%nu%s#tu%ru%verdi. Akkan sustu. Ag~abeyim, Alkan, ku%c#u%k kardes#ini koruma gereg~ini duydu: " --Nereden biliyorsun, sen hic# Amerikal@ go%rdu%n mu%?" " --Go%rmedim ama og~lum, babam go%rmu%s#... S@nk gibi san, san, ama senin benim gibi adamlarm@s#." Hac@ dog~ru so%ylu%yordur. Babas@ s#ofo%r. Takisi var. Hem u%stelik Adana, Mersin Ankara, boyuna dolas#@p duruyor. " --Gemiyle mi geliyor bu adamlar abi?" Sedat'@n incecik sesi bu. " --Du%nyan@n en bu%yu%k gemisiyle geliyorlar. Istanbul'a gitmis#ler. Iskenderun'u da bir go%relim hele, demis#ler." Hac@, meydandaki tu%m c#ocuklar@n ic#inde Amerikal@lar@ en iyi tan@yan kis#i. O yu%zden, Amerikal@lar hakk@nda yaln@z o konus#uyor. Gerc#i kendisi hic# Amerikal@ go%rmemis# ama babas@ go%rmu%s# ya. Benim babam da Amerikal@ go%rmu%s# mu%du%r acaba? Go%rseydi anlat@rd@. Akl@na m@ gelmedi yoksa? Babam bas#@ndan gec#en her s#eyi anlat@r. Cumhurlye- tin ilan@n@ anlat@r o%rneg~in. Daha onlu%c# yas#@ndaym@s#. C#apa O%g~retmen Okulunda okuyormus#. Bir sabah s@n@fa girmis#ler. O%g~retmenleri "C#ocuklar Cumhurlyet ilan edildi," demis#. Herkes birbirine bakm@s#, "Sevinin, bayram yap@n," demis# o%g~retmen. Onlar da nas@l sevinip bayram yapacaklar@n@ bilememis#, o%ylece durmus#lar. Ag~@zlar@ ac#@km@s#. O zaman o%g~retmenleri "C#ocuklar, hepiniz sevinc#ten feslerinizi havaya f@rlat@n." demis#. C#ocuklar feslerini havaya f@rlatma- ya bas#lam@s#lar. C#ok gu%lmu%s#ler. Birbirlerinin feslerini havadayken tutup s@ralar@n alt@na atmak ic#in z@play@p dururken, bir yandan yumruklas#@rken, o%g~retmenin gu%lerek kendilerini izlemesinden hos#lanm@s#lar... O yu%zden ben biliyorum ki babam, Cumhuriyetin kurukus#unu yu%rekten kutlam@s# bir insan olarak, en az, Cumhuriyeti ilan etmis# olan saylavlar kadar o%nemli bir insand@r. Babam o%yle so%ylemez ama, biz anlar@z. Oysa s#imdiye kadar Amerikal@- lardan so%z etmedi babam. Unutmus# olabilir, Belki, gerc#ekten tan@m@yordur. Tan@sayd@, Amerikal@lar@n atalar@- n@n Orta Asyadan gittiklerini so%ylerdi. C#u%nku% babam diyor ki, yeryu%zu%nde ne kadar u%lke varsa, onu Tu%rkler kurmus#tur. Her halde Amerika'y@ da Tu%rkler kurmus#tur. Alkan Hac@'y@ s@k@s#t@rmak istedi: " --Ne kadarm@s# bu du%nyan@n en bu%yu%k gemisi?" " --C#ok bu%yu%k!" " --Ne kadar yani bu meydan kadar m@?" Hac@, bir tu%kru%k c@rklatt@ dudag~@n@n k@y@s@nda: " --Bu meydan kadar m@? Deli misin og~lum? Herifler du%nyan@n en bu%yu%k gemisiyle geliyor diyorum. Ko%rfezin ic#ine girerse iyi." Alkan'@n ag~z@ ac#@k kald@: " --C#ok bu%yu%k be... O kadar bu%yu%k gemi de olur muymus#? Ko%rfez kadar ha? Peki ya tas#arsa deniz?" " --Tas#maz. Onlar o%yle ak@ll@ adamlar ki, bir yolunu bulup denizi tas#@rmazlar. Zaten niye geliyorlarm@s# biliyor musunuz?" Soruyu s@n@fta o%g~retmenimiz sormus# gibi yan@tl@yoruz: " --Bilmiyoruz!" Okula gitmeyenler de ayn@ yan@t@ verlyorlar ama, onlar@n sesi bu koro ic#inde yer alam@yor. Daha o%nce bas#layan ya da daha sonra bitiveren zay@f heceler olarak du%zgu%n sesi bozuyor. " --Biz," diyorlarm@s#, "biz Tu%rkleri c#ok seviyoruz. Tu%rkler du%nyan@n en bu%yu%k milleti. Onlar@ tan@mak, Ruslara kars#@ onlara yard@m etmek ic#in geliyoruz." Ben okula gitmiyordum, okumas@n@ da bilmiyordum o%nceleri, ama gazetelere bakmay@ seviyordum. O zamanlar, gazetelerde, gazetelerin adlar@ kadar, belki de adlar@ndan daha bu%yu%k yaz@lar c#@kt@g~@n@ an@ms@yordum. Babam anneme "c#ok tehlikell," diyordu." Savas# bitti ama biz savas#tan kurtulamayacag~@z galiba. C#ok zor durumday@z." Ekmek bulamad@g~@m@z ic#in u%zu%m leblebi yemekten daha yeni kurtulmus#tuk. Babam da pasl@ pasl@ jiletlerle tras# oldug~u ic#in durmadan yu%zu%nu% kesmekten, kestig~i yerlere su%rekli olarak yap@s#t@rd@g~@ sigara ka*g~@tlar@yla dolas#maktan yeni kurtulmus#tu. Amerikal@lar@n bizi Ruslardan kurtarmak istemeleri c#ok iyiydi. Gerc#i biz, du%nyan@n en bu%yu%k ve en eski ulusuyuz. Yine de bizi du%s#u%nen dostlar@m@z@n olmas@ gu%zel bir s#ey. Yaln@z ben miyim bo%yle du%s#u%nen? Hay@r. Hac@'n@n so%yledig~i s#eylere hepimiz yu%rekten inan@yoruz. Kardes#lerim, yukar- dakilerin k@zlar@, kars#@m@zdaki Zekiye Kad@n@n torunu Aysel, doktorun c#ocuklar@, Esperans, Corc#, Ivon... " --Ama yine de ben korkuyorum. Gemileri o kadar bu%yu%kse, deniz tas#acak demektir. O zaman da bog~ulur gideriz." Alkan bu. Pis m@z@kc#@. Zaten hep birs#eyler bulur kars#@ c#@kacak. Adamlar bizim ic#in geliyormus# is#te... Neden ko%tu%lu%k etsinler? Hac@ bakal@m nas@l yan@tlayacak hos#nutlu- g~umuzu silen bu soruyu? Hac@'ya bak@yorum. O s@rada birden, annemin bizlere okudug~u bir eski o%yku%yu% an@msay@veriyorum: Okyanuslardan birindeki ku%c#u%k bir day@ sular bas@yor. Adada yas#ayanlar@n hic# birinin kurtulma umudu yok. Onlar da adan@n en yu%ksek tepesindeki bir gece kulu%bu%ne gidiyor, deniz sular@ go%vdelerini hareket edemez hale getirene kadar dans ediyorlar. Sonra da... Sonras@n@ an@msamak istemiyo- rum. C#ok ac@kl@ geliyor bana. O%yku%nu%n bas#@nda bir resim var: Bas#@n@ geriye atm@s#, uzun sar@ sac#lar@ uc#us#arak vals yapan bir genc# k@zla, kara sac#l@, kara giysili bir adam. Bog~ulanlar onlarm@s# gibi go%zlerim dolmadan bakamazd@m o resme. Gemi gelirse ve ko%rfez de tas#arsa, o yu%zden, Iskenderun'da, sular bizleri yutana kadar dans edeceg~imiz bir yer yok. P@narbas#@ var ama, orada da su deposundan bas#ka s#ey yok. Sonra ben dans etmesini de bilmiyorum. Resimdeki k@z@n giydig~i tu%rden bir tuvaletim de yok. Kimle dansedeceg~im, bog~ulana kadar? Kardes#lerimden biriyle mi? Onlar da dans etmesini bilmiyor benim gibi. Yani denizi tas#@r@rsa gelecek olan gemi, bir kedi yavrusu gibi debelene debelene, aptalca bog~ulur giderim ben. Bunu du%s#u%nmek, o o%yku%den bile ac@kl@ geliveriyor bana. " --Bu adamlar her s#eyin en iyisini yaparlarm@s# og~lum. Belki de tas#acak suyu pompayla geminin ic#ine c#ekiyordur herifler." Alkan art@k so%yleyecek so%z bulamad@. Bizler de bog~ulmaktan kurtulduk. Bog~ulmaktan kurtulus#un verdig~i sevinc#le, geminin gelis#ini go%zlemeg~e koyulduk. Konus#ma u%stu%nden gu%nler gec#mesine kars#@n Amerikal@lar go%ru%nme- di. Alkan, Hac@'n@n damar@na basmak isterdi ama, babam da dog~rulam@s#t@ Amerikan gemilerinin geleceg~ini. Istanbul Bog~az@ndan gec#erken neredeyse s@k@s#@yormus# bu gemiler. Neyse ki, kaptanlar@ ak@ll@ym@s#, yavas#, yavas#, santim santim ileriemeyi ak@l etmis#ler de o%ylece s@yr@l@p gec#mis#ler, darma duman etmemis#ler bog~azdaki evleri. " --Nas@l insanlar bu Amerikal@lar baba?" Sait bey, her aks#am ic#me al@s#kanl@g~@nda oldug~u s#arab@n zaman zaman o%nu%ne du%s#u%rdu%g~u% bas#@nda dag~@l@veren du%s#u%ncelerini, bir o kadar dag~@n@k so%zcu%klerle toparlamag~a c#al@s#arak anlat@yor: " --C#ok gu%zel insanlar. Hele kad@nlar@..." Dilini dudaklar@n@n u%stu%nden gec#irirken, ucuz s#arab@na kat@lan afyon, dilini, dudag~@n@n bir yerinde durdurup belki de hic# olmayacak bir du%s#u%, gerc#ekten yas#anm@s# bir an@ gibi olus#turuyor, tazeleyip yine sunuyor Salt beye. Yu%zu% gu%lu%yor o yu%zden. " --Nereden biliyorsun baba?" Salt bey, bu soruya gu%lu%yor. Olaylara dayal@ bir yan@t almak ic#in bekleyen u%c# c#ocug~unun go%zlerinde biriken isteg~in, Hac@'ya u%stu%n c#@kmak gayretinin fark@na bile varmayarak, yumus#ak yumus#ak gu%lu%yor. O gece uyumadan o%nce, Amerikal@lar@n o kocaman gemiye c#ocuklar@ c#ag~@rd@g~@n@, uc#suz bucaks@z gu%vertelerin- de kos#maca oynad@g~@m@z@, sakland@g~@m@z@ du%s#lu%yorum. Geminin alt@nda go%ru%nmez olan koskoca ko%rfezimize ac@yorum. Gemi gittikten sonra, o gemide oynayacag~@m@z cos#kulu oyunlar@ bulamayacag~@m@z meydan@m@z@n ne denli zavall@las#acag~@n@ du%s#u%nu%yor, meydana kars#@ bir tu%r suc#luluk duyuyorum. Bir gu%n, sol yana dog~ru uc#suz bucaks@z bir mavilikle ac#@lan denizin u%stu%nde kara noktac@klar beliriyor. Hep tek geminin geleceg~inin du%s#lendig~i ayr@msan@yor s#as#k@nl@kla. Oysa yaklas#an, yaklas#t@kc#a bu%yu%yen ayr@ koyu lekeler go%ru%yoruz. Daha da yaklas#@nca kurs#un grisine do%nu%s#en o lekeler genis#leyip uzuyor. Deniz, altar@nda yitiyor sanki. Ama o%telerde yine uc#suz ve ac#@k ve mavi ve bizim, duruyor... Iskelede, bir gu%n o%ncesinden beri, iki yandaki elektrik direklerinin aras@na as@lm@s#, u%stu%ne WELCOME yaz@l@ ak bir bez dalgalan@yordu. Gidenler gelenler oldu. H@zl@ motorlar is#ledi iskeleyle gemiler aras@nda. C#ocuklar arkada kald@. Itildi. Gemiler bu%yu%ktu%. Bir tanesi sahiden c#ok bu%yu%ktu%. Gu%ndu%zden daha c#ok, gece etkiliyordu o bu%yu%klu%k. Iskenderun'un kent @s#@klar@ sar@ ve seyrek bir y@g~@nd@. Oysa denizden k@y@ya kadar uzayan gu%mu%s# @s#@lt@lar@ go%kyu%zu%nu% bile ayd@nl@k bir maviye c#eviriyordu. Hele ara s@ra go%kyu%zu%nu% tarayan, kentin u%stu%nde ic#ten bir el rahatl@g~@n@n iyilig~iyle gec#tig~ini sand@g~@m@z koni bic#imindeki @s#@klar, bayram gecesine do%ndu%rdu% her yan@. Yumurtal@k k@y@lar@rinda bir ince sis olus#urdu aks#amlar@, go%zden silinirdi Yumurtal@k. Oysa bu @s#@klar, o sisi yok ediyor, Yumurtal@k'@, daha o%tedeki kars#@ k@y@y@ zorluyor, yanas#t@r@yordu. Denize demir atm@s# gibi go%ru%nmu%yordu bu gemiler. Hic# k@p@rdamadan duruyor, temel atm@s#a benziyorlard@. Ic#leri asker doluydu. Bol pac#al@ pantalonlar giyen, birbirlerine c#ok benzeyen, koca koca k@c#l@, uzun, sar@ adamlard@. Sokaklar doluverdi. Gu%n bat@m@yla kararan sokaklarda, go%rdu%kleri genc# k@zlara sanl@yor, o%pmek istiyorlard@. Hatta baz@lar@ bizleri bile o%pmek istedi. Ag~@zlar@ tahta kurusu gibi kokuyordu. Bizlere sar@labilmek ic#in eg~iliyorlard@. B@rakma- lar@ ic#inse, biraz debelenmek yetiyordu. "Ag~msori" diyorlard@. Ceplerinden c#u%ru%meyen sak@zlar c#@kar@p, elleri- mize tutus#turmak istiyorlard@. "C#akl@t?" Onlar@n verdikleri c#akl@tlar@ alm@yorduk. O sak@zlar@, sokak aralar@nda satanlar nas@lsa vard@. C#u%ru%meyen sak@zlard@ ama, s#ekeri biter bitmez, tats@z tuzsuz bir s#ey oluyordu ellerimize tutus#turmak istedikleri s#eyler. Kocaman k@c#lar@n@n ard@nda- ki ceplerine doldurduklar@ s#ekerlerle daha da bu%yu%yen k@c#lar@n@ belki de ku%c#u%ltmek ic#in bos#altt@klar@ s#ekerlerini hic# sevmemis#tik. Al@s#mad@g~@m@z bir tad@ vard@ o s#ekerlerin. Bu%yu%k gemi ve yan@ndaki ku%c#u%k gemiler gittikten sonra ko%rfez bos#al@verdi. Birkac# bal@kc#@ motorunun olus#turdug~u ku%c#u%k sallanmalar d@s#@nda, bu%yu%k ve suskun bir su y@g~@n@yd@ ko%rfez. Bir gu%n, yeniden o kurs#un grisi gemiler geldi. Y@llar boyunca bos#ald@, doldu deniz. Y@llarca WELCOME yaz@l@ olan bez gerildi, o ilk gerildig~i yere. Bez sarard@, kirlendi. Ak giysili komutanlar@ iskeleye c#@kt@. Selamland@. Do%nu%s#te, iskeleden inip motorlar@na binmeden o%nce selamland@. Denizcilerimiz, onlar gibi bacaklar@n@ dizden k@r@p yu%ru%meyi o%g~rendiler ve o%yle gec#tiler bayramlarda. C#ocuklar@n hepsi WELCOME yaz@s@na baka baka "velcome" demesini o%g~rendi. Bu ilk o%g~rendig~imiz Ingilizce so%zcu%ktu%. Hemen ard@ndan da "ag~msori" demesini o%g~renmis#tik. Gec#en zamanla Ingilizce bilgimiz iyice ilerledi. Sazlar vard@ eskiden, onlar kapand@, yerlerine barlar ac#@ld@. Yu%ce bir orman ag~ac@ alt@nda bir gecede p@trak gibi bas# veren mantar benzeri, h@zla artt@ barlar. C#abuk yap@ld@. Briketten, tek kat u%stu%ne, k@rm@z@, mor, yes#il renklere boyanm@s# ko%tu% kulu%belerdi o%nceleri. Yar@ aral@k kap@lar@n- dan go%ru%nen, yaln@zca k@rm@z@ bir @s#@kta bog~ulmakta olan karanl@kt@. Barlar@n kap@lar@na, tabelalar@na yaz@lan yaz@lar@n Ingilizce bilgimize katk@s@ oldu. Erken o%g~rendik: "Welcome Friends U%nidet States Of Sailors... Nice Girls, Fresh Beer..." O karanl@k briket yap@lara giren, s#is#man, esmer ve c#og~u yas#l@ kad@nlar@n incecik naylon bluzlar@n@n alt@ndan etlerini ve memelerinin bir k@sm@n@ tas#@ran su%tyenleri go%ru%nu%yordu. Sac#lar@ bellerine kadar uzundu, karaya boyal@yd@. Dudaklar@ kand@. Duvarlara, yukardan as#ag~@ya dizili harflerle bas#ka so%zcu%kler de yaz@lm@s#t@: "ENGLISH SPOKEN" Boyuna konus#uyor, gidip geliyor, sokag~@m@zda oturan- lar@ tan@yorduk biz de. Art@k, yeni gelmis# yabanc@lar oldug~umuzu so%yleyemezdik. Nazmiye Han@m bile. O bile arkadas# bulmus#, koms#ular@n@ tan@maya koyulmus#tu. Yo%ntem tekti: Olmayan hangisiyse, onun ard@ndan konus#uluyordu. Bo%ylece, herkes birbirini tez zamanda tan@d@. 4 Ince iplikler gibi uzayan, go%ze deg~ip deg~medig~i pek ayr@msanamayan yag~murlar bas#lad@. Pencereler y@kand@. Madam Marlya'n@n bahc#esini dolduran c#ic#eklerin; bu%yu%k, ku%c#u%k, kal@n, ac#@k yes#il, koyu yes#il, ac#, kokulu, kokusuz yu%kseklere uzanan ve toprag~a yap@s#m@s# olan yapraklar@ cilaland@. Yag~murun iplikleri, go%kle yer aras@nda mekik dokudu. Go%kten ald@g~@n@, du%zenli ve sessiz, toprag~a b@rakt@. Daha o gu%ru%ltu%lu% ve savruk yag~murlara vakit vard@. Eve yerles#ildi. Es#yalar ic#in yer arand@g~@nda, evin ne kadar bu%yu%k ve bizim ne kadar yoksul oldug~umuz c#@kt@ ortaya. Elden du%s#me tahta bir masayla, do%rt sandalye ald@ Sait bey. Oysa bes# kis#iyiz. Bu%feyi en bu%yu%k go%ru%neceg~i bir yere yerles#tirdi annem. Ic#inde tabak c#anak deg~il, babam@n kag~@tlar@, resim gerec#leri, pul kolleksiyonu ve eski bir karago%z tak@m@ndan arta kalan parc#alar duruyor sade. Bir sedir uydurdu Nazmiye Han@m. Y@llar boyunca bir s#eyler uydurmag~a al@s#a al@s#a, daha sonra uydurmadan elde ettig~i s#eylere al@s#amad@. Misafir odas@ olarak kullanmag~a karar verdikleri, salona caml@ bir kap@yla ac#@lan, evin en ku%c#u%k ve karanl@k odas@na konuldu do%rt sandalye. Aralar@na sehpalar, ortaya da tek ayakl@ masam@z yerles#tirildi. Yemek yenileceg~i zaman misafir odas@ndaki do%rt sandalye toplan@p yemek masas@n@n c#evresine diziliyor, bir kis#i de sedire oturuyordu. Odalardan birisi kapat@ld@. Bos#-duruyor. O oda, bizler bu%yu%yene kadar o%ylece b@rak@ld@. Pencerelerine ic#ten kag~@t yap@s#t@r@ld@. Go%zbebekleri akm@s# insanlar gibi, sokag~a, y@llarca ak go%zlerle bakt@ oda. Ko%s#edeki odada, tu%m aile birlikte yat@yoruz. Annemie babam, y@llardan beri yapt@klar@ gibi, babam@n askerlig~in- den kalma tek kis#ilik portatif karyolaya s@g~@s#t@lar. Iki og~lan, bir de eve geldikten u%c# gu%n sonra Sait Beyin sokakta bulup gu%lerek eve getirdig~i, bir haftal@k bir ko%pek yavrusu, iki kis#ilik bir somyaya enine yat@r@l@yoruz. Somyan@n ortas@ c#ukur, kim vatsa, somya yere deg~di deg~ecek. Gu%nlerce ad beg~enilemeyen, o yu%zden "Ko%pek" diye c#ag~r@lan yavru, bizlerle birlikte yat@r@lm@yor ama, ne yap@p ediyor, odan@n d@s#@nda b@rak@lsa ag~l@yor, babam yan@na alsa kac#@yor ve aram@zda ya da u%stu%mu%zde bir yere k@vr@l@yor. Amerikan gemileri geldig~inde, "Ko%pek" bir ayl@k olmus#tu. Gu%du%k bacaklar@ u%stu%nde yu%ru%meg~e c#al@s#an, C#ok s#is#man bir avc@ cinsiydi. Sait Bey, Amerikan gemisindeki bir ziyafete gidip geldikten sonra, ag~z@ tahta kurusu buhar@ salarak ve go%zleri kayarak "Ko%pek"i karn@ndan tutmus#: "-Sana ad buldum Ko%pek," demis#ti. "Senin ad@n 'Viski' olsun." K@z@l kahve tu%yleri @s#@l @s#@l yan@yor, uykusundan uyand@r@lar@ Viski, go%zlerini ac#am@yordu. Zehra Teyze, yerles#ildig~i s@rada, eve en c#ok gelip giden koms#u oldu. Bir iki kez kap@y@ c#ald@. Sonra anneme o%g~u%tledi: "-Sizden o%nceki kirac@lar, kap@n@n u%st penceresini ac#@k b@rak@rlard@. mutfaktan yahut ayak yolundan apar topar kos#turacag~@na, kap@y@ ac#ar, girerdik k@z." Nazmiye Han@m surat@n@ burus#turdu ama, bitmek bilmeyen sonbahar@ sokaklarda gec#irmekte olan u%c# c#ocug~un durmadan kap@y@ c#almas@ndan tez zamanda usand@, kap@n@n u%st penceresini ac#@k b@rakmaya bas#lad@. Bundan da herkes yararland@. En c#ok Zehra Teyzeydi yararlanan. Gelenin, kolunu sokup, su%rgu%yu% c#ekmesi ve ic#eri girmesi o%yle dog~al say@l@yordu ki, kap@s@na al@s#t@rd@g~@ dilenciler bile kap@y@ c#almadan ac#@p, Nazmiye Han@m@ evin ic#inde aramag~a bas#lam@s#lard@ bir su%re sonra. Zehra Teyzeye o%zel bir ilgi duyus#um, bir gu%n onun benden az o%nce kap@y@ ac#@p girmesi ve Nazmiye Han@mla ikisinin, benim yanlar@nda oldug~umu ayr@msamamalar@ yu%zu%nden oldu san@r@m. Eve girmekle c#@kmam@n uzun su%rmesini istemedig~im, gu%zel oyunlardan birinin aras@nda olsa gerekti. Kos#arak c#@kmak u%zereydim ki, Zehra Teyze'nin ag~lamakl@ sesi, kulag~@ma c#al@nd@: "-Aha bak, s#uram@ da c#imdikten morartt@." Duraksad@m. O%nlu%klu%k satenden yap@lm@s# eteg~ini kald@r@p, pac#al@ uzun donunu yukar@ c#ekerek bir yerini go~steriyor. Ne kadar kara bir kad@n bu. Bacag~@ da yu%zu% gibi. Uzun k@llar@n aras@na yay@lm@s# kopkoyu bir leke, go%zlerimin inanmazl@g~@nda genis#leyerek bacag~@ndan yukar@lara dog~ru yay@l@yor. Yu%zu%ne bak@yorum. Go%zu%nu%n u%stu%nde de kocaman bir morluk var. Ag~z@m ac#@k kal@yor: "-Ne oldu go%zu%nu%ze Zehra Teyze?" Yu%zu%ne yap@s#@k duran, o kendine ac@yan anlam@ bozuveren bir telas#la toparlan@yor: "-Kap@ya c#arpt@m." "-Peki bacag~@n@za?" "-Ne olmus# bacag~@ma?" "-C#imdikledi dediniz ya demin. Kim c#imdikledi?" Nazmiye Han@m dikleniyor: "-O%yle bir s#ey demedi. Sen kap@ aras@ndan dinledig~in ic#in uydurdun tabii." Kap@ aralar@ndan dinlemiyordum kimseyi o zamanlar. Odan@n ic#indeydim. Yine de kars#@ c#@kmak akl@ma gelmedi. Bana neydi Zehra Teyzenin kap@ya c#arpmas@ndan! Ayn@ gece, yatt@g~@m yerde, annemin, ag~z@n@ babam@n kulag~@na yaklas#t@rarak f@s@ldad@g~@ so%zleri ise, gerc#ekten kulag~@m@ diktig~im ic#in duyuyorum: "-Kocas@ her aks#am do%vu%yormus# Zehra Han@m@ Sait. Her aks#am... Sonra da korkutuyormus#. Bag~@r@rsan ya da birine so%ylersen delerim, seni, diyormus#." Zehra Teyzenin delineceg~inden korkuyorum o%nce. Sonra da nas@l delineceg~ini, adam@n kar@s@n@ neresinden deleceg~ini du%s#u%nerek uykuya dal@yorum. O geceden sonra, Zehra Teyzeye daha dikkatli bakmag~a bas#l@yorum. Kollar@nda dis# izleri oluyor. Yanag~@nda morluk... O gec#iyor bu kez bacag~@nda. Yerleri su%rekli deg~is#iyor ama izler bir tu%rlu% bitmek bilmiyor. Geceleri o%g~reniyorum: "-Du%n gece, odunla vurmus# bileg~inin u%stu%ne. Go%rsen Sait, elim bu%yu%klu%g~u%nde bir yeri morarm@s#t@ kolunun." Kars#@daki Madam Mariya'n@n k@z@, yukarda oturanlar@n iki k@z@, yanda Cebrail Ustan@n k@z@, hepsi biliyor, Zehra Han@m@n neresinde ne izi oldug~unu. Ben de biliyorum. Her Sabah, tam sekizde, aks#amlar@ da bes# buc#ukta kap@n@n o%nu%nden bir adam gec#iyor. P@r@l bir akl@g~@ olan bisiklet fanilas@n@n u%stu%nde, k@r@s#@ks@z kavus#an yu%ksek kemerli pantalonuyla, hic# ceketli go%rmedig~im bir adam. Yag~mur da yag~sa, giysisi deg~is#miyor. Dimdik yu%ru%yor. Bacaklar@ ince. Kollar@ aksine c#ok kal@n. Bisiklet fanilas@n@n alt@ndan, omuzlar@n@n gelis#mis# kaslar@ sec#iliyor. Belki de omuzlar@n@n genis#lig~i belli olsun diye, kollar@n@ hafif yana ac#arak ve kasarak yu%ru%yor. Yu%zu%nde anlas#@lamayan bir u%rku%tu%cu%lu%k. C#irkin de ondan m@? C#irkin, c#ok c#irkin bir adam. Yu%zu% k@r@s#@k ic#inde. Dikey ve yatay k@r@s#@klar o%yle c#ok ve o%yle belli ki. Koyu esmer bir adam. Ince bacaklar@n@n ucuna ayaklar@ esnek bir vidayla tutturulmus# gibi. C#ok harektli ayaklar@ var. Bir ad@m atmak ic#in birkac# hareket yap@yor. Kocas@n@n evden gitmesinden az sonra, kendisini sokag~a atan Zehra Teyze, o kap@ senin, bu kap@ benim, dolas#mag~a c#@k@yor. O%g~le gec#ip, gu%nes# do%ndu%kten sonra da huzursuzlanmag~a bas#l@yor. Iki de bir saat soruyor. Kocas@n@n do%nu%s# zaman@na yak@n, ortada dolas#an bir la*f varsa la*f@, bes# kurus#a ac#mal@ konken oynan@yorsa, oyunu kesiyor, sokag~a f@rl@yor, og~lunu dald@g~@ oyundan kopar@p, c#ekis#tire c#ekis#tire go%tu%ru%yor, evine kapan@yor. Annem de Madam Mariya da, Remziye Teyze de onun bu korkusunu alaya al@yorlar: "-Ne varm@s# anam? Herifi bunca yu%kseg~e c#@kart@p da kafana s@c#@racak?" "-Ben anlayam@yorum" diyordu annem. "S#o%yle bir kolundan savursa, herif balkondan as#ag~@ uc#ar. Yar@s@ kadar bir adam. Bu kadar mahku*m olunlur mu erkeg~e can@m?" Oysa savuram@yordu adam@ Zehra Teyze. Buna kalk@s#mas@ bir yana, eve kapan@yor, og~lunu da kolundan c#ekis#tirip, g@k c#@karmas@na izin vermeden, kocas@n@n sabah is#e giderken giydig~i fanilay@ c#@kart@p temizini giymesini, og~lana ayakkab@lar@n@ sildirtmesini, perma yapt@r@lm@s# ve katran karas@na boyanm@s# sac#lar@n@ o%zenle taramas@n@ izliyor, hic# bir s#ey so%ylemeden c#@k@p gidinceye kadar yerinden k@p@rdanm@yordu. Adam, bir kez bile "Allaha@s- marlad@k" demiyordu. Bir kez bile ne zaman geleceg~ini so%ylemiyordu. Eve bir s#eylerin la*z@m olup olmad@g~@n@ sormuyordu. Zehra Teyze bunlar@ ayr@ms@yor muydu? Hic# anlatmad@. Belki de adam sokag~a c#@kmak ic#in neyi neden go%sterebileceg~ini du%s#u%nu%yordu. Ya da korkudan, du%s#u%n- meyi bile unutuyordu. Hidayet Beyin, geldikten yar@m saat sonra evden c#@kt@g~@n@, dimdik ve kollar@n@ kasarak yu%ru%yu%p gittig~ini go%ru%yorduk. Sokag~@ gec#iyor, caddeye c#@k@nca denize dog~ru uzanan yo%ne do%nu%yor ve go%zden yitiyordu. Eve kac#ta do%ndu%g~u%nu%, zaman@n@ nerede ve kimlerle gec#irdig~ini kimse bilmiyordu. Bu arada biz de sokag~a al@s#m@s#t@k. Kars#@l@kl@ s@ralanm@s# c#og~u tek katl@, ikisi iki katl@ bir dizi evin on alt@ c#ocug~uyduk. Bu c#ocuklar@n hepsi ic#in Zehra Teyze, bu%yu%kler ic#inde en c#ok ilgi toplayan@yd@. Belki bas#larda o%yle deg~ildi de, gide gide o%yle oldu. Zehra Teyze annemden daha genc#. Yukar@ katta oturan Remziye Teyzeden de. Kars#@da oturan Madam Mariya en yas#l@lar@. Bunu o gu%nlerde bo%yle saptamak o%yle zor bir is#ti ki. Zaman zaman parlay@veren ve c#ok uzayan yas# tart@s#malar@nda u%c#u% de Zehra Teyzeyi bir yana b@rak@p birbirlerinden daha genc# olduklar@n@ savunmaya koyuluyor- lard@. O%lc#u%su%z bir tart@s#mayd@ bu. Hic# biri dog~um tarihini so%ylemiyor, evlendiklerinde kac# yas#@nda olduklar@n@ so%ylemekle yetiniyorlard@. O zaman en dikkat edilecek s#ey, evlenme y@l@n@ so%ylememekti. So%ylemiyorlard@. Biri, o%nemli bir olaydan ve o olayla ligili an@s@ndan so%z etmeg~e kalk@s#sa, bir bas#kas@ pat diye, o olay@ an@msayamayacag~@n@, c#u%nku% o tarihte c#ok ku%c#u%k oldug~unu so%ylu%yordu. Tarty@s#ma bo%ylece bas#l@yordu. Sonra bir bas#ka gu%n, bir dig~erinin anlatt@g~@ olay@ dinleyen ikisi o olay@ hic# an@masam@yordu: "-Bilemem bac@m," diyorlard@. "C#ok ku%c#u%ktu%m zahir, akl@mda yer tutmam@s#." Bu genc#lik savlar@ y@llar su%rdu%. C#ok zaman gerekti, b@rak@lmas@ ic#in. O%nce annem b@rakt@. Sonra Madam mariya. Remziye Teyze, bir su%re daha su%rdu%rmek istedi ama kars#@s#@nda art@k bu tart@s#malara girmeyi du%s#u%nmeyen, hatta onun tart@s#ma ac#t@g~@n@ ayr@msamayan iki kad@n vard@. Tart@s#@lmay@nca da bu konunun ac#@lmas@ anlams@z gelmeg~e bas#lad@ Remziye Teyzeye. O da bu yu%zden b@rakt@. Sonra sokaktan tas#@n@p gitti. O gu%nlerde zaten, analar@m@z@n yas#@ bizi hic# ilgilendir- miyordu. Bizim, oyunlar@m@z ve Viski'miz vard@. Ko%pek, Viski, olduktan hemen sonra, yuvarlana yuvarlana ard@m@zdan sokag~a c#@kmaya, gittig~imiz her yere k@sa bacaklar@yla yetis#meg~e bas#lam@s#t@. Girdig~imiz her yere giriyordu Viski. Go%rdu%g~u%mu%z herkesi go%ru%yordu. Konus#tu- g~umuz herkesin bas#@n@ oks#amas@na izin veriyordu. Yedig~imizi yiyor, limonata ic#iyorsak, o%nu%ne konulan limonatay@ su%t bulas#@g~@ kab@ndan dilini s#aklata s#aklata ic#iyordu. Viski de o%g~rendi bu onalt@ c#ocug~un evinin ic#ini. Babalar@n kazar@c@n@. Kocalar@n huysuzluklar@n@, ic#ki ic#ip ic#mediklerini, kad@nlar@n ay@n hangi gu%nu%nde hastaland@k- lar@n@, hangi annenin daha yumus#ak yu%rekli, hangi annenin daha titiz oldug~unu, evlerine giren c#@kan@, es#yalar@... Madam Mariya'n@n salonunda c#ok eski bir avize vard@. Mor su%mbu%l, ak papatya, k@z@l gelincik bic#iminde boncuklardan yap@lm@s# sallant@l@ uc#lar@nda gu%ndu%z gu%nes# gece ise sar@ms@ @s#@k c#og~al@t, durur, her c#ocug~un ic#inde, bu koca demeti kucaklamak, onlar@ saymak, hic# solmay@s#lar@- n@n sevincini su%rdu%rmek isteg~i uyand@r@rd@. O sallanan uc#lardan birini kopar@p bana vermesi ic#in Esperans'a bask@ yapard@m. Viski o zamanlar kuyrug~unu sallaya sallaya beni desteklerdi: "-Bir dal kopar@p vermezsen, seni meydandaki hic# bir oyuna ald@rmam." diyordum Esperans'a. "Cankurtarmaca oynarken en o%nce seni tutsak ederim, sonra da hic# b@rakmam, oyun oynayamam@s# olursun." Bunlar@ so%ylerken Esperans'@n ag~lamamas@ @c#in sesimi c#ok sertles#tirmiyor, bir yandan da mutfaktan ans@z@n c#@kabilecek Madam Mariya'ya yakalanmamak ic#in, kulakla- r@m kap@n@n ac#@ld@g~@n@ belli eden seste, mutfak kap@s@n@ go%zlu%yordum. Viski de benim go%zlerimi izliyordu. Ona bak@yor, son kez vuruyordum Esperan'@: "-Viski'ye de el su%remezsin o zaman." Tek c#ocuktu Esperans. Viski'yi kucag~@ndan b@rakmak istemiyordu. Ben Viski'ye bak@nca, o anl@yor, Esperans hic# yokmus# gibi, go%zu%nu% go%zu%me dikip, bacaklar@ma su%rtu%n- meg~e koyuluyordu. Esperans bu ald@rmazl@g~a dayanacak kadar gu%c#lu% deg~ildi. O zaman korka korka avizeye uzan@yor, bana vermek ic#in, daha o%nce de koparm@s# oldug~u yerden uzakta duran bir diziyi kopar@yor, bo%ylece, avizenin bir yerinde dis# oyug~u gibi bu%yu%yen bir oyuk olus#mas@n@ o%nlu%yor, avucuna y@g~@l@veren ag~@rl@g~@ bana uzat@yordu. Yeni c#ic#eklerim beni c#ok mutlu ediyordu. Arkamdan, kucaklad@- g~@ Viski'yle birlikte kos#an, bahc#e kap@s@nda beni bile gec#en Esperans benden de mutluydu. Remziye Teyzenin biri benden bir yas# bu%yu%k, dig~eri yas#@t@m olan iki k@z@yla birlikte, Do%rtyol'daki portakal bahc#elerinden gelip, kilerlerine do%ku%len dag~ gibi s@kmal@k portakal y@g~@n@n@n u%stu%ne c#@k@yorduk. Az sonra Alkan'la Akkan da geliyor, k@zlar@n iki ku%c#u%k kardes#i de aram@za kat@l@nca, portakal y@g~@n@n@n tepesinde bir yar@s#t@r bas#l@yor- du. Ag~ac# alt@na du%s#mu%s# ko%tu% portakallard@ bunlar. Elimizi istedig~imiz yo%ne uzat@yor, avucumuza gelen portakal@ iyice yumus#att@ktan sonra tepesinden @s@rarak somurmag~a koyuluyorduk. Ic#i emildikten sonra bir kabuk olarak kalm@s# portakallar@ saymak olanaks@zd@. Sekiz c#ekirgeydi y@g~@n@n u%stu%nde k@m@ldas#an. Remziye teyzenin go%rmesinden korkarak, posalar@ bir sepete dolduruyor, meydan@n orada bir yere do%ku%yor, kos#a kos#a eve do%nu%p sepeti yerine at@yor, yine d@s#ar@ c#@k@p saatler boyu yag~an yag~muru, soluk almaks@z@n, hic# bir yere tas#@rmaks@z@n emmis# olan meydan@n kucag~@na atl@yorduk. Yag~mur yag~d@g~@n@ an@msa- tan tek s#ey, tulumbadan akan, bulan@k suydu. Meydan deg~il. Yag~mur durduktan bes# dakika sonra meydan kendini, c#ocuklar@n oyununa haz@rlam@s# oluyordu. Toprag~@- n@ yeteri kadar kurutuyor, bunun ic#in de gu%nes#le elbirlig~i ediyordu. Is#leri az, gu%nes# de, meydan da, hamaratt@. Onlar@ bekleyen c#ocuklar@n c#oklug~unu ikisi de y@llar boyunca hic# unutmad@lar. Her zaman meydan deg~ildi oyun yeri. Oyunlar zaman zaman bas#ka sokaklara da kay@yordu. Ev bulursak, maydan@ bir su%re bos#lay@p, evlere de doluyorduk ama, bu o%yle her zaman bulunan olanak deg~ildi. Evde olmayan anne, c#ok yak@ndayd@ hep. Ve c#ok tedirgindi. Bas#larda, evin dag~@t@lmamas@, kirletilmemesi, k@nlabilir s#eylerin k@r@lma- mas@ ic#in evin c#ocuklar@n@n go%sterdig~i o%zen, az sonra nas@l ve nereye uc#uyordu bunu anlam@yordu ama, dag~@n@kl@g~@n ya da bir s#eylerin k@r@lm@s# oldug~unu go%steren go%zlerimiz vard@. Ic#imizde bu%yu%yen pis#manl@g~@n besledig~i korkular, tu%m go%vdeleri kapl@yordu c#og~u kez. En iyisi sokaklarda oynamakt@. Almak bas#@m@z@, ayaklar@m@z@, seru%ven olus#turan kafalar@m@z@, ve bas#ka sokaklara gitmek... En iyisi buydu. Kimi zaman her s#eye kars#@n, yine de Nazmiye Han@m@n evde olmad@g~@ gu%nlerden yararlan@yor, eve dolus#uyorduk. Babam@n, y@llar o%nce Avrupa'dan getirttig~ini so%yledig~i ve bu%fenin ic#ini dolduran kag~@tlar@n aras@na o%zenle gizledig~i, alt@n ve gu%mu%s# renkli yald@zlar@n paketlerini sakland@g~@ yerden c#@kar@yordu. Bu is#i babam kadar o%zenle yapan Alkan'd@. Yald@zlar el bu%yu%klu%g~u%nde paketler ic#indeydi ve yag~l@ kag~@tlara sar@l@yd@. Sait Bey, bu yald@zlar@n u%stu%ne titriyordu, c#ocuklar@n hoyrat ellerine du%s#memesi ic#in kendince o%nlem alm@s#t@. O yu%zden o%nleminin etkili oldug~unu sanmas@ gerekliydi. Alkan da bunu pek gu%zel beceriyordu. Bir yald@z zerrecig~inin bile uc#up bu%yu%klerin dikkatini c#ekmemesi ic#in o%zen go%stererek, paketlerden birini ac#@yor, yald@zlar@ avuc#luyor, birer kaba koyuyordu. Bu s@rada, hic#bir c#ocuk h@zl@ soluk vermiyordu. Yald@zlar@n uc#mamas@ gerekti. Soluklar go%g~u%s kafesinde tutuluyor, yu%zler k@zar@yordu. Sokag~a, o%nde Alkan, ard@nda dig~eleri, pes#pes#e c#@k@l@yordu. Alkan, yald@zlar@n u%stu%ne c#es#meden su doldurduktan sonra taslar@ arkas@nda gizliyordu. Sokaktan bir c#ocug~un gec#mesi ic#in fazla beklemiyorduk. C#u%nku% sokak, kentin c#ars#@lar@na ulas#an caddeye ac#@l@yordu. Alkan, ag~@r ag~@r av@na yaklas#@yor, o s@ra kendisi de, bizler de dev san@yorduk Alkan'@. Ya da bir tu%r Tanr@yd@: "-So%yle bakal@m ey insanog~lu!... Alt@ndan m@ bir yu%zu%n olsun istersin, yoksa gu%mu%s#ter mi?" Bu kal@nlas#t@r@lm@s# ses, sesin ard@nda ku%me olus#turup k@k@rdayan c#ocuklar, yakalanan av@ kus#kuya sal@yordu. Bir tehlike oldug~unu anlam@yor deg~ildi ama, sorulan soru yan@t vermeksizin kac#mas@n@ gerektirecek kadar korkutucu da deg~ildi. Yu%zu%nde deg~is#ik kararlar@n oynas#mas@ go%ru%nu%yor, c#ocuk dayanam@yordu: "-Alt@ndan..." "-Al sana alt@ndan bir yu%z!..." Taslardan biri yere b@rak@l@yor ve Alkan'@n avucu, sulu sar@ yald@za dal@yor, parmaklar@n@n aras@ndan s@zan boya c#ocug~un yu%zu%nden kayarak, giysilerine daml@yordu. Evlere dag~@lma zaman@ geldig~inde, kaplarda kalan yald@zlar do%ku%lmeg~e k@y@lamad@g~@, suc#un ortaya c#@kacag~@ kayg@s@yla eve de go%tu%ru%lemedig~i ic#in, alt@n yu%zlu%lerle gu%mu%s# yu%zlu%ler aras@nda bir savas# yap@lmas@ uygun bulunuyor, daha sonra, yu%zlerde kuru, giysilerdeki @slak yald@zlar, batan gu%nes#in @s#@klar@n@ c#og~alt@yor, ama ard@ndan go%lgeli bir gu%lu%nc#lu%g~e do%nu%s#u%yordu. Yald@zlar kaplardan iyice s@yr@l@yor, kaplar y@kan@yor, bu is# bittikten sonra da anne ve babalar go%rmeden temizlenmeye kos#uluyordu. Yald@z tanecikleri c#ok inceydi. Derinin ic#ine yerles#iyor, yu%zu%n sert sert keselenmesi bile pek bas#ar@l@ sonuc# vermiyordu. Neyse ki Sait Bey aks#amc@yd@. Eve gelir gelmez, o%nce perdelerin s@k@ kapat@l@p kapat@lmad@g~@na, sonra da sofran@n haz@r olup olmad@g~@na bak@yordu da, c#ocuklar@ndan birinin burnunun, dig~erinin c#enesinin ortas@nda oynas#@p durmakta olan ku%c#u%k @s#@nlar@ ayr@msam@yordu. Belki de, biliyordu Sait Bey. Bir oyun oynand@g~@n@ biliyor, o oyunu da gizli bir s@rdas#l@kla su%rdu%ru%yordu. Hic# aram@yordu yald@zlar@n@. Bir gu%n yakalan@lacag~@ korkusunun yeterli bir bedel oldug~u kan@s@ndayd@ belki. C#u%nku% hic#bir zaman el atmad@ o yald@zlara. Gereksinim duymad@. C#ocuklar birbirlerine hep bir s#eyler verirdi. Yaln@z Sedat hic#bir s#ey vermiyordu. En ku%c#u%ktu%. En arkadayd@, ama yine de toplulug~un ic#indeydi. Kini zaman og~lanlar k@z@yordu ona: "-Gelme ulan bizimie. Hic#bir s#ey getirmiyorsun. Evine de gelemiyoruz. Ne is#in var bizim yan@m@zda senin?" Dudaklar@ k@v@l@yordu Sedat'@n: "-Yok ki bis#ey getireyim. Vallaha yok." "-Sizin evde oynayal@m o zaman." "-Yok olmaz. Babam ne der? Olmaz..." Zehra Teyzenin tek og~lu, Sedat. Annesinin her aks#am dayak yedig~ini go%ru%yor ve o yu%zden babas@ndan korkuyor. Bu korku o%yle bu%yu%k ve o%yle boyutlar@ saptanabilecek bir korku ki, babas@ndan so%z edildig~i anda, Sedat sag~@na soluna bak@nmag~a bas#l@yor. Oyunu unutuyor. Yal@nayak kat@ld@g~@ oyunlardan kopup, meydan@n bir ko%s#esine b@rakt@g~@ takunyalar@n@ ayag~@na gec#irerek, evine ya da annesine eris#mek ic#in kos#uyor. Bunu go%ru%nce, c#ocuklar Sedat'la eg~lenmenin bir yolunu daha buldular: "-Sedat, baban geliyor..." Sedat o%nce duruveriyor. Sonra hemen ko%s#eye kos#uyor: "-Kapkaplar@m@ giyem. Gidem ben... Ben gidem art@k." Takunyalar@n@ giymeg~e c#abalarken su%rekli so%yleniyor, telas#@ndan yana devirdig~i takunyan@n kay@s#@na etli ayaklar@n@ sokus#turmag~a c#abal@yor, yan do%nmu%s# takunyay@ eg~ilip du%zeltmek akl@na gelmedig~i, ayaklar@yla da bu is#i bir tu%rlu% beceremedig~i ic#in m@r@ldanmalar@ ve korkusu uzuyor da uzuyordu. C#ocuklar onun bas#@na toplan@yor, korkusunun kendile- rine yans@yan hos#nutlug~unu ic#lerine iyice sindiriyor, sonra, Sedat kos#arak meydandan uzaklas#@rken bag~@rmag~a bas#l@- yorlard@: "-Dur Sedat... Dur! S#aka yapt@k. Baban@n falan geldig~i yok!." Sedat duymazd@ art@k bunlar@. C#abuk uzay@p, yeniden kestirme masraf@ c#@karmas@n diye sac#lar@ iyice kaz@nm@s# kocaman kafas@n@ sallayarak, takunyal@ bacaklar@n@n u%stu%nde c#alkalanan koca k@c#@n@ zorla tas#@yarak evlerine kadar kos#ard@. Annesini evde bulamazsa, bu kez onu aramag~a koyulurdu. Onu bulmas@ ve gu%vence almas@ gerekirdi meydana yine do%nebilmesi ic#in. Annesi: "-Sen meydandan ayr@lma." derdi. "Baban geleceg~i zaman ben seni c#ag~@r@r@m." Gerc#ekte, Sedat hic#bir oyunu oynamaz, yaln@zca oynad@g~@n@ san@rd@. Her oyunda kulan@lacak bir c#ocuk gerekli oldug~u ic#in Sedat da oyunda yer al@rd@. Ayak topu oynan@yorsa su%rekli olarak kalede duracak, yerinde hoplaya- cak, topraklara, sag~da solda go%rdu%g~u% tas#lara tekme savuracak, ama, go%revinin kaleyi korumak oldug~unu bilen, "Burada dur" komutunu unutmayacak biriydi. Ya da kos#maca oynarken birinin ayag~@ tas#a c#arpm@s#sa, kan@yorsa, bir su%re ic#in onun yerine girecek bir bas#kas@ gerekiyorsa, k@zlar@n oyununda, gelin ya da gu%vey yapacaklar@, istedikleri gibi c#ekis#tirip itis#tirecekleri bir ku%c#u%k gerekiyor- sa; bunlar hep Sedat't@. K@zlar, ag~z@n@ go%zu%nu%, ko%mu%r tozuyla sulu boyayla boyuyor, boyama s@ras@nda k@m@lda- mas@na izin vermiyorlard@. Sedat, yine de oyunun bas# kis#isi kendisidir san@yordu. Bo%yle davranmas@ bile yetmezdi. Zaman zaman kimse- nin ic#inden gelmezdi Sedat'@ oyunlara almak "-Ulan koca k@c#. C#ekilsene ayag~@m@z@n alt@ndan!." Bir tekme atarlard@. Tekme daha go%vdesine deg~meden Sedat'@n go%zlerinden iri yas#lar do%ku%lu%rdu%: "-Gidicem, anneme so%yleyecem sizi." "-Hic# durma. So%yle. Ama annene so%ylersen biz de babana, Sedar bizi rahats@z ediyor, hep oyunumuzu bozuyor deriz." Duruverirdi. Go%zu%nden yas#lar akmas@n@ su%rdu%ru%r, ama o sesini keserdi. Yetmezdi Sedat'@n annesine gitmekten vaz gec#mesi. Og~lanlar Sedat'@ korkutmay@ su%rdu%ru%rlerdi: "-Len Sedat, senin baban o bic#im mi?" "-Ne bic#im?" Go%zlerini, ag~z@n@ ac#ar, sonuna kadar ac#ar, bir tu%rlu% o c#ocuklar@n ne demek istediklerini c#@karamazd@. "-Len senin baban@n hic# bis#eysi yokmus#. Dog~ru mu len?" "-Nesi yokmus#?" "-B@rak bu saf og~lan numaralar@n@ og~lum. Sen neler go%ru%yorsundur o tek odada. Bilmez miyiz? Hadi, anlatsana len?" "-Ne anlatay@m?" Sorulard@ kars#@l@kl@ gidip gelen. C#u%nku% Sedat bu%yu%klerin kendisine ne sordug~unu bir tu%rlu% anlayam@yordu. Yan@t@ da bilmiyordu. Bilseydi, ag~abeylerini hos#nut etmek ic#in so%yleyecekti. Dog~rusunu so%ylemek gerekirse, sorulan sorular@n bir k@sm@n@ bizler de anlam@yorduk. En c#ok Hac@ sorard@ bu tu%rden sorular@. Gevs#ek bir ag~z@, sark@k dudaklar@ vard@ Hac@'n@n. C#og~u kez ac#@k unuttug~u ve tembel ve po%rsu%mu%s# gibi durdug~u ic#in, alt dudaklar@n@n ortas@nda olus#an belli belirsiz girintiden sular akacak gibi gelirdi bana. Birden bir ak@nt@ olus#acak ve kesilmeden inecek go%mleg~ine. S@n@f arkadas#@md@ ama, ag~abeyimden bile bu%yu%ktu%. Her s@n@f@ iki y@lda bie gec#iyordu. Bu yas#@ ondo%rt oluyormus#." Art@k bundan sonra, feris#tah gelse beni okula go%nderemez. Ben okulumu c#oktan bitirmis#im arkadas#," diyordu. Gerc#ekten, s@n@fta, tahtaya kalkt@g~@nda, hepimizden bir bas# uzun boyu ac#@k ag~z@yla pek su%klu%m pu%klu%m ve pek zavall@yd@ ama, her dersin sonunda bir teneffu%s ve teneffu%ste c#@k@lacak kocaman bir bahc#e vard@. Onun da o%tesinde, okul su%resi bes# saatti. Geriye, Gregoryen takvimine go%re ondokuz saat kal@yordu. Bu ondokuz saatte Hac@'n@n girip c#@kmad'@g~@ yer, tutmad@g~@ is# yoktu. Babas@, s#ehirleraras@ c#al@s#an bir taksi s#ofo%ru%. Annesinin is#i: "Babam@n alt@na yat@p sonra da her dokuz ayda bir c#ocuk kunnamak..." Annesine c#ok k@z@yordu ama kardes#lerini koruyordu. Bizlere c#iklet sat@yordu. "Bas#ka s#eyler de var bende ama, onlar size yaramaz. Onlar@ k@ymetini bilen, paras@n@ bast@rana veriyorum.." Bizimle eg~leniyordu. Herkesle eg~leniyordu zaten. Bu ara, Sedat'a takm@s#t@. Bildig~i bir s#eyler vard@. Mutlaka vard@ ama bizlere anlatm@yordu. Ag~z@ndan, dahas@, cebinden c#iklet eksik olmuyordu. Hac@'n@n. C#ikletler kendisine tats@z gelmeg~e bas#lay@nca, biraz sertles#ip, rengi de az@c@k morar@nca, c#@kar@p ku%c#u%klerden birine veriyordu. Meydandaki c#ocuklar ic#inde en c#ok Sedat'a verirdi bu eski c#ikletleri. Sedat bu borc#luluk ic#inde, k@zmas@ m@, yoksa onun sorular@na verdig~i yan@tlarla Hac@ Abisini gu%ldu%rdu%g~u% ic#in sevinmesi mi gerektig~ini c#@karamaz, ag~z@ gu%lmekle ag~lamak aras@nda gergin dururdu. Hac@, satmak ic#in c#iklet getirdig~inde, Sedat da bir kez olsun parayla almak ic#in annesine kos#ard@. Bir kez bile para vermedi ona Zehra Teyze. Takunyalar@ ayag~@ndan f@rlayacak kadar h@zl@ kos#an Sedat, do%nu%s#te isteksiz ad@mlarla gelir, Hac@'n@n o%nce soru sormas@n@, yan@tlar@na gu%lmesini, dig~er c#ocuklar@n anlayarak ya da anlamayarak Hac@'yla birlikte gu%lmelerini, anlamayanlar@n bile anlad@klar@n@ Hac@'ya kan@tlama gayretini su%rdu%rerek gu%lu%s#lerini uzatmalar@n@ go%g~u%sler, sonra Hac@'n@n: "-Haydi koc#um benim... Aslar@ Sedat'@m" diyerek, ag~z@ndan su%ndu%re su%ndu%re c#@kar@p, parc#a ag~z@na t@k@s#t@rd@g~@ c#ikletlerin ag~z@nda birikmesini beklerdi. Gu%nes#, daha dog~ru du%ru%st bat@ya kaymadan. Zehra Teyze og~lunu almag~a gelirdi. Meydandaki c#ocuklar her gu%n, Sedat'@n kendisiyle alay ettig~imizi so%yleyeceg~inden korkar- d@k. Hac@, istifini bile bozmad@. "-M@ym@nt@lar... Ulan tu%m mahalle m@ym@nt@ yuvas@ oldu be!." Bu so%zleri de bizler yutard@k. C#u%nku% c#iklet, sat@c@larda bes#. Hac@'daysa iki buc#uk kurus#tu. Zehra Teyzelerin evi, bizim ko%s#e odam@z@n tam kars#@s@na geliyordu. Ermeni do%nmesi Zekiye Kad@n'@n kirac@s@yd@lar. Sokak kap@s@ndan girince genis# bir toprak avlu vard@. Sokakta oturanlar c#amas#@rlar@n@ buraya sererlerdi. Zehre Teyzeler, avluyu gec#ince sol yanda, merdivenin yar@s@ beton, u%st k@sm@ tahtayd@. O%nce, ku%c#u%k bir hayata eris#iliyor, oradan da odaya gec#iliyordu. Hic#bir koms#u gitmemis#ti Zehra Han@m@n evine. Annelerimiz, avluya c#amas#@r asarken, bizler de merdivenin beton k@sm@na c#@k@yor, tahta basamaklar@n birincisine bile ad@m atmag~a korkuyorduk. Orada durup, odan@n ic#ini go%rmeg~e c#abal@yorduk. Hayat, ic#eriyi go%rmemizi engelliyordu. Biliyordum, Zehra Teyze kocas@ndan su%rekli dayak yiyordu ama bu, onun evine gidersem beni kovmayacag~@ anlam@na gelmezdi. Dig~er arkadas#lar@m da biliyorlard@ ve onlar da korkuyorlard@. Bazan, Remziye Teyzenin k@zlar@yla, ko%s#edeki pencerenin camlar@na yanas#@yor, Zehra Teyzenin evinin ic#ini go%rmeg~e c#abal@yorduk. Bu da bos#unayd@. Go%ru%nen, odan@n ic#i deg~il, ac#@k kap@n@n ard@nda, temizlikten saman sar@s@na do%nu%s#mu%s yer tahtalar@ndan birkac#@yla, parc#a kumas#lardan dokutturulmus# bir kilim ucundan bas#ka bir s#ey deg~ildi. Bu, hic#bir s#eyin go%ru%lmesine olanak vermeyen go%zetlemenin en c#ekici yani, tas#@d@g~@ korkuydu. Zehra Teyze, bizi bir yakalarsa, o%yle do%versi ki..." Demek, evimi go%zetiliyorsunuz ha?" S@rtlar@m@z@n tu%yleri u%rperiyordu. Seru%ven tutkusu katmadan tad al@nan bir s#ey yoktu o gu%nlerde. Bir do%verdi Zehra Teyze, bir do%verdi. Belki duvara bile c#arpard@... K@zd@g~@ bir gu%n, Sedat'@ duvara c#almag~a kalk@s#m@s#t@. Sedat'@ elinden annem kos#up alm@s#t@. Kos#arken de bir c#@g~l@k atm@s#t@ da, Zehra Teyze o c#@g~l@k yu%zu%nden bir ara duralam@s#t@. Bu ara da anneme yetmis#ti. Sonra, annem sesi c#@kt@g~@ kadar bag~@rm@s#t@, sokag~@n ortas@nda: "-Akl@ndan zorun var galiba senin. Sizin soyunuz hepten mi deli be kad@n?" O zaman Zehra Teyze usulcac@k oturmus#tu kald@r@m@n k@y@s@na: "-Bir gu%n kaatil olurum ben. Go%ru%rsu%nu%z... Burama kadar geldi art@k. Burama deg~il... Burama..." Eliyle o%nce bog~az@n@, sonra da kafas@n@n u%stu%nu% go%steriyor, daha sonra, elini yu%kseltebildig~i yere kadar yu%kseltiyordu. Sedat, go%zu%ndeki yas#lar kurumus#, o%ylece duruyordu. Kars#@s@na ans@z@n c#@kan y@landan go%zu%nu% alamayan bir tarla faresi gibiydi. Fark@nda olmadan h@c#k@r@yor, derin soluklar al@yordu. Ne oldug~unu anlatmak gereg~ini kimse duymad@, sorulara yan@t verilmedi, sonradan aks#am yemeg~inde annem anlatt@: Sedat, her zaman oldug~u gibi, c#ikletleri go%ru%nce annesini aramaya c#@km@s#, Kad@nlar, bizim evde konken oynuyorlarm@s#. Annesinden para istemis#. O da her zaman verdig~i yan@t@ vermis#: "Yok." "-Anne, elinde iki coker var. Ac#arsan o zaman bana para verir misin?" diye sormus# Sedat. Zehra Han@m da elinin ac#@klanmas@ndan k@zm@s# so%zde. Oysa, oyunlar@n@n su%rekil yak@n@lan ama su%rdu%ru%len bir kural@ vard@. Herkes birbirinin elini go%zlerdi. Kendi ellerindeki kag~@tlardan daha c#ok ilgi duyarlard@ oyun arkadas#lar@n@n kag~@tlar@na. Sedat, annesi- n@n yan@nda durmus#, beklesmis#ti. Oyunu da bir bas#kas@ bitirmis#ti. Ya Remziye Teyze ya da Madam Mariya. Her kimse... Zehra Teyze buna k@zm@s#, olmal@yd@. Kag~@tlar@n@ masaya f@rlat@p h@s#@mla do%nu%nce, og~lan bas#@na gelecekleri sezmis#, kendini kap@dan d@s#ar@ dar atm@s#t@. Zehra Teyze og~lunun arkas@ndan kos#mus#, terliklerini f@rlatm@s#, og~lan s#as#alayarak durunca da yakalay@p bizim evin pu%sku%rtme duvar@na c#arpmag~a kalk@s#m@s#t@, kafas@n@. Bu olay@n etkisi, sokag~@n tu%m c#ocuklar@n@n u%stu%nde go%ru%ldu%. Zehra Teyzeye duydug~umuz korku. Hidayet Beyin sog~uk, uzak ve bizi hic# var saymayan davran@s#@n@n uyand@rd@g~@ korkudan farkl@yd@. Bu elle tutulabilir bir korkuydu. Bizler Hidayet Beyin kar@s@n@ ve og~lunu nas@l bir tu%kenmez o%fkeyle do%vdu%g~u%nu% go%rmemis#tik. Oysa is#te her gu%n, hepimizin evine girip c#@kan kad@n@n o%fkesi, og~lunun kafas@n@ betona c#arpmag~a kadar uzan@yordu. K@p@z@ld@. Cehennem gibi s@cak... Bu olay@ akl@m@zdan c#@karmag~a gayret edebilirdik. Zorlar, unuturduk. Ama o%yle olmad@. Meydan@n c#ocuklar@- n@n korktug~u deliler aras@na tam bir deli gibi deg~il ama, en az@ndan bir yar@m ak@ll@ kis#iyi somutlas#t@rarak kar@s#t@ Zehra Teyze. Evinin yan@ndaki bir avuc#luk bahc#esindeki mimoza ag~ac@ndan bir ku%c#u%k dal koparmak ic#in s@crad@g~@m@z da belimizin ortas@na koca bir odunu yap@s#t@racak kadar ko%tu% yu%rekli "B@y@kl@." ya da ard@na tak@l@p "Yar@m Pabuc#" diye bag~@r@p c#ag~@rarak ellerimizle tempo tuttug~umuz ic#in u%stu% mu%ze tas#, toprak, tug~la, ag~ac# dallar@, eline ne gec#erse f@rlatan Yar@m Pabuc# kadar deli bulmuyorduk onu ama, eg~lendirici de bulmuyorduk. Uzun su%re, Zehra Teyze evimize geldig~inde bizler kac#t@k. Bu kac#@s#@m@z@ ayr@msay@p ayr@msamad@g~@n@ bilmiyorum. Biz kafalar@m@z@n betona vurulmas@ndan kurtuldug~umuz ic#in sevinc# duyuyorduk. Korku, onun evini go%rme isteg~imizi yok etmedi. Bunu annelerimiz de istiyordu. Zehra Teyze ise bu konuda c#ok ac#@kt@: "-Gelmeyin anam. Bizimki evde misafir istemez!" Sonra, sesi ve bak@s#lar@ sald@rgan bir ac#@kl@kla dikles#iyordu: "-Yok eg~er, ben sizi evime c#ag~@rm@yorum diye rahats@z oluyorsan@z, ben de size gelmeyeyim." O zaman kad@nlar, birbirlerinin so%zlerini keserek, kendilerinin bunu hic# o%nemli bulmad@klar@n@, o%nemli olan@n birlikte olmak oldug~unu so%ylu%yorlard@: "-Senin evin bizim evimiz, bizimki de senin. Laf@ m@ edilir bunun s#imdi?" Bu kadar@ da Zehra Teyzeye yetiyordu. Herkesin evini kendi evi gibi kullanma olanag~@n@ bir kez daha sag~lamlas#- t@rm@s# oluyordu. Sabahlar@, evini temizliyor, d@s#ar@ c#@k@yor, o%g~le yemeklerini kendisi bir evde, og~lu bir bas#kas@nda, gec#is#tiriyorlard@. C#amas#@r y@kmag~a ya da bu%yu%k temizlig~e kalkt@g~@nda da Sedat elinde bir ekmek parc#as@yla sokakta ya da meydan@n bir ko%s#esinde ac#l@g~@n@ bast@r@yordu. Zehra Teyze arada bir sokaktan ve al@s#t@g~@ ve al@s#t@rd@g~@ evlerden c#ekiliveriyordu. O zaman, aks#am@n bir saatinde, babaannesinin geldig~ini anl@yorduk. Babaannesi kald@g~@ su%rece sokag~a c#@km@yor, Sedat'@ da b@rakm@yordu. Babaannesini tan@yorduk. C#at@k kas#l@yd@. Uzun boylu, direk gibi du%mdu%z bir kad@n. U%c# etekli giysisi yu%ru%du%kc#em ard@nda bir dalgalanma olus#tururdu. O%yle san@rd@m ki, bu kad@n@n ard@ndan gitsem, @l@k bir yel kus#at@r go~vdemi. Hafifletir, al@r go%tu%ru%r... Y@lda iki, bazan u%c# kez yinelenen gelis#lerinde giysileri hic# deg~is#medi. Belki deg~is#ti ama bana ayn@ go%ru%ndu%. Y@llar su%rdu% bu. Uzun y@llar. U%stu%ne giydig~i alacal@ yu%nden o%ru%lmu%s# aba gibi yelek eskimedi, solmad@. U%c# eteg~in bir ucunu o%nden katlay@p kal@n kus#ag~@n@n ic#ine sokuyor, giderken elindeki kalayl@ tasla ard@ndan su serpmeg~e sokak kap@s@n@n o%nu%ne c#@km@s# olan torununu uzun uzun o%pu%yor, kokluyor, sonra sag~@nda solunda hic#bir s#ey yokmus#, ard@nda hic# kimseyi b@rakmam@s# gibi savus#up yitiyordu. Zehra Teyze, onun caddeye kadar yu%ru%mesini ve garajlara giden yo%ne do%nmesini go%zlu%yor, bu s@rada hic#bir zaman rengini tam olaral c#@karamad@g~@m go%zleri, sar@ms@ @s#@klarla c#og~alan bir k@z@l kahveye do%nu%s#u%yordu. Annem: "Bu kad@n@n go%zleri tavs#an go%zu% renginde. K@rm@z@ yani," diyordu. O zaman, bu%yu%klerden o%g~renilen kal@p deg~erleri bilmedig~im ic#in, ne tavs#an@n go%zu%nu% k@rm@z@ya ne de Zehra Teyzenin go%zu%nu% tavs#an go%zu%ne benzetebiliyordum. Bir s#eyi isi anl@yordum: Annem bo%yle so%yleyerek, ku%c#u%ltmek istiyordu Zehra Teyzeyi. O%yle durup, babaannesinin ard@ndan bakarken kas#lar@n@n kal@nl@g~@ ve du%zlu%g~u% belirginles#iyordu. C#u%nku% yu%zu%nde hic# anlam olmuyordu o zamanlar. Kas#lar@ go%zlerinin bas#lad@g~@ yerde bas#l@yor, bittig~i yerde bitiyordu. K@sac@k. Yu%zu% etli. Yanaklar@ adamak@ll@ bu%yu%k. Bir su%re sonra toparlan@yor, du%z ayak girebileceg~i koms#ular@ndan birinin evine at@yordu kendini. Bunlar da c#og~u kez Madam Mariya ya da Nazmiye Han@m oluyordu. "-Allah kavus#tursun ama, niye teyzeyi bize getirmedin k@z?" "-Ne yaps@n sizde? Ne konus#sun? Dil bilmez, usul bilmez, bir garip ko%ylu% kar@s@ is#te. Sonra ard@ndan gu%lu%s#u%p eg~lenmek ic#in mi soruyorsunuz?" Hakl@. Eg~lenmek, Zehra Teyzenin yoklug~unda bir de onun pek ko%ylu% olan babaannesinden bir s#eyler kopararak onu alaya almakt@ bu kad@nlar@n tu%m istedig~i. Eg~lenmek ic#in ellerinde o%yle az olanak vard@ ki. Ya da onlar o%yle san@yorlard@. Yine de bu su%rekli ilgi Zehra Teyzeyi bir s#eyler anlatmag~a go%tu%ru%yor: "-Beni babaannem bu%yu%ttu%. Anam babam ben c#ok ku%c#u%kken ardarda o%lu%p gitmis#ler. Bir ku%c#u%k bostan@ vard@. O bostanla hem beni hem kendini yas#atmak zorundayd@. C#ok dis#ini s@kt@, c#ok ac# kald@k. Hele o...Neyse, ortaya c#@kard@ beni sonunda." Bir su%re kad@nlar@n hic#biri konus#madan duruyor. Madam Mariya d@s#@ndaki kad@nlar bir bostanla gec#inmenin ne zorlu bir savas# oldug~unu biliyor c#u%nku%. Madam Mariya ise yoksulluk denen s#eyi hic# yas#amam@s#, yas#ayacag~a da benzemiyor: "-Anas@ babas@ ardarda o%ldu%ler diyorsun ya Zehra, niye ardarda o%lmu%s#ler acep?" Zehra Teyze nedense bu soruya yan@t vermek istemiyor. U%stelemesi de sonuc# vermiyor Madam Mariya'n@n. O yu%zden, Nazmiye Han@m@n akl@ buna tak@l@yor. Aks#am, Sait Beye soruyor: "-Acaba neden ardarda o%lmu%s# gencecik insanlar Sait? Verem, merem diyelim ama, o%yle deg~il san@r@m. O kadar u%steledik, zorlad@k, yine de anlatmag~a c#ekindi gibi geldi bana. Acaba bir cinayet falan m@ dersin? Mesela adam birini kar@s@yla yakalad@, onu b@c#aklad@, sonra hapiste kendisi de veremden...?" C#ok okuyor Nazmiye han@m cinayet haberlerini. Arzu ile Kamber, kerem ile Asl@, Tahir ile Zu%hre okuyor. M@s@r filmlerine gidiyor c#okc#a. Her s#eyi as#k o%yku%lerine bag~lamag~a iyice al@s#t@r@yor kendini. Ama, Sait Beyin anlatt@g~@ bas#ka: Yedek Subayl@g~@n@ yapt@g~@ s@ra, yak@ndaki bir kasabadan do%nerken, birden f@rt@na patlam@s#. Go%k gu%ru%ltu%su%, s#ims#ek, y@ld@r@m.. Yag~murdan go%z go%zu% go%rmu%yor. O%nu%ne bir karalt@ c#@km@s#. Bir kar@ kocaym@s# bunlar. Elele tutus#mus#, kos#arak ko%ylerine do%nu%yorlarm@s#. Birden bir @s#@k c#akm@s#: Y@ld@r@m kad@n@n bas#@ndan girmis#. Ayn@ anda kad@n bir yana, erkek bir yana devrilmis#. Bir tu%mseg~in u%stu%ndelermis# ikisi de. Sait Bey eg~ilip bakt@g~@nda, kad@n@n alt@nda kalm@s#, s@rt@na bag~l@ bir bebeg~in avaz avaz bag~@rd@g~@n@ duymus#. Elele tutus#masalarm@s# erkek de o%lmeyecekmis#. Sait Bey c#ocug~u al@p... Ne ak@ll@ adam Sait Bey... Bu o%yku% her s#eyi ac#@kl@yor. Her s#eyi. Iyi ki benim babam olmus# Sait Bey. Evet, kus#kusuz, Zehra Teyzenin anne ve babas@n@n o%lu%mu% de bo%yle olmus#tur. Giderek kafamda, babam@n anlatt@g~@yla, Zehra Teyzenin yapayaln@z kal@s#@ aras@ndaki bag~ o%ylesine birbiri ic#ine giriyor ki, o%yku%, onun yas#am@ndaki gerc#ek o%ku%du%r diye inanmag~a bas#l@yorum. 5 Remziye Teyzelerin evine bizimkinden deg~il, yandaki o%bu%r sokaktan girilirdi. Sokak kap@s@n@n tam kars#@s@nda, merdiven alt@na yerles#tirilmis# bir ko%mu%rlu%k vard@. Merdiven iki kez do%ner, Remziye Teyzelere c#@kard@. Bo%ylece, iki katl@ olan bu yap@da ayr@ ayr@ evlerde oturmus# oluyorduk. O zamanlar, Remziye Teyzeler de k@s#@n odun alamazlard@ @s@nmak ic#in. Merdiven alt@ o yu%zden, k@zlar@n oyun yeri olurdu zaman zaman. Meydanda oynanacak oyunlar@n tu%mu% de tu%ketilmis#se, o yar@ karanl@k yere dolus#man@n sevinci, bas#lar@m@z@ do%ndu%ru%rdu%. Burada oyun oynarken iki de bir fare t@k@rt@lar@ duyard@k. Daha t@k@rt@lar bas#lar bas#lamaz ayaklar@m@z@ yere vurarak, ellerimizi c#@rparak, bag~@rarak, farelerden daha c#ok gu%ru%ltu% c#@karmag~a koyulur- duk. Fareler bizi, bizler fareleri go%rmek istemiyorduk. Gu%ru%ltu%mu%zu% duyan fareler kendilerinden korkmad@g~@m@z@ san@r, yuvalar@nda iyice sinerlerdi. Yine de zaman zaman kac#@n@lmaz kazalar olur, tu%yleri daha iyice c#@kmam@s#, go%zleri ac#@lmam@s# c#ig~ et go%ru%nu%mu%ndeki fare yavrular@ndan biri, ayak alt@nda kal@verirdi. Ayakkab@n@n alt@nda ezilen taze et ve kemig~in cay@rt@s@, ku%c#u%cu%k hayvan@n duydug~u ac@n@n c#@g~l@g~@na kar@s#@rd@. Bu, oyunlar@ biraz bozard@ ama yine de iyi bir s@g~@nakt@ merdiven alt@. Bebeklerle oynayacag~@m@z zaman oray@ daha c#ok kullan@rd@k. Du%zgu%nce ac#@lm@s#, sonra bir kag~@d@n alt@nda iyice du%zles#tirilmis# c#ukulata kag~@tlar@ burafa deg~is# tokus# edilir, biraz daha bu%yu%k olan k@zlar, bo%ylece, su%slu% kag~@t varl@klar@n@ art@rm@s# olurlard@. Gu%zellik, c#irkinlik oyunlar@ oynan@rd@ sonra. Evlerinin merdivenlerini kulland@g~@m@z ic#in genellikle Remziye Teyzenin bu%yu%k k@z@ gu%zel sec#ilir, ku%c#u%k k@z@ da iyi bir c#irkin olurdu. Esperans da gu%zel sec#ilenlerin bas#@nda gelirdi. C#u%nku% Esperans'@n giysileri her zaman en iyi giysilerdi. Onunla boy o%lc#u%s#meg~e kalkmak akl@m@zdan bile gec#mezdi, bayraml@klar@m@z bile onun gu%ndelik giysilerine ulas#amazd@. Esperans'@n babas@, en bu%yu%k kumas# mag~azas@n@n sahibi, annesi, bas#kalar@na dikis# dikmese bile terziydi ve iksi de ayr@ ayr@ c#ok zengindiler. Remziye Teyzelerin evinin sokak kap@s@n@n kars#@s@na Cebrail Usta n@n evinin iki penceresi du%s#erdi. Cebrail Usta n@n evinin kap@s@ysa, bizim sokag~a ac#@l@yordu. Sokaktaki c#ocuklar@n en c#ok korktug~u insan Cebrail Ustayd@. Onu hic# ay@k go%rmemis#tik. Ay@k dolas#mad@g~@ndan deg~ildi bu; ay@kken go%ru%lmu%yordu da ondan. Bir zamanlar f@r@n@ varm@s#, c#ok ic#tig~i ic#in f@r@n@n@ satmak zorunda kalm@s#. F@r@n ha*la* evlerinin yan@nda simit c#@kar@yordu. Cebrail Usta, ilk is#i olan duvarc@l@g~a do%nmu%s#tu%. Ald@g~@ paran@n c#og~unu ic#kiye yat@r@yordu. Ikindiden hemen sonra, evine do%nerken, onun du%z bir c#izgi u%stu%nde yu%ru%du%g~u%nu% go%rdu%g~u%nu% so%yleyebilecek tek c#ocuk yoktu. Cebrail Ustan@n do%rt c#ocug~u vard@. Bu%yu%k og~lu Adana'da, babas@ gibi duvarc@ ustas@ olarak c#al@s#@yordu. Arada s@rada anas@n@n, babas@n@n yan@na gelirdi. C#ok ic#en, babas@ gibi kabar@k sac#l@, genc# yas#@na kars#@n, kafas@ kurs#uni renkte bir adamd@. Bir kac# y@la kadar bu%sbu%tu%n ak sac#l@ olacag~a benziyordu. Cebrail Ustan@n ikinci c#ocug~u k@zd@. Evde oturuyordu. Kardes#lerini, annesini, babas@n@ hic# sevmeyen bir k@z. Bizden u%c# yas# bu%yu%k olmal@. Baz@ baz@ c#ok yalvar@rsak, bebeklerimize giysiler diker, ama hic# konus#mazd@. Babas@na, "Azrail" diyordu. Okula gitmek istemis#, babas@ go%ndermemis#. "Kafas@z@n birlsin sen, anan gibi." demis#. "Hem okumak da neymis#? Ben okudum da m@ adam oldum? Amma... Adam oldum." Bir tu%rlu% kabullenememis#ti k@z okutulmam@s# olmay@. Onurlu bir k@zd@ galiba. Corc#, ikiziydi bu k@z@n. O zaman orta okula yeni bas#lam@s#t@. C#al@s#kan deg~ildi. Bas#ar@s@z bir o%g~renci de say@lmazd@. Esmer, dik sac#li bir og~lan, go%zlerinin c#evresinde k@r@s#@k@klar vard@ ve bu k@r@s#@kl@klar, onu, yas#l@ bir adam@n go%zlerini tas#@mak zorunda b@rak@yordu. Kavgaya, go%ru%ltu%ye kar@s#maz, ama hic# kimsenin akl@na gelmeyen oyunlar ve yerler bilirdi. Fenere ic#imizde yaln@zca o c#@km@s#t@. Denizin ufuk c#izgisinin uzag~@n@ go%rebildig~i ic#in biraz k@skan@rd@k. O kadar k@skan@rd@k da, fenere c#@kma yollar@n@ aramak akl@m@za gelmezdi. Corc# yazlar@ bir ayranc@n@n yan@nda c#al@s#@rd@. Y@llardan beri, okulun bittig~i gu%n, ustas@n@n yan@na gidiyor, ak o%nlu%g~u%nu% kafas@n@ ve kollar@n@ as#@rtarak u%stu%ne gec#iriyordu. "Mes#hur O%mu%r Ayran@" sat@yordu. Yaz c#ok uzun su%rdu%g~u% ic#in, is#siz kal@nan bir devre yoktu. Ayran@n yan@nda meyval@ gazoz da sat@yorlard@. Araba beyaza boyal@yd@. O%n yu%zu%ne, Mes#hur O%mu%r Ayran@ yaz@s@n@n alt@na, iki tane tavus kus#u resmi yapt@rtm@s# usta. Ikisi gaga gagaya vermis#, mavi tavus kus#lar@. Kuyruklar@ sonuna kadar ac#@lm@s#. O%yle gaga gagaya verdiklerine go%re tu%ylerinin o%nden go%ru%nmemesi gerekirken resmi yapan, yandan go%stermeg~e k@yamam@s#, kus#lar@n popolar@n@ az@c@k eg~riltmis#, bu sorun da boYkece c#o%zu%mlen- mis#. Usta da, Corc# da gu%nde alt@ yedi kez arabay@ silerlerdi. Silinince tavuslar@n tu%yleri @slak @slak parlard@. Daha gu%zel go%ru%nu%rlerdi. Meyval@ gazozun s#erbetini usta kendisi haz@rlard@. Araban@n u%st yan@nda, parmakl@kl@ k@s@mda tu%rlu% meyva s#erbetleri dururdu. Bu%yu%k s#is#elerde. Tertemiz. Gu%n @s#@g~@ vurunca, s#is#elerin u%stu%nde bin parc#aya bo%lu%nu%rdu%. Limon s#erbeti, portakal, turunc#, muz...Muz s#erbeti hemen koyulas#@rd@. K@sa su%rede morumsu kahve rengine do%nu%s#u%r- du%. Kokusu da, tad@ da al@s#@lm@s# deg~ildi. Yine de gu%zel. S#is#elerin alt@nda, araban@n iki yan@nda soda depolar@. C#ocuklar en c#ok kar@s#@k gazozu seviyor. Bu%tu%n s#uruplardan birer parc#a konulduktan sonra bardag~@n bos# kalan u%st yar@s@na soda sifonunun kulpuna bast@r@larak ko%pu%ren soda dolduruluyor. Ko%pu%kler bir tu%r oyun oynuyor bardag~@n u%stu%nde, h@zl@ ve afacan, hemen duruluyorlar sonra. Aks#am u%zeri c#ars#@ya c#@kan bir arkadas#@n@ go%ru%rse, Corc#, muz s#erbetini dig~erlerine go%re daha c#ok tutarak haz@rlad@g~@ bardag~@ as#ag~@dan yukar@, yukardan as#ag~@ c#alkalaya c#alkalaya, bardag~@n u%zerinde tez eriyen ko%pu%g~u%n oyununa kap@l@p c#@g~@rkanl@k o%devini de unutmayarak, sodayla doldurup uzat@r, ustas@n@n go%rmez taraf@na gelirse, para da almazd@. Ivon, en ku%c#u%kleriydi. ilkokul u%c#e kadar okumus#, o y@l s@n@fta kal@nca babas@ okuldan alm@s#t@. C#irkin bir k@zd@ Ivon. Nazmiye Han@m: "Bakmay@n, bu k@z biraz bu%yu%su%n, bir afet olacak" derdi. O zaman dikkatle bakard@m Ivon'a. Kocaman ag~@zl@, ku%c#u%k burunlu, kara, kavruk bir k@z. K@skanmak isterdim annem onu gu%zel buldug~u ic#in, yine de k@skan@lacak yan@n@ bir tu%rlu% go%remezdim. O%yku%su% sonradan ac@ verdi Ivon'un. Ve gerc#ekten de, on do%rt yas#@nda iken inan@lmaz gu%zellig~ini de yan@nda tas#@yarak gec#ip gitti. O zamanlar ivon, c#irkin ama Sedat'la iyi ilis#kiler kurmus#, iyi yu%rekli bir k@zd@. Cebrail Usta da Sedat'@ doyurmakla yu%ku%mlu%ydu% sanki. Sedat o%g~le yemeklerinde en c#ok Cebrail Ustalarda kal@yordu. Ivon, babas@n@n kendisini sokag~a b@rakmad@g~@ gu%nler Sedat'@ tu%rlu% k@l@klara sokarak onunla oynuyordu. Ivon'un Sedat'a olan du%s#ku%nlu%g~u%nu% bas#larda anlayama- m@s#t@k. Oysa, Ivon da c#ok dayak yiyordu babas@ndan. O yu%zden kendisini Sedat'@ korumag~a adam@s# olmal@yd@. Cebrail, k@z@na dayak att@ktan sonra s@z@p bir ko%s#ede kal@yordu. Ivon saatlerce ag~l@yordu. Ag~@d@n uzamas@ndan hos#lan@yor gibiydi. Bir kez Nazmiye Han@m bile dayanama- m@s#t@: "Bu k@z@n ulumas@ yu%zu%nden bunlar@n bas#@na bir bela gelecek." demis#ti. "Ko%yde bir it uzun uzun uludu mu mutlaka o%lu% c#@kar o evden." Bu so%zler akl@ma iyiden iyiye tak@lm@s#, gu%nlerce Cebrail Ustalar@n evinden kimin o%lu%su%nu%n c#@kacag~@n@ go%zlemeg~e koyulmus#tum. Oysa o%lu% falan c#@kmad@. Annemin bu so%zu% de zaman ic#inde kayboldu gitti. Ivon'sa su%rdu%rdu% uzun ag~lamalar@n@. Cebrail Usta nerede s@z@p kald@ysa, bu%yu%k k@z@yla kar@s@ onu oradan al@p yatag~@na tas#@yordu. Uzun boylu deg~ildi, s#is#man da deg~ildi Cebrail Usta ama ag~@rd@. "Domuz gibi bir herif bu benimkisi..." diye yak@n@rd@ kar@s@ Sara. Cebrail'i tas#@rken so%ver, beddualar ederdi. Ac#@ktan ac#@g~a herkese so%ylu%yordu. "Bir o%lse s#u adam. Bir kurtulsa biz bundan, ele gu%ne kars#@ go%bek atacak ben. Hem de daha cenaze evden c#@kmam@s#, go%bek atacag~@m." Sokag~@n tu%m c#ocuklar@n@n ilk cinsel bilgilerinin kaynag~@ Cebrail Ustayla kar@s@ Sara oldu. Ivon, babas@ sabaha kars#@ ay@ld@g~@nda annesine ne yap@yorsa anlat@yordu. O%nceleri Sara istemezleniyordu. Cebrail Usta zorluyordu. Utan@yor, kulaklar@m@z@ t@kamak istiyorduk. Ama t@kam@yorduk. Daha dog~rusu az t@k@yorduk. Duyacak kadar. Ivon, anlatt@klar@n@ kesiyor, halimize gu%lu%yordu. Cebrail Ustay@ go%rdu%g~u%mu%zde utan@yorduk. Sara'y@ hic# utanmadan sokakta dolas#@r go%ru%nce onun ad@na da utan@yorduk. sara, Madam Mariya'n@n bu%yu%k temizlig~i oldug~unda ona yard@ma giderdi. C#amas#@r@na yard@m ederdi. Madam Mariya haftada bir gu%n bu%yu%k temizlik yapard@. Perdeleri yerlerinden so%ker, c#@rpt@r@r, aks#ama kadar gu%nes#letir, hal@lar@ c#@rpt@r@r, tu%m ag~ac# mobilyalar@ cilalat@r.. Sara hep giderdi yard@ma. Sonra da yak@n@rd@: "-Benim kocadan beter bu s#armuta. Daha bile zalim.." "-Gitme sen de Sara. Gelmiyorum de. Hastay@m de." Boynunu bu%kerdi Sara. Yak@nd@g~@na pis#man olur, telas#lan@rd@. Nedenini y@llar sonra o%g~renmis#tim. Cebrail Ustan@n oturdug~u evi Madam Mariya alm@s#t@. Cebrail Usta her ne kadar evin kendi mal@ oldug~unu so%ylu%yorsa da Sara gerc#eg~i bilmek zorundayd@. Madam Mariya'ya kira veremiyorlard@. Y@llar gec#ince, Cebrail ic#kiyi b@rakmad@, azaltmad@ da, ama bedeninin dayan@s@ azald@. Daha c#abuk sarhos# oluyordu art@k. Ko%tu% ko%tu% so%vmeg~e bas#lay@nca bu kez Sara do%vu%yordu onu. Bu%yu%k k@z@ da annesine yard@m ediyordu. Tokatlar@ babas@n@n oras@nda buras@nda patl@yor- du Sesleri odalar@, pencereleri, sokag~@, bizim duvar@ as#@p geliyor, korkunc# ac@lar veriyordu hepimize. Hakl@ ve dog~ru hic# bir s#ey yoktu Cebrail Ustan@n evinde. Nitekim sonlar@ da o%yle bitti. Haks@z ve ko%tu%.. Cebrail Usta dayak yedikc#e sesini k@s@yor, sonra da ag~layarak kendisine ac@malar@ ic#in kar@s@yla k@z@na yalvar@yordu. Hic# bir yarar@ olmuyordu bu yalvarmalar@n. O zaman, onlar@ b@rakacag~@n@, sabaha Adana'ya gidip og~lunun yan@na s@g~@nacag~@n@, kendilerini burada ac# ve sahipsiz b@rakacag~@n@ so%ylu%yordu. "-Git, hic# durma git. Seni alacak birini bulursan evinde, gelme bir daha." Gitmiyordu ertesi sabah. Sarhos#lug~unu da, yedig~i dayaklar@ da unutmus# oluyordu. O iyi huylu Corc#, orta ikide okulu b@rakt@. Art@k eve daha c#ok para getirmesi gerekiyordu. Neyse ki, Amerikal@lar iyiden iyiye ayak atm@s#lard@ kente. C#ok is#i olan bir Amerikan konsoloslug~u vard@. Corc# davul c#almas@n@ o%g~rendi o%nce. Sonra bir bara girdi davulcu oldu. Ilk olarak, Celal Ince'n@n doldurdug~u ve kartpostallara plak olarak bas@l@p paras@z dag~@t@lan bir s#ark@ o%g~rendi. Sesi gu%zeldi Corc#'un c#u%nku%: "{Ammmerika Ammmerika Tu%rkler du%nya durdukc#aaa.}" "{Berabeeerdir seninle hu%rriyet savas#@ndaaa}" Bir tu%r mars#t@ bu ama, c#al@s#t@g~@ barda en c#ok so%yledig~i s#ark@ da buydu. C#al@s#mad@g~@ gu%ndu%zlerde, Amerikal@lardan viski, incik boncuk, naylon erkek c#orab@, bluzlar, bas#ka bas#ka s#eyler ald@, satt@ Corc#. Paras@n@ getirip Sara'n@n eline saymag~a bas#lad@. Sara nereye giderse og~lunu o%vu%yor, dualar ediyordu arkas@ndan. "-Sus be Sara. Bardan gelen para. Haram bu para yahu..." "-Ne demek haram? Neresinde belli, haram oldug~u? Helal paras@ ne yapt@ Cebrail'in? Ne faydas@ geldi? Elli yas#@nda gec#ti ben, daha bir manto gec#medi s@rt@nda. Mis gibi para. Nerden gelmis#. Bende ne... Isterse Amerikal@ bilmem ne yapm@s#..." "-Aman sus be. sen de ne pis bir kad@n oldun Sara!" Az daha bu%yu%yu%nce bardan bir k@z c#@kartt@ Corc#. Ayr@ ev ac#t@. Sara, yine Cebrail Ustan@n paras@yla yetinmek zorunda kald@. Bardan c#@kar@larn k@zlar Corc#'un evine girip c#@kmay@ su%rdu%rdu%ler. Hic# bir iz b@rakmadan c#ekti gitti sonra Corc#. Aranmaktan yorulununcaya kadar arand@. Yo, aramaktan yorulunmad@. Corc# hep arand@. Giderek, aranan bir evlat deg~il, aranan bir s#ey oldu yaln@zca. Ne oldug~u bilinemeyen. Ivon, zaten do%rt y@l o%nce c#ekip gitmis#ti du%nyadan. Cebrail Ustan@n o%lu%mu%nde go%bek atmad@ Sara. O%yle y@k@lm@s#t@ ki, kimse onun yu%zu%ne bakacak kadar yu%rekli olamad@. Gu%nlerce ag~lad@, sonra da bu%yu%k k@z@yla birlikte sessiz sedas@z ayr@ld@ sokaktan. Adana'ya, bu%yu%k og~lan@n yan@na s@g~@nd@lar. Bir su%re sonra k@z@n evlendig~ini duyduk. Istanbuldalarm@s#. Kocas@n@n Lu%bnan'da akrabalar@ varm@s#. Onlar@n yan@na gideceklermis#. "O bari kurtuldu." diye do%nerim" diye tutturmus#. Evleri y@k@lm@s#t@ Sara do%nu%p geldi. Nazmiye Han@ma sar@ld@, ag~lad@: "-Ya haram Cebrail, Ya haram. Sensiz bu du%nya bana haram imis# Cebrail, bilemedi ben.." Bu%yu%k k@z da s#anss@z c#@km@s#. Kocas@, sizi sonra ald@r@r@m diye gitmis# Lu%bnan'a. O gu%nden beri de bir kez aramam@s#. K@z@n yazd@g~@ mektuplar@ ac#madan geri go%nderiyormus#. K@z kucag~@nda c#ocukla... "-S#imdi ne yapacaks@n Sara?" "-Bu%yu%k og~lan@n yan@nda gidecek. Bas#ka ne yapacak? Onlar da ac#. O da Cebrail gibi. Olsayd@ bir bas#ka c#aresi. Bir Corc#'u bulsayd@ ben. O%lu%nce hesap soracak Allahtan. Hep o mu hesap soracak? Onun da bende verecek bir hesab@ var.." Bir daha go%ru%nmeyeceg~i bilinen bir gidis#le gitti. Omuzlar@ndan bas#ka her yeri du%mdu%z ve uzundu. Upuzun k@r sac#lar@ ard@nda darmadag~@n... Y@kt@rtt@g~@ evin yerine uzun bir su%re hic# bir s#ey yapt@rtmad@ Madam Mariya. O zamanlar, sokak aralar@na "Arsa speku%lasyonu" denilen deyim daha inmemis#ti. Ama Madam Mariya bunu biliyordu. Bekledi. Bekleyecek gu%cu% vard@. 6 Eren dog~dug~u y@l, Sedat okula bas#lad@. Ilkokullar@n ac#@ld@g~@ gu%n p@r@l p@r@l o%nlu%g~u%, yeni c#antas@, ayaklar@na bu%yu%k gelen sert ayakkab@lar@ ic#inde Sedat'@ kimseler tan@yamad@. Parlak, tertemiz yu%zlu%ydu%. O%yleyken dikkatleri yine de ayaklar@na c#ekiyordu. Hep takunyal@ go%rmeg~e al@s#m@s#t@k Ayakkab@lar@ eg~reti duruyordu. C#orap yak@s#m@- yordu. Aks#am u%zeri, meydana kos#arak gelen Sedat, bizim bildig~imiz og~land@ yine. Takunyan@n kay@s#@na iyice yap@s#m@s# ayaklar@n@n tarakl@ etli uc#lar@, az sonra t@rnaklar@n@n aras@na dolan meydan@n tozuyla birles#ti ve bizim al@s#t@g~@m@z, Sedat ayaklar@ oldu, c#@kt@. O y@l, yas#ama bic#imimde bu%yu%k deg~is#iklik oldu. Annem art@k bu%yu%du%g~u%mu%, sokag~a c#@kmam@n, kos#turmam@n, og~lanlarla alt alta, u%st u%ste bog~us#mam@n --bo%yle bir oyunumuz yoktu oysa, ama Nazmiye Han@m her nedense u%stu%ne basa basa so%ylu%yordu bunu-- ay@p oldug~unu anlatt@. Bu%yu%mu%s# say@lmak ic#in c#ok ku%c#u%k oldug~umu biliyordum ama, k@z@n@ bu%yu%mu%s# saymak Nazmiye Han@m@n is#ine geliyordu. K@z@n@n yas#@tlar@ ha*la* oynuyordu meydan- da, kos#uyor, B@y@kl@'y@ ya da Yar@m Pabuc#'u k@zd@r@yor, Remziye Teyzenin merdiven alt@nda f@s@ldas#@yorlard@ ama, onun k@z@ bu%yu%mu%s#tu%. Eren'in bezleri su%rekli olarak y@kanmay@ bekliyordu. Su%rekli olarak taze haz@rlanmas@ gereken mamalar@ vard@ ve bunlar@ Nazmiye Han@mdan bas#ka birinin daha bilmesi rahatl@k vericiydi. Bebeg~in alt@n@n deg~is#tirilmesi, uyumas@ ic#in birisinin onu bacaklar@n@n u%stu%ne koyup sallamas@, ag~lad@g~@nda yine birisinin kucag~@na tutus#turulup dolas#t@r@l- mas@ gerekliydi. Bunlar ic#in k@z@n@n bu%yu%mu%s# olmas@ndan bas#ka c#@kar yol go%rmu%yordu Nazmiye Han@m. O%ylece gu%nler gec#meye bas#lad@. Hic# deg~is#miyordu: Evden okula, okuldan eve gidip geliyordum. Meydana gitmeden o%nce, ko%s#ede durup birbirlerine seslenen, oyun sec#meye c#al@s#an, birden parlay@p kavgaya tutus#an, ku%su%- s#en, hemen bar@s#an, bar@s#t@klar@ ic#in birbirlerini daha c#ok sevdiklerini ans@z@n fark ediveren k@zlar@n sesleri su%ru%p gidiyordu ama, art@k benim ad@m@ kimse so%ylemiyordu. Her biri evlerinden c#@k@yor, hic#biri de beni an@msam@yordu. O gu%nlerde, sec#imler yap@ld@. Hemen ard@ndan tatil geldi. Eren emeklemeye, ilgisini, go%rdu%g~u% her s#eye dag~@tmaya bas#lad@. El att@, eline gec#irdiklerini yemeye c#al@s#t@, elinden kac#@rd@klar@n@ k@rd@, do%ktu%. Verdig~i zarar ic#in Nazmiye Han@m k@z@n@ azarl@yordu. Eren'le bak@c@s@n@ o%zdes#les#tirdi, rahatlad@. Sec#imler, tu%m evlerde oldug~u gibi bizim evde de c#ok konus#uldu ama, ellerimi belinden kenetleyerek kucag~@ma oturttug~um Eren'le dolu kafam, sec#imlere falan o%yle bu%yu%k bir ilgi duyamayacak kadar yorgundu. Oysa bu sec#imler yu%zu%nden kimi tan@d@klar@m@z@n c#ok u%zu%ldu%g~u%nu%, kimiler- nin ise go%klere uc#tug~unu go%rmu%s#tu%m. Okul do%nu%s#u%nde yitirdig~im arkadas#lar@m@, okula giderken her sabah yeniden buluyorum. Remziye Teyzenin ku%c#u%k k@z@yla gidiyoruz okula. Her sabah, k@z@na on kurus# veriyor Remziye Teyze. Bazan annem de bana bes# kurus# veriyor. Ama her gu%n deg~il. Para verdig~i gu%nler, zaten, okul yak@n@na s@ralanm@s# dilencilere gidiyor param. Her birine ortas@ delik, birer iki buc#uk kurus#. Okula girdikten sonra da yolumda oturan o dilencileri go%rdu%g~u%m ic#in kendime k@z@yorum. Kapatsam go%zlerimi, yanlar@ndan gec#erken go%rmesem, leblebi s#ekeri yiyen ya da horoz s#ekeri yalayan c#ocuklar@ go%ru%nce pis#manl@j duymazd@m. Ne var ki, dilencileri go%rdu%g~u%mde, pis#manl@klar@m@n ne kadar yog~un oldug~unu an@msatan bir belleg~im olmad@g~@ndan, yeni pis#manl@klar c#ekmeye yu%ku%mlu% k@l@yordum kendimi. Zehra Teyzeyle o gu%nlerde sokaklarda kars#@las#maya bas#lad@k. O kadar yak@n oturdug~umuz halde, art@k c#og~u kez bizde deg~ildi. Madam Mariya'da da deg~ildi. K@s# gelmis#ti, Sedat okula bas#lam@s#t@ ya, o yu%zden eskiki kadar gelemiyor art@k diye du%s#u%nmu%s#tu%m. Ama sokaklardayd@. Uzak caddelerdi bizim c#apraz kars#@las#malar@m@z@ sag~layan. Elinde kara, tombul bir c#anta vard@. Kendi go%ru%nu%mu%, elindeki c#antadan daha ku%ttu%. Her gec#en gu%n biraz daha, sokaklar@n, caddelerin al@s#@lm@s# yu%zu% haline geliyordu. Evlerimizde, yemek masalar@ bas#@nda oturan Zehra Teyze yoktu art@k. Sait Beyle masan@n kars#@l@kl@ iki yan@na sandalyelerini c#ekip, bilek gu%res#ine tutus#an, saatlerce oturup c#ene c#alan, bu s@rada say@s@z kahve, c#ay ic#en Zehra Teyze ans@z@n ortadan c#ekilivermis#ti. "-Hemen her gu%n Zehra Teyzeye rastl@yorum anne. Elinde de c#anta var. Ne yap@yor o? Bize neden gelmiyor art@k?" "-Ig~necilik yapacakm@s#. Su%rtu%p duruyor zahir..." Yag~murlar bas#l@yor o gu%nlerde. Hic# bitmeyeceg~i korkusu olus#turan yag~murlar. Su, damlalar bic#iminde deg~il, ince iplikler gibi de deg~il, go%kten sal@verilip, yere y@g~@lan urganlar gibi iniyor. Sel gidiyor. Sokaklar, caddeler yitiyor. Ana en c#ok iki saat sonra yag~mur diniyor ve hemen ard@ndan da seller emiliyor. Gu%nes# c#@k@yor. Kumlu yollarda kalan az@c@k suyu da o yalay@p kurutuyor. Geri gelen, @s#@lt@l@ mavi bir go%kyu%zu% ve ilkbahar s@cakl@g~@. Oysa k@s# su%ru%yor. Zehra Teyze de yag~mur sokaklarda egemen oldug~u su%rece, yeni buldug~u dost evlerinde, ayaklar@n@ @slatmayacak bir gu%nes#i bekliyor. Gu%nes# @s#@g~@n@, bahar s@cakl@g~@n@...C#u%nku% herkes bulur. Havan@n ayd@nl@g~@- n@, gu%nes#in s@cakl@g~@n@. Buluyordu Zehra Teyze de. Hamam ku%lhan@n@n hemen ard@ndaki sokag~a y@g~@lan odun ku%lleri, o%g~le olmadan o%nce mutlaka bas#layacak olan yag~murla y@kan@p gitmeden, evlerindeki bulas#@klar@n y@kanabilmesi ic#in ku%l almaya gelen yoksul c#ocuklar arad@klar@n@ nas@l buluyorlarsa o%yle. O ku%lhan art@klar@n@n at@ld@g~@ sokaktan gec#ip pazara gitmek isterken benim kars#@mda buluverdi- g~im, yu%reg~imin agz@mdan f@rlay@p kac#t@g~@n@ sand@ran bir korkuyla buluverdig~im, bir genc# erkeg~in, sertles#mis# mor erkeklik organ@ gibi. O beni c#ok korkutan olaydan sonra annemin so%zu% u%rku%tu%cu%, c#ok o%zel bir anlam kazan@yor: "-Ig~necilik yapacakm@s#, su%rtu%p duruyor zahir..." Benim, al@s#@k olmad@g~@m@z bir sokaktan bir kez gec#mekle buldug~um s#eyi onun gu%nler boyunca gezdig~i bir su%ru% sokakta ne kadar c#ok ve ne kadar kolay bulacag~@n@ du%s#u%nu%yor ve Zehra Teyze ic#in u%zu%ntu% duyuyorum. Oysa daha gec#en yaz Zehra Teyze, deg~il elinde bir ig~neci c#antas@yla sokakta dolas#mak, og~luyla birlikte deniz k@y@s@na gidip bir alle gazinosunda oturacak kadar yu%rekli deg~ildi. Gu%nes#i de, ayd@nl@g~@ da uzatmal@ yaz gu%nlerinde rahat bir soluk alamamam@n s@k@nt@s@yla yu%klu% olurdu Zehra Teyze. Deniz k@y@s@ yasakt@. Belli ki, gu%nler o%ncesinden al@nm@s# bir izni vard@. C#u%nku% anneme, gu%nler o%ncesinden, birlikte geleceg~ini so%ylu%yordu. Bu izin, yaln@zca annemle birlikte olmas@ kos#uluyla c#@k@yordu. C#u%nku% annemin do%rt c#ocug~u vard@. Do%rt c#ocug~u olan bir kad@n, herhalde gu%venilir bir kad@nd@ Hidayet Beyin go%zu%nde. U%stelik, Nazmiye Han@m@n kocas@ huysuzdu. Belli bir saatte evde olmas@n@ isterdi kar@s@n@n. Yani, hic#bir s#eye tak@lamazd@ Nazmiye Han@m. Kimseyle, as#na, fis#ne edemezdi. Orta okulda okuyan og~lu yan@ndayd@. O zamanlar, Nazmiye Han@m, Hidayet beyin bu du%s#u%ncelerini bilseydi, onun kar@s@n@ yan@na al@r, deniz k@y@s@na go%tu%ru%r mu%ydu%? Hic# sanm@yorum. Ama, bilmiyordu o zamanlar. Zehra Teyze sait kendisiyle go%nderiliyor diye hos#nutluk bile duyuyordu. Denize c#ok yak@n masalardan birine oturmak yasakt@. Bu, her iki kad@n@n kocalar@ taraf@ndan ayr@ ayr@ konulmus# bir yasakt@. Yeni yetme genc#ler geliyordu deniz k@y@s@na. Oturuyor, denizi go%zlu%yor, k@zlar ic#in ileri geri so%zler so%ylu%yor, aralar@nda ya da bal@kc#@larla konus#uyor, bu s@rada ag~@zlar@ndan so%vgu%ler kac#@r@yorlard@. Baz@lar@ soyunuyor, donlar@yla denize giriyorlard@. O s@rada kad@nlara bakmasa- lar bile, onlar@n sudan @slak c#@k@s#lar@n@ kad@nlar go%rmeme- liydi. Islakl@klar@ hakk@nda birbirleriyle yapt@klar@ s#akalar@ kar@lar@ duymamal@yd@. Oysa kulaklar@na deg~ecek bir so%zden bile incinecek sand@klar@ kad@nlar@n birbirlerine s#aka havas@ ic#inde rahatc#a, alabildig~ine dog~al, ne so%zler so%ylediklerini, neler anlatt@klar@n@, neler du%s#lediklerini bir bilseler!...Bilmiyorlar m@yd@? Zehra Teyze, Sedat'la birlikte geldig~i deniz k@y@s@ soluklanmalar@nda, daha masaya oturmadan paras@n@ haz@r ederdi. Bir mendilin ucuna bag~lanm@s# para, su%tyeninin ic#ine sokulu dururdu. Hesab@n verilmesi zaman@ geldig~in- de, elini koynuna atar, kar@s#t@rmaya bas#lard@. Annemin go%zlerinde soru is#areti bu%yu%rdu%. Du%s#u%rmu%s# mu%ydu% yoksa Zehra paras@n@? Yoksa gec#en sefer mi go%rmu%s#tu% mendilin ucuna bag~l@ paray@? Bu kez, "Sonra veririm, para almam@s#@m bac@m, go%rdu%n mu% aptall@g~@m@, tu%h!..." der miydi Zehra Han@m? Bu sessiz ve zaman gec#tikc#e birbiri u%stu%ne y@g~@lan sorular, deniz k@y@s@n@n zevkini donduruyordu. C#u%nku% buraya gelmeden o%nce c#og~u zaman o%ylesine hesaplan@rd@ ki on, elli, yu%z kurus#luklar, kimin ne ic#eceg~i, en c#ok ne isteyeceg~i...Benim de yu%reg~im ag~z@ma geliyordu. Bo%yle bir s#ey so%ylerse Zehra Teyze, annemin yedi kis#inin paras@n@ vermeye gu%cu% yetecek miydi? Yetmezse ne yapard@, ne yapard@k? O zamanlar tu%m kad@nlar@n, c#ok katl@, c#ok ku%c#u%ltu%lmu%s#, c#ok gizli paralar@n@n bulundug~unu, bunlar@n her zaman, en ko%tu% kos#ullarda bile bulundug~unu bilmiyordum. Mavi naylon bluzunun bag~c@klar@n@ c#o%zmeden, bag~c@k- lar@n alt@ndaki ac#@kl@ktan, ku%t parmaklar@ memelerinin aras@na giriyordu Zehra Teyze'nin. Annemin go%zleri oynas#an parmaklar yap@s#@yordu. O s@rada ben de sorumlu oldug~um, kesintisiz sorumlu oldug~um Eren'in kac#@p gideceg~inden duydug~um korkuyu unutuyordum. Zehra Teyze elli kurus#u c#@kar@yor, annemin o%nu%ne bes#lik onluk, sayarak koyuyor, sonra fazla vermis# olmaktan korktug~u ic#in, hemen uzan@p paralar@ o%nu%ne c#ekerek yeniden saymaya koyuluyor, yine annemin o%nu%ne itiyordu eliyle: "Al bac@m. Bizim iki gazoz elli kurus# eder. Bahs#is#i de senden..." Annem, Zehra Teyzenin eli memelerinin aras@ndan dolu c#@kt@g~@ndan beri rahatl@g~@n@ tak@nm@s# oluyordu. "-Bir gu%n de s#u bahs#is# senden c#@ksa ne olur a hatun?"diyordu. "-Deli mi ne kar@? Ayol siz bes# kis#isiniz. Bahs#is# neden bendeb olacakm@s#?" Ortada do%nen bu bahs#is# so%zcu%g~u%nu%n tutar@ bes#, bilemedin on kurus#. Annem do%rt c#ocug~uyla bu masan@n patronu olmaktan nas@l kurtulabilir? Eve do%nmek u%zere kalkarken, Eren saatlerdir elinde tuttug~u, ara s@ra ag~z@na go%tu%ru%p tu%kru%klerini sald@g~@ ve bu yu%zden ag~z@na kadar dolmus# olan, hatta ag~z@ndan tu%kru%g~u%nu%n ko%pu%kleri tas#an gazoz s#is#esini bana veya ku%c#u%k ag~abeysine uzat@yor. Eren ic#in, isteyene veremeyeceg~i hic# bir s#ey yoktur. S#imdi ise kimse istemeden uzat@yor gazozunu. Sevgisini kan@tlamak istiyor. Ona fark ettirmeden masaya b@rak@p kac#mak gerekiyor s#is#eyi. Zehra Teyzeden iki gazozun paras@n@ koparan annem, c#og~u zaman kendini bir hovardal@g~@n etkisinden kurtaram@- yor ve masaya gazoz tas#@yan b@c#k@n alevi c#ocug~a kars#@ borc#lu kalmamak ic#in, on kurus# bahs#is# b@rak@yor. S#is#man, esmer kad@n@n yan@ndaki ince, uzun kumral kad@na bakmay@ su%rdu%ru%rse garson --onalt@ ya da onyedi yas#lar@nda bir yeni yetme-- go%zu%nu% masaya c#evirdig~inde az o%nce b@rak@ld@g~@n@ go%rdu%g~u% on kurus#u bulam@yor. Aptall@g~@- na doymas@n. Az@c@k akl@ olsayd@, Nazmiye Han@m@n eli masadan kalkarten, at@l@r, paray@ cebine indiriverirdi. Para, onu%c# yas#@ndaki o%fkeli og~lan@n cebinde ya da yan@ndaki ku%c#u%k kardes#inin elini b@rakmayan saz benizli, as@k suratl@ k@z@n --s@tmal@ m@d@r nedir?-- elinde kaybolup yitmis#tir. Bunu da ad@ gibi biliyor garson. Ama art@k gitti gider. C#og~u kez ag~abeyimin bir ku%c#u%k uzan@s#@yla al@verdig~i para, bazan olmad@k bir rastla @t@yla benim elimin alt@nda yitiveriyor. Para, sonuna kadar bende kalabilirse Akkan'la paylas#@yoruz. Bunun ic#in, Akkan da ben de can@m@z@ dis#imize tak@yoruz. Para benden Akkan da ben de can@m@z@ da Eren'e gec#iyor. Eren'e gec#irebilirsek para kurtulmus# demektir. Yar@n okula giderken dilencilere vereceg~im paradan sonra. Akkan'la paylas#@lacak bir avuc# leblebi s#ekeri demektir bu. Eren ise bunu kars#@l@ks@z yapar. Yaln@zca ona gu%venilmesinden mutluluk duyar. Can@n@ alsalar, paray@ kendisine verenden bas#kas@na vermeyecektir. O yu%zden kimse onu fazla zorlamaz. Zorlaman@n yarar@ olmad@g~@n@ onun bir buc#uk y@l@k yas#am@nda yak@n@nda olan herkes o%g~renmis#tir de ondan. Yinde de para c#og~u kez. Alkan'@n oluyor. Zorluyor, bilekleri k@v@r@yor. Sedat onu kars#@s@nda go%ru%nce korkusun- dan veriyor. Bir Eren var ic#imizde, zorbal@g~a boyun eg~meyen. O on kurus#lar@ hak ettiklerini sananlar, gerc#ekte hak etmemis# olanlard@. Kim olursa olsun. Ama bazan para ac@lar@ tas#@yordu yan@nda. Korkunc# ac@lar@. C#u%nku% u%lkede kos#ullar deg~is#iyordu. Iki sokag~@n kesis#tig~i ko%s#ede go%vdeleri bile bulunamayan onalt@ yas#@ndaki s#ofo%r o%lu%mleri olag~an say@l@yor. Tu%rkiye kalk@n@yor. Bu kalk@nmada iskenderun da kendine du%s#en pay@ almas@n, olur mu? Liman yap@l@yor kente. Liman@n yap@m@nda c#ok s#eye gereksinme duyuluyor. En bas#ta da insan gu%cu%ne. Tas# tas#@yan kamyonlardan biri denize uc#uyor. Kamyon s#ofo%ru%: Hac@... Yas#@ onalt@da durmus#. Cesetsiz... 7 Hac@'n@n o%lu%mu%, sokakta inan@lmaz bir suskunluk olus#turdu. Haber Sedat'tan c#@km@s#t@. Annesi, liman@n oralarda bir yere ig~neye gitmis#mis#. Limanda c#al@s#an is#c#ilerden birine. Ig~neyi yapm@s#, kahvesini ic#erken zang@r zang@r titreyerek eve gelen iki is#c#i anlatm@s#: "Kamyon geri geri geliyordu. Kal@plar@ yerles#tirileceg~i yere indirmesini istemis#lerdi. Yoo, o%yle h@zl@ falan geldig~i yoktu. Yavas# yavas#...Ama bir deli fis#ek og~land@r is#te. Az daha o%teye de indirebilirdi. Ama yapmad@. Go%zu%mle go%rdu%m. O%nce tekerleklerden bir tanesi yavas# yavas# bos#lug~a geldi, bos#lukta do%nu%yordu, sonra kamyon as#ag~@ dog~ru kaymaya bas#lad@. Hep, son anda kap@y@ ac#@p atlay@verecek san@yordum. Hoop, diye bag~@r@yorlard@. Og~lan, kan ter ic#indeydi, toparlanmaya c#al@s#@yordu. Kamyonu kurtarabileceg~ini san@yordu. Arka tekerleklerden ikisi de kay@nca arkas@ h@zl@ geldi. O%n k@s@m denize dalarken, go%zleri iyice ac#@lm@s#t@. Inanm@yor gibiydi. Ag~z@ ac#@ld@ sonra, belki de bag~@r@yordu, ama kimsenin bir ses duydug~unu sanmam." Herkes donmus# kalm@s#. Bir su%re k@m@ldanan olmam@s#. Yine de, sonra Hac@'n@n d@s#ar@ c#@kacag~@n@, ag~z@ndan sular f@s#k@rtarak o koca ag~z@yla gu%lerek el sallayacag~@n@ sanm@s#lard@r. Bir anda, suda helezonlar olus#turan kamyonun yerini herkes biliyormus# ama harekete gec#ip aramaya bas#lad@klar@nda, dalanlardan hic#biri go%rememis# kamyonu. Hac@'y@ epey beklemis#ler. Usta bas#lar@ kos#mus#, mu%hendisler gelmis#. Is#i tatil etmis#ler... Sedat'@n getirdig~i haberi merak@m@zla bu%yu%tu%p hemen Hac@'n@n evine kos#tuk. Annesi, dokuzuncudan m@, yoksa onuncu c#ocug~undan m@ ne, yine lohusayd@. Hep gebe bir kad@n@d@ zaten. Hep emzikliydi. Emzikliyken c#ocug~u su%tten kesiyor, yeni bir c#ocug~a as#ermeye bas#l@yordu. Kocaman bir go%beg~i vard@. Gebeliklerinde bu%yu%du%g~u% ayr@msanmayacak dog~umlardan sonra da ku%c#u%lmeyen koca bir go%bek... Kad@n@ go%ru%nce bizim annelerimiz hemen dedikodusu- nu yap@yorlard@: "-Abovvv anam! Kar@y@ su%tu% de korumuyor ki allah korusun. Hem, bu kadar azg@n olan@ Allah nas@l korusun?" Hac@ ile okulda gec#irdig~i son y@l@ birlikte okumus#tuk. Kamyon su%rmeye bas#lam@s#t@, is#ini c#ok seviyordu. Daha o%nceleri ciklet satard@ c#ocuklara. Dostu Cimi ya da Coni, her kimse, onlardan paras@z ald@g~@ cikletleri sat@p para kazan@yordu. O s#is# go%bek anas@, ayag~@na naylon erkek c#oraplar@ gec#irip bizim analar@m@z@ c#atlatmaya kalk@s#@yordu. Bunda bas#ar@l@ oluyordu. C#u%nku% hic#birinin, ne kendilerinin ne de kocalar@n@n tek bir c#ift naylon c#oraplar@ yoktu. Kendinden pileli olarak dokunmus# kumas#tan --o%n k@sm@ go%beg~i yu%zu%nden iyice havaya kalkm@s#-- etekler, onun u%stu%ne de ic#ini go%steren incecik naylon bluzlar giyiyordu. Sac#lar@n@ bar k@zlar@ gibi uzun ve s@rt@na at@lm@s# b@rak@yor, bu sac#lar@n kara parlakl@g~@na kad@nlar@n ic#i gidiyordu. Giysileri Hac@ getiriyordu anas@na. Sonra da ard@ndan so%yleniyordu: "-Bu benim anam var ya, orospunun biri. Akl@ fikri babam@n oras@nda." Babas@n@n oras@n@n ad@n@ so%ylu%yordu. O zaman ag~abeyim h@rsla bana do%nu%yordu: "-K@z git eve. Patlat@r@m s#imdi. Ne is#in var senin erkeklerin aras@nda?" Bana bag~@rmak, ag~abeyimin her gec#en gu%n daha c#ok hos#land@g~@ bir s#ey oluyordu. eren'in elinden tutuyor, dayak yemek korkusuyla eve kac#@yordum. Ayn@ korku Eren'in go%zlerinde de bu%yu%yordu. Oysa Eren, kendisi fark@nda olmasa bile erkekti ve o yu%zden bu azar@ haketmiyordu. Eren, bunu da ayr@msayam@yordu. Hac@'n@n anas@ inanmad@. Yine de...Yu%reg~i inan@verdi. Kucag~@ndaki son bebesini yere c#ald@, ellerini og~us#tura og~us#tura do%nenmeye bas#lad@ odada. Annem, Madam Mariya, Remziye Teyze geldiklerinde, Zehra Teyze haberi getireli bir saatten c#ok olmus#tu. Sessiz ve suc#lu oturuyordu kad@n@n yan@nda. Bas#ka koms#ular@ da gelmis#ti kad@n@n. Annemier kap@n@n es#ig~ini atlay@p odaya giremediler. Orada y@g~@n halinde durup bekles#tiler. C#ocuklar, onlar@n da arkas@ndayd@k. Herkes bekliyordu. En c#ok da Hac@'n@n annesi bekliyordu. Biri gelecekti; Zehra Teyzenin duydug~u haberin yanl@s# oldug~unu, denize go%mu%len kamyonda bulanan@n Hac@ deg~il, bir bas#kas@ oldug~unu so%yleyecekti. Madam Mariya herhalde bo%yle bir bekleyis#i bilmiyordu: "-Olur bu, ya koms#u? Oncac@k c#ocuk s#ofo%r yap@l@r? Orda burda yollan@r? Is#te go%rdu%n? Ne oldu?" Nazmiye Han@m h@nc#la c#imdikledi Madam Mariya'n@n kolunu. O da do%ndu%, ag~z@n@ ac#m@s#ken, bak@s#lardan u%rktu%, geri kapand@. Anas@: "-Inanam@yorum, inanam@yorum," diye bag~@rd@. "Alla- h@m bunu bana niye yapas@n?" Zehra Teyzeyi o aks#am c#ok sevdim. Kalkt@, yavas# yavas# c#antas@na uzand@, ac#t@, ic#inden c#@kard@g~@ ampullere bakt@. Kad@n@ yumus#akc#a c#evirdi, eteg~ini kald@rd@, uzun, pazen donunu as#ag~@ dog~ru c#ekti. Kocaman k@c#@na bir ig~ne yapt@. Az zaman sonra Hac@'n@n annesi ortal@g~a aptal aptal bakmaya bas#lad@. Go%zleri kapan@yor, kayacak gibi oluyordu. Kim inanmad@ysa Hac@'n@n o%lu%mu%ne, yan@lm@s#t@r. Hac@'n@n erkenden o%leceg~ini herkesin bilmesi gerekirdi. Hac@ c#ok ku%c#u%k yas#ta yas#amaya bas#lam@s#t@ c#u%nku%. Hepimizden go%zu% ac#@k yas#amak zorundayd@. O yu%zden Cimi ya da Coni'nin arkadas#@ oldu. O%yle olmak zorundayd@. Iskenderun liman@nda liman betonlar@n@n ya da onlar@n bile alt@nda, demirlerin ve ayaklar@n aras@nda yitmis# nice kamyon ve nice onbes#, onalt@ yas#lar@nda cocuk go%vdesi vard@r. Analar@na bas#ka Zehra Teyzeler uyus#turucu ig~neler yapm@s#t@r. Ertesi y@l dog~an c#ocuklar@na yine Hac@ ad@n@ verdi, Hac@'n@n anas@yla babas@. Go%zlerinde, Hac@ yeniden yas#amaya koyuldu bo%ylece. Hac@'n@n annesine ald@g~@ tu%m pahal@ s#eyler eskidi, b@k@ld@ at@ld@. So%zleri unutuldu. Yaln@zca kad@n@n yedig~i uyus#turucu ig~ne, baz@ baz@ da yeni Hac@'n@n bir bak@s#@, bir gu%lu%s#u%, bir durus#udur Hac@'y@ an@msatan. Bir de art@k ig~ne yapmay@ b@rakm@s# olan Zehra Han@m@n, Hac@'n@n annesini s#imdi go%rdu%g~u%nde tan@maz olan bak@s#@d@r. Bas#ka ne olabilir? Du%nya o%yle deg~is#irken? O%yle h@zl@? Yer yu%zu%nde her saniyede, binden c#ok c#ocuk dog~arken? 8 Gu%nes#in, evlerin ic#inde uzayan bacaklar@ toparland@, k@rm@z@las#t@, go%lgelendi, silindi. Ayn@ s#ey, sokaklarda da oldu sonra. Aks#am@n o bilinen yeli geldi, durdu yan@ bas#lar@nda, belli. C#ocuklar dag~@lmaya koyuldular. Ben art@k d@s#ar@ c#@kam@yorum. Yukardakilerde aks#am yemeg~i haz@rl@g~@ bas#lad@. Remzi- ye Teyzenin do%rt c#ocug~u var. Her birine karma kar@s#@k buyruklar yag~d@r@yor. Anlams@z s#eyleri birbiri ard@na istedig~i ic#in olmal@, kendine deg~il, c#ocuklar@na k@z@yor, suc#luyor onlar@. Birazdan Sait Bey eve gelir. Kar@s@n@n eve do%nmemis# olmas@na c#ok k@zar. Yemeg~in haz@r olmamas@ yu%zu%nden de mutlaka kavga c#@kar. Sofray@ haz@rlamakla, kos#up anneme c#abuk olmas@n@ so%ylemek aras@nda gidip geliyor karars@zl@- g~@m. Eren, bacaklar@n@n u%st k@sm@nda torbalanm@s# @slak bez y@g~@n@ndan rahats@z, su%rekli ag~l@yor. Pis s#ey bu og~lan. Iki yas#@na geldi, ha*la* c#is#ini so%ylemeyi beceremiyor. Gazocag~@nda, Eren'e s#ekerli nis#asta pis#irirken, anne- min telas#l@ sesi mutfag~a eris#iyor. Babam@n gelip gelmedig~ini soruyor. Babam, iki de bir huysuzluk ediyor ama bu kad@n@n hakk@ndan da o gelir ancak. S#u og~lanc@k benim c#ocug~um sanki. Kafama at@p at@p o kap@ senin, bu kap@ benim, dolas#@p duruyor. Sonra da derslerimi yetis#tirebilmek ic#in ug~ras#@p duruyorum, yetis#meyeceg~in- den korkuyorum. Hep Nazmiye Han@m@n yu%zu%nden. Ic#imi dolduran k@zg@nl@g~@ yu%zu%ne so%ylemek isteg~i birden bast@r@nca, mutfaktan f@rlamak ic#in bir hamle yap@yorum. Pek talihsiz bir hamle bu, gazocag~@n@n u%stu%ne iyi yerles#tiremedig~im cezve devriliyor, nis#asta do%ku%lu%p her yana sac#@l@yor. K@zg@nl@g~@m, hemen suc#lanmaya do%nu%s#u%- yor. Eren, kos#up annesinin eteklerine sar@ld@, sevinc#li sesler c#@karmaya, bir s#eyler anlatmaya koyuldu bile. Nazmiye Han@m: "-K@z gu%nah deg~il mi bu c#ocug~a? Bak poposu k@zarm@s#. Allah senin cezan@ versin e mi?" diye so%yleniyor. So%ylenenleri duyacak zaman@m yok, duysam anlayacak deg~ilim, ald@racak deg~ilim. Mutfag~a gec# girmesi ic#in dualar m@r@ldanarak cezveyi kald@r@yor, duvarlara, tel dolab@n u%stu%ne, musluk tas#@na, musluk tas#@na eris#mek ic#in c#@k@lmas@ gereken yu%ksek tek basamag~@n c#evresine dag~@lan tatl@ sular@ siliyorum elime gec#irdig~im bezle. S@rt@mdan terler ak@yor. Annem sonunda mutfag~a geliyor. Parsesu%su%nu% kim bilir nereye b@rakt@. Eren'in bezleri elinde. Art@k sorumlulu- g~um yok. O yemeg~i haz@rlayana kadar, bir yar@m saat derslerime baksam. Aman, ne kadar da c#irkinles#mis# Nazmiye Han@m. Insan bo%yle olmak ic#in para verir mi? Zaten babam@n paralar@n@ sokag~a atan bu... "-Nas@l olmus#um N@z@m?" Soruyu bos#una sordug~unu bilmesi gerek. Yalan m@ so%yletecek bana akl@ s@ra?" "-l@@@hhhh!" "-Salak!..Suc#, zaten seni adam yerine koyup da soranda." "-Sorma sen de..." Yan@ndan h@s#@mla gec#ip, mutfaktan c#@kmak istiyorum. Yan@na yaklas#@nca daha da iyi go%ru%yorum Gerc#ekten c#ok c#irkin olmus#. Sac#lar@ zenci sac#@ gibi ince k@vr@mlarla tepesine y@g~@l@ duruyor. Perma, sog~uk perma u%stelik. --daha pahal@ yani, babam@n paralar@n@ nerelere harc@yor-- Sag~ kulag~@n@n ard@nda kalan incecik bir tutam, iyi tutmam@s#, sivri du%z, yap@s#kan bir parlakl@k ic#inde. Anneme aptal bir go%ru%nu%m veriyor bu k@v@rc@kl@k. Kendi bileceg~i s#ey. S#as#t@g~@m, bu%yu%kler kendilerini c#ocuklardan daha ak@ll@ san@rlar ama ak@llar@ bu kadar. As@l c#at@s#ma, babam geldig~inde kopacak. Babam, do%ne dolana, alay ederek annemin ne kadar c#irkinles#tig~ini so%yleyecek. O zaman Nazmiye Han@m ag~lamaya bas#laya- cak: "-K@rk y@lda bir kalk@s#t@g~@m tek zevkim bu. Tek su%su%m. Onu da burnumdan getiriyorsunuz." "-Su%s mu%s deg~il bu be kar@. Bu, elin serserisinin elinin kafanla m@nc@k m@nc@k oynamas@, u%stu%ne u%stlu%k paran@ sokag~a atman, Bu, bu..." Daha babam gelmedi. O yu%zden olacag~@n@ bildig~im kavga, sonu kesinlikle ag~lamakla bitmesi kos#uluyla birazdan yap@lacak. Nazmiye Han@m yar@m gu%n su%ren is#kencenin sonunda bu evde bas#ka s#eyle kars#@las#mayaca- g~@n@ bilsin. Annem, Eren'in mamasn@ do%ktu%g~u%mu%, yerlerin @slak oldug~unu ayr@msam@yor bile. Cezveye su doldurmak ic#in muslug~a uzan@yor. Kurtuldum! Salonda, --Salonumuz bombos# deg~il art@k. Iki tane divan@m@z var. Perdelerle bir o%rnek o%rtu%leriyle rahat ve c#ekici. Yemek masam@z@n u%stu%nde de su%slu% bir mus#amba serili. U%stu%nu%n gu%zel bir o%rtu%su% de var ama, Nazmiye Han@m o%rtu%yu% katlay@p kald@rmaktan, yine o%rtu%p yine kald@rmaktan b@kt@g~@ ic#in c#og~u kez o%rtmu%yor. Hem, bo%ylesi daha da iyi. Kollar@n@ mus#ambaya day@yorsu, bir su%re sonra yap@s#@yor, bu yap@s#kanl@ktan so%ku%p c#@karmak kollar@, gu%zel bir oyun. Nzmiye Han@m k@zsa da, c#ocuklar@ oynuyor bu oyunu, mus#ambas@n@ eskitiyor. Nas@lsa yenisi de babam@n paras@yla al@n@yor. Babam da bize k@zm@yor bo%yle yapt@g~@m@z ic#in. Masan@n c#evresinde alt@ tane sendalye. Yerde bir Demirci Hal@s@. K@rm@z@. Ortas@nda lacivert go%beg~i var... Salonda, Zehra Teyze sandalyelerden birini c#ekmis#, kollar@n@ masaya dayam@s# oturuyor. Onu go%ru%r go%rmez, dertli oldug~unu du%s#u%nu%yorum. O%yle olmasa, bo%yle derin bir b@rak@s# ic#inde go%ru%nmezdi. Hem kafas@ bo%yle go%ru%nen bir kis#i ancak c#ok dertli olabilir. Galiba c#ok pis#man. Zehra Teyze, kara c#antas@yla sokaklarda dolas#maya bas#lad@ktan bir su%re sonra o%rtu%su%nu% atm@s#t@. Bu kez de, sar@ya boyatm@s# sac#lar@n@. O zamanlar daha bu rengin oksijenle ac#@lm@s# sac#lar@n, kirli yapag~@ rengi oldug~unu bilmiyordum. Ama, bunun ne oldug~unu bilmek gerekli deg~ildi. Insan bile bile yapt@rtmazd@. Hasta olsa, sag~almak ic#in yapt@r@rd@ belki. Onun d@s#@nda? Anlayam@yordum bu kad@nlar@. Nazmiye Han@ma az o%nce haks@zl@k ettig~imi anl@yorum. Yu%zu%nu% olanca bu%yu%klu%g~u%yle, kulaklar@n@n yayvanl@g~@n@ ekleyerek ac#@kta b@rakan, ensesinin u%stu%ne y@g~@lm@s#, bereye, ya da posta benzer bir s#ey. kafas@ndaki. "-Siz de mi sog~uk perma yapt@rtt@n@z Zehra Teyze?" Sog~uk perma demesini bildig~im ic#in pek beg~eniyorum kendimi. "-H@@@@@..." "-Hidayet Amcadan izin alm@s# m@yd@n@z?" Hidayet Beyden izin almad@g~@n@ pekala biliyordum. O yu%zden dayak yiyeceg~ini du%s#u%nu%yor s#imdi. Dertli go%ru%nu%- yor ya go%zu%me, dayak korkusundan. Dayak yemeyi beklemek dayak yemekten zordur, biliyorum. Oysa bu aks#am su%rekli yan@lg@lar ic#indeyim. O bildig~im Zehra Teyze deg~il kars#@mdaki: "-Hidayet'e neymis# benim sac#@mdan? Kendim kazan- d@m, istedim, boyatt@m. Ag~z@n@ bile ac#amaz..." Duydug~um so%zle ag~z@m ac#@k kal@yor. Ama geri c#ekilici deg~ilim. Beni aptal san@yor galiba. Sanki sokaktaki herkes onun kocas@ndan yedig~i dayaklar@ bilmiyor da! Gerc#i nicedir yu%zu%nde, go%vdesinde iz yok, yak@nm@yor da. Ama onu art@k eskisi kadar c#ok go%remiyoruz, gelmiyor da ondan. Hidayet Bey dayak atmaktan neden vazgec#sin? Babam o s@rada eve geliyor. Go%zlerini Zehra Teyzenin o so%nu%k @s#@kta bu%sbu%tu%n kara go%ru%nen kas#lar@na inat, yapag~@ kat@l@g~@ndaki sar@ k@v@rc@k sac#lar@ndan alam@yor. Ilk kez go%rseydi Zehra Teyzeyi, bu kadar s#as#@rmazd@, hay@r. C#u%nku%, ilk go%rdu%g~u% gu%nden bu gu%ne gelen Zehra Teyzedeki deg~is#iklik her s#eyden daha s#as#@rt@c@ oluyor. Babam, o her zamanki rahatl@g~@n@ tak@n@yor: "-Maymuna do%nmu%s#su%n Tombul Teyze! {Kim etti sana bu ka*ri teklif?"} Ama hakk@n@ yemeyeyim, kus#kusuz bizimki senden de beter olmus#tur." Bu son tu%mcenin c#@k@s#@ndaki ses tonundan, uzlas#may@ amac#lad@g~@n@ anl@yorum Sait Beyin. So%zu%nu%n c#ok ag~@r oldug~unu anlad@, du%zeltti, biliyorum. 'Babam@nki' o s@rada elinde Eren'in mama tabag~@yla mutfaktan geliyor. Sait Bey, haks@zl@k ettig~ini go%rmu%s#tu%r. Ama, kar@s@yla uzlas#acag~@ yerde, art@k erkek gibi bir kad@n olan, hayat@n@ kazanan ve kendine, evinde yas#ayandan daha c#ekici go%ru%nen Zehra Teyzeyi hos#nut etmeyi yeg~liyor: "-Hah...Demedim mi sana? S#una bak, s#unun surar@- na?" Gerc#ekten de Nazmiye Han@m@n surat@ bak@l@r gibi deg~il. Bin parc#a oluyor surat@ndan du%s#en. Belli ki babam@n so%ylediklerini duymus# koridorda. Yar@n sabah, Remziye Teyzenin, Madam Mariya'n@n henu%z Zehra Han@m@ go%rme- mis# olmalar@ndan yararlanacak, onun yaln@z sog~uk perma yapt@rmakla yetinmeyip u%stu%ne du%nyan@n paras@n@ vererek sac#lar@n@ bir de sar@ya boyatt@g~@n@ so%yleyecekti. Kad@nlar o zaman, Zehra Teyzeyi beg~enmemek ic#in kos#ullanm@s# olacak, annemin sac#lar@n@n ne gu%zel oldug~unu da vurgulayacaklard@. S#imdi yine so%yleyecek. Sac# boyayan og~lan@n ellerini, o%zellikle ensisinden as#ag~@ya, yakas@n@n ic#lerine dog~ru soktug~unu, bunun ic#in de boynun c#evresine dolad@g~@ kumas#@ iyice yerles#tirmeyi bahane olarak kulland@g~@n@ anlatacak. O s@rada Zehra Han@m@n k@k@rdamak- tan o%te bir s#ey yapmad@g~@n@, kendisinin ise c#ocug~un elini tokatlar gibi ittig~ini de vurgulayacak. "-Yapar bac@m. Iyiden iyiye yoldan c#@kt@ bu kad@n. Bir acaip haller. Etekler k@sald@, darald@. Kollar japone. Yak@s#sa bari, kollar@ da kol olsa. Her biri bir bacag~@m kadar." Bu so%zu%n son k@sm@ annem ic#in dog~ru. Madam Mariya ic#in de o%yle. Oysa so%yleyen Remziye Teyze. Babam@n deyimiyle "Kantar c#atlatan" Yine de dig~erlei onun so%ylediklerinin tu%mu%nu% bas# sallayarak onayl@yor. Kad@nlar@n Zehra Teyze'ye duyduklar@ k@zg@nl@k, yaln@z giyimine go%sterdig~i o%zenden gelmiyordu. Konus#mas@ndan, daha da c#ok, konus#urken go%sterdig~i yu%reklilikten rahats@z oluyorlard@. Kendileri, kocalar@n@n bir tu%r yineleyicisi olduklar@ halde Zehra Teyze go%ru%s#u%nu% bag~@ra c#ag~@ra ac#@klayabiliyordu. Kocalar@, kas# go%z Is#aretleriyle, onlara susmalar@n@ tembihlerken, ona bu tembihi yapacak kimse yoktu. U%stelik, kendi kar@lar@n@ konus#turmaya yans#mayan bu erkekler Zehra Han@m@ kars#@lar@na al@p saatlerce her s#eyi tart@s#@yor, kar@lar@na da c#ay kahve tas#@mak ya da bir k@y@da oturup tart@s#man@n sonuc#lanmas@n@ beklemek kal@yordu. O s@rada so%yleyemedikleri her s#ey, bir araya geldiklerinde Zehra Teyze'ye yo%neldig~ini sand@klar@ uzun so%ylevlere do%nu%s#u%yordu. Zehra Teyzenin en c#ok tutulduklar@ yo%nu% bu%yu%kler hakk@nda ileri geri so%zler etmesiydi. Tu%m olaylara, tu%m dedikodulara burnunu sokuyordu. Du%nyan@n gidis#ini de u%lkenin ic#inde bulundug~u zorluklar@ da du%zeltecek go%ru%s#leri (!) vard@. Hele, kente ve o%zellikle mahalleye ilis#kin tu%m dedikodular onun sayesinde h@zla yay@l@yordu. Biraz daha dikkatli olsalar, pek ag~@zdan dolma at@s#lar yapt@g~@n@ ayr@msayacaklard@ ama, onun hakk@nda yapt@klar@ eles#tirile- rin salt k@skanc#l@ktan geldig~ini san@yor, bunun bo%yle olmad@g~@n@ kan@tlama c#abas@na giriyor, bo%ylece kendi kendilerine haks@zl@k ediyor, o%te yandan tu%m bu davran@s#lar@yla, Zehra Teyze'nin o%nemini kendileri bile ayr@msamadan go%zlerinde bu%yu%tu%yorlard@. Kar@s@n@n, kaymakama, "H@mb@l Herif, ha*la* bir s#ey olamad@n" diye bag~@rd@g~@n@ Zehra Teyzeden duyuyorduk. O yak@s#@kl@, uzun boylu kaymakam@n gerc#ekte m@zm@z@n birisi oldug~unu, kendi sag~l@g~@ndan bas#ka bir s#eye o%nem vermedig~ini, boyuna hastal@klar yarat@p ig~ne olmak, ilac# yutmaktan bas#ka hic#bir s#ey ic#in akl@n@ yormad@g~@n@, kar@s@ndan da c#ok korktug~unu hep o anlat@yor, kad@nlar@n kafas@nda olus#mus# "Kaymakam"@n deg~erini har vurup harman savuruyordu. "Menderes sac#lar@n@ boyat@yormus#." Yeminle s@k@l@yor- du bu iddias@n@. O art@k pek al@s#t@g~@m@z bir parc#as@ olan ig~neci c#antas@n@n ic#inden turuncu bir bez parc#as@ c#@kar@yor: "-Bas#bakan@m@z@n sac#@n@n renginde diye, belki de ug~ur getirir diyorum, o yu%zden dolas#t@r@yorum anam," diyordu. Remziye Teyze Demokrat@n koyusu. Zehra Teyzenin bo%yle konus#mas@na c#ok k@z@yor. Oysa dig~erleri, Madam Mariya ile annem gu%lu%yorlar buna. Remziye Teyze kendini tutam@yor, patl@yor: "-O kendi kocas@n@n sac#@yla ug~ras#s@n. O da yetmezse do%nsu%n bilmem nesinin... Diyelim boyuyor Bas#bakan@m@z sac#lar@n@, diyelim o c#aputun rengine boyuyor. Boya deg~il mi hepsi? Ha k@z@l, ha kara. U%stelik Bas#bakan@m@za yak@s#@r da!" Hidayet Beyin sac#lar@n@n o kopkoyu karak@g~@ boyadan- m@s# demek. Demek ki, bir Bas#bakana sac# boyatmak yak@s#@rm@s# ama bir laborant sac#@n@ boyat@rsa olmazm@s. Remziye Teyze, h@z@n@ alamam@s#, veris#tiriyor: "--Hem u%stelik, herif bir de sac#lar@n@ k@v@rtt@r@yor." Laborant, sac#lar@n@ da k@v@rtt@ramaz. K@v@rtt@r@rsa, "herif" olur.. Hidayet Beyin is#ini so%ylemek hos#uma gidiyor. O%nceleri dilimin tak@l@p durdug~u bir so%zcu%ktu%. Unutuyordum da u%stelik. Sonra, yineleye yineleye iyice o%g~rendim. Bence, laborant@n yapt@g~@ is#le, operato%ru%n yapt@g~@ is# aras@nda az bir fark vard@r. Operato%ru%n is#ini biliyorum. Iskenderun Deviet Hastanesinin bas#hekimlig~ini yapmakt@r. Sonra da ameliyat yapar. Hidayet Bey, belimde bir beze olus#tug~unda, u%stu%ne sog~utucu bir s#eyler s@km@s#, sonra keskin bir b@cakla yar@p ic#inde birikmis# irini ak@tm@s#t@. O s@rada da c#ok pamuk kullanm@s#t@. Bir kucak dolusu pamug~u ziyan etmis#ti. Annem onun annesi olsayd@, kim bilir bu yu%zden ne kadar c#ok k@zard@. Yan@nda, kullanmad@g~@ bir su%ru% ilac# vard@. Demek, laborant da ameliyat yap@yor. O halde, Bas#hekim- den sonra gelen en o%nemli kis#i odur. Anlayamad@g~@m s#ey bas#kayd@: Doktorlar vars@ld@. C#ocuklar@n@n bir kac# kurdelesi, s#@k giysileri, uzun pantalonlar@ vard@. Yag~murlu gu%nlerde bot giyerlerdi. Bizler k@s#@ kara lastik c#izmelerle gec#irirdik. Ayag~@m@za bu%yu%k al@nd@g~@ ic#in, birinci y@l f@rt f@rt c#@kan, ikinci y@l delinen ya da ayaklar@m@z@n ic#inde bu%ku%ldu%g~u% c#izmelerle. Onlar@n kar@lar@ gu%zel kokular su%ru%nu%r, yanlar@ndan gec#erseniz, koku cig~erlerinize dolard@. Yap@s#kan, su%rekli kokulard@ bunlar. Uzaklas#t@ktan sonra bile elle tutulurcas@na belirgin, as@l@ kal@rd@ havada. Oysa, Zehra Teyze de, Sedat da hic# o%yle deg~ildiler. Zehra Teyze, iskenderun'a ko%yden gelmis#. Tek bas#@na. Okumas@ ko%tu%. Yazmas@n@ da bilmiyor." Hems#ireydim evlenmeden o%nce" demis#ti bir kez. Annem, Remziye Teyzenin k@zg@nl@g~@n@ ko%ru%klemek ic#in, u%stu%ne u%stu%ne gidiyor, inanm@s# gibi yap@yor: "--Zehra Han@m, evlenip hastaneden ayr@lmadan o%nce hems#ireymis#, o%yle mi Remziye Han@m?" S#ang@rt@l@ ve zorla uzatt@g~@ belli bir kahkaha patlat@yor Remziye Teyze: "--Haydi can@m sen de... Hic# bir hems#ire Hidayet gibi bir su%msu%g~e go%nu%l mu% indirirmis#? Bal gibi halay@kt@r." "--Hastanede halay@k olur mu bac@m?" "-Halay@k deg~ilse de hademeydi zahir." Zehra Teyze hademeydi diyelim. Bence Remziye Teyzenin deg~erlendirmesinde yanl@s#l@k var. Bir laborant --Bas# Hekimden sonra gelen go%revil-- o%yle biriyle evlenmeye neden kalk@s#s@n? Ic#imde bu%yu%yen soru nedense kimsenin akl@na gelmiyor. Remziye Teyze k@zg@nl@g~@n@ su%rdu%ru%yor: "-Ko%r sat@c@n@n ko%r al@c@s@. Hidayet gibi birine -varacag~@ma k@rk y@l evde kal@rd@m ben!" "-Yok o kadar deg~il art@k Remziye Teyze..." diyorum, varl@g~@m@ belli etmemeye c#al@s#t@g~@m@ unutup. Nazmiye han@m ko%pu%ru%yor: "-Ne is#in var senin burada? S#urada kad@n kad@na ag~@z tad@yla konus#amaz m@y@z?" Ne Bas#bakan savunuldu, ne Hidayet Bey. Konus#ulanla- r@n evirilip c#evirilip o%nce, k@r@lmas@ndan c#ekiniliyormus# gibi yaparak ve yar@m yamalak anlat@larak Zehra Teyzeye aktar@lacag~@ kus#kusuz. Sonra, dayan@lamayacak. Tu%m konus#ulanlar anlat@lacak. Konus#malar@ tas#@yanlar, tu%mden iyi niyetli, dedikoduyu sevmeyen dostlar@ oldug~unu bildirecekler Zehra Han@ma. Ama, haberi olsun diye so%ylemeleri de, iyilig~ini du%s#u%ndu%klerinden! Bo%ylece, iki koms#unun particilik yu%zu%nden ac#@lan aralar@na Madam Mariya ile Nazmiye Han@m as#@lmaz hendekler koymay@ pek gu%zel bas#ard@lar. Dig~erleri de tu%mden o%du%nsu%z davrand@klar@ ic#in, sonunda c#ocuklar gibi ku%stu%ler. Ku%stu%kten sonra Remziye Teyze, Zehra Teyzenin evini daha c#ok go%zetlemeye bas#lad@. Hic#bir s#ey go%rmu%yordu ama, hic# deg~ilse su%rekli olarak go%zetledig~ini belli ediyordu ya Zehra Han@ma. Bu da doyulmaz bir hos#nutluktu. Zehra Teyze de, Remziye Han@m@n en ku%c#u%k k@z@ hastaland@g~@nda ig~neye c#ag~@r@ld@, gitmedi. Bo%ylece, keskin bir b@c#ak kondu araya. Bu s@rada Nazmiye Han@mla Madam Mariya, birer bar@s# ecesi olarak go%rmeye bas#lad@lar kendi kendilerini. Birbirlerinin aynas@ oldular sanki: Pek iyi yu%rekli bir kad@nd@ Madam Mariya can@m, as@l kad@nd@. Ya Nazmiye Han@m? Bir melekti, melek. C#al@s#kan, o%zverili, olgun, iyi koms#u... Madam Mariya, hepsinin ic#inde tuzu kuru olan tek kis#iydi. Zengindi. Karaag~ac#ta bas#layan, oradan Gu%lcihan'a sonra da Arsuz'a uzanan yol u%stu%nde, sag~l@ sollu sebze ve limon bahc#eleri vard@. Ismet Pas#a gitmis#. Bayar gelmis#...Hic#bir anlam@ yoktu bunun Madam Mariya ic#in. Ama bu, belki de gizli bir eg~lence sag~l@yordu ona Remziye Teyze konus#urken ates#li bas# sallamalar@yla onu yu%reklendiriyor, annem veya Zehra Teyzeyle birlikteyken de ayn@ bas# sallamalar@n@ pas#a ic#in kullan@yordu. Madam Mariya'n@n derdi bas#kayd@: K@z@ Esperans'@, go%zu% ac#@lmadan bas# go%z etmek. "Benim damat, yak@s#@kl@ olmal@." "-Benin kocas@ndan daha iyisini Esperans'a bulmazsa, bana da Madam Mariya demesin hic# kimsede..." Kocas@ndan daha iyisi...Bunu o%yle rahat so%ylu%yordu Madam Mariya ama, kocas@ yoktu. Esperans'@n babas@ Josef amca, gerc#ekte Madam Mariya'n@n teyzesinin kocas@yd@. Madam Mariya'n@n teyzesi, kendisinden birkac# yas# ku%c#u%k kocas@yla birlikte, Beyrut'ta otururken, bir tu%rlu% evlenemeyen ablas@n@n k@z@n@ yan@na yan@na c#ag~@rm@s#t@. Mariya, hem teyze c#ocuklar@na bakacak, bo%ylece teyze biraz daha o%zgu%r kalacak, hem de, iyi bir is#i, genis# cevresi olan kocas@ Jozef'in yard@m@yla iyi bir koca bulacakt@. Teyzenin hesab@ buydu. Mariya'n@n yu%klu% bir drahomas@, ince bedeni, kocaman kara go%zleri vard@. Ev is#lerini, yemek yapmas@n@, dikis# dikmesini biliyordu. Teyze onun bu bilgisinden c#ok yaraland@. Ne var ki, Beyrut'ta birkac# y@l kald@ktan sonra, Mariya, yine evlenememis# bir k@z olarak Iskenderun'a, annesinin yan@na do%nmu%s#tu%. Bas#lang@c#ta, k@z@n@n ard@ndan Josef'in c#@k@p gelmesi, Mariya'n@n annesini fazla rahats@z etmemis#ti, anlas#@lan. Gerc#eg~i, az sonra anlay@vermis#ti kad@ncag~@z. O zaman da olan olmus#, is# is#ten gec#mis#... Madam Mariya, annesini sevmezdi. C#ocuk du%s#su%n diye geceleri uyand@r@p, tekmelemis# k@z@n@n karn@n@. Evinden kovmus#. Bunun yarar@ olmam@s#, c#u%nku% Josef'le Mariya bir ev tutup birlikte yas#amaya bas#lam@s#lar. Madam Mariya'n@n teyzesi Beyrut'tan c#@k@p geldig~inde, Esperans dog~mus#, Jozef amcan@n nu%fusuna gec#irilmis#ti bile. S#imdi art@k Jozef amca haftan@n u%c# gu%nu%nu% Madam Mariya'n@n yan@nda, do%rt gu%nu%nu% kar@s@n@n yan@nda gec#iriyordu. Katolikti Jozef amca. Kar@s@ da. Jozef amcay@ her iki kad@n da el u%stu%nde tutuyordu. Ona k@rg@n deg~ildiler Buna kars#@n, teyze ile yeg~en ise birbirleriyle konus#muyor, kars#@ kars#@ya gelmiyorlard@. Du%nyan@n en sevimli insanlar@ndan biriydi Josef amca. C#ok bilgiliydi. C#ok o%yku% bilir, bunlar@ gu%zel anlat@rd@. Bu%yu%k ku%c#u%k, herkesi gu%ldu%rmekten hos#lan@rd@. Incil'i de Kur'an'@ da ezbere bilirdi. Isa'yla alay ederdi. Madam Mariya k@z@p surat@n@ as@nca hemen ac#@klamaya koyulurdu: "-Mariya, sana yak@s#m@yor bu tutuculuk. Ben, Katolik Isa'yla eg~leniyorum. Gerc#ek Isa hic#bir zaman ne katolik ne de bas#ka bir s#ey olmad@ ki..." Muhammes'i c#ok beg~endig~ini, gelmis# gec#mis# en ak@ll@ adam@n o oldug~unu so%ylu%yordu. Sait Bey u%steliyordu: "-Haydi haydi Mo%syo% Jozef, sen Katolik deg~il Mu%slu%man dog~mal@ym@s#s@n. Mamafih is#ine geldig~i ic#in, Muhammedin yolundan gidip kar@lar@ hic# deg~ilse ikilemis#- sin. S#u halime bak, ben bana verilen haklar@m@ bile kullanam@yorum!" S#as#@rt@cyd@ sokaktaki dinsel inanc#lar. Madam Mariya da, Sara da, her Ramazan oruc# tutar, zorunlu olarak yedikleri gu%nleri de Bayram@n hemen ard@ndan tamamlarlar- d@. Bizde yortularda, bazan da pazar gu%nleri, kilisedeki ayinlere giderdik. Paskalyalarda Madam Mariya, tu%m c#ocuklar@n adlar@ yaz@l@ c#o%rekler yapard@. Kiliselere gittig~imizde --Cebrail Usta ve ailesi Ortodokstu-- kimse engel olmaz, neden geldiniz demezdi. Ayini izlerdik, mu%zik dinler, s#arapl@ ekmek yerdik. Tek o%zen go%sterdig~imiz s#ey, hac# c#@karmamakt@. Bo%ylece dinimizi sag~lam tutuyorduk. C#ars#amba gu%nleri, Esperans Katolik Kilisesindeki din derslerine giderken bizi de yan@na al@rd@. Onlar ders yaparken, bizler, Pederin verdig~i topla genis# bahc#ede oynar, Esperans ve dig~er c#ocuklar@n c#@kmalar@n@ beklerdik. Peder genc# bir adamd@. Sar@s#@n. Italya'dan gelmis#ti ve bizlerden Tu%rkc#e, dig~er c#ocuklardan Arapc#a o%g~renmeye c#al@s#@rd@. Kiliseyi gezdirir, anlamad@g~@m@z bir dilde bir s#eyler anlat@rd@. Anlamad@g~@m@z@ bildig~i halde yine bir s#eyler so%ylemesi, istemedig~imiz halde bizi gu%ldu%ru%rdu%. Ona hem gu%lerdik, hem de gu%ldu%g~u%mu%z ic#in k@r@lmamas@n@ isterdik. Bunu yu%rekten isterdik. Belki de bunu anlad@, gu%lme krizlerimizi go%rmezden geldi. Bo%ylece nika*hl@ kocas@ olmayan Madam Mariya henu%z onu%c# yas#@n@ su%rmekte olan Esperans'@n bas#@na kendi bas#@na gelenler gibi bir s#eylerin geleceg~inden korktug~u ic#in olmal@, k@z@n@ hemen bas# go%z etmek istiyordu. "-Esperans gelinlik giysin koms#u..." Annem onun bu isteg~i yu%zu%nden c#ok ac@yordu Madam Mariya'ya: "-Ne kadar da c#ok istemis# gelin olmay@ Sait," diyordu. Madam Mariya'n@n bas#@n@ bag~lamak istedig~i Esperans, zay@f, ince yap@l@, k@v@rc@k sac#l@ bir k@z c#ocug~u. Madam Mariya, bir y@ldan beri tu%m akl@n@ buna takm@s#, aran@p duruyordu. O yu%zden Menderes'in sac#@n@n rengi hic# de o%nemli deg~ildi. Bos# s#eylerle ug~ras#@yordu, hem Remziye, hem de Zehra... 9 Zehra Teyze, simitc#i f@r@n@n@n kars#@s@ndaki evi sat@n ald@. Ev, y@llardan beri kapal@yd@. Bahc#esindeki bak@ms@z asman@n dallar@ sokag~a tas#ard@. Ku%c#u%k, pic#les#mis# koruklar@n@ toplar, daha ac@l@ktan eks#imeye gec#memis# bu koruklar@ saplar@ndan ay@r@r, tuzla birlikte bir kab@n ic#ine koyar, u%stu%nu% kapat@r, sallayarak terleme yapt@r@rd@k. Koruklar@n sap ucundan s@zan eks#i su tuzla birles#ir, kaynas#@r, bir tu%r bug~u olus#urdu. Her c#ocuk, bir bas#kas@n@n yu%zu%ndeki burus#ukluktan cos#kulan@r, bo%ylece o ac@ms@ eks#ilik c#ok tatl@ bir s#ey kadar hos#nutluk verirdi hepimize. O asmal@ ev art@k Zehra Teyzenindi. Hay@r yanl@s#, Hidayet Beyindi. "-Ne varm@s# bunda? Kar@ koca deg~il miyiz? Benim demek, onun demek. Ikimiz de para koyduk. Elbette erkeg~in u%stu%ne olmal@ mal." Bunu duyunca Remziye Teyze: "-H@hhh! Erkek olan da Hidayetmis#," dedi. "Ikisi de paralar@n@ birles#tirmis#lermis#.. Ayol bunlar@n nefesleri kokmuyor muydu bundan iki y@l o%nce? Hidayet bey paray@ nereden bulmus#, biriktirmis# de, kar@s@yla ortak mu%lk almaya kalkm@s#? Bunda da haz@ra kondu herif. Nas@lsa og~landa da haz@ra konmus#tu. Al@s#t@ zahir..." Bunlar@n evlilig~inde bir bit yenig~i oldug~unu sezmektey- mis# o%teden beri. "K@z Remziye." demis# kendi kendine: "S#u is#in asl@n@ fasl@n@ bir o%g~ren bakal@m..." Neler c#@km@s# alt@ndan neler. Bu "neler, neler" i o%g~renmek olanag~@n@ bulamad@m uzun su%re. C#u%nku% eve, belki evin tu%mu%ne deg~il ama evin c#ocuklar@na, bu%yu%k u%zu%ntu% kaynag~@ olan olay yas#and@ o s@ra: Viski zehirlendi. Meydan@n Marangozlar C#ars#@s@na ac#@lan ag~z@nda buldug~u Viski'nin k@sa bacakl@ ku%t go%vdesini Alkan kucaklayarak eve getirdi. Alkan'@n go%zu%nden akan yas#lar, Viski'nin gittikc#e daha c#ok ko%pu%ren ag~z@n@n c#evresine yay@lm@s# ak ko%pu%kleri y@k@yordu. Salona, hal@n@n u%stu%ne koydu Viski'yi Alkan. Ondan sonra, so%nmu%s# bir mum ucundan c#@kan duman dalgalar@ gibi ku%c#u%kten bas#layan telas#, giderek evi sard@, kos#us#turmalar, ug~ras#malar, tayfun gibi h@zland@, yog~unlas#t@, yu%kseldi. Sonbahar bas#lang@c#ta gu%n @s#@g~@ndan su%zu%le su%zu%le, daha sonraki gu%nlerdeyse gu%n @s#@g~@n@ yene yene geldi. Go%kyu%zu% daha aks#am alacas@ basmadan c#ocuklar@ oyunlar@ndan alabillyordu. O%yle gu%zeldi. Gu%nes# bu%yu%yor, ard@ndaki bulutlar@ mora, turuncuya, sar@ya boyuyordu. Meydan sokag~@n sonundayd@. Bu sokaktan bas#ka, ana cadeye bir su%re kos#ut uzanan dar bir yol daha vard@. Sol yandan geliyor, meydan@ ortas@ndan iklye bo%lu%yor, az sonra genis#leyerek Marangozlar C#ars#@s@na do%nu%s#u%yordu. Gu%nes# batt@ktan hemen sonra tepelerden kopan bir ince yel, o%nce denize iniyor, genis# kumluklar@, k@y@ya y@g~@l@ kahveleri, ara sokaklar@ gec#iyor, Bal@kc#@ Halinin orada durup tas#@d@g~@ yosun kokusuna kirli bal@k kokusunu da ekliyor, Marangozlar C#ars#@s@ndan gec#erken taze bic#ilmis# yonga, mobilya cilas@ kokusuyla ag~@rlas#@yor, meydana vard@g~@nda bitkin ve tu%kenmis# gibi c#ocuklar@n u%stu%ne y@g~@l@yordu. Saatler su%ren kos#us#malar, c#@g~l@klar, ku%sme ve bar@s#malar@n yorgunlug~u tere ve daha sonra da go%z kenarlar@ndan, boyunlardan as#ag~@ya dog~ru akan kirll yollara do%nu%s#tu%gu%nde, gu%nu%n bittig~ini llk an@msatan, o k@z@l go%kyu%zu% oluyordu. Go%zlerinde, s@rtlar@nda ve bacaklar@nda soluklanmag~a c#al@s#an aks#am yell, c#ocuklara, art@k eve do%nme zaman@n@n geldig~ini so%ylu%yordu. Bu do%nu%s# kendilig~inden yap@lmazsa, az sonra abla ya da annelerin sab@rs@z ve o%fkeli sesleri, onlar@ nas@l olsa dag~@tacakt@. C#ocuklar gidince meydan kendini birden b@rak@veriyor- du. Gerilere dog~ru genis#leyip uzayarak, bir yamuk olus#turuyordu. Tozluydu. Tozlar@ yorgun. Ve tozlar@ her gu%n yeniden yoruluyordu; c#ocuk ayaklar@n@n alt@nda o yana bu yana savrula savrula gu%n boyu yer deg~is#tirmek zorundayd@- lar. Sag~ ko%s#ede tulumbal@ c#es#mesi, o c#es#meden gerekil gereksiz ak@t@lan sular@n olus#turdug~u c#amurlu derecig~iyle, olmad@k yerlerinde kalakalm@s# tas#lar@yla, karanl@kta ku%c#u%l- meg~e bas#lard@ meydan. Yak@nlardaki yoksul evlerin kad@nlar@ bu saatlerde su almag~a gelirlerdi. Sonra onlar@n da ayaklar@ c#ekilir ve meydan, ay @s#@g~@ yoksa, kapkaranl@k ve bas#@ sonu bilinmeyen yaln@zl@g~@n@ beklemeg~e koyulurdu. Yenisiydik meydan@n. U%c# kardes#tik. Sokag~a tas#@nd@g~@- m@z@n ertesi gu%nu%, annemin is# buyurmas@na f@rsat vermeden, kitaplar@m@z@ at@p kos#tuk. Evden c#abucak uzaklas#mak, bo%ylece annemin sesini gerc#ekten duymaya- cag~@m@z bir uzakl@g~a eris#erek go%nu%i rahatl@g~@yla oyun oynamak ic#in, bas#larda iri ve uzun ad@mlar att@k. Meydan@n ag~z@na geldig~imizde ad@mlar@m@z ku%c#u%ldu% ve korkaklas#t@. Tedirgin, dolas#@k ad@mlarla c#es#meye yaklas#t@k. Can@m@z hic# istemedig~i halde uzun uzun su ic#tik. Sonra ellerimizi y@kamag~a koyulduk. S@ra yu%zlerimize geldig~inde oyun oynayan ku%melerin ikisinde c#o%zu%lme bas#lam@s#t@. Alkan ayaklar@n@ y@kamag~a giris#tig~inde, Akkan ku%menin birine girmis#ti bile. Alkan da ikinci ayag~@n@ y@kamag~a gerek go%rmedi. Gu%nes#in batmakta oldug~unu ilk o gu%n farkettik. Sonra aks#am@n o bildik yeli bacaklar@m@za sar@ld@. Bu sanl@s#la birlikte oyunun s@cakl@g~@n@n nicedir yitmekte oldug~unu, ben de dig~er c#ocuklarla birlikte ayr@msad@m. C#ocuklar dag~@ld@. Bizi kimse c#ag~@rmad@. Birkac# saat o%ncesinde oldug~u gibi go%lgelerin ard@ndan u%c# kardes# birbirimize bak@yorduk. Eve do%nmek gerektig~ini du%s#u%ndu%k. Annemin evden c#@kard@g~@ c#o%p ve moloz, iki kanatl@ kap@n@n o%nu%nu% kapatm@s#t@. Alkan bu tepeye t@rman@p o%te yandan inmek istedi ama, tam o s@rada kap@y@ ac#ar@ Nazmiye Han@m@n tu%zu% Alkan'@, o%nce o moloz y@g~@n@n@n tepesinde durmag~a, sonra da gerisin geri inmeg~e zorlad@. Oysa molozun o%te yan@ndan inse de ayn@ s#eydi. Nazmiye Han@m@n, ince, damarl@ eil, Alkan'@n koluna yap@s#t@, onu sertc#e ic#eri c#ekti. Arkada kalan bizler de Alkan'a bag~l@ym@s# gibi tek s@ra olduk, ic#eri girdik. Nazmiye Han@m kap@y@ ayag~@yla itti. Kap@ c#arpt@. Tavandan sarkan c#@plak ampu%l salland@, duvara vuran go%lgelerimizi titrete bu%yu%ttu%. Bu yu%ksek tavanl@ bos# evde bir tu%r korku olus#tu. C#ocuklar@n her u%c#u%nde de olus#tu bu korku. Hafifleyerek yukar@lara kadar yu%kseldi, elektrig~in kordonuna doland@. Aks#am h@zl@ indi. O evde yas#anan y@llar boyunca, aks#am@n en o%nce bu eve girdig~ini, gu%nes#inse hic# ug~ramad@g~@n@, yap@lan tu%rlu% savas#@mlara kars#@n farelerin bitmedig~ini, hatta, zaman zaman, kedilerimizin en gu%zel yavrular@n@n onlara yem olmas@n@ olag~an kars#@lamay@, o%te yandan bu evi sevmeyi, gu%nu% geldig~inde kapal@ kap@lar@n@n indirilmis# perdelerinin, gu%venlik getirdig~ini ac#@k kap@s@n@n ard@ndan s@zan @s#@g~@n ard@nda iyi s#eyler oldug~unu du%s#u%nmeyi o%g~rendik. Bu%yu%du%k o evde. Herkes bir kap@y@ ac#@yor ve yeni kos#ullar@n ortas@na at@l@yordu. Zorunlu bir s#eydi bu. O aks#am, evde gec#ireceg~imiz ikinci gecenin arifesiydi. Bir gu%n o%nce bu saatlerde henu%z bu evde deg~ildik. 2 Sait Bey: " --Hele es#yay@ eve bir atal@m, temizlik filan sonra yap@l@r," dedi. O yu%zden eve tas#@n@ld@g~@nda ortal@k karanl@kt@. Nazmiye Han@m elinde bir mumla kap@lar@ ac#@p kapamag~a koyuldu. C#ok kirliydi ev. Y@llardan beri kimse oturmam@s# gibi. Her yer, o%nde o, arkas@nda u%c# c#ocug~u, dolas#@ld@. Nazmiye Han@m her girdig~i yerde surat@n@ daha c#ok sall@yor, ama k@zg@nl@g~@n@ yu%ksek sesle belirtecek yu%reklilig~i go%steremi- yordu. Salona do%ndu%klerinde c#ekine c#ekine: " --Kuzum Salt," dedi. "Bu ev bir haftada temizlenmez, ne vard@ o kadar acele edecek?" " --Bu aks#am tas#@nmasayd@k hic# tas#@namayacakt@k han@m, kac#@nc@ kez so%ylu%yorum. Beg~enmiyorsan eski evimize do%nelim yine..." "Beg~enmiyorsan" demek kolay. Nazmiye Han@m beg~enmese bile bu evden c#@kamaz. Yeniden birbuc#uk odalara, avlusu mutfag~@ mu%s#terek evlere do%nmek kolay m@? Kald@ ki bu ev, gece karanl@g~@na s@g~@nm@s#, b@rak@lm@s# go%ru%nu%mu%nde bile, bundan o%nce oturdug~umuz evden de, onun o%ncesinden de, ondan da o%ncesinden de iyi. Genis# u%c# odas@ var. Odalar@n tu%mu% bu%yu%k bir salona ac#@l@yor. Mutfag~@, mutfag~@n bitis#ig~indeki kileri (o%yle karanl@k bir yer ki kiler, ic#eri girmeye korkup kap@s@nda tuttug~umuz mum hic#bir s#eyi ayd@nlatmad@. Kap@ ag~z@na kadar da doluydu u%stelik. Y@g~@l@ s#eylerin at@lmas@, at@lmadan o%nce oraya yuva kurmus# farelerin ve yavrular@n@n o%ldu%ru%lmesi aylar su%rdu%!) hamam@, mutfakla hamam aras@ndaki tu%m genis#lig~i kaplayan tavanaras@, hamam ve mutfag~@n ayr@ ayr@ ac#@ld@g~@ ku%c#u%k bir ic# avlusu vard@. Avlu bile odalar@nki gibi desenli tas#larla, hem de en gu%zelleriyle do%s#eliydi. Salt Bey o aks#am d@s#ardan bir s#eyler ald@ yemek ic#in. Al@nanlar mum @s#@g~@nda yenildi. Erkenden yat@ld@. Yatarken iki sokag~@n birles#tig~i ko%s#edeki, sokak lambas@n@n hareli sar@ @s#@g~@ndan yarariand@k. Sabah erkenden kap@ c#al@nd@, Zehra Teyze geldi. Onu ilk go%rdu%g~u%mu%z o sabah Zehra Teyze elbette hic#bir s#eyimiz deg~ildi. Zaman gec#ti, Zehra Teyze oldu. " --Gu%le gu%le oturun." Annem sag~@na soluna bak@nd@. Temizlenmemis# bir eve s@g~@nmak zorunda kalman@n s@k@nt@s@ yeniden u%stu%ne bast@rd@. Salt Beye yeniden h@nc#land@. Yas#am@ boyunca, kendisinde utanacak s#eyler aray@p durdug~unu bilmeden utand@ zaten Nazmiye Han@m. Gelen kad@n@n belirgin o%zellig~i, y@rt@k y@rt@k bakan go%zleri. Bu go%zler y@g~@l@ duran es#yay@, duvarlardan sarkan o%ru%mcek ag~lar@n@, yerdeki kag~@tlar@, toz toprag~@ dolas#@yor ve sonra k@rp@s#a k@rp@s#a annemin go%zlerine yap@s#@yor: " --C#ok da is#in varm@s# bac@m. Kes#ke es#yay@ tas#@madan bir temizlik yapt@rtsayd@n@z." Sac#@na kirli bir yazma sarm@s#. Ko%ylu% gibi. Sac#@n@n tek teli bile go%ru%nmu%yor. O gu%n, yazman@n alt@nda uzun, o%rgu%lu% sac#lar@ vard@r, diye du%s#u%nmu%s#tu%m. Onlu%klu%k boz kumas#tan yar@ dar, yar@ bol bir eteklik glymis#. Koca memelerinin u%stu%ne gelen k@s@mlar@ eprimis#, dall@ gu%llu% bir bluz gec#irmis# u%stu%ne; koltuk altlar@na gelen k@sm@nda, sabah@n bu saatinde ve bu mevsimde harelenen @stakl@klar var. Etleri giysilerinin her yerinden tas#@yor. Hatta, ayag~@na gec#irdig~i takunyan@n kay@s#@ndan bile tas#@yor. Annem ag~z@nda bir s#eyler geveledi. Ne so%yledig~ini kendisinin bile bilmedig~inden kus#ku yok. Mutfag~a giden koridora kac#t@. Babama seslendi: " --Salt gelsene biraz." Babam, kar@s@n@n go%zu%nde, onun bilmesig~i her s#eyin yan@t@n@ bilmek ve so%ylemek zorunda olan biri oldug~undan, daha koridor kap@s@na var@r varmaz, go%reviyle kars#@las#t@: " --Kim bu kad@n yahu? Gu%ndelikc#i falan m@?" Go%zlerini k@s@yor Nazmiye Han@m, sonra. Hic# kus#kusuz, yine bir k@skanc#l@k doldurdu ic#ini: " --Yoksa senin tan@d@klar@ndan biri mi ha?" Sait Bey omuzlar@n@ silkiyor. Gu%ndelikc#lyse, is# istedig~ini so%yler. Param@z@n olmad@g~@n@, evin temizlenmesi ic#in gu%ndelikc#i tutamayacag~@m@z@ so%ylemek zorunda olan kendisi deg~il. Bu, Nazmiye Han@m@n is#i. Kar@ koca ardarda geri do%nu%yor, Zehra Han@m@n oturacak yer arayan go%zleriyle kars#@las#@yorlar. Annem de aran@yor. Oturacak yer yok. Bir iskemle bile yok go%ru%nu%rde. Salonun ortas@na karmakar@s#@k bir y@g~@n at@lm@s#. Do%rtko%s#e yu%ksek orta masas@ ile onun u%c# sehpas@ o%zenle bir kenara ayr@lm@s#. U%stlerine bez bag~l@. en gu%zel es#yam@z bunlar. Bas#ka da es#ya yok. Bu tak@mla o%vu%nu%yorum. Ben bu%yu%yu%nce, evleninceye kadar annem iyi bakarsa bunlara, yeni evime go%tu%rmeyi du%s#u%nu%yorum. Masan@n tabana oturan kal@n tek ayag~@ biraz sallan@yor ama c#ok o%neml@ deg~il bu. Annem her sabah tozlar@n@ al@yor, haftada bir zeytinyag~@yla ovuyor. S#imdi sandalye yok diye bu masan@n u%stu%ne oturmas@n@ istemesin kad@ndan. S#is#konun biri. Hem bu kad@n@n boyu bile yetis#mez, koca k@c#@n@ kald@r@p, bir bacag~@n@ masan@n ucuna koyamaz. Korktug~um olmad@. Nazmiye Han@m@n, evin bu ilk konug~una sunacag~@ oturacak bir yer ya da bas#ka s#ey yoktu. Ayakta uzayan sessizlikten sonra, Zehre Teyze yu%ru%du%, elindeki ku%c#u%cu%k c#@k@n@ masan@n u%stu%ne b@rakt@. Do%nu%p giderken sesi ic#tendi: " -- Ev c#ok pis. U%c# de c#ocug~un varm@s#. Yard@m istersen haber ver bac@m." Annem yard@m istemeyi akl@ndan bile gec#irmezdi. Zaten kad@n@n evini bilmiyordu. Kad@n da annemin ad@n@ bile sormam@s#t@. C#@k@n, bic#ki art@g~@ bir bez parc#as@yd@. Ic#ine, kadin c#antalar@nda bulunan tu%rden bir ayna, du%zgu%n kesilmis# bir dilim ekmek konmus#tu. Ekmeg~in alt@nda da bir tutam tuz vard@. Ayna, {bu evde c#og~al@n}, demekti. Ekmek {r@zk@n@z bol olsun}, tuz, {ag~z@n@z@n tad@ yerinde olsun.} Annemin go%zleri doluverdi. Eren, iki y@l sonra o evde dog~du. Ac# da kalmad@k. Savas# bitmis#ti c#u%nku%. Tu%rkiye Amerikan yard@m@ al@yordu. K@y@ kentierindeki Amerikan askerleri, bu kentten de eksik olmuyordu. Barlar@n o%nu%nde kendilerini bekleyen og~lanla- r@n avuc#lar@na b@rakt@klar@ sak@zlarla s#ekerler@n sat@s#a c#@kar@ld@g~@ndan haberleri var m@yd@, bilemem, ama onlar@n, "hey Coni! Mist@r! C#akl@t? Lalipap?" diyerek ellerini du%mdu%z uzatmalar@na kat@la kat@la gu%lu%yorlard@. C#ikletler, sokak aralar@nda ikibuc#uk kurus#a el deg~is#tiri- yor, lalipap ise fazla al@c@ bulmuyordu. Lalipap'@n horoz s#ekerinden fark@ yoktu. C#ok para vermeg~e deg~mezdi. Mutsuz olmad@k o evde... 3 Meydanda o%nce bir f@s@lt@ dolas#t@. Amerikal@lar geliyordu. Iskenderun'a geliyorlard@. Her f@s@lt@ gibi. c#ocuklar@n yar@s@ dog~ru anlad@, yar@s@ da anlamad@, ya da ne anlamas@ gerektig~ini bilemedig~i ic#in, istedig~ini anlad@. F@s@lt@ unutuldu. U%stu%nde konus#ulmad@. Bir gu%nu%n an@msanmayan bir saatinde ve bir oyunun orta yerinde yeniden, ama bu kez f@s@lt@yla deg~il, yu%ksek sesle, Amerikal@lar@n gelmekte oldug~unu, Hac@ so%yledi. Hac@ bu haberi o%g~rendig~inden beri bir gece gec#mis#ti belki. Ya da bir yemek. Uykuya dalarken, ola ki, lokmalar@n@ yutarken, bu c#ok o%nemli haberi meydana geldig~i anda patlatmay@ du%s#u%nmeden edememis#tir. Uyurken du%s#u%ndu%y- se, uykusuna bir dakika gec# dalm@s#, yemekte du%s#u%ndu%yse, bir lokmay@ ag~z@nda gereg~inden c#ok c#evirmis#tir. Meydana geldig~i zaman unuttug~una kus#ku yok. O%yle olmasayd@, kos#arak gelirken bag~@r@r, haberi verirdi. Sonradan, oyunun bir yerinde ans@z@n akl@na gelmis# ve bezden yap@lma bir topa vururken ayag~@n@ beze deg~il, bos#lug~a dog~ru sallayarak bunun so%zu%nu% etmis#tir. Og~lanlar@n oyununda duraklama oldug~unu, sonra bir araya geldiklerini, oyunu unuttuklar@n@, k@zlardan biri ayr@msad@. Sonra ku%c#u%g~u%yle, c#ocuklar@n hepsi bir araya toplnd@. Bu%yu%kler meydan@n c#evresine dizili evlerden birinin alc#ak tas# duvar@na oturdular. Akkan, ayag~@yla kuyu kazmak zorunlulug~undaym@s# gibi, toprag~@ tekmeleye tekmeleye sordu: " --Yahu, bu Amerikal@lar nas@l adamlar acaba?" " --Senin benim gibi adamlar. Nas@l olsun istiyorsun?" Hac@'n@n dikles#mis# sesi, Akkan'@n sorusunu sekiz yas#@ndaki bir aptal og~lan merak@na do%nu%s#tu%ru%verdi. Akkan sustu. Ag~abeyim, Alkan, ku%c#u%k kardes#ini koruma gereg~ini duydu: " --Nereden biliyorsun, sen hic# Amerikal@ go%rdu%n mu%?" " --Go%rmedim ama og~lum, babam go%rmu%s#... S@nk gibi san, san, ama senin benim gibi adamlarm@s#." Hac@ dog~ru so%ylu%yordur. Babas@ s#ofo%r. Takisi var. Hem u%stelik Adana, Mersin Ankara, boyuna dolas#@p duruyor. " --Gemiyle mi geliyor bu adamlar abi?" Sedat'@n incecik sesi bu. " --Du%nyan@n en bu%yu%k gemisiyle geliyorlar. Istanbul'a gitmis#ler. Iskenderun'u da bir go%relim hele, demis#ler." Hac@, meydandaki tu%m c#ocuklar@n ic#inde Amerikal@lar@ en iyi tan@yan kis#i. O yu%zden, Amerikal@lar hakk@nda yaln@z o konus#uyor. Gerc#i kendisi hic# Amerikal@ go%rmemis# ama babas@ go%rmu%s# ya. Benim babam da Amerikal@ go%rmu%s# mu%du%r acaba? Go%rseydi anlat@rd@. Akl@na m@ gelmedi yoksa? Babam bas#@ndan gec#en her s#eyi anlat@r. Cumhurlye- tin ilan@n@ anlat@r o%rneg~in. Daha onlu%c# yas#@ndaym@s#. C#apa O%g~retmen Okulunda okuyormus#. Bir sabah s@n@fa girmis#ler. O%g~retmenleri "C#ocuklar Cumhurlyet ilan edildi," demis#. Herkes birbirine bakm@s#, "Sevinin, bayram yap@n," demis# o%g~retmen. Onlar da nas@l sevinip bayram yapacaklar@n@ bilememis#, o%ylece durmus#lar. Ag~@zlar@ ac#@km@s#. O zaman o%g~retmenleri "C#ocuklar, hepiniz sevinc#ten feslerinizi havaya f@rlat@n." demis#. C#ocuklar feslerini havaya f@rlatma- ya bas#lam@s#lar. C#ok gu%lmu%s#ler. Birbirlerinin feslerini havadayken tutup s@ralar@n alt@na atmak ic#in z@play@p dururken, bir yandan yumruklas#@rken, o%g~retmenin gu%lerek kendilerini izlemesinden hos#lanm@s#lar... O yu%zden ben biliyorum ki babam, Cumhuriyetin kurukus#unu yu%rekten kutlam@s# bir insan olarak, en az, Cumhuriyeti ilan etmis# olan saylavlar kadar o%nemli bir insand@r. Babam o%yle so%ylemez ama, biz anlar@z. Oysa s#imdiye kadar Amerikal@- lardan so%z etmedi babam. Unutmus# olabilir, Belki, gerc#ekten tan@m@yordur. Tan@sayd@, Amerikal@lar@n atalar@- n@n Orta Asyadan gittiklerini so%ylerdi. C#u%nku% babam diyor ki, yeryu%zu%nde ne kadar u%lke varsa, onu Tu%rkler kurmus#tur. Her halde Amerika'y@ da Tu%rkler kurmus#tur. Alkan Hac@'y@ s@k@s#t@rmak istedi: " --Ne kadarm@s# bu du%nyan@n en bu%yu%k gemisi?" " --C#ok bu%yu%k!" " --Ne kadar yani bu meydan kadar m@?" Hac@, bir tu%kru%k c@rklatt@ dudag~@n@n k@y@s@nda: " --Bu meydan kadar m@? Deli misin og~lum? Herifler du%nyan@n en bu%yu%k gemisiyle geliyor diyorum. Ko%rfezin ic#ine girerse iyi." Alkan'@n ag~z@ ac#@k kald@: " --C#ok bu%yu%k be... O kadar bu%yu%k gemi de olur muymus#? Ko%rfez kadar ha? Peki ya tas#arsa deniz?" " --Tas#maz. Onlar o%yle ak@ll@ adamlar ki, bir yolunu bulup denizi tas#@rmazlar. Zaten niye geliyorlarm@s# biliyor musunuz?" Soruyu s@n@fta o%g~retmenimiz sormus# gibi yan@tl@yoruz: " --Bilmiyoruz!" Okula gitmeyenler de ayn@ yan@t@ verlyorlar ama, onlar@n sesi bu koro ic#inde yer alam@yor. Daha o%nce bas#layan ya da daha sonra bitiveren zay@f heceler olarak du%zgu%n sesi bozuyor. " --Biz," diyorlarm@s#, "biz Tu%rkleri c#ok seviyoruz. Tu%rkler du%nyan@n en bu%yu%k milleti. Onlar@ tan@mak, Ruslara kars#@ onlara yard@m etmek ic#in geliyoruz." Ben okula gitmiyordum, okumas@n@ da bilmiyordum o%nceleri, ama gazetelere bakmay@ seviyordum. O zamanlar, gazetelerde, gazetelerin adlar@ kadar, belki de adlar@ndan daha bu%yu%k yaz@lar c#@kt@g~@n@ an@ms@yordum. Babam anneme "c#ok tehlikell," diyordu." Savas# bitti ama biz savas#tan kurtulamayacag~@z galiba. C#ok zor durumday@z." Ekmek bulamad@g~@m@z ic#in u%zu%m leblebi yemekten daha yeni kurtulmus#tuk. Babam da pasl@ pasl@ jiletlerle tras# oldug~u ic#in durmadan yu%zu%nu% kesmekten, kestig~i yerlere su%rekli olarak yap@s#t@rd@g~@ sigara ka*g~@tlar@yla dolas#maktan yeni kurtulmus#tu. Amerikal@lar@n bizi Ruslardan kurtarmak istemeleri c#ok iyiydi. Gerc#i biz, du%nyan@n en bu%yu%k ve en eski ulusuyuz. Yine de bizi du%s#u%nen dostlar@m@z@n olmas@ gu%zel bir s#ey. Yaln@z ben miyim bo%yle du%s#u%nen? Hay@r. Hac@'n@n so%yledig~i s#eylere hepimiz yu%rekten inan@yoruz. Kardes#lerim, yukar- dakilerin k@zlar@, kars#@m@zdaki Zekiye Kad@n@n torunu Aysel, doktorun c#ocuklar@, Esperans, Corc#, Ivon... " --Ama yine de ben korkuyorum. Gemileri o kadar bu%yu%kse, deniz tas#acak demektir. O zaman da bog~ulur gideriz." Alkan bu. Pis m@z@kc#@. Zaten hep birs#eyler bulur kars#@ c#@kacak. Adamlar bizim ic#in geliyormus# is#te... Neden ko%tu%lu%k etsinler? Hac@ bakal@m nas@l yan@tlayacak hos#nutlu- g~umuzu silen bu soruyu? Hac@'ya bak@yorum. O s@rada birden, annemin bizlere okudug~u bir eski o%yku%yu% an@msay@veriyorum: Okyanuslardan birindeki ku%c#u%k bir day@ sular bas@yor. Adada yas#ayanlar@n hic# birinin kurtulma umudu yok. Onlar da adan@n en yu%ksek tepesindeki bir gece kulu%bu%ne gidiyor, deniz sular@ go%vdelerini hareket edemez hale getirene kadar dans ediyorlar. Sonra da... Sonras@n@ an@msamak istemiyo- rum. C#ok ac@kl@ geliyor bana. O%yku%nu%n bas#@nda bir resim var: Bas#@n@ geriye atm@s#, uzun sar@ sac#lar@ uc#us#arak vals yapan bir genc# k@zla, kara sac#l@, kara giysili bir adam. Bog~ulanlar onlarm@s# gibi go%zlerim dolmadan bakamazd@m o resme. Gemi gelirse ve ko%rfez de tas#arsa, o yu%zden, Iskenderun'da, sular bizleri yutana kadar dans edeceg~imiz bir yer yok. P@narbas#@ var ama, orada da su deposundan bas#ka s#ey yok. Sonra ben dans etmesini de bilmiyorum. Resimdeki k@z@n giydig~i tu%rden bir tuvaletim de yok. Kimle dansedeceg~im, bog~ulana kadar? Kardes#lerimden biriyle mi? Onlar da dans etmesini bilmiyor benim gibi. Yani denizi tas#@r@rsa gelecek olan gemi, bir kedi yavrusu gibi debelene debelene, aptalca bog~ulur giderim ben. Bunu du%s#u%nmek, o o%yku%den bile ac@kl@ geliveriyor bana. " --Bu adamlar her s#eyin en iyisini yaparlarm@s# og~lum. Belki de tas#acak suyu pompayla geminin ic#ine c#ekiyordur herifler." Alkan art@k so%yleyecek so%z bulamad@. Bizler de bog~ulmaktan kurtulduk. Bog~ulmaktan kurtulus#un verdig~i sevinc#le, geminin gelis#ini go%zlemeg~e koyulduk. Konus#ma u%stu%nden gu%nler gec#mesine kars#@n Amerikal@lar go%ru%nme- di. Alkan, Hac@'n@n damar@na basmak isterdi ama, babam da dog~rulam@s#t@ Amerikan gemilerinin geleceg~ini. Istanbul Bog~az@ndan gec#erken neredeyse s@k@s#@yormus# bu gemiler. Neyse ki, kaptanlar@ ak@ll@ym@s#, yavas#, yavas#, santim santim ileriemeyi ak@l etmis#ler de o%ylece s@yr@l@p gec#mis#ler, darma duman etmemis#ler bog~azdaki evleri. " --Nas@l insanlar bu Amerikal@lar baba?" Sait bey, her aks#am ic#me al@s#kanl@g~@nda oldug~u s#arab@n zaman zaman o%nu%ne du%s#u%rdu%g~u% bas#@nda dag~@l@veren du%s#u%ncelerini, bir o kadar dag~@n@k so%zcu%klerle toparlamag~a c#al@s#arak anlat@yor: " --C#ok gu%zel insanlar. Hele kad@nlar@..." Dilini dudaklar@n@n u%stu%nden gec#irirken, ucuz s#arab@na kat@lan afyon, dilini, dudag~@n@n bir yerinde durdurup belki de hic# olmayacak bir du%s#u%, gerc#ekten yas#anm@s# bir an@ gibi olus#turuyor, tazeleyip yine sunuyor Salt beye. Yu%zu% gu%lu%yor o yu%zden. " --Nereden biliyorsun baba?" Salt bey, bu soruya gu%lu%yor. Olaylara dayal@ bir yan@t almak ic#in bekleyen u%c# c#ocug~unun go%zlerinde biriken isteg~in, Hac@'ya u%stu%n c#@kmak gayretinin fark@na bile varmayarak, yumus#ak yumus#ak gu%lu%yor. O gece uyumadan o%nce, Amerikal@lar@n o kocaman gemiye c#ocuklar@ c#ag~@rd@g~@n@, uc#suz bucaks@z gu%vertelerin- de kos#maca oynad@g~@m@z@, sakland@g~@m@z@ du%s#lu%yorum. Geminin alt@nda go%ru%nmez olan koskoca ko%rfezimize ac@yorum. Gemi gittikten sonra, o gemide oynayacag~@m@z cos#kulu oyunlar@ bulamayacag~@m@z meydan@m@z@n ne denli zavall@las#acag~@n@ du%s#u%nu%yor, meydana kars#@ bir tu%r suc#luluk duyuyorum. Bir gu%n, sol yana dog~ru uc#suz bucaks@z bir mavilikle ac#@lan denizin u%stu%nde kara noktac@klar beliriyor. Hep tek geminin geleceg~inin du%s#lendig~i ayr@msan@yor s#as#k@nl@kla. Oysa yaklas#an, yaklas#t@kc#a bu%yu%yen ayr@ koyu lekeler go%ru%yoruz. Daha da yaklas#@nca kurs#un grisine do%nu%s#en o lekeler genis#leyip uzuyor. Deniz, altar@nda yitiyor sanki. Ama o%telerde yine uc#suz ve ac#@k ve mavi ve bizim, duruyor... Iskelede, bir gu%n o%ncesinden beri, iki yandaki elektrik direklerinin aras@na as@lm@s#, u%stu%ne WELCOME yaz@l@ ak bir bez dalgalan@yordu. Gidenler gelenler oldu. H@zl@ motorlar is#ledi iskeleyle gemiler aras@nda. C#ocuklar arkada kald@. Itildi. Gemiler bu%yu%ktu%. Bir tanesi sahiden c#ok bu%yu%ktu%. Gu%ndu%zden daha c#ok, gece etkiliyordu o bu%yu%klu%k. Iskenderun'un kent @s#@klar@ sar@ ve seyrek bir y@g~@nd@. Oysa denizden k@y@ya kadar uzayan gu%mu%s# @s#@lt@lar@ go%kyu%zu%nu% bile ayd@nl@k bir maviye c#eviriyordu. Hele ara s@ra go%kyu%zu%nu% tarayan, kentin u%stu%nde ic#ten bir el rahatl@g~@n@n iyilig~iyle gec#tig~ini sand@g~@m@z koni bic#imindeki @s#@klar, bayram gecesine do%ndu%rdu% her yan@. Yumurtal@k k@y@lar@rinda bir ince sis olus#urdu aks#amlar@, go%zden silinirdi Yumurtal@k. Oysa bu @s#@klar, o sisi yok ediyor, Yumurtal@k'@, daha o%tedeki kars#@ k@y@y@ zorluyor, yanas#t@r@yordu. Denize demir atm@s# gibi go%ru%nmu%yordu bu gemiler. Hic# k@p@rdamadan duruyor, temel atm@s#a benziyorlard@. Ic#leri asker doluydu. Bol pac#al@ pantalonlar giyen, birbirlerine c#ok benzeyen, koca koca k@c#l@, uzun, sar@ adamlard@. Sokaklar doluverdi. Gu%n bat@m@yla kararan sokaklarda, go%rdu%kleri genc# k@zlara sanl@yor, o%pmek istiyorlard@. Hatta baz@lar@ bizleri bile o%pmek istedi. Ag~@zlar@ tahta kurusu gibi kokuyordu. Bizlere sar@labilmek ic#in eg~iliyorlard@. B@rakma- lar@ ic#inse, biraz debelenmek yetiyordu. "Ag~msori" diyorlard@. Ceplerinden c#u%ru%meyen sak@zlar c#@kar@p, elleri- mize tutus#turmak istiyorlard@. "C#akl@t?" Onlar@n verdikleri c#akl@tlar@ alm@yorduk. O sak@zlar@, sokak aralar@nda satanlar nas@lsa vard@. C#u%ru%meyen sak@zlard@ ama, s#ekeri biter bitmez, tats@z tuzsuz bir s#ey oluyordu ellerimize tutus#turmak istedikleri s#eyler. Kocaman k@c#lar@n@n ard@nda- ki ceplerine doldurduklar@ s#ekerlerle daha da bu%yu%yen k@c#lar@n@ belki de ku%c#u%ltmek ic#in bos#altt@klar@ s#ekerlerini hic# sevmemis#tik. Al@s#mad@g~@m@z bir tad@ vard@ o s#ekerlerin. Bu%yu%k gemi ve yan@ndaki ku%c#u%k gemiler gittikten sonra ko%rfez bos#al@verdi. Birkac# bal@kc#@ motorunun olus#turdug~u ku%c#u%k sallanmalar d@s#@nda, bu%yu%k ve suskun bir su y@g~@n@yd@ ko%rfez. Bir gu%n, yeniden o kurs#un grisi gemiler geldi. Y@llar boyunca bos#ald@, doldu deniz. Y@llarca WELCOME yaz@l@ olan bez gerildi, o ilk gerildig~i yere. Bez sarard@, kirlendi. Ak giysili komutanlar@ iskeleye c#@kt@. Selamland@. Do%nu%s#te, iskeleden inip motorlar@na binmeden o%nce selamland@. Denizcilerimiz, onlar gibi bacaklar@n@ dizden k@r@p yu%ru%meyi o%g~rendiler ve o%yle gec#tiler bayramlarda. C#ocuklar@n hepsi WELCOME yaz@s@na baka baka "velcome" demesini o%g~rendi. Bu ilk o%g~rendig~imiz Ingilizce so%zcu%ktu%. Hemen ard@ndan da "ag~msori" demesini o%g~renmis#tik. Gec#en zamanla Ingilizce bilgimiz iyice ilerledi. Sazlar vard@ eskiden, onlar kapand@, yerlerine barlar ac#@ld@. Yu%ce bir orman ag~ac@ alt@nda bir gecede p@trak gibi bas# veren mantar benzeri, h@zla artt@ barlar. C#abuk yap@ld@. Briketten, tek kat u%stu%ne, k@rm@z@, mor, yes#il renklere boyanm@s# ko%tu% kulu%belerdi o%nceleri. Yar@ aral@k kap@lar@n- dan go%ru%nen, yaln@zca k@rm@z@ bir @s#@kta bog~ulmakta olan karanl@kt@. Barlar@n kap@lar@na, tabelalar@na yaz@lan yaz@lar@n Ingilizce bilgimize katk@s@ oldu. Erken o%g~rendik: "Welcome Friends U%nidet States Of Sailors... Nice Girls, Fresh Beer..." O karanl@k briket yap@lara giren, s#is#man, esmer ve c#og~u yas#l@ kad@nlar@n incecik naylon bluzlar@n@n alt@ndan etlerini ve memelerinin bir k@sm@n@ tas#@ran su%tyenleri go%ru%nu%yordu. Sac#lar@ bellerine kadar uzundu, karaya boyal@yd@. Dudaklar@ kand@. Duvarlara, yukardan as#ag~@ya dizili harflerle bas#ka so%zcu%kler de yaz@lm@s#t@: "ENGLISH SPOKEN" Boyuna konus#uyor, gidip geliyor, sokag~@m@zda oturan- lar@ tan@yorduk biz de. Art@k, yeni gelmis# yabanc@lar oldug~umuzu so%yleyemezdik. Nazmiye Han@m bile. O bile arkadas# bulmus#, koms#ular@n@ tan@maya koyulmus#tu. Yo%ntem tekti: Olmayan hangisiyse, onun ard@ndan konus#uluyordu. Bo%ylece, herkes birbirini tez zamanda tan@d@. 4 Ince iplikler gibi uzayan, go%ze deg~ip deg~medig~i pek ayr@msanamayan yag~murlar bas#lad@. Pencereler y@kand@. Madam Marlya'n@n bahc#esini dolduran c#ic#eklerin; bu%yu%k, ku%c#u%k, kal@n, ac#@k yes#il, koyu yes#il, ac#, kokulu, kokusuz yu%kseklere uzanan ve toprag~a yap@s#m@s# olan yapraklar@ cilaland@. Yag~murun iplikleri, go%kle yer aras@nda mekik dokudu. Go%kten ald@g~@n@, du%zenli ve sessiz, toprag~a b@rakt@. Daha o gu%ru%ltu%lu% ve savruk yag~murlara vakit vard@. Eve yerles#ildi. Es#yalar ic#in yer arand@g~@nda, evin ne kadar bu%yu%k ve bizim ne kadar yoksul oldug~umuz c#@kt@ ortaya. Elden du%s#me tahta bir masayla, do%rt sandalye ald@ Sait bey. Oysa bes# kis#iyiz. Bu%feyi en bu%yu%k go%ru%neceg~i bir yere yerles#tirdi annem. Ic#inde tabak c#anak deg~il, babam@n kag~@tlar@, resim gerec#leri, pul kolleksiyonu ve eski bir karago%z tak@m@ndan arta kalan parc#alar duruyor sade. Bir sedir uydurdu Nazmiye Han@m. Y@llar boyunca bir s#eyler uydurmag~a al@s#a al@s#a, daha sonra uydurmadan elde ettig~i s#eylere al@s#amad@. Misafir odas@ olarak kullanmag~a karar verdikleri, salona caml@ bir kap@yla ac#@lan, evin en ku%c#u%k ve karanl@k odas@na konuldu do%rt sandalye. Aralar@na sehpalar, ortaya da tek ayakl@ masam@z yerles#tirildi. Yemek yenileceg~i zaman misafir odas@ndaki do%rt sandalye toplan@p yemek masas@n@n c#evresine diziliyor, bir kis#i de sedire oturuyordu. Odalardan birisi kapat@ld@. Bos#-duruyor. O oda, bizler bu%yu%yene kadar o%ylece b@rak@ld@. Pencerelerine ic#ten kag~@t yap@s#t@r@ld@. Go%zbebekleri akm@s# insanlar gibi, sokag~a, y@llarca ak go%zlerle bakt@ oda. Ko%s#edeki odada, tu%m aile birlikte yat@yoruz. Annemie babam, y@llardan beri yapt@klar@ gibi, babam@n askerlig~in- den kalma tek kis#ilik portatif karyolaya s@g~@s#t@lar. Iki og~lan, bir de eve geldikten u%c# gu%n sonra Sait Beyin sokakta bulup gu%lerek eve getirdig~i, bir haftal@k bir ko%pek yavrusu, iki kis#ilik bir somyaya enine yat@r@l@yoruz. Somyan@n ortas@ c#ukur, kim vatsa, somya yere deg~di deg~ecek. Gu%nlerce ad beg~enilemeyen, o yu%zden "Ko%pek" diye c#ag~r@lan yavru, bizlerle birlikte yat@r@lm@yor ama, ne yap@p ediyor, odan@n d@s#@nda b@rak@lsa ag~l@yor, babam yan@na alsa kac#@yor ve aram@zda ya da u%stu%mu%zde bir yere k@vr@l@yor. Amerikan gemileri geldig~inde, "Ko%pek" bir ayl@k olmus#tu. Gu%du%k bacaklar@ u%stu%nde yu%ru%meg~e c#al@s#an, C#ok s#is#man bir avc@ cinsiydi. Sait Bey, Amerikan gemisindeki bir ziyafete gidip geldikten sonra, ag~z@ tahta kurusu buhar@ salarak ve go%zleri kayarak "Ko%pek"i karn@ndan tutmus#: "-Sana ad buldum Ko%pek," demis#ti. "Senin ad@n 'Viski' olsun." K@z@l kahve tu%yleri @s#@l @s#@l yan@yor, uykusundan uyand@r@lar@ Viski, go%zlerini ac#am@yordu. Zehra Teyze, yerles#ildig~i s@rada, eve en c#ok gelip giden koms#u oldu. Bir iki kez kap@y@ c#ald@. Sonra anneme o%g~u%tledi: "-Sizden o%nceki kirac@lar, kap@n@n u%st penceresini ac#@k b@rak@rlard@. mutfaktan yahut ayak yolundan apar topar kos#turacag~@na, kap@y@ ac#ar, girerdik k@z." Nazmiye Han@m surat@n@ burus#turdu ama, bitmek bilmeyen sonbahar@ sokaklarda gec#irmekte olan u%c# c#ocug~un durmadan kap@y@ c#almas@ndan tez zamanda usand@, kap@n@n u%st penceresini ac#@k b@rakmaya bas#lad@. Bundan da herkes yararland@. En c#ok Zehra Teyzeydi yararlanan. Gelenin, kolunu sokup, su%rgu%yu% c#ekmesi ve ic#eri girmesi o%yle dog~al say@l@yordu ki, kap@s@na al@s#t@rd@g~@ dilenciler bile kap@y@ c#almadan ac#@p, Nazmiye Han@m@ evin ic#inde aramag~a bas#lam@s#lard@ bir su%re sonra. Zehra Teyzeye o%zel bir ilgi duyus#um, bir gu%n onun benden az o%nce kap@y@ ac#@p girmesi ve Nazmiye Han@mla ikisinin, benim yanlar@nda oldug~umu ayr@msamamalar@ yu%zu%nden oldu san@r@m. Eve girmekle c#@kmam@n uzun su%rmesini istemedig~im, gu%zel oyunlardan birinin aras@nda olsa gerekti. Kos#arak c#@kmak u%zereydim ki, Zehra Teyze'nin ag~lamakl@ sesi, kulag~@ma c#al@nd@: "-Aha bak, s#uram@ da c#imdikten morartt@." Duraksad@m. O%nlu%klu%k satenden yap@lm@s# eteg~ini kald@r@p, pac#al@ uzun donunu yukar@ c#ekerek bir yerini go~steriyor. Ne kadar kara bir kad@n bu. Bacag~@ da yu%zu% gibi. Uzun k@llar@n aras@na yay@lm@s# kopkoyu bir leke, go%zlerimin inanmazl@g~@nda genis#leyerek bacag~@ndan yukar@lara dog~ru yay@l@yor. Yu%zu%ne bak@yorum. Go%zu%nu%n u%stu%nde de kocaman bir morluk var. Ag~z@m ac#@k kal@yor: "-Ne oldu go%zu%nu%ze Zehra Teyze?" Yu%zu%ne yap@s#@k duran, o kendine ac@yan anlam@ bozuveren bir telas#la toparlan@yor: "-Kap@ya c#arpt@m." "-Peki bacag~@n@za?" "-Ne olmus# bacag~@ma?" "-C#imdikledi dediniz ya demin. Kim c#imdikledi?" Nazmiye Han@m dikleniyor: "-O%yle bir s#ey demedi. Sen kap@ aras@ndan dinledig~in ic#in uydurdun tabii." Kap@ aralar@ndan dinlemiyordum kimseyi o zamanlar. Odan@n ic#indeydim. Yine de kars#@ c#@kmak akl@ma gelmedi. Bana neydi Zehra Teyzenin kap@ya c#arpmas@ndan! Ayn@ gece, yatt@g~@m yerde, annemin, ag~z@n@ babam@n kulag~@na yaklas#t@rarak f@s@ldad@g~@ so%zleri ise, gerc#ekten kulag~@m@ diktig~im ic#in duyuyorum: "-Kocas@ her aks#am do%vu%yormus# Zehra Han@m@ Sait. Her aks#am... Sonra da korkutuyormus#. Bag~@r@rsan ya da birine so%ylersen delerim, seni, diyormus#." Zehra Teyzenin delineceg~inden korkuyorum o%nce. Sonra da nas@l delineceg~ini, adam@n kar@s@n@ neresinden deleceg~ini du%s#u%nerek uykuya dal@yorum. O geceden sonra, Zehra Teyzeye daha dikkatli bakmag~a bas#l@yorum. Kollar@nda dis# izleri oluyor. Yanag~@nda morluk... O gec#iyor bu kez bacag~@nda. Yerleri su%rekli deg~is#iyor ama izler bir tu%rlu% bitmek bilmiyor. Geceleri o%g~reniyorum: "-Du%n gece, odunla vurmus# bileg~inin u%stu%ne. Go%rsen Sait, elim bu%yu%klu%g~u%nde bir yeri morarm@s#t@ kolunun." Kars#@daki Madam Mariya'n@n k@z@, yukarda oturanlar@n iki k@z@, yanda Cebrail Ustan@n k@z@, hepsi biliyor, Zehra Han@m@n neresinde ne izi oldug~unu. Ben de biliyorum. Her Sabah, tam sekizde, aks#amlar@ da bes# buc#ukta kap@n@n o%nu%nden bir adam gec#iyor. P@r@l bir akl@g~@ olan bisiklet fanilas@n@n u%stu%nde, k@r@s#@ks@z kavus#an yu%ksek kemerli pantalonuyla, hic# ceketli go%rmedig~im bir adam. Yag~mur da yag~sa, giysisi deg~is#miyor. Dimdik yu%ru%yor. Bacaklar@ ince. Kollar@ aksine c#ok kal@n. Bisiklet fanilas@n@n alt@ndan, omuzlar@n@n gelis#mis# kaslar@ sec#iliyor. Belki de omuzlar@n@n genis#lig~i belli olsun diye, kollar@n@ hafif yana ac#arak ve kasarak yu%ru%yor. Yu%zu%nde anlas#@lamayan bir u%rku%tu%cu%lu%k. C#irkin de ondan m@? C#irkin, c#ok c#irkin bir adam. Yu%zu% k@r@s#@k ic#inde. Dikey ve yatay k@r@s#@klar o%yle c#ok ve o%yle belli ki. Koyu esmer bir adam. Ince bacaklar@n@n ucuna ayaklar@ esnek bir vidayla tutturulmus# gibi. C#ok harektli ayaklar@ var. Bir ad@m atmak ic#in birkac# hareket yap@yor. Kocas@n@n evden gitmesinden az sonra, kendisini sokag~a atan Zehra Teyze, o kap@ senin, bu kap@ benim, dolas#mag~a c#@k@yor. O%g~le gec#ip, gu%nes# do%ndu%kten sonra da huzursuzlanmag~a bas#l@yor. Iki de bir saat soruyor. Kocas@n@n do%nu%s# zaman@na yak@n, ortada dolas#an bir la*f varsa la*f@, bes# kurus#a ac#mal@ konken oynan@yorsa, oyunu kesiyor, sokag~a f@rl@yor, og~lunu dald@g~@ oyundan kopar@p, c#ekis#tire c#ekis#tire go%tu%ru%yor, evine kapan@yor. Annem de Madam Mariya da, Remziye Teyze de onun bu korkusunu alaya al@yorlar: "-Ne varm@s# anam? Herifi bunca yu%kseg~e c#@kart@p da kafana s@c#@racak?" "-Ben anlayam@yorum" diyordu annem. "S#o%yle bir kolundan savursa, herif balkondan as#ag~@ uc#ar. Yar@s@ kadar bir adam. Bu kadar mahku*m olunlur mu erkeg~e can@m?" Oysa savuram@yordu adam@ Zehra Teyze. Buna kalk@s#mas@ bir yana, eve kapan@yor, og~lunu da kolundan c#ekis#tirip, g@k c#@karmas@na izin vermeden, kocas@n@n sabah is#e giderken giydig~i fanilay@ c#@kart@p temizini giymesini, og~lana ayakkab@lar@n@ sildirtmesini, perma yapt@r@lm@s# ve katran karas@na boyanm@s# sac#lar@n@ o%zenle taramas@n@ izliyor, hic# bir s#ey so%ylemeden c#@k@p gidinceye kadar yerinden k@p@rdanm@yordu. Adam, bir kez bile "Allaha@s- marlad@k" demiyordu. Bir kez bile ne zaman geleceg~ini so%ylemiyordu. Eve bir s#eylerin la*z@m olup olmad@g~@n@ sormuyordu. Zehra Teyze bunlar@ ayr@ms@yor muydu? Hic# anlatmad@. Belki de adam sokag~a c#@kmak ic#in neyi neden go%sterebileceg~ini du%s#u%nu%yordu. Ya da korkudan, du%s#u%n- meyi bile unutuyordu. Hidayet Beyin, geldikten yar@m saat sonra evden c#@kt@g~@n@, dimdik ve kollar@n@ kasarak yu%ru%yu%p gittig~ini go%ru%yorduk. Sokag~@ gec#iyor, caddeye c#@k@nca denize dog~ru uzanan yo%ne do%nu%yor ve go%zden yitiyordu. Eve kac#ta do%ndu%g~u%nu%, zaman@n@ nerede ve kimlerle gec#irdig~ini kimse bilmiyordu. Bu arada biz de sokag~a al@s#m@s#t@k. Kars#@l@kl@ s@ralanm@s# c#og~u tek katl@, ikisi iki katl@ bir dizi evin on alt@ c#ocug~uyduk. Bu c#ocuklar@n hepsi ic#in Zehra Teyze, bu%yu%kler ic#inde en c#ok ilgi toplayan@yd@. Belki bas#larda o%yle deg~ildi de, gide gide o%yle oldu. Zehra Teyze annemden daha genc#. Yukar@ katta oturan Remziye Teyzeden de. Kars#@da oturan Madam Mariya en yas#l@lar@. Bunu o gu%nlerde bo%yle saptamak o%yle zor bir is#ti ki. Zaman zaman parlay@veren ve c#ok uzayan yas# tart@s#malar@nda u%c#u% de Zehra Teyzeyi bir yana b@rak@p birbirlerinden daha genc# olduklar@n@ savunmaya koyuluyor- lard@. O%lc#u%su%z bir tart@s#mayd@ bu. Hic# biri dog~um tarihini so%ylemiyor, evlendiklerinde kac# yas#@nda olduklar@n@ so%ylemekle yetiniyorlard@. O zaman en dikkat edilecek s#ey, evlenme y@l@n@ so%ylememekti. So%ylemiyorlard@. Biri, o%nemli bir olaydan ve o olayla ligili an@s@ndan so%z etmeg~e kalk@s#sa, bir bas#kas@ pat diye, o olay@ an@msayamayacag~@n@, c#u%nku% o tarihte c#ok ku%c#u%k oldug~unu so%ylu%yordu. Tarty@s#ma bo%ylece bas#l@yordu. Sonra bir bas#ka gu%n, bir dig~erinin anlatt@g~@ olay@ dinleyen ikisi o olay@ hic# an@masam@yordu: "-Bilemem bac@m," diyorlard@. "C#ok ku%c#u%ktu%m zahir, akl@mda yer tutmam@s#." Bu genc#lik savlar@ y@llar su%rdu%. C#ok zaman gerekti, b@rak@lmas@ ic#in. O%nce annem b@rakt@. Sonra Madam mariya. Remziye Teyze, bir su%re daha su%rdu%rmek istedi ama kars#@s#@nda art@k bu tart@s#malara girmeyi du%s#u%nmeyen, hatta onun tart@s#ma ac#t@g~@n@ ayr@msamayan iki kad@n vard@. Tart@s#@lmay@nca da bu konunun ac#@lmas@ anlams@z gelmeg~e bas#lad@ Remziye Teyzeye. O da bu yu%zden b@rakt@. Sonra sokaktan tas#@n@p gitti. O gu%nlerde zaten, analar@m@z@n yas#@ bizi hic# ilgilendir- miyordu. Bizim, oyunlar@m@z ve Viski'miz vard@. Ko%pek, Viski, olduktan hemen sonra, yuvarlana yuvarlana ard@m@zdan sokag~a c#@kmaya, gittig~imiz her yere k@sa bacaklar@yla yetis#meg~e bas#lam@s#t@. Girdig~imiz her yere giriyordu Viski. Go%rdu%g~u%mu%z herkesi go%ru%yordu. Konus#tu- g~umuz herkesin bas#@n@ oks#amas@na izin veriyordu. Yedig~imizi yiyor, limonata ic#iyorsak, o%nu%ne konulan limonatay@ su%t bulas#@g~@ kab@ndan dilini s#aklata s#aklata ic#iyordu. Viski de o%g~rendi bu onalt@ c#ocug~un evinin ic#ini. Babalar@n kazar@c@n@. Kocalar@n huysuzluklar@n@, ic#ki ic#ip ic#mediklerini, kad@nlar@n ay@n hangi gu%nu%nde hastaland@k- lar@n@, hangi annenin daha yumus#ak yu%rekli, hangi annenin daha titiz oldug~unu, evlerine giren c#@kan@, es#yalar@... Madam Mariya'n@n salonunda c#ok eski bir avize vard@. Mor su%mbu%l, ak papatya, k@z@l gelincik bic#iminde boncuklardan yap@lm@s# sallant@l@ uc#lar@nda gu%ndu%z gu%nes# gece ise sar@ms@ @s#@k c#og~al@t, durur, her c#ocug~un ic#inde, bu koca demeti kucaklamak, onlar@ saymak, hic# solmay@s#lar@- n@n sevincini su%rdu%rmek isteg~i uyand@r@rd@. O sallanan uc#lardan birini kopar@p bana vermesi ic#in Esperans'a bask@ yapard@m. Viski o zamanlar kuyrug~unu sallaya sallaya beni desteklerdi: "-Bir dal kopar@p vermezsen, seni meydandaki hic# bir oyuna ald@rmam." diyordum Esperans'a. "Cankurtarmaca oynarken en o%nce seni tutsak ederim, sonra da hic# b@rakmam, oyun oynayamam@s# olursun." Bunlar@ so%ylerken Esperans'@n ag~lamamas@ @c#in sesimi c#ok sertles#tirmiyor, bir yandan da mutfaktan ans@z@n c#@kabilecek Madam Mariya'ya yakalanmamak ic#in, kulakla- r@m kap@n@n ac#@ld@g~@n@ belli eden seste, mutfak kap@s@n@ go%zlu%yordum. Viski de benim go%zlerimi izliyordu. Ona bak@yor, son kez vuruyordum Esperan'@: "-Viski'ye de el su%remezsin o zaman." Tek c#ocuktu Esperans. Viski'yi kucag~@ndan b@rakmak istemiyordu. Ben Viski'ye bak@nca, o anl@yor, Esperans hic# yokmus# gibi, go%zu%nu% go%zu%me dikip, bacaklar@ma su%rtu%n- meg~e koyuluyordu. Esperans bu ald@rmazl@g~a dayanacak kadar gu%c#lu% deg~ildi. O zaman korka korka avizeye uzan@yor, bana vermek ic#in, daha o%nce de koparm@s# oldug~u yerden uzakta duran bir diziyi kopar@yor, bo%ylece, avizenin bir yerinde dis# oyug~u gibi bu%yu%yen bir oyuk olus#mas@n@ o%nlu%yor, avucuna y@g~@l@veren ag~@rl@g~@ bana uzat@yordu. Yeni c#ic#eklerim beni c#ok mutlu ediyordu. Arkamdan, kucaklad@- g~@ Viski'yle birlikte kos#an, bahc#e kap@s@nda beni bile gec#en Esperans benden de mutluydu. Remziye Teyzenin biri benden bir yas# bu%yu%k, dig~eri yas#@t@m olan iki k@z@yla birlikte, Do%rtyol'daki portakal bahc#elerinden gelip, kilerlerine do%ku%len dag~ gibi s@kmal@k portakal y@g~@n@n@n u%stu%ne c#@k@yorduk. Az sonra Alkan'la Akkan da geliyor, k@zlar@n iki ku%c#u%k kardes#i de aram@za kat@l@nca, portakal y@g~@n@n@n tepesinde bir yar@s#t@r bas#l@yor- du. Ag~ac# alt@na du%s#mu%s# ko%tu% portakallard@ bunlar. Elimizi istedig~imiz yo%ne uzat@yor, avucumuza gelen portakal@ iyice yumus#att@ktan sonra tepesinden @s@rarak somurmag~a koyuluyorduk. Ic#i emildikten sonra bir kabuk olarak kalm@s# portakallar@ saymak olanaks@zd@. Sekiz c#ekirgeydi y@g~@n@n u%stu%nde k@m@ldas#an. Remziye teyzenin go%rmesinden korkarak, posalar@ bir sepete dolduruyor, meydan@n orada bir yere do%ku%yor, kos#a kos#a eve do%nu%p sepeti yerine at@yor, yine d@s#ar@ c#@k@p saatler boyu yag~an yag~muru, soluk almaks@z@n, hic# bir yere tas#@rmaks@z@n emmis# olan meydan@n kucag~@na atl@yorduk. Yag~mur yag~d@g~@n@ an@msa- tan tek s#ey, tulumbadan akan, bulan@k suydu. Meydan deg~il. Yag~mur durduktan bes# dakika sonra meydan kendini, c#ocuklar@n oyununa haz@rlam@s# oluyordu. Toprag~@- n@ yeteri kadar kurutuyor, bunun ic#in de gu%nes#le elbirlig~i ediyordu. Is#leri az, gu%nes# de, meydan da, hamaratt@. Onlar@ bekleyen c#ocuklar@n c#oklug~unu ikisi de y@llar boyunca hic# unutmad@lar. Her zaman meydan deg~ildi oyun yeri. Oyunlar zaman zaman bas#ka sokaklara da kay@yordu. Ev bulursak, maydan@ bir su%re bos#lay@p, evlere de doluyorduk ama, bu o%yle her zaman bulunan olanak deg~ildi. Evde olmayan anne, c#ok yak@ndayd@ hep. Ve c#ok tedirgindi. Bas#larda, evin dag~@t@lmamas@, kirletilmemesi, k@nlabilir s#eylerin k@r@lma- mas@ ic#in evin c#ocuklar@n@n go%sterdig~i o%zen, az sonra nas@l ve nereye uc#uyordu bunu anlam@yordu ama, dag~@n@kl@g~@n ya da bir s#eylerin k@r@lm@s# oldug~unu go%steren go%zlerimiz vard@. Ic#imizde bu%yu%yen pis#manl@g~@n besledig~i korkular, tu%m go%vdeleri kapl@yordu c#og~u kez. En iyisi sokaklarda oynamakt@. Almak bas#@m@z@, ayaklar@m@z@, seru%ven olus#turan kafalar@m@z@, ve bas#ka sokaklara gitmek... En iyisi buydu. Kimi zaman her s#eye kars#@n, yine de Nazmiye Han@m@n evde olmad@g~@ gu%nlerden yararlan@yor, eve dolus#uyorduk. Babam@n, y@llar o%nce Avrupa'dan getirttig~ini so%yledig~i ve bu%fenin ic#ini dolduran kag~@tlar@n aras@na o%zenle gizledig~i, alt@n ve gu%mu%s# renkli yald@zlar@n paketlerini sakland@g~@ yerden c#@kar@yordu. Bu is#i babam kadar o%zenle yapan Alkan'd@. Yald@zlar el bu%yu%klu%g~u%nde paketler ic#indeydi ve yag~l@ kag~@tlara sar@l@yd@. Sait Bey, bu yald@zlar@n u%stu%ne titriyordu, c#ocuklar@n hoyrat ellerine du%s#memesi ic#in kendince o%nlem alm@s#t@. O yu%zden o%nleminin etkili oldug~unu sanmas@ gerekliydi. Alkan da bunu pek gu%zel beceriyordu. Bir yald@z zerrecig~inin bile uc#up bu%yu%klerin dikkatini c#ekmemesi ic#in o%zen go%stererek, paketlerden birini ac#@yor, yald@zlar@ avuc#luyor, birer kaba koyuyordu. Bu s@rada, hic#bir c#ocuk h@zl@ soluk vermiyordu. Yald@zlar@n uc#mamas@ gerekti. Soluklar go%g~u%s kafesinde tutuluyor, yu%zler k@zar@yordu. Sokag~a, o%nde Alkan, ard@nda dig~eleri, pes#pes#e c#@k@l@yordu. Alkan, yald@zlar@n u%stu%ne c#es#meden su doldurduktan sonra taslar@ arkas@nda gizliyordu. Sokaktan bir c#ocug~un gec#mesi ic#in fazla beklemiyorduk. C#u%nku% sokak, kentin c#ars#@lar@na ulas#an caddeye ac#@l@yordu. Alkan, ag~@r ag~@r av@na yaklas#@yor, o s@ra kendisi de, bizler de dev san@yorduk Alkan'@. Ya da bir tu%r Tanr@yd@: "-So%yle bakal@m ey insanog~lu!... Alt@ndan m@ bir yu%zu%n olsun istersin, yoksa gu%mu%s#ter mi?" Bu kal@nlas#t@r@lm@s# ses, sesin ard@nda ku%me olus#turup k@k@rdayan c#ocuklar, yakalanan av@ kus#kuya sal@yordu. Bir tehlike oldug~unu anlam@yor deg~ildi ama, sorulan soru yan@t vermeksizin kac#mas@n@ gerektirecek kadar korkutucu da deg~ildi. Yu%zu%nde deg~is#ik kararlar@n oynas#mas@ go%ru%nu%yor, c#ocuk dayanam@yordu: "-Alt@ndan..." "-Al sana alt@ndan bir yu%z!..." Taslardan biri yere b@rak@l@yor ve Alkan'@n avucu, sulu sar@ yald@za dal@yor, parmaklar@n@n aras@ndan s@zan boya c#ocug~un yu%zu%nden kayarak, giysilerine daml@yordu. Evlere dag~@lma zaman@ geldig~inde, kaplarda kalan yald@zlar do%ku%lmeg~e k@y@lamad@g~@, suc#un ortaya c#@kacag~@ kayg@s@yla eve de go%tu%ru%lemedig~i ic#in, alt@n yu%zlu%lerle gu%mu%s# yu%zlu%ler aras@nda bir savas# yap@lmas@ uygun bulunuyor, daha sonra, yu%zlerde kuru, giysilerdeki @slak yald@zlar, batan gu%nes#in @s#@klar@n@ c#og~alt@yor, ama ard@ndan go%lgeli bir gu%lu%nc#lu%g~e do%nu%s#u%yordu. Yald@zlar kaplardan iyice s@yr@l@yor, kaplar y@kan@yor, bu is# bittikten sonra da anne ve babalar go%rmeden temizlenmeye kos#uluyordu. Yald@z tanecikleri c#ok inceydi. Derinin ic#ine yerles#iyor, yu%zu%n sert sert keselenmesi bile pek bas#ar@l@ sonuc# vermiyordu. Neyse ki Sait Bey aks#amc@yd@. Eve gelir gelmez, o%nce perdelerin s@k@ kapat@l@p kapat@lmad@g~@na, sonra da sofran@n haz@r olup olmad@g~@na bak@yordu da, c#ocuklar@ndan birinin burnunun, dig~erinin c#enesinin ortas@nda oynas#@p durmakta olan ku%c#u%k @s#@nlar@ ayr@msam@yordu. Belki de, biliyordu Sait Bey. Bir oyun oynand@g~@n@ biliyor, o oyunu da gizli bir s@rdas#l@kla su%rdu%ru%yordu. Hic# aram@yordu yald@zlar@n@. Bir gu%n yakalan@lacag~@ korkusunun yeterli bir bedel oldug~u kan@s@ndayd@ belki. C#u%nku% hic#bir zaman el atmad@ o yald@zlara. Gereksinim duymad@. C#ocuklar birbirlerine hep bir s#eyler verirdi. Yaln@z Sedat hic#bir s#ey vermiyordu. En ku%c#u%ktu%. En arkadayd@, ama yine de toplulug~un ic#indeydi. Kini zaman og~lanlar k@z@yordu ona: "-Gelme ulan bizimie. Hic#bir s#ey getirmiyorsun. Evine de gelemiyoruz. Ne is#in var bizim yan@m@zda senin?" Dudaklar@ k@v@l@yordu Sedat'@n: "-Yok ki bis#ey getireyim. Vallaha yok." "-Sizin evde oynayal@m o zaman." "-Yok olmaz. Babam ne der? Olmaz..." Zehra Teyzenin tek og~lu, Sedat. Annesinin her aks#am dayak yedig~ini go%ru%yor ve o yu%zden babas@ndan korkuyor. Bu korku o%yle bu%yu%k ve o%yle boyutlar@ saptanabilecek bir korku ki, babas@ndan so%z edildig~i anda, Sedat sag~@na soluna bak@nmag~a bas#l@yor. Oyunu unutuyor. Yal@nayak kat@ld@g~@ oyunlardan kopup, meydan@n bir ko%s#esine b@rakt@g~@ takunyalar@n@ ayag~@na gec#irerek, evine ya da annesine eris#mek ic#in kos#uyor. Bunu go%ru%nce, c#ocuklar Sedat'la eg~lenmenin bir yolunu daha buldular: "-Sedat, baban geliyor..." Sedat o%nce duruveriyor. Sonra hemen ko%s#eye kos#uyor: "-Kapkaplar@m@ giyem. Gidem ben... Ben gidem art@k." Takunyalar@n@ giymeg~e c#abalarken su%rekli so%yleniyor, telas#@ndan yana devirdig~i takunyan@n kay@s#@na etli ayaklar@n@ sokus#turmag~a c#abal@yor, yan do%nmu%s# takunyay@ eg~ilip du%zeltmek akl@na gelmedig~i, ayaklar@yla da bu is#i bir tu%rlu% beceremedig~i ic#in m@r@ldanmalar@ ve korkusu uzuyor da uzuyordu. C#ocuklar onun bas#@na toplan@yor, korkusunun kendile- rine yans@yan hos#nutlug~unu ic#lerine iyice sindiriyor, sonra, Sedat kos#arak meydandan uzaklas#@rken bag~@rmag~a bas#l@- yorlard@: "-Dur Sedat... Dur! S#aka yapt@k. Baban@n falan geldig~i yok!." Sedat duymazd@ art@k bunlar@. C#abuk uzay@p, yeniden kestirme masraf@ c#@karmas@n diye sac#lar@ iyice kaz@nm@s# kocaman kafas@n@ sallayarak, takunyal@ bacaklar@n@n u%stu%nde c#alkalanan koca k@c#@n@ zorla tas#@yarak evlerine kadar kos#ard@. Annesini evde bulamazsa, bu kez onu aramag~a koyulurdu. Onu bulmas@ ve gu%vence almas@ gerekirdi meydana yine do%nebilmesi ic#in. Annesi: "-Sen meydandan ayr@lma." derdi. "Baban geleceg~i zaman ben seni c#ag~@r@r@m." Gerc#ekte, Sedat hic#bir oyunu oynamaz, yaln@zca oynad@g~@n@ san@rd@. Her oyunda kulan@lacak bir c#ocuk gerekli oldug~u ic#in Sedat da oyunda yer al@rd@. Ayak topu oynan@yorsa su%rekli olarak kalede duracak, yerinde hoplaya- cak, topraklara, sag~da solda go%rdu%g~u% tas#lara tekme savuracak, ama, go%revinin kaleyi korumak oldug~unu bilen, "Burada dur" komutunu unutmayacak biriydi. Ya da kos#maca oynarken birinin ayag~@ tas#a c#arpm@s#sa, kan@yorsa, bir su%re ic#in onun yerine girecek bir bas#kas@ gerekiyorsa, k@zlar@n oyununda, gelin ya da gu%vey yapacaklar@, istedikleri gibi c#ekis#tirip itis#tirecekleri bir ku%c#u%k gerekiyor- sa; bunlar hep Sedat't@. K@zlar, ag~z@n@ go%zu%nu%, ko%mu%r tozuyla sulu boyayla boyuyor, boyama s@ras@nda k@m@lda- mas@na izin vermiyorlard@. Sedat, yine de oyunun bas# kis#isi kendisidir san@yordu. Bo%yle davranmas@ bile yetmezdi. Zaman zaman kimse- nin ic#inden gelmezdi Sedat'@ oyunlara almak "-Ulan koca k@c#. C#ekilsene ayag~@m@z@n alt@ndan!." Bir tekme atarlard@. Tekme daha go%vdesine deg~meden Sedat'@n go%zlerinden iri yas#lar do%ku%lu%rdu%: "-Gidicem, anneme so%yleyecem sizi." "-Hic# durma. So%yle. Ama annene so%ylersen biz de babana, Sedar bizi rahats@z ediyor, hep oyunumuzu bozuyor deriz." Duruverirdi. Go%zu%nden yas#lar akmas@n@ su%rdu%ru%r, ama o sesini keserdi. Yetmezdi Sedat'@n annesine gitmekten vaz gec#mesi. Og~lanlar Sedat'@ korkutmay@ su%rdu%ru%rlerdi: "-Len Sedat, senin baban o bic#im mi?" "-Ne bic#im?" Go%zlerini, ag~z@n@ ac#ar, sonuna kadar ac#ar, bir tu%rlu% o c#ocuklar@n ne demek istediklerini c#@karamazd@. "-Len senin baban@n hic# bis#eysi yokmus#. Dog~ru mu len?" "-Nesi yokmus#?" "-B@rak bu saf og~lan numaralar@n@ og~lum. Sen neler go%ru%yorsundur o tek odada. Bilmez miyiz? Hadi, anlatsana len?" "-Ne anlatay@m?" Sorulard@ kars#@l@kl@ gidip gelen. C#u%nku% Sedat bu%yu%klerin kendisine ne sordug~unu bir tu%rlu% anlayam@yordu. Yan@t@ da bilmiyordu. Bilseydi, ag~abeylerini hos#nut etmek ic#in so%yleyecekti. Dog~rusunu so%ylemek gerekirse, sorulan sorular@n bir k@sm@n@ bizler de anlam@yorduk. En c#ok Hac@ sorard@ bu tu%rden sorular@. Gevs#ek bir ag~z@, sark@k dudaklar@ vard@ Hac@'n@n. C#og~u kez ac#@k unuttug~u ve tembel ve po%rsu%mu%s# gibi durdug~u ic#in, alt dudaklar@n@n ortas@nda olus#an belli belirsiz girintiden sular akacak gibi gelirdi bana. Birden bir ak@nt@ olus#acak ve kesilmeden inecek go%mleg~ine. S@n@f arkadas#@md@ ama, ag~abeyimden bile bu%yu%ktu%. Her s@n@f@ iki y@lda bie gec#iyordu. Bu yas#@ ondo%rt oluyormus#." Art@k bundan sonra, feris#tah gelse beni okula go%nderemez. Ben okulumu c#oktan bitirmis#im arkadas#," diyordu. Gerc#ekten, s@n@fta, tahtaya kalkt@g~@nda, hepimizden bir bas# uzun boyu ac#@k ag~z@yla pek su%klu%m pu%klu%m ve pek zavall@yd@ ama, her dersin sonunda bir teneffu%s ve teneffu%ste c#@k@lacak kocaman bir bahc#e vard@. Onun da o%tesinde, okul su%resi bes# saatti. Geriye, Gregoryen takvimine go%re ondokuz saat kal@yordu. Bu ondokuz saatte Hac@'n@n girip c#@kmad'@g~@ yer, tutmad@g~@ is# yoktu. Babas@, s#ehirleraras@ c#al@s#an bir taksi s#ofo%ru%. Annesinin is#i: "Babam@n alt@na yat@p sonra da her dokuz ayda bir c#ocuk kunnamak..." Annesine c#ok k@z@yordu ama kardes#lerini koruyordu. Bizlere c#iklet sat@yordu. "Bas#ka s#eyler de var bende ama, onlar size yaramaz. Onlar@ k@ymetini bilen, paras@n@ bast@rana veriyorum.." Bizimle eg~leniyordu. Herkesle eg~leniyordu zaten. Bu ara, Sedat'a takm@s#t@. Bildig~i bir s#eyler vard@. Mutlaka vard@ ama bizlere anlatm@yordu. Ag~z@ndan, dahas@, cebinden c#iklet eksik olmuyordu. Hac@'n@n. C#ikletler kendisine tats@z gelmeg~e bas#lay@nca, biraz sertles#ip, rengi de az@c@k morar@nca, c#@kar@p ku%c#u%klerden birine veriyordu. Meydandaki c#ocuklar ic#inde en c#ok Sedat'a verirdi bu eski c#ikletleri. Sedat bu borc#luluk ic#inde, k@zmas@ m@, yoksa onun sorular@na verdig~i yan@tlarla Hac@ Abisini gu%ldu%rdu%g~u% ic#in sevinmesi mi gerektig~ini c#@karamaz, ag~z@ gu%lmekle ag~lamak aras@nda gergin dururdu. Hac@, satmak ic#in c#iklet getirdig~inde, Sedat da bir kez olsun parayla almak ic#in annesine kos#ard@. Bir kez bile para vermedi ona Zehra Teyze. Takunyalar@ ayag~@ndan f@rlayacak kadar h@zl@ kos#an Sedat, do%nu%s#te isteksiz ad@mlarla gelir, Hac@'n@n o%nce soru sormas@n@, yan@tlar@na gu%lmesini, dig~er c#ocuklar@n anlayarak ya da anlamayarak Hac@'yla birlikte gu%lmelerini, anlamayanlar@n bile anlad@klar@n@ Hac@'ya kan@tlama gayretini su%rdu%rerek gu%lu%s#lerini uzatmalar@n@ go%g~u%sler, sonra Hac@'n@n: "-Haydi koc#um benim... Aslar@ Sedat'@m" diyerek, ag~z@ndan su%ndu%re su%ndu%re c#@kar@p, parc#a ag~z@na t@k@s#t@rd@g~@ c#ikletlerin ag~z@nda birikmesini beklerdi. Gu%nes#, daha dog~ru du%ru%st bat@ya kaymadan. Zehra Teyze og~lunu almag~a gelirdi. Meydandaki c#ocuklar her gu%n, Sedat'@n kendisiyle alay ettig~imizi so%yleyeceg~inden korkar- d@k. Hac@, istifini bile bozmad@. "-M@ym@nt@lar... Ulan tu%m mahalle m@ym@nt@ yuvas@ oldu be!." Bu so%zleri de bizler yutard@k. C#u%nku% c#iklet, sat@c@larda bes#. Hac@'daysa iki buc#uk kurus#tu. Zehra Teyzelerin evi, bizim ko%s#e odam@z@n tam kars#@s@na geliyordu. Ermeni do%nmesi Zekiye Kad@n'@n kirac@s@yd@lar. Sokak kap@s@ndan girince genis# bir toprak avlu vard@. Sokakta oturanlar c#amas#@rlar@n@ buraya sererlerdi. Zehre Teyzeler, avluyu gec#ince sol yanda, merdivenin yar@s@ beton, u%st k@sm@ tahtayd@. O%nce, ku%c#u%k bir hayata eris#iliyor, oradan da odaya gec#iliyordu. Hic#bir koms#u gitmemis#ti Zehra Han@m@n evine. Annelerimiz, avluya c#amas#@r asarken, bizler de merdivenin beton k@sm@na c#@k@yor, tahta basamaklar@n birincisine bile ad@m atmag~a korkuyorduk. Orada durup, odan@n ic#ini go%rmeg~e c#abal@yorduk. Hayat, ic#eriyi go%rmemizi engelliyordu. Biliyordum, Zehra Teyze kocas@ndan su%rekli dayak yiyordu ama bu, onun evine gidersem beni kovmayacag~@ anlam@na gelmezdi. Dig~er arkadas#lar@m da biliyorlard@ ve onlar da korkuyorlard@. Bazan, Remziye Teyzenin k@zlar@yla, ko%s#edeki pencerenin camlar@na yanas#@yor, Zehra Teyzenin evinin ic#ini go%rmeg~e c#abal@yorduk. Bu da bos#unayd@. Go%ru%nen, odan@n ic#i deg~il, ac#@k kap@n@n ard@nda, temizlikten saman sar@s@na do%nu%s#mu%s yer tahtalar@ndan birkac#@yla, parc#a kumas#lardan dokutturulmus# bir kilim ucundan bas#ka bir s#ey deg~ildi. Bu, hic#bir s#eyin go%ru%lmesine olanak vermeyen go%zetlemenin en c#ekici yani, tas#@d@g~@ korkuydu. Zehra Teyze, bizi bir yakalarsa, o%yle do%versi ki..." Demek, evimi go%zetiliyorsunuz ha?" S@rtlar@m@z@n tu%yleri u%rperiyordu. Seru%ven tutkusu katmadan tad al@nan bir s#ey yoktu o gu%nlerde. Bir do%verdi Zehra Teyze, bir do%verdi. Belki duvara bile c#arpard@... K@zd@g~@ bir gu%n, Sedat'@ duvara c#almag~a kalk@s#m@s#t@. Sedat'@ elinden annem kos#up alm@s#t@. Kos#arken de bir c#@g~l@k atm@s#t@ da, Zehra Teyze o c#@g~l@k yu%zu%nden bir ara duralam@s#t@. Bu ara da anneme yetmis#ti. Sonra, annem sesi c#@kt@g~@ kadar bag~@rm@s#t@, sokag~@n ortas@nda: "-Akl@ndan zorun var galiba senin. Sizin soyunuz hepten mi deli be kad@n?" O zaman Zehra Teyze usulcac@k oturmus#tu kald@r@m@n k@y@s@na: "-Bir gu%n kaatil olurum ben. Go%ru%rsu%nu%z... Burama kadar geldi art@k. Burama deg~il... Burama..." Eliyle o%nce bog~az@n@, sonra da kafas@n@n u%stu%nu% go%steriyor, daha sonra, elini yu%kseltebildig~i yere kadar yu%kseltiyordu. Sedat, go%zu%ndeki yas#lar kurumus#, o%ylece duruyordu. Kars#@s@na ans@z@n c#@kan y@landan go%zu%nu% alamayan bir tarla faresi gibiydi. Fark@nda olmadan h@c#k@r@yor, derin soluklar al@yordu. Ne oldug~unu anlatmak gereg~ini kimse duymad@, sorulara yan@t verilmedi, sonradan aks#am yemeg~inde annem anlatt@: Sedat, her zaman oldug~u gibi, c#ikletleri go%ru%nce annesini aramaya c#@km@s#, Kad@nlar, bizim evde konken oynuyorlarm@s#. Annesinden para istemis#. O da her zaman verdig~i yan@t@ vermis#: "Yok." "-Anne, elinde iki coker var. Ac#arsan o zaman bana para verir misin?" diye sormus# Sedat. Zehra Han@m da elinin ac#@klanmas@ndan k@zm@s# so%zde. Oysa, oyunlar@n@n su%rekil yak@n@lan ama su%rdu%ru%len bir kural@ vard@. Herkes birbirinin elini go%zlerdi. Kendi ellerindeki kag~@tlardan daha c#ok ilgi duyarlard@ oyun arkadas#lar@n@n kag~@tlar@na. Sedat, annesi- n@n yan@nda durmus#, beklesmis#ti. Oyunu da bir bas#kas@ bitirmis#ti. Ya Remziye Teyze ya da Madam Mariya. Her kimse... Zehra Teyze buna k@zm@s#, olmal@yd@. Kag~@tlar@n@ masaya f@rlat@p h@s#@mla do%nu%nce, og~lan bas#@na gelecekleri sezmis#, kendini kap@dan d@s#ar@ dar atm@s#t@. Zehra Teyze og~lunun arkas@ndan kos#mus#, terliklerini f@rlatm@s#, og~lan s#as#alayarak durunca da yakalay@p bizim evin pu%sku%rtme duvar@na c#arpmag~a kalk@s#m@s#t@, kafas@n@. Bu olay@n etkisi, sokag~@n tu%m c#ocuklar@n@n u%stu%nde go%ru%ldu%. Zehra Teyzeye duydug~umuz korku. Hidayet Beyin sog~uk, uzak ve bizi hic# var saymayan davran@s#@n@n uyand@rd@g~@ korkudan farkl@yd@. Bu elle tutulabilir bir korkuydu. Bizler Hidayet Beyin kar@s@n@ ve og~lunu nas@l bir tu%kenmez o%fkeyle do%vdu%g~u%nu% go%rmemis#tik. Oysa is#te her gu%n, hepimizin evine girip c#@kan kad@n@n o%fkesi, og~lunun kafas@n@ betona c#arpmag~a kadar uzan@yordu. K@p@z@ld@. Cehennem gibi s@cak... Bu olay@ akl@m@zdan c#@karmag~a gayret edebilirdik. Zorlar, unuturduk. Ama o%yle olmad@. Meydan@n c#ocuklar@- n@n korktug~u deliler aras@na tam bir deli gibi deg~il ama, en az@ndan bir yar@m ak@ll@ kis#iyi somutlas#t@rarak kar@s#t@ Zehra Teyze. Evinin yan@ndaki bir avuc#luk bahc#esindeki mimoza ag~ac@ndan bir ku%c#u%k dal koparmak ic#in s@crad@g~@m@z da belimizin ortas@na koca bir odunu yap@s#t@racak kadar ko%tu% yu%rekli "B@y@kl@." ya da ard@na tak@l@p "Yar@m Pabuc#" diye bag~@r@p c#ag~@rarak ellerimizle tempo tuttug~umuz ic#in u%stu% mu%ze tas#, toprak, tug~la, ag~ac# dallar@, eline ne gec#erse f@rlatan Yar@m Pabuc# kadar deli bulmuyorduk onu ama, eg~lendirici de bulmuyorduk. Uzun su%re, Zehra Teyze evimize geldig~inde bizler kac#t@k. Bu kac#@s#@m@z@ ayr@msay@p ayr@msamad@g~@n@ bilmiyorum. Biz kafalar@m@z@n betona vurulmas@ndan kurtuldug~umuz ic#in sevinc# duyuyorduk. Korku, onun evini go%rme isteg~imizi yok etmedi. Bunu annelerimiz de istiyordu. Zehra Teyze ise bu konuda c#ok ac#@kt@: "-Gelmeyin anam. Bizimki evde misafir istemez!" Sonra, sesi ve bak@s#lar@ sald@rgan bir ac#@kl@kla dikles#iyordu: "-Yok eg~er, ben sizi evime c#ag~@rm@yorum diye rahats@z oluyorsan@z, ben de size gelmeyeyim." O zaman kad@nlar, birbirlerinin so%zlerini keserek, kendilerinin bunu hic# o%nemli bulmad@klar@n@, o%nemli olan@n birlikte olmak oldug~unu so%ylu%yorlard@: "-Senin evin bizim evimiz, bizimki de senin. Laf@ m@ edilir bunun s#imdi?" Bu kadar@ da Zehra Teyzeye yetiyordu. Herkesin evini kendi evi gibi kullanma olanag~@n@ bir kez daha sag~lamlas#- t@rm@s# oluyordu. Sabahlar@, evini temizliyor, d@s#ar@ c#@k@yor, o%g~le yemeklerini kendisi bir evde, og~lu bir bas#kas@nda, gec#is#tiriyorlard@. C#amas#@r y@kmag~a ya da bu%yu%k temizlig~e kalkt@g~@nda da Sedat elinde bir ekmek parc#as@yla sokakta ya da meydan@n bir ko%s#esinde ac#l@g~@n@ bast@r@yordu. Zehra Teyze arada bir sokaktan ve al@s#t@g~@ ve al@s#t@rd@g~@ evlerden c#ekiliveriyordu. O zaman, aks#am@n bir saatinde, babaannesinin geldig~ini anl@yorduk. Babaannesi kald@g~@ su%rece sokag~a c#@km@yor, Sedat'@ da b@rakm@yordu. Babaannesini tan@yorduk. C#at@k kas#l@yd@. Uzun boylu, direk gibi du%mdu%z bir kad@n. U%c# etekli giysisi yu%ru%du%kc#em ard@nda bir dalgalanma olus#tururdu. O%yle san@rd@m ki, bu kad@n@n ard@ndan gitsem, @l@k bir yel kus#at@r go~vdemi. Hafifletir, al@r go%tu%ru%r... Y@lda iki, bazan u%c# kez yinelenen gelis#lerinde giysileri hic# deg~is#medi. Belki deg~is#ti ama bana ayn@ go%ru%ndu%. Y@llar su%rdu% bu. Uzun y@llar. U%stu%ne giydig~i alacal@ yu%nden o%ru%lmu%s# aba gibi yelek eskimedi, solmad@. U%c# eteg~in bir ucunu o%nden katlay@p kal@n kus#ag~@n@n ic#ine sokuyor, giderken elindeki kalayl@ tasla ard@ndan su serpmeg~e sokak kap@s@n@n o%nu%ne c#@km@s# olan torununu uzun uzun o%pu%yor, kokluyor, sonra sag~@nda solunda hic#bir s#ey yokmus#, ard@nda hic# kimseyi b@rakmam@s# gibi savus#up yitiyordu. Zehra Teyze, onun caddeye kadar yu%ru%mesini ve garajlara giden yo%ne do%nmesini go%zlu%yor, bu s@rada hic#bir zaman rengini tam olaral c#@karamad@g~@m go%zleri, sar@ms@ @s#@klarla c#og~alan bir k@z@l kahveye do%nu%s#u%yordu. Annem: "Bu kad@n@n go%zleri tavs#an go%zu% renginde. K@rm@z@ yani," diyordu. O zaman, bu%yu%klerden o%g~renilen kal@p deg~erleri bilmedig~im ic#in, ne tavs#an@n go%zu%nu% k@rm@z@ya ne de Zehra Teyzenin go%zu%nu% tavs#an go%zu%ne benzetebiliyordum. Bir s#eyi isi anl@yordum: Annem bo%yle so%yleyerek, ku%c#u%ltmek istiyordu Zehra Teyzeyi. O%yle durup, babaannesinin ard@ndan bakarken kas#lar@n@n kal@nl@g~@ ve du%zlu%g~u% belirginles#iyordu. C#u%nku% yu%zu%nde hic# anlam olmuyordu o zamanlar. Kas#lar@ go%zlerinin bas#lad@g~@ yerde bas#l@yor, bittig~i yerde bitiyordu. K@sac@k. Yu%zu% etli. Yanaklar@ adamak@ll@ bu%yu%k. Bir su%re sonra toparlan@yor, du%z ayak girebileceg~i koms#ular@ndan birinin evine at@yordu kendini. Bunlar da c#og~u kez Madam Mariya ya da Nazmiye Han@m oluyordu. "-Allah kavus#tursun ama, niye teyzeyi bize getirmedin k@z?" "-Ne yaps@n sizde? Ne konus#sun? Dil bilmez, usul bilmez, bir garip ko%ylu% kar@s@ is#te. Sonra ard@ndan gu%lu%s#u%p eg~lenmek ic#in mi soruyorsunuz?" Hakl@. Eg~lenmek, Zehra Teyzenin yoklug~unda bir de onun pek ko%ylu% olan babaannesinden bir s#eyler kopararak onu alaya almakt@ bu kad@nlar@n tu%m istedig~i. Eg~lenmek ic#in ellerinde o%yle az olanak vard@ ki. Ya da onlar o%yle san@yorlard@. Yine de bu su%rekli ilgi Zehra Teyzeyi bir s#eyler anlatmag~a go%tu%ru%yor: "-Beni babaannem bu%yu%ttu%. Anam babam ben c#ok ku%c#u%kken ardarda o%lu%p gitmis#ler. Bir ku%c#u%k bostan@ vard@. O bostanla hem beni hem kendini yas#atmak zorundayd@. C#ok dis#ini s@kt@, c#ok ac# kald@k. Hele o...Neyse, ortaya c#@kard@ beni sonunda." Bir su%re kad@nlar@n hic#biri konus#madan duruyor. Madam Mariya d@s#@ndaki kad@nlar bir bostanla gec#inmenin ne zorlu bir savas# oldug~unu biliyor c#u%nku%. Madam Mariya ise yoksulluk denen s#eyi hic# yas#amam@s#, yas#ayacag~a da benzemiyor: "-Anas@ babas@ ardarda o%ldu%ler diyorsun ya Zehra, niye ardarda o%lmu%s#ler acep?" Zehra Teyze nedense bu soruya yan@t vermek istemiyor. U%stelemesi de sonuc# vermiyor Madam Mariya'n@n. O yu%zden, Nazmiye Han@m@n akl@ buna tak@l@yor. Aks#am, Sait Beye soruyor: "-Acaba neden ardarda o%lmu%s# gencecik insanlar Sait? Verem, merem diyelim ama, o%yle deg~il san@r@m. O kadar u%steledik, zorlad@k, yine de anlatmag~a c#ekindi gibi geldi bana. Acaba bir cinayet falan m@ dersin? Mesela adam birini kar@s@yla yakalad@, onu b@c#aklad@, sonra hapiste kendisi de veremden...?" C#ok okuyor Nazmiye han@m cinayet haberlerini. Arzu ile Kamber, kerem ile Asl@, Tahir ile Zu%hre okuyor. M@s@r filmlerine gidiyor c#okc#a. Her s#eyi as#k o%yku%lerine bag~lamag~a iyice al@s#t@r@yor kendini. Ama, Sait Beyin anlatt@g~@ bas#ka: Yedek Subayl@g~@n@ yapt@g~@ s@ra, yak@ndaki bir kasabadan do%nerken, birden f@rt@na patlam@s#. Go%k gu%ru%ltu%su%, s#ims#ek, y@ld@r@m.. Yag~murdan go%z go%zu% go%rmu%yor. O%nu%ne bir karalt@ c#@km@s#. Bir kar@ kocaym@s# bunlar. Elele tutus#mus#, kos#arak ko%ylerine do%nu%yorlarm@s#. Birden bir @s#@k c#akm@s#: Y@ld@r@m kad@n@n bas#@ndan girmis#. Ayn@ anda kad@n bir yana, erkek bir yana devrilmis#. Bir tu%mseg~in u%stu%ndelermis# ikisi de. Sait Bey eg~ilip bakt@g~@nda, kad@n@n alt@nda kalm@s#, s@rt@na bag~l@ bir bebeg~in avaz avaz bag~@rd@g~@n@ duymus#. Elele tutus#masalarm@s# erkek de o%lmeyecekmis#. Sait Bey c#ocug~u al@p... Ne ak@ll@ adam Sait Bey... Bu o%yku% her s#eyi ac#@kl@yor. Her s#eyi. Iyi ki benim babam olmus# Sait Bey. Evet, kus#kusuz, Zehra Teyzenin anne ve babas@n@n o%lu%mu% de bo%yle olmus#tur. Giderek kafamda, babam@n anlatt@g~@yla, Zehra Teyzenin yapayaln@z kal@s#@ aras@ndaki bag~ o%ylesine birbiri ic#ine giriyor ki, o%yku%, onun yas#am@ndaki gerc#ek o%ku%du%r diye inanmag~a bas#l@yorum. 5 Remziye Teyzelerin evine bizimkinden deg~il, yandaki o%bu%r sokaktan girilirdi. Sokak kap@s@n@n tam kars#@s@nda, merdiven alt@na yerles#tirilmis# bir ko%mu%rlu%k vard@. Merdiven iki kez do%ner, Remziye Teyzelere c#@kard@. Bo%ylece, iki katl@ olan bu yap@da ayr@ ayr@ evlerde oturmus# oluyorduk. O zamanlar, Remziye Teyzeler de k@s#@n odun alamazlard@ @s@nmak ic#in. Merdiven alt@ o yu%zden, k@zlar@n oyun yeri olurdu zaman zaman. Meydanda oynanacak oyunlar@n tu%mu% de tu%ketilmis#se, o yar@ karanl@k yere dolus#man@n sevinci, bas#lar@m@z@ do%ndu%ru%rdu%. Burada oyun oynarken iki de bir fare t@k@rt@lar@ duyard@k. Daha t@k@rt@lar bas#lar bas#lamaz ayaklar@m@z@ yere vurarak, ellerimizi c#@rparak, bag~@rarak, farelerden daha c#ok gu%ru%ltu% c#@karmag~a koyulur- duk. Fareler bizi, bizler fareleri go%rmek istemiyorduk. Gu%ru%ltu%mu%zu% duyan fareler kendilerinden korkmad@g~@m@z@ san@r, yuvalar@nda iyice sinerlerdi. Yine de zaman zaman kac#@n@lmaz kazalar olur, tu%yleri daha iyice c#@kmam@s#, go%zleri ac#@lmam@s# c#ig~ et go%ru%nu%mu%ndeki fare yavrular@ndan biri, ayak alt@nda kal@verirdi. Ayakkab@n@n alt@nda ezilen taze et ve kemig~in cay@rt@s@, ku%c#u%cu%k hayvan@n duydug~u ac@n@n c#@g~l@g~@na kar@s#@rd@. Bu, oyunlar@ biraz bozard@ ama yine de iyi bir s@g~@nakt@ merdiven alt@. Bebeklerle oynayacag~@m@z zaman oray@ daha c#ok kullan@rd@k. Du%zgu%nce ac#@lm@s#, sonra bir kag~@d@n alt@nda iyice du%zles#tirilmis# c#ukulata kag~@tlar@ burafa deg~is# tokus# edilir, biraz daha bu%yu%k olan k@zlar, bo%ylece, su%slu% kag~@t varl@klar@n@ art@rm@s# olurlard@. Gu%zellik, c#irkinlik oyunlar@ oynan@rd@ sonra. Evlerinin merdivenlerini kulland@g~@m@z ic#in genellikle Remziye Teyzenin bu%yu%k k@z@ gu%zel sec#ilir, ku%c#u%k k@z@ da iyi bir c#irkin olurdu. Esperans da gu%zel sec#ilenlerin bas#@nda gelirdi. C#u%nku% Esperans'@n giysileri her zaman en iyi giysilerdi. Onunla boy o%lc#u%s#meg~e kalkmak akl@m@zdan bile gec#mezdi, bayraml@klar@m@z bile onun gu%ndelik giysilerine ulas#amazd@. Esperans'@n babas@, en bu%yu%k kumas# mag~azas@n@n sahibi, annesi, bas#kalar@na dikis# dikmese bile terziydi ve iksi de ayr@ ayr@ c#ok zengindiler. Remziye Teyzelerin evinin sokak kap@s@n@n kars#@s@na Cebrail Usta n@n evinin iki penceresi du%s#erdi. Cebrail Usta n@n evinin kap@s@ysa, bizim sokag~a ac#@l@yordu. Sokaktaki c#ocuklar@n en c#ok korktug~u insan Cebrail Ustayd@. Onu hic# ay@k go%rmemis#tik. Ay@k dolas#mad@g~@ndan deg~ildi bu; ay@kken go%ru%lmu%yordu da ondan. Bir zamanlar f@r@n@ varm@s#, c#ok ic#tig~i ic#in f@r@n@n@ satmak zorunda kalm@s#. F@r@n ha*la* evlerinin yan@nda simit c#@kar@yordu. Cebrail Usta, ilk is#i olan duvarc@l@g~a do%nmu%s#tu%. Ald@g~@ paran@n c#og~unu ic#kiye yat@r@yordu. Ikindiden hemen sonra, evine do%nerken, onun du%z bir c#izgi u%stu%nde yu%ru%du%g~u%nu% go%rdu%g~u%nu% so%yleyebilecek tek c#ocuk yoktu. Cebrail Ustan@n do%rt c#ocug~u vard@. Bu%yu%k og~lu Adana'da, babas@ gibi duvarc@ ustas@ olarak c#al@s#@yordu. Arada s@rada anas@n@n, babas@n@n yan@na gelirdi. C#ok ic#en, babas@ gibi kabar@k sac#l@, genc# yas#@na kars#@n, kafas@ kurs#uni renkte bir adamd@. Bir kac# y@la kadar bu%sbu%tu%n ak sac#l@ olacag~a benziyordu. Cebrail Ustan@n ikinci c#ocug~u k@zd@. Evde oturuyordu. Kardes#lerini, annesini, babas@n@ hic# sevmeyen bir k@z. Bizden u%c# yas# bu%yu%k olmal@. Baz@ baz@ c#ok yalvar@rsak, bebeklerimize giysiler diker, ama hic# konus#mazd@. Babas@na, "Azrail" diyordu. Okula gitmek istemis#, babas@ go%ndermemis#. "Kafas@z@n birlsin sen, anan gibi." demis#. "Hem okumak da neymis#? Ben okudum da m@ adam oldum? Amma... Adam oldum." Bir tu%rlu% kabullenememis#ti k@z okutulmam@s# olmay@. Onurlu bir k@zd@ galiba. Corc#, ikiziydi bu k@z@n. O zaman orta okula yeni bas#lam@s#t@. C#al@s#kan deg~ildi. Bas#ar@s@z bir o%g~renci de say@lmazd@. Esmer, dik sac#li bir og~lan, go%zlerinin c#evresinde k@r@s#@k@klar vard@ ve bu k@r@s#@kl@klar, onu, yas#l@ bir adam@n go%zlerini tas#@mak zorunda b@rak@yordu. Kavgaya, go%ru%ltu%ye kar@s#maz, ama hic# kimsenin akl@na gelmeyen oyunlar ve yerler bilirdi. Fenere ic#imizde yaln@zca o c#@km@s#t@. Denizin ufuk c#izgisinin uzag~@n@ go%rebildig~i ic#in biraz k@skan@rd@k. O kadar k@skan@rd@k da, fenere c#@kma yollar@n@ aramak akl@m@za gelmezdi. Corc# yazlar@ bir ayranc@n@n yan@nda c#al@s#@rd@. Y@llardan beri, okulun bittig~i gu%n, ustas@n@n yan@na gidiyor, ak o%nlu%g~u%nu% kafas@n@ ve kollar@n@ as#@rtarak u%stu%ne gec#iriyordu. "Mes#hur O%mu%r Ayran@" sat@yordu. Yaz c#ok uzun su%rdu%g~u% ic#in, is#siz kal@nan bir devre yoktu. Ayran@n yan@nda meyval@ gazoz da sat@yorlard@. Araba beyaza boyal@yd@. O%n yu%zu%ne, Mes#hur O%mu%r Ayran@ yaz@s@n@n alt@na, iki tane tavus kus#u resmi yapt@rtm@s# usta. Ikisi gaga gagaya vermis#, mavi tavus kus#lar@. Kuyruklar@ sonuna kadar ac#@lm@s#. O%yle gaga gagaya verdiklerine go%re tu%ylerinin o%nden go%ru%nmemesi gerekirken resmi yapan, yandan go%stermeg~e k@yamam@s#, kus#lar@n popolar@n@ az@c@k eg~riltmis#, bu sorun da boYkece c#o%zu%mlen- mis#. Usta da, Corc# da gu%nde alt@ yedi kez arabay@ silerlerdi. Silinince tavuslar@n tu%yleri @slak @slak parlard@. Daha gu%zel go%ru%nu%rlerdi. Meyval@ gazozun s#erbetini usta kendisi haz@rlard@. Araban@n u%st yan@nda, parmakl@kl@ k@s@mda tu%rlu% meyva s#erbetleri dururdu. Bu%yu%k s#is#elerde. Tertemiz. Gu%n @s#@g~@ vurunca, s#is#elerin u%stu%nde bin parc#aya bo%lu%nu%rdu%. Limon s#erbeti, portakal, turunc#, muz...Muz s#erbeti hemen koyulas#@rd@. K@sa su%rede morumsu kahve rengine do%nu%s#u%r- du%. Kokusu da, tad@ da al@s#@lm@s# deg~ildi. Yine de gu%zel. S#is#elerin alt@nda, araban@n iki yan@nda soda depolar@. C#ocuklar en c#ok kar@s#@k gazozu seviyor. Bu%tu%n s#uruplardan birer parc#a konulduktan sonra bardag~@n bos# kalan u%st yar@s@na soda sifonunun kulpuna bast@r@larak ko%pu%ren soda dolduruluyor. Ko%pu%kler bir tu%r oyun oynuyor bardag~@n u%stu%nde, h@zl@ ve afacan, hemen duruluyorlar sonra. Aks#am u%zeri c#ars#@ya c#@kan bir arkadas#@n@ go%ru%rse, Corc#, muz s#erbetini dig~erlerine go%re daha c#ok tutarak haz@rlad@g~@ bardag~@ as#ag~@dan yukar@, yukardan as#ag~@ c#alkalaya c#alkalaya, bardag~@n u%zerinde tez eriyen ko%pu%g~u%n oyununa kap@l@p c#@g~@rkanl@k o%devini de unutmayarak, sodayla doldurup uzat@r, ustas@n@n go%rmez taraf@na gelirse, para da almazd@. Ivon, en ku%c#u%kleriydi. ilkokul u%c#e kadar okumus#, o y@l s@n@fta kal@nca babas@ okuldan alm@s#t@. C#irkin bir k@zd@ Ivon. Nazmiye Han@m: "Bakmay@n, bu k@z biraz bu%yu%su%n, bir afet olacak" derdi. O zaman dikkatle bakard@m Ivon'a. Kocaman ag~@zl@, ku%c#u%k burunlu, kara, kavruk bir k@z. K@skanmak isterdim annem onu gu%zel buldug~u ic#in, yine de k@skan@lacak yan@n@ bir tu%rlu% go%remezdim. O%yku%su% sonradan ac@ verdi Ivon'un. Ve gerc#ekten de, on do%rt yas#@nda iken inan@lmaz gu%zellig~ini de yan@nda tas#@yarak gec#ip gitti. O zamanlar ivon, c#irkin ama Sedat'la iyi ilis#kiler kurmus#, iyi yu%rekli bir k@zd@. Cebrail Usta da Sedat'@ doyurmakla yu%ku%mlu%ydu% sanki. Sedat o%g~le yemeklerinde en c#ok Cebrail Ustalarda kal@yordu. Ivon, babas@n@n kendisini sokag~a b@rakmad@g~@ gu%nler Sedat'@ tu%rlu% k@l@klara sokarak onunla oynuyordu. Ivon'un Sedat'a olan du%s#ku%nlu%g~u%nu% bas#larda anlayama- m@s#t@k. Oysa, Ivon da c#ok dayak yiyordu babas@ndan. O yu%zden kendisini Sedat'@ korumag~a adam@s# olmal@yd@. Cebrail, k@z@na dayak att@ktan sonra s@z@p bir ko%s#ede kal@yordu. Ivon saatlerce ag~l@yordu. Ag~@d@n uzamas@ndan hos#lan@yor gibiydi. Bir kez Nazmiye Han@m bile dayanama- m@s#t@: "Bu k@z@n ulumas@ yu%zu%nden bunlar@n bas#@na bir bela gelecek." demis#ti. "Ko%yde bir it uzun uzun uludu mu mutlaka o%lu% c#@kar o evden." Bu so%zler akl@ma iyiden iyiye tak@lm@s#, gu%nlerce Cebrail Ustalar@n evinden kimin o%lu%su%nu%n c#@kacag~@n@ go%zlemeg~e koyulmus#tum. Oysa o%lu% falan c#@kmad@. Annemin bu so%zu% de zaman ic#inde kayboldu gitti. Ivon'sa su%rdu%rdu% uzun ag~lamalar@n@. Cebrail Usta nerede s@z@p kald@ysa, bu%yu%k k@z@yla kar@s@ onu oradan al@p yatag~@na tas#@yordu. Uzun boylu deg~ildi, s#is#man da deg~ildi Cebrail Usta ama ag~@rd@. "Domuz gibi bir herif bu benimkisi..." diye yak@n@rd@ kar@s@ Sara. Cebrail'i tas#@rken so%ver, beddualar ederdi. Ac#@ktan ac#@g~a herkese so%ylu%yordu. "Bir o%lse s#u adam. Bir kurtulsa biz bundan, ele gu%ne kars#@ go%bek atacak ben. Hem de daha cenaze evden c#@kmam@s#, go%bek atacag~@m." Sokag~@n tu%m c#ocuklar@n@n ilk cinsel bilgilerinin kaynag~@ Cebrail Ustayla kar@s@ Sara oldu. Ivon, babas@ sabaha kars#@ ay@ld@g~@nda annesine ne yap@yorsa anlat@yordu. O%nceleri Sara istemezleniyordu. Cebrail Usta zorluyordu. Utan@yor, kulaklar@m@z@ t@kamak istiyorduk. Ama t@kam@yorduk. Daha dog~rusu az t@k@yorduk. Duyacak kadar. Ivon, anlatt@klar@n@ kesiyor, halimize gu%lu%yordu. Cebrail Ustay@ go%rdu%g~u%mu%zde utan@yorduk. Sara'y@ hic# utanmadan sokakta dolas#@r go%ru%nce onun ad@na da utan@yorduk. sara, Madam Mariya'n@n bu%yu%k temizlig~i oldug~unda ona yard@ma giderdi. C#amas#@r@na yard@m ederdi. Madam Mariya haftada bir gu%n bu%yu%k temizlik yapard@. Perdeleri yerlerinden so%ker, c#@rpt@r@r, aks#ama kadar gu%nes#letir, hal@lar@ c#@rpt@r@r, tu%m ag~ac# mobilyalar@ cilalat@r.. Sara hep giderdi yard@ma. Sonra da yak@n@rd@: "-Benim kocadan beter bu s#armuta. Daha bile zalim.." "-Gitme sen de Sara. Gelmiyorum de. Hastay@m de." Boynunu bu%kerdi Sara. Yak@nd@g~@na pis#man olur, telas#lan@rd@. Nedenini y@llar sonra o%g~renmis#tim. Cebrail Ustan@n oturdug~u evi Madam Mariya alm@s#t@. Cebrail Usta her ne kadar evin kendi mal@ oldug~unu so%ylu%yorsa da Sara gerc#eg~i bilmek zorundayd@. Madam Mariya'ya kira veremiyorlard@. Y@llar gec#ince, Cebrail ic#kiyi b@rakmad@, azaltmad@ da, ama bedeninin dayan@s@ azald@. Daha c#abuk sarhos# oluyordu art@k. Ko%tu% ko%tu% so%vmeg~e bas#lay@nca bu kez Sara do%vu%yordu onu. Bu%yu%k k@z@ da annesine yard@m ediyordu. Tokatlar@ babas@n@n oras@nda buras@nda patl@yor- du Sesleri odalar@, pencereleri, sokag~@, bizim duvar@ as#@p geliyor, korkunc# ac@lar veriyordu hepimize. Hakl@ ve dog~ru hic# bir s#ey yoktu Cebrail Ustan@n evinde. Nitekim sonlar@ da o%yle bitti. Haks@z ve ko%tu%.. Cebrail Usta dayak yedikc#e sesini k@s@yor, sonra da ag~layarak kendisine ac@malar@ ic#in kar@s@yla k@z@na yalvar@yordu. Hic# bir yarar@ olmuyordu bu yalvarmalar@n. O zaman, onlar@ b@rakacag~@n@, sabaha Adana'ya gidip og~lunun yan@na s@g~@nacag~@n@, kendilerini burada ac# ve sahipsiz b@rakacag~@n@ so%ylu%yordu. "-Git, hic# durma git. Seni alacak birini bulursan evinde, gelme bir daha." Gitmiyordu ertesi sabah. Sarhos#lug~unu da, yedig~i dayaklar@ da unutmus# oluyordu. O iyi huylu Corc#, orta ikide okulu b@rakt@. Art@k eve daha c#ok para getirmesi gerekiyordu. Neyse ki, Amerikal@lar iyiden iyiye ayak atm@s#lard@ kente. C#ok is#i olan bir Amerikan konsoloslug~u vard@. Corc# davul c#almas@n@ o%g~rendi o%nce. Sonra bir bara girdi davulcu oldu. Ilk olarak, Celal Ince'n@n doldurdug~u ve kartpostallara plak olarak bas@l@p paras@z dag~@t@lan bir s#ark@ o%g~rendi. Sesi gu%zeldi Corc#'un c#u%nku%: "{Ammmerika Ammmerika Tu%rkler du%nya durdukc#aaa.}" "{Berabeeerdir seninle hu%rriyet savas#@ndaaa}" Bir tu%r mars#t@ bu ama, c#al@s#t@g~@ barda en c#ok so%yledig~i s#ark@ da buydu. C#al@s#mad@g~@ gu%ndu%zlerde, Amerikal@lardan viski, incik boncuk, naylon erkek c#orab@, bluzlar, bas#ka bas#ka s#eyler ald@, satt@ Corc#. Paras@n@ getirip Sara'n@n eline saymag~a bas#lad@. Sara nereye giderse og~lunu o%vu%yor, dualar ediyordu arkas@ndan. "-Sus be Sara. Bardan gelen para. Haram bu para yahu..." "-Ne demek haram? Neresinde belli, haram oldug~u? Helal paras@ ne yapt@ Cebrail'in? Ne faydas@ geldi? Elli yas#@nda gec#ti ben, daha bir manto gec#medi s@rt@nda. Mis gibi para. Nerden gelmis#. Bende ne... Isterse Amerikal@ bilmem ne yapm@s#..." "-Aman sus be. sen de ne pis bir kad@n oldun Sara!" Az daha bu%yu%yu%nce bardan bir k@z c#@kartt@ Corc#. Ayr@ ev ac#t@. Sara, yine Cebrail Ustan@n paras@yla yetinmek zorunda kald@. Bardan c#@kar@larn k@zlar Corc#'un evine girip c#@kmay@ su%rdu%rdu%ler. Hic# bir iz b@rakmadan c#ekti gitti sonra Corc#. Aranmaktan yorulununcaya kadar arand@. Yo, aramaktan yorulunmad@. Corc# hep arand@. Giderek, aranan bir evlat deg~il, aranan bir s#ey oldu yaln@zca. Ne oldug~u bilinemeyen. Ivon, zaten do%rt y@l o%nce c#ekip gitmis#ti du%nyadan. Cebrail Ustan@n o%lu%mu%nde go%bek atmad@ Sara. O%yle y@k@lm@s#t@ ki, kimse onun yu%zu%ne bakacak kadar yu%rekli olamad@. Gu%nlerce ag~lad@, sonra da bu%yu%k k@z@yla birlikte sessiz sedas@z ayr@ld@ sokaktan. Adana'ya, bu%yu%k og~lan@n yan@na s@g~@nd@lar. Bir su%re sonra k@z@n evlendig~ini duyduk. Istanbuldalarm@s#. Kocas@n@n Lu%bnan'da akrabalar@ varm@s#. Onlar@n yan@na gideceklermis#. "O bari kurtuldu." diye do%nerim" diye tutturmus#. Evleri y@k@lm@s#t@ Sara do%nu%p geldi. Nazmiye Han@ma sar@ld@, ag~lad@: "-Ya haram Cebrail, Ya haram. Sensiz bu du%nya bana haram imis# Cebrail, bilemedi ben.." Bu%yu%k k@z da s#anss@z c#@km@s#. Kocas@, sizi sonra ald@r@r@m diye gitmis# Lu%bnan'a. O gu%nden beri de bir kez aramam@s#. K@z@n yazd@g~@ mektuplar@ ac#madan geri go%nderiyormus#. K@z kucag~@nda c#ocukla... "-S#imdi ne yapacaks@n Sara?" "-Bu%yu%k og~lan@n yan@nda gidecek. Bas#ka ne yapacak? Onlar da ac#. O da Cebrail gibi. Olsayd@ bir bas#ka c#aresi. Bir Corc#'u bulsayd@ ben. O%lu%nce hesap soracak Allahtan. Hep o mu hesap soracak? Onun da bende verecek bir hesab@ var.." Bir daha go%ru%nmeyeceg~i bilinen bir gidis#le gitti. Omuzlar@ndan bas#ka her yeri du%mdu%z ve uzundu. Upuzun k@r sac#lar@ ard@nda darmadag~@n... Y@kt@rtt@g~@ evin yerine uzun bir su%re hic# bir s#ey yapt@rtmad@ Madam Mariya. O zamanlar, sokak aralar@na "Arsa speku%lasyonu" denilen deyim daha inmemis#ti. Ama Madam Mariya bunu biliyordu. Bekledi. Bekleyecek gu%cu% vard@. 6 Eren dog~dug~u y@l, Sedat okula bas#lad@. Ilkokullar@n ac#@ld@g~@ gu%n p@r@l p@r@l o%nlu%g~u%, yeni c#antas@, ayaklar@na bu%yu%k gelen sert ayakkab@lar@ ic#inde Sedat'@ kimseler tan@yamad@. Parlak, tertemiz yu%zlu%ydu%. O%yleyken dikkatleri yine de ayaklar@na c#ekiyordu. Hep takunyal@ go%rmeg~e al@s#m@s#t@k Ayakkab@lar@ eg~reti duruyordu. C#orap yak@s#m@- yordu. Aks#am u%zeri, meydana kos#arak gelen Sedat, bizim bildig~imiz og~land@ yine. Takunyan@n kay@s#@na iyice yap@s#m@s# ayaklar@n@n tarakl@ etli uc#lar@, az sonra t@rnaklar@n@n aras@na dolan meydan@n tozuyla birles#ti ve bizim al@s#t@g~@m@z, Sedat ayaklar@ oldu, c#@kt@. O y@l, yas#ama bic#imimde bu%yu%k deg~is#iklik oldu. Annem art@k bu%yu%du%g~u%mu%, sokag~a c#@kmam@n, kos#turmam@n, og~lanlarla alt alta, u%st u%ste bog~us#mam@n --bo%yle bir oyunumuz yoktu oysa, ama Nazmiye Han@m her nedense u%stu%ne basa basa so%ylu%yordu bunu-- ay@p oldug~unu anlatt@. Bu%yu%mu%s# say@lmak ic#in c#ok ku%c#u%k oldug~umu biliyordum ama, k@z@n@ bu%yu%mu%s# saymak Nazmiye Han@m@n is#ine geliyordu. K@z@n@n yas#@tlar@ ha*la* oynuyordu meydan- da, kos#uyor, B@y@kl@'y@ ya da Yar@m Pabuc#'u k@zd@r@yor, Remziye Teyzenin merdiven alt@nda f@s@ldas#@yorlard@ ama, onun k@z@ bu%yu%mu%s#tu%. Eren'in bezleri su%rekli olarak y@kanmay@ bekliyordu. Su%rekli olarak taze haz@rlanmas@ gereken mamalar@ vard@ ve bunlar@ Nazmiye Han@mdan bas#ka birinin daha bilmesi rahatl@k vericiydi. Bebeg~in alt@n@n deg~is#tirilmesi, uyumas@ ic#in birisinin onu bacaklar@n@n u%stu%ne koyup sallamas@, ag~lad@g~@nda yine birisinin kucag~@na tutus#turulup dolas#t@r@l- mas@ gerekliydi. Bunlar ic#in k@z@n@n bu%yu%mu%s# olmas@ndan bas#ka c#@kar yol go%rmu%yordu Nazmiye Han@m. O%ylece gu%nler gec#meye bas#lad@. Hic# deg~is#miyordu: Evden okula, okuldan eve gidip geliyordum. Meydana gitmeden o%nce, ko%s#ede durup birbirlerine seslenen, oyun sec#meye c#al@s#an, birden parlay@p kavgaya tutus#an, ku%su%- s#en, hemen bar@s#an, bar@s#t@klar@ ic#in birbirlerini daha c#ok sevdiklerini ans@z@n fark ediveren k@zlar@n sesleri su%ru%p gidiyordu ama, art@k benim ad@m@ kimse so%ylemiyordu. Her biri evlerinden c#@k@yor, hic#biri de beni an@msam@yordu. O gu%nlerde, sec#imler yap@ld@. Hemen ard@ndan tatil geldi. Eren emeklemeye, ilgisini, go%rdu%g~u% her s#eye dag~@tmaya bas#lad@. El att@, eline gec#irdiklerini yemeye c#al@s#t@, elinden kac#@rd@klar@n@ k@rd@, do%ktu%. Verdig~i zarar ic#in Nazmiye Han@m k@z@n@ azarl@yordu. Eren'le bak@c@s@n@ o%zdes#les#tirdi, rahatlad@. Sec#imler, tu%m evlerde oldug~u gibi bizim evde de c#ok konus#uldu ama, ellerimi belinden kenetleyerek kucag~@ma oturttug~um Eren'le dolu kafam, sec#imlere falan o%yle bu%yu%k bir ilgi duyamayacak kadar yorgundu. Oysa bu sec#imler yu%zu%nden kimi tan@d@klar@m@z@n c#ok u%zu%ldu%g~u%nu%, kimiler- nin ise go%klere uc#tug~unu go%rmu%s#tu%m. Okul do%nu%s#u%nde yitirdig~im arkadas#lar@m@, okula giderken her sabah yeniden buluyorum. Remziye Teyzenin ku%c#u%k k@z@yla gidiyoruz okula. Her sabah, k@z@na on kurus# veriyor Remziye Teyze. Bazan annem de bana bes# kurus# veriyor. Ama her gu%n deg~il. Para verdig~i gu%nler, zaten, okul yak@n@na s@ralanm@s# dilencilere gidiyor param. Her birine ortas@ delik, birer iki buc#uk kurus#. Okula girdikten sonra da yolumda oturan o dilencileri go%rdu%g~u%m ic#in kendime k@z@yorum. Kapatsam go%zlerimi, yanlar@ndan gec#erken go%rmesem, leblebi s#ekeri yiyen ya da horoz s#ekeri yalayan c#ocuklar@ go%ru%nce pis#manl@j duymazd@m. Ne var ki, dilencileri go%rdu%g~u%mde, pis#manl@klar@m@n ne kadar yog~un oldug~unu an@msatan bir belleg~im olmad@g~@ndan, yeni pis#manl@klar c#ekmeye yu%ku%mlu% k@l@yordum kendimi. Zehra Teyzeyle o gu%nlerde sokaklarda kars#@las#maya bas#lad@k. O kadar yak@n oturdug~umuz halde, art@k c#og~u kez bizde deg~ildi. Madam Mariya'da da deg~ildi. K@s# gelmis#ti, Sedat okula bas#lam@s#t@ ya, o yu%zden eskiki kadar gelemiyor art@k diye du%s#u%nmu%s#tu%m. Ama sokaklardayd@. Uzak caddelerdi bizim c#apraz kars#@las#malar@m@z@ sag~layan. Elinde kara, tombul bir c#anta vard@. Kendi go%ru%nu%mu%, elindeki c#antadan daha ku%ttu%. Her gec#en gu%n biraz daha, sokaklar@n, caddelerin al@s#@lm@s# yu%zu% haline geliyordu. Evlerimizde, yemek masalar@ bas#@nda oturan Zehra Teyze yoktu art@k. Sait Beyle masan@n kars#@l@kl@ iki yan@na sandalyelerini c#ekip, bilek gu%res#ine tutus#an, saatlerce oturup c#ene c#alan, bu s@rada say@s@z kahve, c#ay ic#en Zehra Teyze ans@z@n ortadan c#ekilivermis#ti. "-Hemen her gu%n Zehra Teyzeye rastl@yorum anne. Elinde de c#anta var. Ne yap@yor o? Bize neden gelmiyor art@k?" "-Ig~necilik yapacakm@s#. Su%rtu%p duruyor zahir..." Yag~murlar bas#l@yor o gu%nlerde. Hic# bitmeyeceg~i korkusu olus#turan yag~murlar. Su, damlalar bic#iminde deg~il, ince iplikler gibi de deg~il, go%kten sal@verilip, yere y@g~@lan urganlar gibi iniyor. Sel gidiyor. Sokaklar, caddeler yitiyor. Ana en c#ok iki saat sonra yag~mur diniyor ve hemen ard@ndan da seller emiliyor. Gu%nes# c#@k@yor. Kumlu yollarda kalan az@c@k suyu da o yalay@p kurutuyor. Geri gelen, @s#@lt@l@ mavi bir go%kyu%zu% ve ilkbahar s@cakl@g~@. Oysa k@s# su%ru%yor. Zehra Teyze de yag~mur sokaklarda egemen oldug~u su%rece, yeni buldug~u dost evlerinde, ayaklar@n@ @slatmayacak bir gu%nes#i bekliyor. Gu%nes# @s#@g~@n@, bahar s@cakl@g~@n@...C#u%nku% herkes bulur. Havan@n ayd@nl@g~@- n@, gu%nes#in s@cakl@g~@n@. Buluyordu Zehra Teyze de. Hamam ku%lhan@n@n hemen ard@ndaki sokag~a y@g~@lan odun ku%lleri, o%g~le olmadan o%nce mutlaka bas#layacak olan yag~murla y@kan@p gitmeden, evlerindeki bulas#@klar@n y@kanabilmesi ic#in ku%l almaya gelen yoksul c#ocuklar arad@klar@n@ nas@l buluyorlarsa o%yle. O ku%lhan art@klar@n@n at@ld@g~@ sokaktan gec#ip pazara gitmek isterken benim kars#@mda buluverdi- g~im, yu%reg~imin agz@mdan f@rlay@p kac#t@g~@n@ sand@ran bir korkuyla buluverdig~im, bir genc# erkeg~in, sertles#mis# mor erkeklik organ@ gibi. O beni c#ok korkutan olaydan sonra annemin so%zu% u%rku%tu%cu%, c#ok o%zel bir anlam kazan@yor: "-Ig~necilik yapacakm@s#, su%rtu%p duruyor zahir..." Benim, al@s#@k olmad@g~@m@z bir sokaktan bir kez gec#mekle buldug~um s#eyi onun gu%nler boyunca gezdig~i bir su%ru% sokakta ne kadar c#ok ve ne kadar kolay bulacag~@n@ du%s#u%nu%yor ve Zehra Teyze ic#in u%zu%ntu% duyuyorum. Oysa daha gec#en yaz Zehra Teyze, deg~il elinde bir ig~neci c#antas@yla sokakta dolas#mak, og~luyla birlikte deniz k@y@s@na gidip bir alle gazinosunda oturacak kadar yu%rekli deg~ildi. Gu%nes#i de, ayd@nl@g~@ da uzatmal@ yaz gu%nlerinde rahat bir soluk alamamam@n s@k@nt@s@yla yu%klu% olurdu Zehra Teyze. Deniz k@y@s@ yasakt@. Belli ki, gu%nler o%ncesinden al@nm@s# bir izni vard@. C#u%nku% anneme, gu%nler o%ncesinden, birlikte geleceg~ini so%ylu%yordu. Bu izin, yaln@zca annemle birlikte olmas@ kos#uluyla c#@k@yordu. C#u%nku% annemin do%rt c#ocug~u vard@. Do%rt c#ocug~u olan bir kad@n, herhalde gu%venilir bir kad@nd@ Hidayet Beyin go%zu%nde. U%stelik, Nazmiye Han@m@n kocas@ huysuzdu. Belli bir saatte evde olmas@n@ isterdi kar@s@n@n. Yani, hic#bir s#eye tak@lamazd@ Nazmiye Han@m. Kimseyle, as#na, fis#ne edemezdi. Orta okulda okuyan og~lu yan@ndayd@. O zamanlar, Nazmiye Han@m, Hidayet beyin bu du%s#u%ncelerini bilseydi, onun kar@s@n@ yan@na al@r, deniz k@y@s@na go%tu%ru%r mu%ydu%? Hic# sanm@yorum. Ama, bilmiyordu o zamanlar. Zehra Teyze sait kendisiyle go%nderiliyor diye hos#nutluk bile duyuyordu. Denize c#ok yak@n masalardan birine oturmak yasakt@. Bu, her iki kad@n@n kocalar@ taraf@ndan ayr@ ayr@ konulmus# bir yasakt@. Yeni yetme genc#ler geliyordu deniz k@y@s@na. Oturuyor, denizi go%zlu%yor, k@zlar ic#in ileri geri so%zler so%ylu%yor, aralar@nda ya da bal@kc#@larla konus#uyor, bu s@rada ag~@zlar@ndan so%vgu%ler kac#@r@yorlard@. Baz@lar@ soyunuyor, donlar@yla denize giriyorlard@. O s@rada kad@nlara bakmasa- lar bile, onlar@n sudan @slak c#@k@s#lar@n@ kad@nlar go%rmeme- liydi. Islakl@klar@ hakk@nda birbirleriyle yapt@klar@ s#akalar@ kar@lar@ duymamal@yd@. Oysa kulaklar@na deg~ecek bir so%zden bile incinecek sand@klar@ kad@nlar@n birbirlerine s#aka havas@ ic#inde rahatc#a, alabildig~ine dog~al, ne so%zler so%ylediklerini, neler anlatt@klar@n@, neler du%s#lediklerini bir bilseler!...Bilmiyorlar m@yd@? Zehra Teyze, Sedat'la birlikte geldig~i deniz k@y@s@ soluklanmalar@nda, daha masaya oturmadan paras@n@ haz@r ederdi. Bir mendilin ucuna bag~lanm@s# para, su%tyeninin ic#ine sokulu dururdu. Hesab@n verilmesi zaman@ geldig~in- de, elini koynuna atar, kar@s#t@rmaya bas#lard@. Annemin go%zlerinde soru is#areti bu%yu%rdu%. Du%s#u%rmu%s# mu%ydu% yoksa Zehra paras@n@? Yoksa gec#en sefer mi go%rmu%s#tu% mendilin ucuna bag~l@ paray@? Bu kez, "Sonra veririm, para almam@s#@m bac@m, go%rdu%n mu% aptall@g~@m@, tu%h!..." der miydi Zehra Han@m? Bu sessiz ve zaman gec#tikc#e birbiri u%stu%ne y@g~@lan sorular, deniz k@y@s@n@n zevkini donduruyordu. C#u%nku% buraya gelmeden o%nce c#og~u zaman o%ylesine hesaplan@rd@ ki on, elli, yu%z kurus#luklar, kimin ne ic#eceg~i, en c#ok ne isteyeceg~i...Benim de yu%reg~im ag~z@ma geliyordu. Bo%yle bir s#ey so%ylerse Zehra Teyze, annemin yedi kis#inin paras@n@ vermeye gu%cu% yetecek miydi? Yetmezse ne yapard@, ne yapard@k? O zamanlar tu%m kad@nlar@n, c#ok katl@, c#ok ku%c#u%ltu%lmu%s#, c#ok gizli paralar@n@n bulundug~unu, bunlar@n her zaman, en ko%tu% kos#ullarda bile bulundug~unu bilmiyordum. Mavi naylon bluzunun bag~c@klar@n@ c#o%zmeden, bag~c@k- lar@n alt@ndaki ac#@kl@ktan, ku%t parmaklar@ memelerinin aras@na giriyordu Zehra Teyze'nin. Annemin go%zleri oynas#an parmaklar yap@s#@yordu. O s@rada ben de sorumlu oldug~um, kesintisiz sorumlu oldug~um Eren'in kac#@p gideceg~inden duydug~um korkuyu unutuyordum. Zehra Teyze elli kurus#u c#@kar@yor, annemin o%nu%ne bes#lik onluk, sayarak koyuyor, sonra fazla vermis# olmaktan korktug~u ic#in, hemen uzan@p paralar@ o%nu%ne c#ekerek yeniden saymaya koyuluyor, yine annemin o%nu%ne itiyordu eliyle: "Al bac@m. Bizim iki gazoz elli kurus# eder. Bahs#is#i de senden..." Annem, Zehra Teyzenin eli memelerinin aras@ndan dolu c#@kt@g~@ndan beri rahatl@g~@n@ tak@nm@s# oluyordu. "-Bir gu%n de s#u bahs#is# senden c#@ksa ne olur a hatun?"diyordu. "-Deli mi ne kar@? Ayol siz bes# kis#isiniz. Bahs#is# neden bendeb olacakm@s#?" Ortada do%nen bu bahs#is# so%zcu%g~u%nu%n tutar@ bes#, bilemedin on kurus#. Annem do%rt c#ocug~uyla bu masan@n patronu olmaktan nas@l kurtulabilir? Eve do%nmek u%zere kalkarken, Eren saatlerdir elinde tuttug~u, ara s@ra ag~z@na go%tu%ru%p tu%kru%klerini sald@g~@ ve bu yu%zden ag~z@na kadar dolmus# olan, hatta ag~z@ndan tu%kru%g~u%nu%n ko%pu%kleri tas#an gazoz s#is#esini bana veya ku%c#u%k ag~abeysine uzat@yor. Eren ic#in, isteyene veremeyeceg~i hic# bir s#ey yoktur. S#imdi ise kimse istemeden uzat@yor gazozunu. Sevgisini kan@tlamak istiyor. Ona fark ettirmeden masaya b@rak@p kac#mak gerekiyor s#is#eyi. Zehra Teyzeden iki gazozun paras@n@ koparan annem, c#og~u zaman kendini bir hovardal@g~@n etkisinden kurtaram@- yor ve masaya gazoz tas#@yan b@c#k@n alevi c#ocug~a kars#@ borc#lu kalmamak ic#in, on kurus# bahs#is# b@rak@yor. S#is#man, esmer kad@n@n yan@ndaki ince, uzun kumral kad@na bakmay@ su%rdu%ru%rse garson --onalt@ ya da onyedi yas#lar@nda bir yeni yetme-- go%zu%nu% masaya c#evirdig~inde az o%nce b@rak@ld@g~@n@ go%rdu%g~u% on kurus#u bulam@yor. Aptall@g~@- na doymas@n. Az@c@k akl@ olsayd@, Nazmiye Han@m@n eli masadan kalkarten, at@l@r, paray@ cebine indiriverirdi. Para, onu%c# yas#@ndaki o%fkeli og~lan@n cebinde ya da yan@ndaki ku%c#u%k kardes#inin elini b@rakmayan saz benizli, as@k suratl@ k@z@n --s@tmal@ m@d@r nedir?-- elinde kaybolup yitmis#tir. Bunu da ad@ gibi biliyor garson. Ama art@k gitti gider. C#og~u kez ag~abeyimin bir ku%c#u%k uzan@s#@yla al@verdig~i para, bazan olmad@k bir rastla @t@yla benim elimin alt@nda yitiveriyor. Para, sonuna kadar bende kalabilirse Akkan'la paylas#@yoruz. Bunun ic#in, Akkan da ben de can@m@z@ dis#imize tak@yoruz. Para benden Akkan da ben de can@m@z@ da Eren'e gec#iyor. Eren'e gec#irebilirsek para kurtulmus# demektir. Yar@n okula giderken dilencilere vereceg~im paradan sonra. Akkan'la paylas#@lacak bir avuc# leblebi s#ekeri demektir bu. Eren ise bunu kars#@l@ks@z yapar. Yaln@zca ona gu%venilmesinden mutluluk duyar. Can@n@ alsalar, paray@ kendisine verenden bas#kas@na vermeyecektir. O yu%zden kimse onu fazla zorlamaz. Zorlaman@n yarar@ olmad@g~@n@ onun bir buc#uk y@l@k yas#am@nda yak@n@nda olan herkes o%g~renmis#tir de ondan. Yinde de para c#og~u kez. Alkan'@n oluyor. Zorluyor, bilekleri k@v@r@yor. Sedat onu kars#@s@nda go%ru%nce korkusun- dan veriyor. Bir Eren var ic#imizde, zorbal@g~a boyun eg~meyen. O on kurus#lar@ hak ettiklerini sananlar, gerc#ekte hak etmemis# olanlard@. Kim olursa olsun. Ama bazan para ac@lar@ tas#@yordu yan@nda. Korkunc# ac@lar@. C#u%nku% u%lkede kos#ullar deg~is#iyordu. Iki sokag~@n kesis#tig~i ko%s#ede go%vdeleri bile bulunamayan onalt@ yas#@ndaki s#ofo%r o%lu%mleri olag~an say@l@yor. Tu%rkiye kalk@n@yor. Bu kalk@nmada iskenderun da kendine du%s#en pay@ almas@n, olur mu? Liman yap@l@yor kente. Liman@n yap@m@nda c#ok s#eye gereksinme duyuluyor. En bas#ta da insan gu%cu%ne. Tas# tas#@yan kamyonlardan biri denize uc#uyor. Kamyon s#ofo%ru%: Hac@... Yas#@ onalt@da durmus#. Cesetsiz... 7 Hac@'n@n o%lu%mu%, sokakta inan@lmaz bir suskunluk olus#turdu. Haber Sedat'tan c#@km@s#t@. Annesi, liman@n oralarda bir yere ig~neye gitmis#mis#. Limanda c#al@s#an is#c#ilerden birine. Ig~neyi yapm@s#, kahvesini ic#erken zang@r zang@r titreyerek eve gelen iki is#c#i anlatm@s#: "Kamyon geri geri geliyordu. Kal@plar@ yerles#tirileceg~i yere indirmesini istemis#lerdi. Yoo, o%yle h@zl@ falan geldig~i yoktu. Yavas# yavas#...Ama bir deli fis#ek og~land@r is#te. Az daha o%teye de indirebilirdi. Ama yapmad@. Go%zu%mle go%rdu%m. O%nce tekerleklerden bir tanesi yavas# yavas# bos#lug~a geldi, bos#lukta do%nu%yordu, sonra kamyon as#ag~@ dog~ru kaymaya bas#lad@. Hep, son anda kap@y@ ac#@p atlay@verecek san@yordum. Hoop, diye bag~@r@yorlard@. Og~lan, kan ter ic#indeydi, toparlanmaya c#al@s#@yordu. Kamyonu kurtarabileceg~ini san@yordu. Arka tekerleklerden ikisi de kay@nca arkas@ h@zl@ geldi. O%n k@s@m denize dalarken, go%zleri iyice ac#@lm@s#t@. Inanm@yor gibiydi. Ag~z@ ac#@ld@ sonra, belki de bag~@r@yordu, ama kimsenin bir ses duydug~unu sanmam." Herkes donmus# kalm@s#. Bir su%re k@m@ldanan olmam@s#. Yine de, sonra Hac@'n@n d@s#ar@ c#@kacag~@n@, ag~z@ndan sular f@s#k@rtarak o koca ag~z@yla gu%lerek el sallayacag~@n@ sanm@s#lard@r. Bir anda, suda helezonlar olus#turan kamyonun yerini herkes biliyormus# ama harekete gec#ip aramaya bas#lad@klar@nda, dalanlardan hic#biri go%rememis# kamyonu. Hac@'y@ epey beklemis#ler. Usta bas#lar@ kos#mus#, mu%hendisler gelmis#. Is#i tatil etmis#ler... Sedat'@n getirdig~i haberi merak@m@zla bu%yu%tu%p hemen Hac@'n@n evine kos#tuk. Annesi, dokuzuncudan m@, yoksa onuncu c#ocug~undan m@ ne, yine lohusayd@. Hep gebe bir kad@n@d@ zaten. Hep emzikliydi. Emzikliyken c#ocug~u su%tten kesiyor, yeni bir c#ocug~a as#ermeye bas#l@yordu. Kocaman bir go%beg~i vard@. Gebeliklerinde bu%yu%du%g~u% ayr@msanmayacak dog~umlardan sonra da ku%c#u%lmeyen koca bir go%bek... Kad@n@ go%ru%nce bizim annelerimiz hemen dedikodusu- nu yap@yorlard@: "-Abovvv anam! Kar@y@ su%tu% de korumuyor ki allah korusun. Hem, bu kadar azg@n olan@ Allah nas@l korusun?" Hac@ ile okulda gec#irdig~i son y@l@ birlikte okumus#tuk. Kamyon su%rmeye bas#lam@s#t@, is#ini c#ok seviyordu. Daha o%nceleri ciklet satard@ c#ocuklara. Dostu Cimi ya da Coni, her kimse, onlardan paras@z ald@g~@ cikletleri sat@p para kazan@yordu. O s#is# go%bek anas@, ayag~@na naylon erkek c#oraplar@ gec#irip bizim analar@m@z@ c#atlatmaya kalk@s#@yordu. Bunda bas#ar@l@ oluyordu. C#u%nku% hic#birinin, ne kendilerinin ne de kocalar@n@n tek bir c#ift naylon c#oraplar@ yoktu. Kendinden pileli olarak dokunmus# kumas#tan --o%n k@sm@ go%beg~i yu%zu%nden iyice havaya kalkm@s#-- etekler, onun u%stu%ne de ic#ini go%steren incecik naylon bluzlar giyiyordu. Sac#lar@n@ bar k@zlar@ gibi uzun ve s@rt@na at@lm@s# b@rak@yor, bu sac#lar@n kara parlakl@g~@na kad@nlar@n ic#i gidiyordu. Giysileri Hac@ getiriyordu anas@na. Sonra da ard@ndan so%yleniyordu: "-Bu benim anam var ya, orospunun biri. Akl@ fikri babam@n oras@nda." Babas@n@n oras@n@n ad@n@ so%ylu%yordu. O zaman ag~abeyim h@rsla bana do%nu%yordu: "-K@z git eve. Patlat@r@m s#imdi. Ne is#in var senin erkeklerin aras@nda?" Bana bag~@rmak, ag~abeyimin her gec#en gu%n daha c#ok hos#land@g~@ bir s#ey oluyordu. eren'in elinden tutuyor, dayak yemek korkusuyla eve kac#@yordum. Ayn@ korku Eren'in go%zlerinde de bu%yu%yordu. Oysa Eren, kendisi fark@nda olmasa bile erkekti ve o yu%zden bu azar@ haketmiyordu. Eren, bunu da ayr@msayam@yordu. Hac@'n@n anas@ inanmad@. Yine de...Yu%reg~i inan@verdi. Kucag~@ndaki son bebesini yere c#ald@, ellerini og~us#tura og~us#tura do%nenmeye bas#lad@ odada. Annem, Madam Mariya, Remziye Teyze geldiklerinde, Zehra Teyze haberi getireli bir saatten c#ok olmus#tu. Sessiz ve suc#lu oturuyordu kad@n@n yan@nda. Bas#ka koms#ular@ da gelmis#ti kad@n@n. Annemier kap@n@n es#ig~ini atlay@p odaya giremediler. Orada y@g~@n halinde durup bekles#tiler. C#ocuklar, onlar@n da arkas@ndayd@k. Herkes bekliyordu. En c#ok da Hac@'n@n annesi bekliyordu. Biri gelecekti; Zehra Teyzenin duydug~u haberin yanl@s# oldug~unu, denize go%mu%len kamyonda bulanan@n Hac@ deg~il, bir bas#kas@ oldug~unu so%yleyecekti. Madam Mariya herhalde bo%yle bir bekleyis#i bilmiyordu: "-Olur bu, ya koms#u? Oncac@k c#ocuk s#ofo%r yap@l@r? Orda burda yollan@r? Is#te go%rdu%n? Ne oldu?" Nazmiye Han@m h@nc#la c#imdikledi Madam Mariya'n@n kolunu. O da do%ndu%, ag~z@n@ ac#m@s#ken, bak@s#lardan u%rktu%, geri kapand@. Anas@: "-Inanam@yorum, inanam@yorum," diye bag~@rd@. "Alla- h@m bunu bana niye yapas@n?" Zehra Teyzeyi o aks#am c#ok sevdim. Kalkt@, yavas# yavas# c#antas@na uzand@, ac#t@, ic#inden c#@kard@g~@ ampullere bakt@. Kad@n@ yumus#akc#a c#evirdi, eteg~ini kald@rd@, uzun, pazen donunu as#ag~@ dog~ru c#ekti. Kocaman k@c#@na bir ig~ne yapt@. Az zaman sonra Hac@'n@n annesi ortal@g~a aptal aptal bakmaya bas#lad@. Go%zleri kapan@yor, kayacak gibi oluyordu. Kim inanmad@ysa Hac@'n@n o%lu%mu%ne, yan@lm@s#t@r. Hac@'n@n erkenden o%leceg~ini herkesin bilmesi gerekirdi. Hac@ c#ok ku%c#u%k yas#ta yas#amaya bas#lam@s#t@ c#u%nku%. Hepimizden go%zu% ac#@k yas#amak zorundayd@. O yu%zden Cimi ya da Coni'nin arkadas#@ oldu. O%yle olmak zorundayd@. Iskenderun liman@nda liman betonlar@n@n ya da onlar@n bile alt@nda, demirlerin ve ayaklar@n aras@nda yitmis# nice kamyon ve nice onbes#, onalt@ yas#lar@nda cocuk go%vdesi vard@r. Analar@na bas#ka Zehra Teyzeler uyus#turucu ig~neler yapm@s#t@r. Ertesi y@l dog~an c#ocuklar@na yine Hac@ ad@n@ verdi, Hac@'n@n anas@yla babas@. Go%zlerinde, Hac@ yeniden yas#amaya koyuldu bo%ylece. Hac@'n@n annesine ald@g~@ tu%m pahal@ s#eyler eskidi, b@k@ld@ at@ld@. So%zleri unutuldu. Yaln@zca kad@n@n yedig~i uyus#turucu ig~ne, baz@ baz@ da yeni Hac@'n@n bir bak@s#@, bir gu%lu%s#u%, bir durus#udur Hac@'y@ an@msatan. Bir de art@k ig~ne yapmay@ b@rakm@s# olan Zehra Han@m@n, Hac@'n@n annesini s#imdi go%rdu%g~u%nde tan@maz olan bak@s#@d@r. Bas#ka ne olabilir? Du%nya o%yle deg~is#irken? O%yle h@zl@? Yer yu%zu%nde her saniyede, binden c#ok c#ocuk dog~arken? 8 Gu%nes#in, evlerin ic#inde uzayan bacaklar@ toparland@, k@rm@z@las#t@, go%lgelendi, silindi. Ayn@ s#ey, sokaklarda da oldu sonra. Aks#am@n o bilinen yeli geldi, durdu yan@ bas#lar@nda, belli. C#ocuklar dag~@lmaya koyuldular. Ben art@k d@s#ar@ c#@kam@yorum. Yukardakilerde aks#am yemeg~i haz@rl@g~@ bas#lad@. Remzi- ye Teyzenin do%rt c#ocug~u var. Her birine karma kar@s#@k buyruklar yag~d@r@yor. Anlams@z s#eyleri birbiri ard@na istedig~i ic#in olmal@, kendine deg~il, c#ocuklar@na k@z@yor, suc#luyor onlar@. Birazdan Sait Bey eve gelir. Kar@s@n@n eve do%nmemis# olmas@na c#ok k@zar. Yemeg~in haz@r olmamas@ yu%zu%nden de mutlaka kavga c#@kar. Sofray@ haz@rlamakla, kos#up anneme c#abuk olmas@n@ so%ylemek aras@nda gidip geliyor karars@zl@- g~@m. Eren, bacaklar@n@n u%st k@sm@nda torbalanm@s# @slak bez y@g~@n@ndan rahats@z, su%rekli ag~l@yor. Pis s#ey bu og~lan. Iki yas#@na geldi, ha*la* c#is#ini so%ylemeyi beceremiyor. Gazocag~@nda, Eren'e s#ekerli nis#asta pis#irirken, anne- min telas#l@ sesi mutfag~a eris#iyor. Babam@n gelip gelmedig~ini soruyor. Babam, iki de bir huysuzluk ediyor ama bu kad@n@n hakk@ndan da o gelir ancak. S#u og~lanc@k benim c#ocug~um sanki. Kafama at@p at@p o kap@ senin, bu kap@ benim, dolas#@p duruyor. Sonra da derslerimi yetis#tirebilmek ic#in ug~ras#@p duruyorum, yetis#meyeceg~in- den korkuyorum. Hep Nazmiye Han@m@n yu%zu%nden. Ic#imi dolduran k@zg@nl@g~@ yu%zu%ne so%ylemek isteg~i birden bast@r@nca, mutfaktan f@rlamak ic#in bir hamle yap@yorum. Pek talihsiz bir hamle bu, gazocag~@n@n u%stu%ne iyi yerles#tiremedig~im cezve devriliyor, nis#asta do%ku%lu%p her yana sac#@l@yor. K@zg@nl@g~@m, hemen suc#lanmaya do%nu%s#u%- yor. Eren, kos#up annesinin eteklerine sar@ld@, sevinc#li sesler c#@karmaya, bir s#eyler anlatmaya koyuldu bile. Nazmiye Han@m: "-K@z gu%nah deg~il mi bu c#ocug~a? Bak poposu k@zarm@s#. Allah senin cezan@ versin e mi?" diye so%yleniyor. So%ylenenleri duyacak zaman@m yok, duysam anlayacak deg~ilim, ald@racak deg~ilim. Mutfag~a gec# girmesi ic#in dualar m@r@ldanarak cezveyi kald@r@yor, duvarlara, tel dolab@n u%stu%ne, musluk tas#@na, musluk tas#@na eris#mek ic#in c#@k@lmas@ gereken yu%ksek tek basamag~@n c#evresine dag~@lan tatl@ sular@ siliyorum elime gec#irdig~im bezle. S@rt@mdan terler ak@yor. Annem sonunda mutfag~a geliyor. Parsesu%su%nu% kim bilir nereye b@rakt@. Eren'in bezleri elinde. Art@k sorumlulu- g~um yok. O yemeg~i haz@rlayana kadar, bir yar@m saat derslerime baksam. Aman, ne kadar da c#irkinles#mis# Nazmiye Han@m. Insan bo%yle olmak ic#in para verir mi? Zaten babam@n paralar@n@ sokag~a atan bu... "-Nas@l olmus#um N@z@m?" Soruyu bos#una sordug~unu bilmesi gerek. Yalan m@ so%yletecek bana akl@ s@ra?" "-l@@@hhhh!" "-Salak!..Suc#, zaten seni adam yerine koyup da soranda." "-Sorma sen de..." Yan@ndan h@s#@mla gec#ip, mutfaktan c#@kmak istiyorum. Yan@na yaklas#@nca daha da iyi go%ru%yorum Gerc#ekten c#ok c#irkin olmus#. Sac#lar@ zenci sac#@ gibi ince k@vr@mlarla tepesine y@g~@l@ duruyor. Perma, sog~uk perma u%stelik. --daha pahal@ yani, babam@n paralar@n@ nerelere harc@yor-- Sag~ kulag~@n@n ard@nda kalan incecik bir tutam, iyi tutmam@s#, sivri du%z, yap@s#kan bir parlakl@k ic#inde. Anneme aptal bir go%ru%nu%m veriyor bu k@v@rc@kl@k. Kendi bileceg~i s#ey. S#as#t@g~@m, bu%yu%kler kendilerini c#ocuklardan daha ak@ll@ san@rlar ama ak@llar@ bu kadar. As@l c#at@s#ma, babam geldig~inde kopacak. Babam, do%ne dolana, alay ederek annemin ne kadar c#irkinles#tig~ini so%yleyecek. O zaman Nazmiye Han@m ag~lamaya bas#laya- cak: "-K@rk y@lda bir kalk@s#t@g~@m tek zevkim bu. Tek su%su%m. Onu da burnumdan getiriyorsunuz." "-Su%s mu%s deg~il bu be kar@. Bu, elin serserisinin elinin kafanla m@nc@k m@nc@k oynamas@, u%stu%ne u%stlu%k paran@ sokag~a atman, Bu, bu..." Daha babam gelmedi. O yu%zden olacag~@n@ bildig~im kavga, sonu kesinlikle ag~lamakla bitmesi kos#uluyla birazdan yap@lacak. Nazmiye Han@m yar@m gu%n su%ren is#kencenin sonunda bu evde bas#ka s#eyle kars#@las#mayaca- g~@n@ bilsin. Annem, Eren'in mamasn@ do%ktu%g~u%mu%, yerlerin @slak oldug~unu ayr@msam@yor bile. Cezveye su doldurmak ic#in muslug~a uzan@yor. Kurtuldum! Salonda, --Salonumuz bombos# deg~il art@k. Iki tane divan@m@z var. Perdelerle bir o%rnek o%rtu%leriyle rahat ve c#ekici. Yemek masam@z@n u%stu%nde de su%slu% bir mus#amba serili. U%stu%nu%n gu%zel bir o%rtu%su% de var ama, Nazmiye Han@m o%rtu%yu% katlay@p kald@rmaktan, yine o%rtu%p yine kald@rmaktan b@kt@g~@ ic#in c#og~u kez o%rtmu%yor. Hem, bo%ylesi daha da iyi. Kollar@n@ mus#ambaya day@yorsu, bir su%re sonra yap@s#@yor, bu yap@s#kanl@ktan so%ku%p c#@karmak kollar@, gu%zel bir oyun. Nzmiye Han@m k@zsa da, c#ocuklar@ oynuyor bu oyunu, mus#ambas@n@ eskitiyor. Nas@lsa yenisi de babam@n paras@yla al@n@yor. Babam da bize k@zm@yor bo%yle yapt@g~@m@z ic#in. Masan@n c#evresinde alt@ tane sendalye. Yerde bir Demirci Hal@s@. K@rm@z@. Ortas@nda lacivert go%beg~i var... Salonda, Zehra Teyze sandalyelerden birini c#ekmis#, kollar@n@ masaya dayam@s# oturuyor. Onu go%ru%r go%rmez, dertli oldug~unu du%s#u%nu%yorum. O%yle olmasa, bo%yle derin bir b@rak@s# ic#inde go%ru%nmezdi. Hem kafas@ bo%yle go%ru%nen bir kis#i ancak c#ok dertli olabilir. Galiba c#ok pis#man. Zehra Teyze, kara c#antas@yla sokaklarda dolas#maya bas#lad@ktan bir su%re sonra o%rtu%su%nu% atm@s#t@. Bu kez de, sar@ya boyatm@s# sac#lar@n@. O zamanlar daha bu rengin oksijenle ac#@lm@s# sac#lar@n, kirli yapag~@ rengi oldug~unu bilmiyordum. Ama, bunun ne oldug~unu bilmek gerekli deg~ildi. Insan bile bile yapt@rtmazd@. Hasta olsa, sag~almak ic#in yapt@r@rd@ belki. Onun d@s#@nda? Anlayam@yordum bu kad@nlar@. Nazmiye Han@ma az o%nce haks@zl@k ettig~imi anl@yorum. Yu%zu%nu% olanca bu%yu%klu%g~u%yle, kulaklar@n@n yayvanl@g~@n@ ekleyerek ac#@kta b@rakan, ensesinin u%stu%ne y@g~@lm@s#, bereye, ya da posta benzer bir s#ey. kafas@ndaki. "-Siz de mi sog~uk perma yapt@rtt@n@z Zehra Teyze?" Sog~uk perma demesini bildig~im ic#in pek beg~eniyorum kendimi. "-H@@@@@..." "-Hidayet Amcadan izin alm@s# m@yd@n@z?" Hidayet Beyden izin almad@g~@n@ pekala biliyordum. O yu%zden dayak yiyeceg~ini du%s#u%nu%yor s#imdi. Dertli go%ru%nu%- yor ya go%zu%me, dayak korkusundan. Dayak yemeyi beklemek dayak yemekten zordur, biliyorum. Oysa bu aks#am su%rekli yan@lg@lar ic#indeyim. O bildig~im Zehra Teyze deg~il kars#@mdaki: "-Hidayet'e neymis# benim sac#@mdan? Kendim kazan- d@m, istedim, boyatt@m. Ag~z@n@ bile ac#amaz..." Duydug~um so%zle ag~z@m ac#@k kal@yor. Ama geri c#ekilici deg~ilim. Beni aptal san@yor galiba. Sanki sokaktaki herkes onun kocas@ndan yedig~i dayaklar@ bilmiyor da! Gerc#i nicedir yu%zu%nde, go%vdesinde iz yok, yak@nm@yor da. Ama onu art@k eskisi kadar c#ok go%remiyoruz, gelmiyor da ondan. Hidayet Bey dayak atmaktan neden vazgec#sin? Babam o s@rada eve geliyor. Go%zlerini Zehra Teyzenin o so%nu%k @s#@kta bu%sbu%tu%n kara go%ru%nen kas#lar@na inat, yapag~@ kat@l@g~@ndaki sar@ k@v@rc@k sac#lar@ndan alam@yor. Ilk kez go%rseydi Zehra Teyzeyi, bu kadar s#as#@rmazd@, hay@r. C#u%nku%, ilk go%rdu%g~u% gu%nden bu gu%ne gelen Zehra Teyzedeki deg~is#iklik her s#eyden daha s#as#@rt@c@ oluyor. Babam, o her zamanki rahatl@g~@n@ tak@n@yor: "-Maymuna do%nmu%s#su%n Tombul Teyze! {Kim etti sana bu ka*ri teklif?"} Ama hakk@n@ yemeyeyim, kus#kusuz bizimki senden de beter olmus#tur." Bu son tu%mcenin c#@k@s#@ndaki ses tonundan, uzlas#may@ amac#lad@g~@n@ anl@yorum Sait Beyin. So%zu%nu%n c#ok ag~@r oldug~unu anlad@, du%zeltti, biliyorum. 'Babam@nki' o s@rada elinde Eren'in mama tabag~@yla mutfaktan geliyor. Sait Bey, haks@zl@k ettig~ini go%rmu%s#tu%r. Ama, kar@s@yla uzlas#acag~@ yerde, art@k erkek gibi bir kad@n olan, hayat@n@ kazanan ve kendine, evinde yas#ayandan daha c#ekici go%ru%nen Zehra Teyzeyi hos#nut etmeyi yeg~liyor: "-Hah...Demedim mi sana? S#una bak, s#unun surar@- na?" Gerc#ekten de Nazmiye Han@m@n surat@ bak@l@r gibi deg~il. Bin parc#a oluyor surat@ndan du%s#en. Belli ki babam@n so%ylediklerini duymus# koridorda. Yar@n sabah, Remziye Teyzenin, Madam Mariya'n@n henu%z Zehra Han@m@ go%rme- mis# olmalar@ndan yararlanacak, onun yaln@z sog~uk perma yapt@rmakla yetinmeyip u%stu%ne du%nyan@n paras@n@ vererek sac#lar@n@ bir de sar@ya boyatt@g~@n@ so%yleyecekti. Kad@nlar o zaman, Zehra Teyzeyi beg~enmemek ic#in kos#ullanm@s# olacak, annemin sac#lar@n@n ne gu%zel oldug~unu da vurgulayacaklard@. S#imdi yine so%yleyecek. Sac# boyayan og~lan@n ellerini, o%zellikle ensisinden as#ag~@ya, yakas@n@n ic#lerine dog~ru soktug~unu, bunun ic#in de boynun c#evresine dolad@g~@ kumas#@ iyice yerles#tirmeyi bahane olarak kulland@g~@n@ anlatacak. O s@rada Zehra Han@m@n k@k@rdamak- tan o%te bir s#ey yapmad@g~@n@, kendisinin ise c#ocug~un elini tokatlar gibi ittig~ini de vurgulayacak. "-Yapar bac@m. Iyiden iyiye yoldan c#@kt@ bu kad@n. Bir acaip haller. Etekler k@sald@, darald@. Kollar japone. Yak@s#sa bari, kollar@ da kol olsa. Her biri bir bacag~@m kadar." Bu so%zu%n son k@sm@ annem ic#in dog~ru. Madam Mariya ic#in de o%yle. Oysa so%yleyen Remziye Teyze. Babam@n deyimiyle "Kantar c#atlatan" Yine de dig~erlei onun so%ylediklerinin tu%mu%nu% bas# sallayarak onayl@yor. Kad@nlar@n Zehra Teyze'ye duyduklar@ k@zg@nl@k, yaln@z giyimine go%sterdig~i o%zenden gelmiyordu. Konus#mas@ndan, daha da c#ok, konus#urken go%sterdig~i yu%reklilikten rahats@z oluyorlard@. Kendileri, kocalar@n@n bir tu%r yineleyicisi olduklar@ halde Zehra Teyze go%ru%s#u%nu% bag~@ra c#ag~@ra ac#@klayabiliyordu. Kocalar@, kas# go%z Is#aretleriyle, onlara susmalar@n@ tembihlerken, ona bu tembihi yapacak kimse yoktu. U%stelik, kendi kar@lar@n@ konus#turmaya yans#mayan bu erkekler Zehra Han@m@ kars#@lar@na al@p saatlerce her s#eyi tart@s#@yor, kar@lar@na da c#ay kahve tas#@mak ya da bir k@y@da oturup tart@s#man@n sonuc#lanmas@n@ beklemek kal@yordu. O s@rada so%yleyemedikleri her s#ey, bir araya geldiklerinde Zehra Teyze'ye yo%neldig~ini sand@klar@ uzun so%ylevlere do%nu%s#u%yordu. Zehra Teyzenin en c#ok tutulduklar@ yo%nu% bu%yu%kler hakk@nda ileri geri so%zler etmesiydi. Tu%m olaylara, tu%m dedikodulara burnunu sokuyordu. Du%nyan@n gidis#ini de u%lkenin ic#inde bulundug~u zorluklar@ da du%zeltecek go%ru%s#leri (!) vard@. Hele, kente ve o%zellikle mahalleye ilis#kin tu%m dedikodular onun sayesinde h@zla yay@l@yordu. Biraz daha dikkatli olsalar, pek ag~@zdan dolma at@s#lar yapt@g~@n@ ayr@msayacaklard@ ama, onun hakk@nda yapt@klar@ eles#tirile- rin salt k@skanc#l@ktan geldig~ini san@yor, bunun bo%yle olmad@g~@n@ kan@tlama c#abas@na giriyor, bo%ylece kendi kendilerine haks@zl@k ediyor, o%te yandan tu%m bu davran@s#lar@yla, Zehra Teyze'nin o%nemini kendileri bile ayr@msamadan go%zlerinde bu%yu%tu%yorlard@. Kar@s@n@n, kaymakama, "H@mb@l Herif, ha*la* bir s#ey olamad@n" diye bag~@rd@g~@n@ Zehra Teyzeden duyuyorduk. O yak@s#@kl@, uzun boylu kaymakam@n gerc#ekte m@zm@z@n birisi oldug~unu, kendi sag~l@g~@ndan bas#ka bir s#eye o%nem vermedig~ini, boyuna hastal@klar yarat@p ig~ne olmak, ilac# yutmaktan bas#ka hic#bir s#ey ic#in akl@n@ yormad@g~@n@, kar@s@ndan da c#ok korktug~unu hep o anlat@yor, kad@nlar@n kafas@nda olus#mus# "Kaymakam"@n deg~erini har vurup harman savuruyordu. "Menderes sac#lar@n@ boyat@yormus#." Yeminle s@k@l@yor- du bu iddias@n@. O art@k pek al@s#t@g~@m@z bir parc#as@ olan ig~neci c#antas@n@n ic#inden turuncu bir bez parc#as@ c#@kar@yor: "-Bas#bakan@m@z@n sac#@n@n renginde diye, belki de ug~ur getirir diyorum, o yu%zden dolas#t@r@yorum anam," diyordu. Remziye Teyze Demokrat@n koyusu. Zehra Teyzenin bo%yle konus#mas@na c#ok k@z@yor. Oysa dig~erleri, Madam Mariya ile annem gu%lu%yorlar buna. Remziye Teyze kendini tutam@yor, patl@yor: "-O kendi kocas@n@n sac#@yla ug~ras#s@n. O da yetmezse do%nsu%n bilmem nesinin... Diyelim boyuyor Bas#bakan@m@z sac#lar@n@, diyelim o c#aputun rengine boyuyor. Boya deg~il mi hepsi? Ha k@z@l, ha kara. U%stelik Bas#bakan@m@za yak@s#@r da!" Hidayet Beyin sac#lar@n@n o kopkoyu karak@g~@ boyadan- m@s# demek. Demek ki, bir Bas#bakana sac# boyatmak yak@s#@rm@s# ama bir laborant sac#@n@ boyat@rsa olmazm@s. Remziye Teyze, h@z@n@ alamam@s#, veris#tiriyor: "--Hem u%stelik, herif bir de sac#lar@n@ k@v@rtt@r@yor." Laborant, sac#lar@n@ da k@v@rtt@ramaz. K@v@rtt@r@rsa, "herif" olur.. Hidayet Beyin is#ini so%ylemek hos#uma gidiyor. O%nceleri dilimin tak@l@p durdug~u bir so%zcu%ktu%. Unutuyordum da u%stelik. Sonra, yineleye yineleye iyice o%g~rendim. Bence, laborant@n yapt@g~@ is#le, operato%ru%n yapt@g~@ is# aras@nda az bir fark vard@r. Operato%ru%n is#ini biliyorum. Iskenderun Deviet Hastanesinin bas#hekimlig~ini yapmakt@r. Sonra da ameliyat yapar. Hidayet Bey, belimde bir beze olus#tug~unda, u%stu%ne sog~utucu bir s#eyler s@km@s#, sonra keskin bir b@cakla yar@p ic#inde birikmis# irini ak@tm@s#t@. O s@rada da c#ok pamuk kullanm@s#t@. Bir kucak dolusu pamug~u ziyan etmis#ti. Annem onun annesi olsayd@, kim bilir bu yu%zden ne kadar c#ok k@zard@. Yan@nda, kullanmad@g~@ bir su%ru% ilac# vard@. Demek, laborant da ameliyat yap@yor. O halde, Bas#hekim- den sonra gelen en o%nemli kis#i odur. Anlayamad@g~@m s#ey bas#kayd@: Doktorlar vars@ld@. C#ocuklar@n@n bir kac# kurdelesi, s#@k giysileri, uzun pantalonlar@ vard@. Yag~murlu gu%nlerde bot giyerlerdi. Bizler k@s#@ kara lastik c#izmelerle gec#irirdik. Ayag~@m@za bu%yu%k al@nd@g~@ ic#in, birinci y@l f@rt f@rt c#@kan, ikinci y@l delinen ya da ayaklar@m@z@n ic#inde bu%ku%ldu%g~u% c#izmelerle. Onlar@n kar@lar@ gu%zel kokular su%ru%nu%r, yanlar@ndan gec#erseniz, koku cig~erlerinize dolard@. Yap@s#kan, su%rekli kokulard@ bunlar. Uzaklas#t@ktan sonra bile elle tutulurcas@na belirgin, as@l@ kal@rd@ havada. Oysa, Zehra Teyze de, Sedat da hic# o%yle deg~ildiler. Zehra Teyze, iskenderun'a ko%yden gelmis#. Tek bas#@na. Okumas@ ko%tu%. Yazmas@n@ da bilmiyor." Hems#ireydim evlenmeden o%nce" demis#ti bir kez. Annem, Remziye Teyzenin k@zg@nl@g~@n@ ko%ru%klemek ic#in, u%stu%ne u%stu%ne gidiyor, inanm@s# gibi yap@yor: "--Zehra Han@m, evlenip hastaneden ayr@lmadan o%nce hems#ireymis#, o%yle mi Remziye Han@m?" S#ang@rt@l@ ve zorla uzatt@g~@ belli bir kahkaha patlat@yor Remziye Teyze: "--Haydi can@m sen de... Hic# bir hems#ire Hidayet gibi bir su%msu%g~e go%nu%l mu% indirirmis#? Bal gibi halay@kt@r." "--Hastanede halay@k olur mu bac@m?" "-Halay@k deg~ilse de hademeydi zahir." Zehra Teyze hademeydi diyelim. Bence Remziye Teyzenin deg~erlendirmesinde yanl@s#l@k var. Bir laborant --Bas# Hekimden sonra gelen go%revil-- o%yle biriyle evlenmeye neden kalk@s#s@n? Ic#imde bu%yu%yen soru nedense kimsenin akl@na gelmiyor. Remziye Teyze k@zg@nl@g~@n@ su%rdu%ru%yor: "-Ko%r sat@c@n@n ko%r al@c@s@. Hidayet gibi birine -varacag~@ma k@rk y@l evde kal@rd@m ben!" "-Yok o kadar deg~il art@k Remziye Teyze..." diyorum, varl@g~@m@ belli etmemeye c#al@s#t@g~@m@ unutup. Nazmiye han@m ko%pu%ru%yor: "-Ne is#in var senin burada? S#urada kad@n kad@na ag~@z tad@yla konus#amaz m@y@z?" Ne Bas#bakan savunuldu, ne Hidayet Bey. Konus#ulanla- r@n evirilip c#evirilip o%nce, k@r@lmas@ndan c#ekiniliyormus# gibi yaparak ve yar@m yamalak anlat@larak Zehra Teyzeye aktar@lacag~@ kus#kusuz. Sonra, dayan@lamayacak. Tu%m konus#ulanlar anlat@lacak. Konus#malar@ tas#@yanlar, tu%mden iyi niyetli, dedikoduyu sevmeyen dostlar@ oldug~unu bildirecekler Zehra Han@ma. Ama, haberi olsun diye so%ylemeleri de, iyilig~ini du%s#u%ndu%klerinden! Bo%ylece, iki koms#unun particilik yu%zu%nden ac#@lan aralar@na Madam Mariya ile Nazmiye Han@m as#@lmaz hendekler koymay@ pek gu%zel bas#ard@lar. Dig~erleri de tu%mden o%du%nsu%z davrand@klar@ ic#in, sonunda c#ocuklar gibi ku%stu%ler. Ku%stu%kten sonra Remziye Teyze, Zehra Teyzenin evini daha c#ok go%zetlemeye bas#lad@. Hic#bir s#ey go%rmu%yordu ama, hic# deg~ilse su%rekli olarak go%zetledig~ini belli ediyordu ya Zehra Han@ma. Bu da doyulmaz bir hos#nutluktu. Zehra Teyze de, Remziye Han@m@n en ku%c#u%k k@z@ hastaland@g~@nda ig~neye c#ag~@r@ld@, gitmedi. Bo%ylece, keskin bir b@c#ak kondu araya. Bu s@rada Nazmiye Han@mla Madam Mariya, birer bar@s# ecesi olarak go%rmeye bas#lad@lar kendi kendilerini. Birbirlerinin aynas@ oldular sanki: Pek iyi yu%rekli bir kad@nd@ Madam Mariya can@m, as@l kad@nd@. Ya Nazmiye Han@m? Bir melekti, melek. C#al@s#kan, o%zverili, olgun, iyi koms#u... Madam Mariya, hepsinin ic#inde tuzu kuru olan tek kis#iydi. Zengindi. Karaag~ac#ta bas#layan, oradan Gu%lcihan'a sonra da Arsuz'a uzanan yol u%stu%nde, sag~l@ sollu sebze ve limon bahc#eleri vard@. Ismet Pas#a gitmis#. Bayar gelmis#...Hic#bir anlam@ yoktu bunun Madam Mariya ic#in. Ama bu, belki de gizli bir eg~lence sag~l@yordu ona Remziye Teyze konus#urken ates#li bas# sallamalar@yla onu yu%reklendiriyor, annem veya Zehra Teyzeyle birlikteyken de ayn@ bas# sallamalar@n@ pas#a ic#in kullan@yordu. Madam Mariya'n@n derdi bas#kayd@: K@z@ Esperans'@, go%zu% ac#@lmadan bas# go%z etmek. "Benim damat, yak@s#@kl@ olmal@." "-Benin kocas@ndan daha iyisini Esperans'a bulmazsa, bana da Madam Mariya demesin hic# kimsede..." Kocas@ndan daha iyisi...Bunu o%yle rahat so%ylu%yordu Madam Mariya ama, kocas@ yoktu. Esperans'@n babas@ Josef amca, gerc#ekte Madam Mariya'n@n teyzesinin kocas@yd@. Madam Mariya'n@n teyzesi, kendisinden birkac# yas# ku%c#u%k kocas@yla birlikte, Beyrut'ta otururken, bir tu%rlu% evlenemeyen ablas@n@n k@z@n@ yan@na yan@na c#ag~@rm@s#t@. Mariya, hem teyze c#ocuklar@na bakacak, bo%ylece teyze biraz daha o%zgu%r kalacak, hem de, iyi bir is#i, genis# cevresi olan kocas@ Jozef'in yard@m@yla iyi bir koca bulacakt@. Teyzenin hesab@ buydu. Mariya'n@n yu%klu% bir drahomas@, ince bedeni, kocaman kara go%zleri vard@. Ev is#lerini, yemek yapmas@n@, dikis# dikmesini biliyordu. Teyze onun bu bilgisinden c#ok yaraland@. Ne var ki, Beyrut'ta birkac# y@l kald@ktan sonra, Mariya, yine evlenememis# bir k@z olarak Iskenderun'a, annesinin yan@na do%nmu%s#tu%. Bas#lang@c#ta, k@z@n@n ard@ndan Josef'in c#@k@p gelmesi, Mariya'n@n annesini fazla rahats@z etmemis#ti, anlas#@lan. Gerc#eg~i, az sonra anlay@vermis#ti kad@ncag~@z. O zaman da olan olmus#, is# is#ten gec#mis#... Madam Mariya, annesini sevmezdi. C#ocuk du%s#su%n diye geceleri uyand@r@p, tekmelemis# k@z@n@n karn@n@. Evinden kovmus#. Bunun yarar@ olmam@s#, c#u%nku% Josef'le Mariya bir ev tutup birlikte yas#amaya bas#lam@s#lar. Madam Mariya'n@n teyzesi Beyrut'tan c#@k@p geldig~inde, Esperans dog~mus#, Jozef amcan@n nu%fusuna gec#irilmis#ti bile. S#imdi art@k Jozef amca haftan@n u%c# gu%nu%nu% Madam Mariya'n@n yan@nda, do%rt gu%nu%nu% kar@s@n@n yan@nda gec#iriyordu. Katolikti Jozef amca. Kar@s@ da. Jozef amcay@ her iki kad@n da el u%stu%nde tutuyordu. Ona k@rg@n deg~ildiler Buna kars#@n, teyze ile yeg~en ise birbirleriyle konus#muyor, kars#@ kars#@ya gelmiyorlard@. Du%nyan@n en sevimli insanlar@ndan biriydi Josef amca. C#ok bilgiliydi. C#ok o%yku% bilir, bunlar@ gu%zel anlat@rd@. Bu%yu%k ku%c#u%k, herkesi gu%ldu%rmekten hos#lan@rd@. Incil'i de Kur'an'@ da ezbere bilirdi. Isa'yla alay ederdi. Madam Mariya k@z@p surat@n@ as@nca hemen ac#@klamaya koyulurdu: "-Mariya, sana yak@s#m@yor bu tutuculuk. Ben, Katolik Isa'yla eg~leniyorum. Gerc#ek Isa hic#bir zaman ne katolik ne de bas#ka bir s#ey olmad@ ki..." Muhammes'i c#ok beg~endig~ini, gelmis# gec#mis# en ak@ll@ adam@n o oldug~unu so%ylu%yordu. Sait Bey u%steliyordu: "-Haydi haydi Mo%syo% Jozef, sen Katolik deg~il Mu%slu%man dog~mal@ym@s#s@n. Mamafih is#ine geldig~i ic#in, Muhammedin yolundan gidip kar@lar@ hic# deg~ilse ikilemis#- sin. S#u halime bak, ben bana verilen haklar@m@ bile kullanam@yorum!" S#as#@rt@cyd@ sokaktaki dinsel inanc#lar. Madam Mariya da, Sara da, her Ramazan oruc# tutar, zorunlu olarak yedikleri gu%nleri de Bayram@n hemen ard@ndan tamamlarlar- d@. Bizde yortularda, bazan da pazar gu%nleri, kilisedeki ayinlere giderdik. Paskalyalarda Madam Mariya, tu%m c#ocuklar@n adlar@ yaz@l@ c#o%rekler yapard@. Kiliselere gittig~imizde --Cebrail Usta ve ailesi Ortodokstu-- kimse engel olmaz, neden geldiniz demezdi. Ayini izlerdik, mu%zik dinler, s#arapl@ ekmek yerdik. Tek o%zen go%sterdig~imiz s#ey, hac# c#@karmamakt@. Bo%ylece dinimizi sag~lam tutuyorduk. C#ars#amba gu%nleri, Esperans Katolik Kilisesindeki din derslerine giderken bizi de yan@na al@rd@. Onlar ders yaparken, bizler, Pederin verdig~i topla genis# bahc#ede oynar, Esperans ve dig~er c#ocuklar@n c#@kmalar@n@ beklerdik. Peder genc# bir adamd@. Sar@s#@n. Italya'dan gelmis#ti ve bizlerden Tu%rkc#e, dig~er c#ocuklardan Arapc#a o%g~renmeye c#al@s#@rd@. Kiliseyi gezdirir, anlamad@g~@m@z bir dilde bir s#eyler anlat@rd@. Anlamad@g~@m@z@ bildig~i halde yine bir s#eyler so%ylemesi, istemedig~imiz halde bizi gu%ldu%ru%rdu%. Ona hem gu%lerdik, hem de gu%ldu%g~u%mu%z ic#in k@r@lmamas@n@ isterdik. Bunu yu%rekten isterdik. Belki de bunu anlad@, gu%lme krizlerimizi go%rmezden geldi. Bo%ylece nika*hl@ kocas@ olmayan Madam Mariya henu%z onu%c# yas#@n@ su%rmekte olan Esperans'@n bas#@na kendi bas#@na gelenler gibi bir s#eylerin geleceg~inden korktug~u ic#in olmal@, k@z@n@ hemen bas# go%z etmek istiyordu. "-Esperans gelinlik giysin koms#u..." Annem onun bu isteg~i yu%zu%nden c#ok ac@yordu Madam Mariya'ya: "-Ne kadar da c#ok istemis# gelin olmay@ Sait," diyordu. Madam Mariya'n@n bas#@n@ bag~lamak istedig~i Esperans, zay@f, ince yap@l@, k@v@rc@k sac#l@ bir k@z c#ocug~u. Madam Mariya, bir y@ldan beri tu%m akl@n@ buna takm@s#, aran@p duruyordu. O yu%zden Menderes'in sac#@n@n rengi hic# de o%nemli deg~ildi. Bos# s#eylerle ug~ras#@yordu, hem Remziye, hem de Zehra... 9 Zehra Teyze, simitc#i f@r@n@n@n kars#@s@ndaki evi sat@n ald@. Ev, y@llardan beri kapal@yd@. Bahc#esindeki bak@ms@z asman@n dallar@ sokag~a tas#ard@. Ku%c#u%k, pic#les#mis# koruklar@n@ toplar, daha ac@l@ktan eks#imeye gec#memis# bu koruklar@ saplar@ndan ay@r@r, tuzla birlikte bir kab@n ic#ine koyar, u%stu%nu% kapat@r, sallayarak terleme yapt@r@rd@k. Koruklar@n sap ucundan s@zan eks#i su tuzla birles#ir, kaynas#@r, bir tu%r bug~u olus#urdu. Her c#ocuk, bir bas#kas@n@n yu%zu%ndeki burus#ukluktan cos#kulan@r, bo%ylece o ac@ms@ eks#ilik c#ok tatl@ bir s#ey kadar hos#nutluk verirdi hepimize. O asmal@ ev art@k Zehra Teyzenindi. Hay@r yanl@s#, Hidayet Beyindi. "-Ne varm@s# bunda? Kar@ koca deg~il miyiz? Benim demek, onun demek. Ikimiz de para koyduk. Elbette erkeg~in u%stu%ne olmal@ mal." Bunu duyunca Remziye Teyze: "-H@hhh! Erkek olan da Hidayetmis#," dedi. "Ikisi de paralar@n@ birles#tirmis#lermis#.. Ayol bunlar@n nefesleri kokmuyor muydu bundan iki y@l o%nce? Hidayet bey paray@ nereden bulmus#, biriktirmis# de, kar@s@yla ortak mu%lk almaya kalkm@s#? Bunda da haz@ra kondu herif. Nas@lsa og~landa da haz@ra konmus#tu. Al@s#t@ zahir..." Bunlar@n evlilig~inde bir bit yenig~i oldug~unu sezmektey- mis# o%teden beri. "K@z Remziye." demis# kendi kendine: "S#u is#in asl@n@ fasl@n@ bir o%g~ren bakal@m..." Neler c#@km@s# alt@ndan neler. Bu "neler, neler" i o%g~renmek olanag~@n@ bulamad@m uzun su%re. C#u%nku% eve, belki evin tu%mu%ne deg~il ama evin c#ocuklar@na, bu%yu%k u%zu%ntu% kaynag~@ olan olay yas#and@ o s@ra: Viski zehirlendi. Meydan@n Marangozlar C#ars#@s@na ac#@lan ag~z@nda buldug~u Viski'nin k@sa bacakl@ ku%t go%vdesini Alkan kucaklayarak eve getirdi. Alkan'@n go%zu%nden akan yas#lar, Viski'nin gittikc#e daha c#ok ko%pu%ren ag~z@n@n c#evresine yay@lm@s# ak ko%pu%kleri y@k@yordu. Salona, hal@n@n u%stu%ne koydu Viski'yi Alkan. Ondan sonra, so%nmu%s# bir mum ucundan c#@kan duman dalgalar@ gibi ku%c#u%kten bas#layan telas#, giderek evi sard@, kos#us#turmalar, ug~ras#malar, tayfun gibi h@zland@, yog~unlas#t@, yu%kseldi. Viski'nin daha gece bast@rmadan kat@las#mag~a bas#layan go%vdesinin yalan so%yledig~ine inan@yordu c#ocuklar. Hepsi, gece defalarca kalk@p, sog~uyan her organ@n@ ayr@ ayr@ elleyerek, bas#layan bir @s@nmay@ arad@lar. Kat@las#may@ o%nlemek ic#in bir ara Alkan Viski'nin o%n ayaklar@n@ h@zl@ h@zl@ sallad@. O go%vdeyi yatt@g~@ yerden almak kolayd@, hal@y@ go%zlerinden iplik gibi yas# ak@ta ak@ta Nazmiye Han@m@n silmesi kolayd@. Meydan@n bir ko%s#esine keserle c#ukur ac#mak bas#@nda ag~layan bir su%ru% c#ocukla Viski'yi o c#ukura go%nmek, bas#@na bir tug~la parc#as@ koymak da... Bunlar ne kadar zor go%ru%nse, kolayd@, anlas#@ld@... Anlas#@ld@, c#u%nku% gu%nlerce beklemek geldi ard@ndan. Gu%nlerce beklemek, kulaklar@ dikmek bir c#at@rt@ya, ru%zgar@n sesini kap@ya gelmis# ac# bir ko%peg~in iniltisi sanmak, yag~muru haber veren ilk damlalar@, ayak sesine benzetmek, ayn@ renkteki her ko%peg~i Viski sanmak, rengi, bic#imi ona benzemeyen her ko%peg~e k@zmak, as#ag@lamak, giderek yas#ayan, sokaklarda dolas#an, c#ocuklar@n ard@ndan kos#an her ko%peg~i k@skanmak... Biz, binbir oyunun bekledig~i meydana kos#arken, hepimizden c#ok daha h@zl@ kos#abilrn bir hayvan@n yaln@zca sevgisinden dolay@, c#evremizde dolas#arak bizi beklemesi, beklerken sonsuz bir hos#go%ru%yle kuyrug~unu sallamas@, ard@m@zdan gelmesi, salt onun gelis#i yu%zu%nden, iki du%zine c#ocug~un oyunlar@n@ bozmas@, onun c#ocuklar@ go%ru%nce, kuyrug~unu sallayarak sevincini go%stermesi, kars#@s@na c#o%melen c#ocuklar@n ellerini, yu%zlerini yalamas@, gel denince gelmesi, git denince o%nce yalvararak bakmas@, sonra, as@k bir c#ocuk yu%zu%nu% bile evrenin en o%nemli duygu anlat@m@ ve en sayg@deg~er karar@ olarak kabullenmesi, kuyrug~unu bacaklar@n@n aras@na k@st@rarak, yine de ara s@ra do%nu%p, bag~@s#lanacag~@n@ umarak, go%nlu%nu% go%zlerindeki @slak par@lt@ya yans@tarak, ag~lamakl@ bak@s#larla beklemesi ve yine: "gel!" diye c#ag~@r@lacag~@ an@ go%zlemesi. Bir ko%peg~in, bir c#ocug~un yas#ad@g~@ ve o%g~rendig~i tu%m bilgilere ve duygulara neler ekleyebileceg~ini hangi bu%yu%k bilebilir? Bunu, ko%peg~i olmadan bu%yu%mu%s#, s#imdi bir ko%peg~i olan bu%yu%g~u%n bile anlayabileceg~ini sanm@yorum. Viski, Sait Beyle Nazmiye Han@m@n u%c# bu%yu%k c#ocug~u ic#in y@llar y@l@ beklendi yine de. Eren ic#in ise.. Eren ic#in, zaman denen s#ey yoktu. Eren, Viski'yi en c#ok ablas@n@n kendisine mama yedirdig~i zamanlar bekliyordu. Viski, Eren'e kars#@ olan sorumluluklar@mda, o%zellikle Eren'in yemek temizlig~i ic#in en bu%yu%k yard@mc@md@. Benim ku%c#u%k ellerim, Eren'in ag~z@na dog~ru du%ru%st uzatam@yordu mama kas#@g~@n@ ama Eren de ag~z@yla kas#@g~@ denk getirmeyi bir tu%rlu% o%g~renemiyordu. Onun dudaklar@na, yanaklar@na s@vas#an, o%nu%ne do%ku%len mamalar@ Viski temizlerdi uzun, usta diliyle. Verdig~im her kas#@k mamadan sonra, arka ayaklar@ u%stu%nde haz@r bekleyen Viski, dilini uzat@yor, Eren'in ag~z@n@n c#evresini tertemiz ediyordu. Eren, ilk gu%nlerde g@d@klanarak, biraz da korkarak belki, go%zlerini kapat@yor, hatta go%vdesini geriye c#ekmek isteyerek kac#@n@yordu ama Viski sab@rl@yd@. C#ocuklar@n eg~itilmesi gerektig~ini biliyordu ve Eren'i eg~itti. Eren, her kas#@k mamay@ yuttuktan sonra dudaklar@n@ bu%zu%p go%zlerini kapatarak yu%zu%nu% temizlemesi ic#in Viski'yi beklemeyi o%g~rendi. Nazmiye Han@m ku%c#u%cu%k k@z@n@n hic# bir yeri kirletmeden bebeg~i doyurmas@na hep s#as#t@. Bu zor is#i bas#aranlar@n u%c#u% de Nazmiye han@m@n yan@nda yinelemedi- ler bu tu%r yemek yeme is#ini. Bir hayvanla, konus#mas@n@ bilmeyen bir bebekle bak@s#maya bile gerek go%rmeden yapt@g~@m@z anlas#ma, o%ylece su%rdu% ve Viski hic# istemeden, ac@lar c#ekerek gidene kadar da gitti. Remziye Teyze, Zehra Teyze hakk@nda ne anlatt@ysa, etkili oldu. C#u%nku% bir su%re Zehra Teyze go%zden du%s#tu%. Nazmiye Han@mla Madam Mariya da Zehra Teyze'ye yu%z vermez oldular. Gerc#i o gu%nlerde Zehra Teyze bunu ayr@msayacak gibi deg~ildi. Sokak sokak dolas#@yordu. S#imdi, kendini sokaklara atan bir bas#kas@ daha c#@km@s#t@. Herkesi bitmez yorgunluklara ve korkulara salarak, sokaklar@ kes#fe c#@km@s# bir yeni kis#i daha vard@... Sokag~a kac#mak, sokaklar@n birbirine eklenmesi, son- suz bir sevinc# veriyordu Eren'e. Eklenen bu sokaklar@n nerede bittig~ini o%g~renmek istiyor, oradan oraya girip c#@k@yordu. Tu%m ev halk@ korkuyla ard@na du%s#u%yorduk. Bir gittig~i yere bir daha gitmesi du%s#u%nu%lemezdi. O yu%zden nerede bulunabileceg~i bilinmiyordu. Do%rt yas#@n@n eg~ri ama sokaklar@ bitirecek kadar gu%c#lenmis# bacaklar@, kendisine yeni yeni yollar ac#s@n istiyordu. O bacaklar, o%nu%nde yeni yollar ac#@yordu. Kent gu%n gec#tikc#e bu%yu%yordu. Dag~@lan yap@lar@ bag~layan yeni yollar eskilere ekleniyor, Eren'i ve isteklerini al@p go%tu%ru%yordu. Bu, sonsuza kadar su%ru%p gider deg~ildi elbet. Sokaklar gerc#ekten bitiyordu bir yerde. O%telerde, bas#ka sokaklar@n bas#layamayacag~@ bitis#lere kadar gidiyor, sonra duruyordu Eren. Deniz vard@. Tu%m yollar@n bittig~i ve sonra ad@mlarla as#@lamayacak yollar@n ac#@ld@g~@ yerdi deniz. O yu%zden Eren deg~is#ik yerlerde de olsa denizin ac#@l@s#@n@n bu%yu%su%nde duraklam@s# oluyordu c#og~u kez. Bazan bal@k tutanlar@n yan@nda, bazan Fenerin oralarda, go%zlerini ayaklar@na takm@s# olarak gidip geliyordu. Limana gidiyor, Amerikan gemilerini seyrediyordu. Palmiye ag~ac#lar@ndan birinin go%vdesine dayan@yor, bacaklar@n@ uzatarak denizin ko%rfez- den sonra eris#tig~i uc#suz bucaks@z yolu go%rmeg~e c#abal@yordu. Zeytin c#ekirdeg~ini and@ran, ku%c#u%k palmiye tohumlar@n@ topluyor, pantolon cepleri sark@k, elleri dolu, bacaklar@ toz ve s@yr@k ic#inde ve bunlar@ ayr@msama- dan yu%ce ag~ac#lardan iniyor, ag~z@n@n ucuna takt@g~@ kam@s# parc#as@ndan palmiye tohumlar@n@ u%fleyerek o%g~renecek yeni yerler aran@yordu. Sokaklar@n bas#ka sokaklara ac#@ld@g~@ ko%s#elerde buluverdig~i c#es#meye ku%c#u%k kirli elleriyle yap@s#@yor, su ic#iyor, suyunun tad@na bakmad@k c#es#me b@rakm@yordu. Yog~un gu%nes# alt@nda, c#oraps@z, lastik ayakkab@lar@n@n havas@z, @slak s@cakl@g~@yla yumus#am@s#, k@zarm@s# ayaklar@n@ dinlendirmeyi akl@na bile getirmiyordu. Biz, bo%yle bir c#ocug~u aramak ic#in sokaklarda dolas#@rken Madam Mariya arad@g~@n@ dolas#madan elde etti: Esperans'@ nis#anlad@. Esperans nis#anland@g~@ s@rada K@z Enstitu%su%'nu%n @kinci s@n@f@nda okuyordu. Nis#an@n tak@ld@g~@ gecenin sabah@ okula gitmedi Esperans. Bir daha da gitmeyeceg~ini so%yledi Madam Mariya. Art@k evlilik haz@rl@kar@yla ug~ras#mas@ gerekiyordu k@z@n@n. Okumak da ne demekti? "-Bana Madam Mariya demis#ler. Benim yan@nda k@z m@ kal@r? Is#te, sokakta onca k@z var. Yine de en o%nce Mariya'y@ satt@ k@z@n@. Mariya'n@n k@z@ bas#kas@n@nkinde mukayese edilir?" Onun bu so%zlerinden Remziye Teyze de Nazmiye Han@m da al@nd@lar. Evet, birinin iki, dig~erinin de bir k@z@ vard@ ve gerc#ekten de daha bu%yu%ktu% k@zlar Esperans'tan. Ama hepsi okuyordu, hepsi de c#ocuktular daha. Madam Mariya'n@n so%zlerine uyup bir yar@s#a girmeyi ak@llar@ndan gec#irmiyorlard@ ama, onun patavats@zl@g~@ da onurlar@na dokunmam@s# deg~ildi. Nazmiye Han@m, Madam Mariya'n@n so%zlerini duyunca ic#inin az@c@k burkulmas@n@ hemen yenmis#, omuzunu silkmis#, onun so%zlerini is#ine geldig~i gibi almay@ yeg~lemis#ti: "-Ben k@z@m@ satmam. Hem de iyi okuyor benim k@z@m. Ortaokulu beceremez diye enstitu%ye verilmis# deg~il ki." Bu so%ze Remziye Teyzenin can@ ikinci kez s@k@ld@. C#u%nku% onun hem bu%yu%k k@z@ hem de daha o%nce ortaokula bas#lad@g~@ halde s@n@fta kald@g~@ ic#in oradan ald@klar@ ku%c#u%k k@z@ enstitu%ye gidiyor. Bo%ylece, Zehra Han@m@n ev almas@yla bas#layan c#o%zu%lme, Esperans'@n nis#anlanmas@yla yayg@nlas#t@. Art@k kad@nlar birbirlerine eskisi kadar c#ok gelip gitmez, sabah kahvalt@s@ndan hemen sonra bas#layan dedikodular@ eskisi kadar yu%rekten ve zevkle yapmaz olmus#lard@. Bu s@rada, Esperans'da go%zle anlas#@lamayan bir deg~is#me oldu. Sabahlar@ Madam Mariya'n@n sokag~a kadar uzanan o%fkeli bag~@r@s#@ k@z@na biraz s#is#manlamas@ gerektig~ini o%g~u%ltu%yordu. Bal, yag~ yemesi ic#in zorluyordu. Yine de Esperans'da bir gelis#me go%ru%lmu%yordu. Bedeni ha*la* bir c#ocuk bedeniydi. Ama k@z@n@n sac#lar@n@ art@k berbere kestirtiyordu Madam Mariya. Eskiki gibi, bahc#eye bir o%rtu% yay@p o%nu%ne oturtarak, bas#@n@ su%rekli k@m@ldatt@g~@ndan yak@n@p, ara s@ra tokatlayarak kendisi kesmiyordu. Giyiniyor, su%sleniyor, Esperans'@ al@p berbere go%tu%ru%yordu. Berberin kafas@n@ s#is#iriyordu. K@z@n@n sac#lar@n@ inat olsun diye ko%tu% kesiyordu berber. Neyse ki, nis#anl@s@ c#ok beg~eniyordu Esperans'@. Koyun k@rkmas@n@ bile bilmeyen berberin kestig~i sac#lar@n Esperans'a yak@s#t@n@ so%ylu%yordu. Sevmek bir bas#ka seydi. Esperans tu%m gu%n boyunca, burnunun ucunu c#@karm@- yordu evden. Aks#ama kadar su%ren ug~ras#lar ic#indeydi. c#@k@yordu. Giysisinden hos#nut oldug~u, eteklerini du%zelt- mesinden, burus#mamas@na go%sterdig~i o%zenden belliydi. Ama Esperans, sac#lar@ndan hic# hos#nut deg~ildi. Suyla @slat@yor, limon su%ru%yor, ain@na, kulaklar@n@n u%stu%ne do%ku%len perc#emlerine istedig~i bic#imi veriyor ama onun beg~endig~i sac# bic#imi, sac#lar@ kurur kurumaz yitip gidiyordu. Bu kez, tu%kru%g~u%yle @slatt@g~@ sac#lar@ istedig~i bic#imi al@ncaya kadar, elleri kafas@n@n oras@na buras@na yap@s#@yor, kal@p go%revini u%stleniyordu. O%ylesi zorlu bir ug~ras# vererek nis#anl@s@n@ beklerken, kardes#ini gezmeye c#@karm@s# olan Nazmiye Han@m@n k@z@n@ go%rmu%yordu. Sanki eski arkadas# deg~ilmis#ler, bundan en c#ok u%c# ya da do%rt y@l o%ncesine kadar onun her istedig~ini yapan kendisi deg~ilmis# gibi bir unutmus#luk, bir ald@rmazl@k ic#ine giriyordu. Ramon, s#is#mar@ ve kalp hastas@ annesiyle birlikte geliyordu. Ad@mlar@n@ onun yavas# ve du%zensiz ad@mlar@na uydurmaya c#abal@yordu. Kap@n@n o%nu%ne geldiklerinde koluna girip u%c# basamag~@ c#@kmas@nda yard@mc@ oluyordu. Biri zay@f, dig~eri s#is#man iki anne birbirlerini go%rdu%kleri anda hayk@rmaya bas#l@yorlard@. Lik so%zcu%kler, birbirlerini go%rmek- ten duyduklar@ sevince ilis#kin ise de geriden gelenler kavgay@ bas#lat@yordu. K@z@n getireceg~i c#eyizle og~lan@n evlendikten sonra tutacag~@ is#, bir tu%rlu% c#o%zu%mlenemeyen iki sorundu ve bu sorunlar kavgas@z c#o%zu%leceg~e benzemiyor- du. Ramon, iki annenin c#ok k@sa bir arayla susmalar@ndan yararlanmak istiyor, eg~ilip Esperans'@n kulag~@na bir s#eyler so%ylu%yordu. Esperans'@n yan@t@, annesininki kadar yu%ksek bir sesle geliyordu. O zaman her iki annenin de yu%zlerinde bir s#as#@rm@s#l@k okunuyor, bir su%re ne diyeceklerini, nas@l davranacaklar@n@ bilemeden kala kal@yorlard@. Iki nis#anl@, bazab misafir odas@na giriyordu. Esperans o%nceden kulag~@ bu%ku%lmu%s# oldug~undan, bahc#eye bakan odan@n perdelerinin kapat@lmas@na izin vermiyordu. Ac#@k pencerelerden her iki annenin de su%rekli denetim yapmalar@ olanaklar@ vard@. Misafir odas@nda iki uslu c#ocuk gibi, yan yana oturuyor. Ramon'un Esperans'a armag~an ettig~i elektrofonda tas# plaklar c#al@yorlard@. Milyon Darleken vaisi, Ays#e, Matador, Cumana...Plaklar bunlard@ ve ezgileri ve so%zleri sokag~@n tu%m c#ocuklar@ tez zamanda ezberlemis#ti. Annelerin her biri, kars#@s#@ndakinin kendisine bir oyun edeceg~inden korkuyor, konus#malar@n@ su%rdu%rme c#abas@ bir yerde bitiyor onlar da c#ocuklar@n@n her devinimini go%zlu%yor, ic# rahatl@g~@na erdikleri zamana b@rak@yorlard@ tart@s#malar@n@. Bu s@rada, kars#@daki evin u%st kat@nda kendileri kadar merakl@ go%zlerle evin ic#ini go%rmeye c#al@s#an biri daha oluyordu. Remziye Han@m, somurtuk bir yu%zle balkonunda dolas#@yor, kollar@n@ baikon k@y@s@n@ c#eviren demirlere dayayarak bahc#eyi ve ic#erdekileri ac#@ktan izilyordu. Bunu yaparken en dog~al hakk@n@ kullan@yormus#cas@na rahatt@. Ac#@kta deg~il miydiler? Bakmak neden ay@p olsun? Annelerin d@s#ar@ c#@k@p yanlar@na gelmelerini, Remziye Han@m@nsa el ele tutus#malar@n@ veya o%pu%s#melerini bekledig~i nis#anl@lar plaklar@n@ u%stu%ste c#almaktan bas#ka is# yapm@yor- lard@ ama bu arada olanlar Sait Beye oluyordu. Iyice ac#@lm@s# pikab@n sesi Sait Beyin mutlaka izlemek istedig~i aks#am haberlerinin yar@s@ndan c#og~unun onun kulaklar@na deg~me- den yitip gitmesine neden oluyordu. Sonunda, Ramon'un Brezilya'daki ablas@n@n yan@na gitmesi, is# edinip oraya al@s#t@ktan sonra Esperans'@ yan@na ald@rmas@ kararlas#t@r@ld@. Ramon, sekiz ayd@r nis#anl@yd@ Brezilya'ya gittig~inde. Askerlig~i, oysa o askerlik yapmak istemiyordu. Gidis#in bunca c#abuk gerc#ekles#mesi- nin nedeni bu olsa gerekti. O%nce turist olarak Ispanya'ya, oradan da Brezilya'ya gitti. Madam Mariya, hakl@ buluyordu Ramon'un askerlik yapmak istememesini. C#ekip gidecek olduktan sonra niye askerlik bitene kadar beklesindi c#ocuklar? Ramon'un gidis#inden en c#ok bir y@l sonra Esperans da gidecekti. O zamana kadar bu%yu%rdu% de. On bes#ine gelirdi. Evlenmek ic#in bundan iyi yas# olur muydu? Ramon'dan nis#anl@s@na bir c#ok, Madam Mariya'ya ise bes# mektup geldi. Esperans'a gelen mektuplar ac#@lmadan y@rt@ld@, at@ld@. Yaln@z Madam Mariya'ya gelenler okundu. Madam Mariya, Tu%rkc#e okuma bilmedig~i ic#in, ona gelen mektuplar@ Esperans gu%nler ve gu%nler boyunca, bag~@ra bag~@ra okudu annesine. Kendisine gelen mektuplar@n y@rt@lmas@na bir kez olsun kars#@ c#@kmad@. Boynunu bile bu%kmu%yor, yu%zu%nden bir hu%zu%n go%lgesi gec#miyordu. Annesine yaz@lan mektuplar kendisine de yetiyor gibiydi. O%nemli bir s#eyin yaz@l@ olabileceg~ini bile so%ylemedi mektuplar@ y@rt@l@rken, Postac@n@n elinden al@yor, zarf@n u%stu%ne bak@yor." Bunu bana yazm@s#." diyerek annesine uzat@yordu. Mektup Madam Mariya'n@n elinde evirilip c#eviriliyor, sonra ku%c#u%k parc#alar halinde sokag~a savrulur yordu. Namuslu aileydi onlar. Anas@ dururken, nis#anl@s@na mektup yazmak da nereden c#@km@s#t@? Ne san@yordu o k@z@n@? Brezilya gavurlarla doluydu, besbelli. Ramon burada kalsayd@, bo%yle is#lere kalk@s#mazd@. Ama orada gavurlara uymus#tu. Ramon gittikten sonra da Ramon'un annesi Madam Mariya'ya du%zenli olarak geldi bir su%re. Ramon'un nis#anl@s@na yazd@g~@ mektuplar@n geldig~i gu%nler, z@lg@t yedi Madam Mariya'dan. U%zu%ldu%g~u% belliydi. Kars#@ c#@kmaktan b@kt@g~@ da belliydi. O yu%zden olmal@, daha az gelmeg~e bas#lad@. Madam Mariya'n@n bunu anlamas@ gerekirdi ama o anlamamakta direndi. Kad@n@n ag~@r go%vdesi sokag~@n ko%s#esinde go%ru%nu%r go%ru%nmez, evin kap@s@ndan girmesini beklemeden, hos# geldin bile demeden, bag~@rmag~a bas#l@yordu Madam Mariya. Kad@n sesini c#@karm@yordu o%nce, giderek o da k@z@yor, bag~@r@yordu. Esperans iki kad@n@n aras@na girmek onlar@ yat@s#t@rmak istiyor ama anas@n@n do%nmu%s# go%zleri, ko%pu%klu% ag~z@ hemen vaz gec#iriyordu onu. Vaz gec#mezse, zaten Madam Mariya tokad@ patlat@yordu. Kad@n gittikten sonra ana k@z aras@nda su%ren tart@s#malarda zaman zaman kullan@lan Tu%rkc#e so%zcu%klerden anlas#@ld@g~@na go%re, yan c#iziyordu Ramon'lar. Madam Mariya'n@n k@z@n@n ad@n@ nis#anl@dan ayr@ld@ya c#@karacaklard@. Yan@l@yordu o kocaklar@. Mariya'n@n elinden ne uc#an, ne kac#an kurtulurdu. Bir su%re sonra annesini yan@na c#ag~@rd@ Ramon. Bunu Madam Mariya'dan deg~il, anneme Allaha@smarlad@k demeye gelen kad@ndan o%g~rendi herkes. Madam Mariya'n@n evi tam kars#@dayken ve Madam Mariya d@s#ar@ c#@kmay@ go%ze alamay@p pencereden bakmaktayken, do%nu%p bas#@n@ bile c#evirmedi oraya Ramon'un annesi. Kad@n gittikten sonra onun hakk@nda ag~@za al@nmayacak s#eyler so%yledi Madam Mariya. Og~lunu evlendirmezdi o kad@n. Anlam@s#t@. k@z@n@ k@skan@yordu. K@skanacak ne vard@. nis#anl@s@yd@. Madam Mariya'y@ da k@skan@yordu. Ramon kaynanas@n@ annesinden c#ok sevmis#ti de ondan, Kad@n og~luna as#@kt@, onu kimselere vermeyecekti. Ramon da, bir budala og~land@. Anlam@yordu annesinin istedig~ini. "--Allah senin belan@ versin. Madam, sen hastas@n be.." dedi Nazmiye Han@m.. Madam Mariya bu so%zden hic# al@nmad@: "-Sen nereden bilecek a koms#u? Sende var m@ bendeki ak@l? Mariya demis#ler bende. Ben neleri bilir..." Bir su%re su%rdu%rdu% Esperans yeni giysiler dikip bahc#ede oturmay@. Yapayain@z oturmay@ da su%rdu%rdu%. Daha sonra b@kt@. Madam Mariya ha*la* olanlar@ saklamag~a c#al@s#@rken, annesine yard@mc@ olmaktan da vaz gec#ti. Ramon'un annesi gittikten u%c# ay sonra Madam Mariya, Ramon'un armag~an ettig~i plaklar@ eskiciye tanesi bir liradan satt@. Pikab@ k@rd@, c#o%pe att@. "-Bu kar@ kontak deg~ilse du%nyada kontak olmaz ha anne! Plaklar@ satt@ da pikab@ k@rd@. Bar@ bize verseydi..." dedi Alkan. Pikaba hepimiz pek hay@fland@k Alkan'@n o so%zlerinden sonra.. Akkan o h@rsla so%ylendi: "-Su%mu%klu% Esperans c#aputlara sar@n@nca bir enayi bulacag~@n@ sand@." Kars#@daki evde Madam Mariya k@rg@nl@g~@n@ su%rdu%ru%rken Zehra Teyze, kocas@n@n u%stu%ne yapt@rtt@g~@ evin onar@m@n@ bas#latm@s#t@. Borc#tan c#ok korktug~unu so%ylerdi. Zehra Teyze. O yu%zden, onar@m ic#in o%nce para biriktirmis#ti. S#imdi onar@m bas#lam@s#t@ is#te. Uzun su%rdu% bu is#. Bir y@la yak@n. Hidayet Bey, evin onar@m@n@ u%stlenen ustay@ c#ok beg~eniyordu. Usta evini --ev Hidayet Beyindi ya!-- adeta yeniden yap@yordu. C#ok iyi adamd@, maizemeyi idareli kullan@yordu. Is#c#ilerin dalga gec#mesine izin vermiyordu. Tok go%zlu%ydu%. Hidayet Beyle c#ok iyi anlas#@yordu. Ha*za* adamd@ can@m. "-Oyle beg~eniyorum ki ustay@. Kesem ayr@ olsun, gu%nu%m ayr@ olsun istemem dog~rusu. Hem o da aynen benim gibi. Onunla yekvu%cuduz biz.." Hidayet Beyin bu beg~enisine fena tutuldu kad@nlar. Kad@nlar yaln@zca Remziye teyze ve annemdi. Madam Mariya'n@n bas#ka ve c#ok uzaklardan bas#lay@p evinin ic#inde du%g~u%mlenen dertleri vard@. O yu%zden sokakta olanlar@n, so%ylenenlerin fark@nda deg~ildi. K@z@n@n nis#an@n@n bozulmus# olmas@ndan c#ok, bu nis#an@n bozuldug~unu koms#u kad@nlara anlatma zorlug~unun rahats@zl@g~@n@ c#ekiyordu. Oysa deg~il koms#u kad@nlar, sokaktaki ku%c#u%kler bile biliyordu: Esperans'@n nis#anl@s@ Brezilya'da daha gu%zel, daha zengin bir k@z bulmus# olmal@yd@. C#u%nku% Esperans'@ b@rakm@s#t@. Bununla birlikte, kad@nlar Madam Mariya'n@n bu haberi nas@l vereceg~ini merak etmiyor deg~illerdi. "Benin yan@nda k@z m@ kal@r?" demis#ti Madam Mariya kendini beg~enmis#li- g~inin eriyis#ini go%rmek istiyor, o yu%zden Esperans'@n evlenme konusunu kendiliklerinden ac#m@yor, Madam Mariya'n@n konus#mas@n@ bekliyorlard@. O%te yandan Espe- rans'@n u%zu%lmesini de istemiyorlard@. Zaten Esperans daha m@ hesapl@yd@ annesinden, yoksa gerc#ekten ald@rmam@s#, unutmus# muydu Ramon'u, dahas@ k@z, nis#anl@dan ayr@lm@s# olmay@ o%nemsemiyor muydu, her neyse o%yle pek u%zgu%n go%ru%nu%mu% de yoktu. Madam Mariya p@kab@ k@r@p att@ktan, plaklar@ satt@ktan sonra bile bekledi Ramon'u. Postac@, sokaktan her gec#is#inde "Mektup yok." demek zorunda kald@. Madam Mariya da mektup yok so%zcu%g~u%nu%n yeterince inand@r@c@ olmad@g~@n@ sanarak, uzun su%re ag~z@n@n ic#inde konus#tu durdu, mektup gelirmis# ama gecikmis# gibi yapmay@ denedi. Oysa art@k aylar gec#mis#ti ve postac@ aylard@r, mektup yok, diyordu. "Benin yan@nda k@z m@ kal@r?" demis#ti Madam Mariya is#te s#imdi kos#ullar vermis#ti yan@t@: Madam Mariya'n@n k@z@ kalm@s#t@. Elbet, is# bu kadar anlams@z bir bekleyis# ve inada do%ku%lmemis#ti daha, Hidayet Bey "onunla yekvu%cuduz biz" dedig~inde, kad@nlar da bu so%ze tutulduklar@nda. Nazmiye Han@m kocas@na sordu: "-Ayol yekvu%cut ne demek?" "-Nereden duydun bu so%zu% han@m?" "-Nereden duydumsa duydum, so%ylesene ne demek?" "-Kimden duydug~unu so%ylemezsen ag~z@n@ parc#alar@m. Bu yas#tan sonra nelere kalk@s#@yorsun be kad@n?" Nazmiye Han@m fena korktu kus#kusuz. "-Ne fesat adams@n Sait. Hidayet Bey, evin onar@m@n@ yapan usta ic#in so%ylemis#. Remziye Han@mla ben de acaba ne demek istiyor, dedik de." Gu%lmeg~e bas#lam@s# Sait Bey: "-Art@k ac#@ktan ac#@g~a so%ylu%yor muymus# bunu Hidayet maskaras@? "-Ne demek istemis# Sait, uzatma art@k, so%ylesene?" "-Yekvu%cut demek, tek vu%cut demek.. Hani kar@ kocan@n s#ey yaparken..." Nazmiye Han@m bu konus#may@ Remziye Han@ma aktar@rken onun ag~z@ndan kocaman bir "abovvv" c#@kt@. "-Pes bac@m. Adam sac#lar@n@ boyuyor, k@v@rt@yor da, yu%zu% ko%se gibi k@ls@z. Hic# rahats@zl@k duymuyor bundan. Ona da amenna.. Demk bir de o bic#immis# ha?" Y@llar o%nce, Sedat daha ku%c#u%cu%k bir c#ocukken soruyorlard@: "-Sedat senin baban o bic#im mi?" O sorunun yan@t@ s#imdi geliyordu. Remziye Teyzenin ag~z@ndan ac#@kl@g~a kavus#uyordu. Hac@'n@n her dedig~i dog~ru c#@k@yordu. Yas#asayd@ s#imdi kim bilir neler o%g~retecekti bizlere. Ama Hac@'n@n bildikleri o zamana kadar o%g~rendikle- rinden o%teye gitmemis#ti. Bizler yas#@yorduk ve Hac@'n@n belli belirsiz bildig~i bir s#eyi s#imdi kesin olarak o%g~reniyorduk. Hidayet Beyin evi bitti sonunda. Ev tepeden timag~a elden gec#ti. Daha koms#ular deg~il, c#ocuklardan bile go%ren yoktu evi. Zehra Teyze, elinde kara c#antas@, sabah@n erken saatinde kap@s@n@ kilitleyip sokag~a c#@k@yor, her nedense o%g~leden sonra is#e gitmiyor, evde kal@yordu. Ig~ne yapt@rtmak ic#in araba kiralay@p kendisini go%tu%rmek isteyenleri bile geri c#eviriyordu. "Hastan@z@ al@n, buraya getirin" diyordu. Hasta sahipleri o%nce as#ag~@dan al@p yalvar@yor, bazan da diklenen oluyordu ama bunlar@n Zehra Teyzenin karar@na hic# etkisi olmuyordu. Gidip hastalar@n@ getirmekten ya da bir bas#ka ig~neci aramaktan bas#ka sec#enekleri yoktu, hasta sahiplerinin. Hastalar, hic# deg~ilse evin avlusuna girebiliyordu. Neden evine ha%la* kimseyi c#ag~@rm@yordu Zehra Teyze? Bunu, sokakta oturan herkes kendilerine hakaret olarak nitelendiriyordu. Sait bu yu%zden Zehra Teyzeyi o%nemsedik- lerini biliyor, yine de o%nemsememezlik edemiyorlard@. Zehra Teyze sokag~a c#@k@yor, sebzeciler c#ars#@s@ndan ku%felerle sebze ve meyva al@yor, etler geliyordu eve. Bu is#leri bitirdikten sonra ertesi sabaha kadar burnunun ucunu go%rmek olanaks@zd@. Evi u%st katta oldug~u halde sokag~@n da en merakl@ kis#isi Remziye Teyze'nin bile elinden bir s#ey gelmiyordu. Kimseye haber yetis#tiremedig~i ic#in, tu%m merak@ ic#inde kalm@s# doyumsuz bir kad@n olup c#@km@s#t@. Zehra Teyzenin yeni evindeki asma, c#ok du%zgu%n yap@lm@s# c#ardag~in u%stu%ne bir ku%rk gibi kapan@yor, yukar@ya bir kac# @s#@k c#izgisinden o%te hic#bir s#ey s@zd@rm@yordu. Remziye Teyze, yaln@z balkonunda ileri geri gidip gelerek deg~il, ko%s#e odan@n pencerelerinde de yer bulmag~a c#al@s#arak su%rekli go%zlu%yordu kars#@ evi, yine de go%rdu%g~u% bir s#ey yoktu. Sonunda dayanamad@, evin kap@s@na dayand@. Zehra Teyze epey sert kars#@lad@ onu: "-Kusura bakma ama Remziye Han@m, s#imdi c#ok is#im var. Du%nyan@n yemeg~i haz@rlanacak aks#ama. Istedig~in neyse so%yle. Yok, konus#maya geldinse, kusura bakma. Sabret yar@na kadar. Sabahis ben ug~rar@m." U%stu% bas#@ et kokuyordu, saclar@n@ bag~lad@g~@ o%rtu% kaym@s#, ainindaki terden @slanm@s# sac#lar go%zlerine giriyordu Zehra Teyzenin. "Gerc#ekten de c#ok yoruluyor bu kad@n" demek zorunda kaidi Remziye Teyze. Asl@nda biz de onun kadar merakl@yd@k ama, merak@m@z@ gizlemeg~e c#al@s#@yorduk. Gece sokag~a iyice kapand@ktan sonra, bizim evin ko%s#esindeki sokak lambas@n@n sar@ @s#@g~@ yan@yordu. Ondan az sonra da asma dallar@n@n aras@na yerles#tirilmis# renkli @s#@klar Zehra Teyzelerin bahc#esine do%ku%lu%yordu. Hidayet Bey h@zl@ ad@mlarla evine do%nu%yor, o s@rada tu%m sokak halk@ yemeg~ini yemis# oluyordu. Hidayet Beyden az sonra da misafirler geliyordu. Hep ayn@ misafirlerdi bunlar. Evi onaran usta ilr kar@s@. Kad@n@n kucag~@nda bir bebek vard@, adam da ku%c#u%k bir k@z c#ocug~unun elini tutuyordu. Remziye Teyze balkonda oturupbekliyor, hemenuykusugelen yatmak ic#in kar@s@n@n go%zu%nu%n ic#ine bakan kocas@n@ azarl@yordu. Bu azarlar, bir su%re daha tutuyordu rahats@z tahta sandalyenin u%stu%nde oturan adam@ ama, sonra ikide bir sars@nt@larla kesilen uykusu ag~@r bas@yor, sandalyenin u%stu%nde uyuyup uyanmalar@ c#og~al@nca, kar@s@n@ hepten unutuyor ve gidip yat@yordu. Sait Bey o s@rada s#arab@n@ ic#mis#, hafiften kendinden gec#erek, ard@na kadar ac#t@g~@ sokak kap@s@n@n o%nu%nde oturuyor, sokaktan gec#en her hangi bir insan@ bekliyordu. So%ze tutacag~@ kis#iyi hemen kac#@rmamak ic#in, kars#@s@na bir sandalye koyuyordu. Sokakta tek @s#@k Zehra Teyzenin evindeydi. Onun d@s#@nda, Remziye Han@m karanl@k balkonunda oturur, Madam Mariya, bahc#esindeki yu%zlerce c#ic#eg~in aras@nda kavruk ve go%lgeli bir dal gibi yiter, zaman zaman uyuklayarak, zaman zaman da bilinci iyice ac#@larak belki de ta uzaklara gidiverir, Ramon'un neden yazmad@g~@n@, k@z@n@n neden b@rak@ld@g~@n@ c#o%zu%mlemeg~e c#al@s#@r, bunlar@ yaparken, kendi davran@s#lar@ hic# akl@na gelmeden o bayg@n c#ic#ek kokular@ ic#inde kendini Ramon'un gittig~i yer her neresiyse orada bulur, k@z@n@ gelin ettig~ini, sonunda bunu bas#ard@g~@n@ du%s#u%nu%rdu%. Her zaman, konus#acak bir s#eyler bulan Madam Mariya, bo%yle aks#amlarda Sait Beyin kendisine seslenmelerine kulak vermez, konus#mazd@. Bu seslenis#leri gerc#ekten duymayacak kadar c#ic#eklerinin ve du%s#u%ncelerinin ortas@nda bog~ulmus# olurdu Madam Mariya. Mutfakta ya da hamamda bitmez is#leri olarn Nazmiye Han@m, kocas@n@n seslendig~ini duyunca kos#arak gelir, kad@n@ rahat b@rakmas@ ic#in kocas@n@ azarlard@. Neyse ki, Sait Beyin o yedek saridalyesi hemen hic# bos# kalmazd@. Bo%ylece Madam Mariya karanl@kta yitip gitme olanag~@n@ bulurdu. Sait Beyin misafiri, ya yak@ndaki simit f@r@n@n@n sahibi olurdu, ya da s@zmam@s#sa, ayakta durabiliyorsa, Cebrail Usta c#ic#ekleri anlat@rd@. Her ikisi de kar@lar@ndan yak@n@rd@. Cebrail Usta Frans@zlar zaman@n@, bir Frans@z c#avus#uyla olan dostlug~unu, c#avus#un kar@s@n@n bizim yemeklerimizi go%rdu%kc#e go%sterdig~i su%regiden s#as#k@nl@g~@ an@msard@. Sait Bey, bal@klardan sonra avc@l@k o%yku%leri anlatmag~a koyulur, gece ilerledikc#e o%yku%leri uzat@r, o%yku%yu% nas@l bitireceg~ini unutur, o zaman Cebrail Usta sandalyenin u%stu%nde s@za kal@rd@. C#ocuklar@ gelip Cebrail Ustayi ald@ktan sonra, Nazmiye Han@m da yorgun, yatard@, Remziye Han@m yukarda, balkonda karanl@klar ic#inde iri go%vdesiyle yaln@z, Madam Mariya c#ic#eklerin saklad@g~@ sandalyesinde kayg@l@yd@. Sait Bey, bombos# sokag~@ kendisinin bekledig~ini du%s#u%nu%rdu%. O saatlerde bas#lard@ Hidayet Bey s#ark@ya. Sesi ince ama gu%zel, gerc#ekten gu%zeldi; sokak kap@s@n@n u%stu%ndeki hic# kimsenin vurmad@g~@ el bic#imindeki suskun tokmag~a inat eder gibi, tas#ard@ sokag~a: "Her yer karanl@k / Pu%r nur o mevki" Cebrail Usta art@k k@m@ldamaz olurdu. Yatag~@, onun k@m@lt@s@z yog~un sarhos#lug~unu tas#@rd@. Esperans, yatt@g~@ yatakta annesinin neden bu kadar c#ok u%zu%ldu%g~u%nu% anlayamaz, ondo%rt yas#@n deli uykusuyla c#ars#aflar@ toplar ama uykusunu bo%lmezdi. Eren say@klar, Nazmiye Han@m ha*la* yatmag~a gelmeyen, kap@ o%nu%ndeki sandalyede uyku ile du%s# k@r@kl@klar@n@n aras@nda bocalad@g~@n@ sand@g~@ kocas@na k@zard@. Gelip yatacag~@ yerde, ic#kilerin ic#ildig~i, s#ark@ ve tu%rku%lerin so%ylendig~i evde olmay@ isteyen, olmad@g~@ ic#in kar@s@na k@zan, her s#eyden kar@s@n@ suc#lu bulan Sait Beyin ne zaman dig~er erkekler gibi o%yle s@radan, sorunlar yaratmayan, olan sorunlar@n@ olduklar@ gii kabullenen, bunlara kars#@ c#@kmay@ du%s#u%nmeyen bir erkek olacag~@n@, donkis#ot olmaktan ne zaman vaz gec#eceg~ini du%s#u%nu%rdu%. Derken, Hidayet Beyin evinde s#ark@lar yar@da kesilir, so%zleri uzar, makam, ton, usul, birbirine kar@s#@rd@. Sabahla, c#ocuklar@n kahvalt@lar@ verildi, okula go%nderil- di. Sedat kendi kendine haz@rland@, evden c#@kt@. Zehra Han@m bir gu%n o%ncesinden so%z verdig~i ic#in Remziye Han@m@n evine gitti. Uykusuz gecenin, ic#kinin ve yorgunlug~un sabah@nda s#is#mis# go%zleri ve taramay@ unuttug~u sac#lar@yla bilinen Zehra Han@mdan daha c#irkindi. Remziye Teyzenin so%yleyeceg~i c#ok s#ey yoktu oysa. "Evini go%rmeg~e geldim, ama sen almad@n," diyemezdi. Nazmiye Han@mla konus#tuklar@n@ so%yledi. Zehra Han@m@n kocas@na go%z kulak olmas@ gerekiyordu. Hidayet Bey hic# utanmadan, evlerini onaran usta ic#in, "Onunla yekvu%cu%- duz biz" demis#ti. Yekvu%cut ne demek diye Nazmiye Han@m kocas@na sormus#tu. Cevab@ o%g~renince, kendisi kocaman bir "abovv" c#ekmis#ti. Erkek k@sm@n@n sag~@ solu belli olmazd@. S#urada, go%zlerinin o%nu%nde zavall@ Zehra Han@m aks#amlara kadar yemek haz@rlamak, kocas@n@n yu%zu%nu% ag~artmak ic#in c#abal@yordu. Aks#amdan sabaha kadar ic#kiler ic#iliyordu, - Allah versin - kebaplar, ic#li ko%fteler - Allah art@rs@n ama - ic#ilip yeniliyordu. Hizmet etmek zorunda olan da zavall@ Zehra Han@md@, koca ic#in c#ekiyordu. Ama, fark@nda m@yd@, asl@nda bu adam - Allah bu adamlar@n mu%stehak@n@ versin, hepsi ayn@, kad@n@n ilig~ini, kemig~ini kurutur sonra da evlerden uzak... Yani... - can@m anlam@yor muydu ne demek istedig~ini? Kocas@n@n yekvu%cuduz biz", demekle ne demek istedig~ini anlamam@s# m@yd@ sahiden? "- Yok anlamad@m. Anlamak da istemiyorum. Hic# is#iniz yok mu sizin? Kendi is#inizle ug~ras#san@za siz. Yok is#iniz yoksa, sag~a sola burnunuzu sokacag~@n@za kendi .....lar@n@z@ kar@s#t@rsan@za." Kap@y@ c#arp@p c#@km@s#t@. Bo%yle sert bir davran@s#@ hakettiklerine inanmad@lar. Remziye Han@m donmus# kalm@s#t@. O%yle diyordu. Nazmiye Han@m da bir su%re o%yle kald@. Bu is#e kar@s#t@klar@na pis#man oldular. So%ylediklerini Zehra Han@m@n ya da Hidayet Beyin gidip kocalar@na anlatacaklar@ndan gu%nlerce korktular. Zehra Han@m deg~is#mis#ti. Kendilerini as#m@s#t@. Ondan korkmaya bas#lad@lar. Uzak durdular. Herkes anlad@, Zehra Teyze art@k Zehra Teyze deg~ildi. 10 Remziye Teyzeler yaylaya c#@kt@. Yaz, Iskenderun'a c#ok erken gelir. Iki mevsimi yas#ar Iskenderun. Yaz ve sonbahar. Bitmeyen yak@c@ gu%nes#, zaman@ geldig~inde yerini yag~murla- ra b@rak@r. Yag~murlu gu%nlerde de ara s@ra go%ru%nu%r yine. Tu%mden gitmez. Pusuda deg~il, yanda bekledig~ini duyurur. Yag~murlar, su%rekli olarak bu go%kyu%zu%nu%n alt@na inmekten, toprag~a kar@s#maktan b@kt@g~@nda, gu%nes# yine c#@kar. C#ok yak@c@ olmasa da, iskenderun'un denizini ve toprag~@n@ seven bir gu%nes#tir. O y@l yaylaya erken c#@kt@ Remziye Teyzeler. Okullar@n kapand@g~@n@n ertesi gu%nu% evlerinin kap@s@n@n ac#@ld@g~@ sokak dar oldug~undan gelip bizim sokakta, ko%s#enin bas#@nda durdu kamyon. Okuldan bir hademe geldi. Tas#@nacak s#eylerin bu%yu%k c#og~unlug~u sokag~@n c#ocuklar@n@n ellerine verildi. Du%ru%lmu%s#, u%stten kars#@l@kl@ iki uc#lar@ s@k@ s@k@ bag~lanm@s# bihc#alar, tencere ic#ine doldurulmus# bardak c#anak. Her kez, dikkat edilmesi gerektig~i s@k@ s@k@ tembihlendi. C#ok s#ey gerekmiyordu yaylada. Yat@ls@n, yensin ic#ilsin. Dahas@ gerekl@ deg~ildi. O yu%zden merdiven- lerden inis# c#@k@s#lar h@zl@ oldu, dizler kesilmeye kalmadan, kamyona at@lacak her s#ey, yerli yerine kondu. Okulun hademesi yaln@z yataklar@ yorganlar@ tas#@d@. Kamyonun u%stu%ne dolus#tuk en sonunda. Sog~ukoluk'a vard@g~@m@zda kamyona y@g~d@g~@m@z es#yay@ yine bizler indirecek, yoldan yukar@ ince dar bir merdivenle c#@k@lan, birbirinden uzak iki ayr@ barakadan olus#an yayla evine tas#@yacak, sonra ayn@ kamyonla geri do%necektik. Belen ay@r@m@ndan az sonra yol bozuluveriyor. Frans@zlar gu%zel bir yol yapm@s#lar ama, sonradan yolun u%stu%nden bir dereye ak@s# yolu verilmis# ve o gu%zelim yol dere yatag~@n@n ic#inden gec#meye bas#lam@s#. Betonlar kaym@s#, as#ag~@larda bir yerlerde parc#a parc#a dag~@lm@s, yukarda yaz@n kuru ama yaz@n bu ilk gu%nlerinde iyice c#amurlu dere Yatag~@ndaki yerlerine uzaktan bakar olmus#lar. Belen yolundan ayr@ld@ktan sonra do%nemec#li toprak yol, yokus# as#ag~@ inmeye bas#l@yor, bu dere yatag~@ndan az o%nce beton yola eris#iliyor, en ait noktadaki c#amurlu yer gec#ilince, ormanl@k k@sma gelmeden hemen o%nce yine, sag~lam gu%zel bir yol oluyor. Dereyi gec#emeyeceg~ini kestirmis# olmal@ ki su%ru%cu%, bizleri beton yolun bozulmaya bas#lad@g~@ yerde indirdi. Onun c#ocuklar@ zorlayarak indirmesine en c#ok ku%c#u%kler k@zd@. Kamyonun bir o yana, bir bu yana devrilecekmis# gibi sallanmas@, tekerleklerinin bos#ta do%nerek c#amur s@c#ratmas@ ve gidis# su%resinin uzamas@, yolculuktaki seru%ven isteklerini art@r@yor olmal@y- d@. K@zg@n seslere hic# ald@rmad@ su%ru%cu%. Yolun k@y@s@na c#ekilmis# irili ufakl@ on kis#iydik. Bunlar@n bes# tanesi ic#in c#ocuk demek zordu. Ben, Eren'in bak@c@s@ olarak go%nderil- mis#tim. Kendime b@rak@lsa bu tu%r bir hizmetc#ilig~in c#ekici yan@ yoktu ama bunu Eren'e anlatmak olanaks@zd@. Dig~er ikisi Remziye Teyzenin k@zlar@. Sonra da Alkan'la Corc#. Dig~erleri ku%c#u%k c#ocuklard@. Eren, en ku%c#u%ktu%. Kamyona binmek ic#in uzun su%re ag~lam@s#t@. Kimsenin kendisine ald@rmad@g~@n@ go%ru%nce kamyon hareket edeceg~i zaman go%zu%nden ak@tt@g~@ yas#larla toprag~@ @slatarak, kamyonun iki o%n tekerleg~inin aras@na kendini atm@s#, oradan c#@kmam@s#t@. Sonunda kamyonun su%ru%cu%su% oturdug~u yerden inmis#, Eren'i bir kolunun alt@ndan tutup kald@rm@s#, kamyonun alt@ndan c#@kar@p Eren'in tu%m go%vdeso o tek koluna as@l@ oldug~u halde go%tu%ru%p kamyondaki denklerin u%stu%ne atm@s#t@. Denklere deg~en go%vdesinin nas@l bir rahatl@g~a eris#tig~ini du%s#u%nmu%s#se Eren, go%zu%nu%n yas#@ hemen dinmis#ti. O kadar ag~lad@ktan sonra tek bir kez bile ic# c#ekmeden hemen susmus#tu. O yu%zden ben de arkadan, zincirlere tutuna tutuna yukar@ c#@k@p, go%vdemi kamyonun ic#ine atm@s#t@m. Bacaklar@m, sonra, ard@mdan yuvarlanm@s#t@ kasan@n ic#ine. Remziye Teyze aks#am u%zeri otobu%sle gelecekti. Kamyonla gitmekten hos#lanm@yordu. Zaten bu%yu%du%kc#e hos#lan@lan s#eyler de deg~is#iyordu. Kendimden biliyordum. Daha o%nceki y@llarda bu yolculuktan ne kadar hos#land@g~@m@ an@ms@yordum. Ama bu yaln@zca an@msamayd@. Art@k hos#lanm@yordum. Remziye Teyze de benim gibi olmal@yd@. O da art@k hos#lanmaz olmus#tu kamyonla yolculuk etmekten. Kamyon, o yana bu yana kayk@larak ilerlemeye c#al@s#@rken ve tekerlekleri c#amurun ic#inde du%z c#izgiler c#izdig~i s@rada, san@r@m onlar@ lik olarak Corc# go%rdu%. Bizler hemen ard@ndan go%rdu%k ama, anlay@p anlamad@g~@m@z@, yani go%rdu%g~u%mu%zu%n gerc#ek olup olmad@g~@n@ anlayamadan Eren bag~@rd@: "-Bak@n bak@n, ivon abla!" Corc#, k@zmay@ bile Eren'in c#@gl@g~@ndan sonra akletti. Ko%tu% ko%tu% so%vdu%. Ivon, bir askeri jipin ic#inde, Kafas@n@ biraz k@sarak ve geriye c#ekerek bakt@ bizlere. Ag~abeyinin so%vdu%g~u%nu% is#itmedi kus#kusuz. Jip biraz geri gitti, arabay@ kullanan assubay, jipin kap@s@n@ ac#@p arkas@n@ kollaya kollaya geri geri geldi. Corc# o s@rada arabaya dog~ru at@ld@ ama, adam sag~ yan@ndaki yeni yetme c#ocug~u hic# go%rmedi. Geri gidis#inin yeterli oldug~u kan@s@na vard@ herhalde, gaza bast@ ve bizim bekledig~imiz kamyonun yan@ndan c#amurlar@ s@c#ratarak gec#ti, yukar@ dog~ru f@rlad@ gitti. Ivon, on do%rdu%ndeydi. Yan@ndaki kocaman bir adamd@. Corc#, kamyona bindikten, Sog~ukoluk'a gelindikten, yerlere konulduktan, yine kamyona binilip zang@r zang@r sallanan kasan@n ic#inde bir o yana bir bu yana savrula savrula iskenderun'a gelindikten sonra bile konus#mad@ hic#. Sessizce kamyondan indi, evine girdi. Ivon'u hic# du%s#u%nmu%yorduk. Ivon arkadas#@m@z deg~ildi. Evden c#@kmayan, okulu yar@m b@rakm@s# bir k@zd@ Ivon. C#ok gu%zel oldug~unu so%ylu%yordu annelerimiz onun ama bize c#ekizi gelen bir yan@ yoktu. Corc# kac# y@ll@k arkadas#@m@zd@. Acaba babas@na so%yler miydi Ivon'u koskoca bir adamla go%rdu%g~u%nu%? Ya bizler? Bizler annelerimize so%yleyecek miydik? Cebrail Usta iyice kafay@ bulur, kar@s@n@ ve Ivon'u do%ver, sonra kepenklerini s@k@ s@k@ kapatt@rd@g~@ pencerenin ard@na uzan@r, s@zana kadar bag~@r@rd@ sokag~a dog~ru: "-Ben bu sokag~@n eskisiyim. Kimse yoktu burada. Cebrail geldi. Sonra herkes doldu burada... O%yleyse neymis#? Mahallenin namusu Cebrail'e emanet. Her s#ey Cebrail'den sorulur burada. Hele bir..." Neydi bu "Hele bir", in ard@ndaki ceza? Bunu, sokakta oturan hic# kimse merak etmiyordu. Cebrail'in deg~il so%yledikleri, avaz avaz yu%kselen sesi bile sokaktakileri ilgilendirmiyordu art@k. Bir hastas@ olan@n, ya da misafiri gelenin ilgilendig~i, k@zd@g~@ bir sesti Cebrail. Yaln@zca buydu. Ivon'u bir adamla go%rdu%g~u%mu%zu% hic#birmiz annelerimize so%ylemedik. Ne kadar ald@r@lmad@g~@n@ du%s#u%nsek, yine de bir olay c#@karsa, Cebrail Ustan@n nas@l davranacag~@ kestirile- mezdi. U%stelik bu olay u%stu%nde bir kez konus#saydik, birbirimize, bas#kas@na so%ylemeyeceg~imize so%z verseydik, birimiz belkiag~z@ndan kac#@r@rd@. Oysa herkes konus#madan, bak@s#madan anlas#t@. Annesi de babas@ da o%g~renmedi Ivon'un yapt@g~@n@. Yaln@zca Corc# kardes#ini bir gu%zel do%vdu%, dudag~@n@ patlatt@. Ivon, g@k c#@karmadan dayak yedi. Hic#bir c#ocuk onun neden dayak yedig~ini, go%zlerinde @s#@t@verdikleri bir c#okbilmis#likle belirtmeye kalkmad@. Hepsi Ivon'un dayag~@ hakettig~ine inan@yordu kus#kusuz. U%stelik Corc# arkadas#@rm@zd@. Ivon, ancak annesiyla birlikte sokag~a c#@kabiliyordu. Bas#ka zamanlar, kap@n@n o%nu%ne kadar geliyor, bir ad@m o%tesine ad@m atam@yordu. Sokag~a c#@karken dis#leriyle @s@rarak dudaklar@n@ k@zart@yor, sac#lar@n@n aln@na, kulaklar@- n@n u%stu%ne du%s#en k@vr@mlar@n@ c#og~altmak ic#in tu%kru%klu%yor, zaman zaman da parmaklar@na sar@p iu%lelenmesini bekliyordu. Esmer go%vdesi iki bu%yu%k memenin eklenmesiy- le c#ekiciles#mis#, k@vraklas#m@s#t@. Beli incecikti. Ondan biraz bu%yu%k oldug~umuz halde bizim memelerimiz yaln@zca kabar@k ve ag~r@l@yd@. Annem: "-Bu k@z da ne c#abuk serpiliverdi ayol," diyordu. "Du%n s#uncag~@zd@. Bugu%n memeleri bile kopmus#." Memelerinin nereden koptug~unu bilmiyordum Ivon'un ama, bu kadar sallant@l@ oldug~una go%re, dog~ruydu Nazmiye Han@m@n so%yledig~i, memeleri gerc#ekten kopmus#tu. Annesiyle birlikte sokag~a c#@kt@ktan az sonra, Sara yaln@z bas#@na eve do%nu%yordu. Ivon neredeydi? Bunu kimse bilmiyordu. Corc#'un dayag~@ndan sonra yine o assubayla bulus#acak kadar yu%rekli davranacag~@ akl@m@za bile gelmiyordu. Sara, kocas@ gelmeden bir su%re o%nce yine sokag~a c#@k@yor, hemen ard@ndan da Ivon'la birlikte do%nu%yordu. Madam Mariya Sara'y@ go%ru%nce bag~@r@yor, k@zg@n k@zg@n bir s#eyler s%oylu%yordu. Aralar@nda su%rekli olarak Arapc#a konus#tuklar@ ic#in ne dedig~ini anlayam@yorduk. Sara'n@n bas#@ genis# omuzlar@n@n aras@na saklanmak ister gibi kas@l@yordu ve kars#@ c#@k@s#lar@nda zay@ft@. Ivon, bas#@n@ havaya kald@r@yor, bak@s#lar@n@ dis#liyor, sac#lar@n@ parmaklar@na sar@yordu. Hep suskundu. Tart@s#man@n sonunda Madam Mariya k@zg@nl@ktan kap@s@n@ anne k@z@n yu%zu%ne c#arp@yor, evine giriyor bir de ic# kap@y@ c#arp@yordu. Bahc#enin demir kap@s@ bir su%re sallan@yordu. Sara duruyor, yu%zu%ne kapat@lm@s# iki kap@n@n o%nu%nde bekliyor, sonra yu%ru%mu%s#, kendi evlerinin o%nu%ne gelmis# olan k@z@na yetis#mek ic#in ad@mlar@n@ s@klas#t@r@yordu. Annem ic# yana gec#ip Remziye Teyzeyi arka balkona c#ag~@r@yordu: "-Ne oluyor bac@m bu ga*vurlara? Mariya, k@z@ u%stu%ne kald@ diye kudurdu. Kudurdu ya neden h@nc@n@ zavall@ Sara'dan al@yor?" Sara bir gu%n bog~azlan@r gibi bag~@rarak, yal@nayak f@rlam@s# evden. Okullar yeni ac#@lm@s#t@. Okuldayd@m. Annem anlatt@. Eren'in yan@nda kestiriyormus#, gu%ru%ltu%ye f@rlam@s#. Bir su%re bas#@ do%nmu%s# hatta, yere y@k@ld@g~@n@ sanm@s#, sonra d@s#ar@ c#@km@s#. Okullar@n ac#@lmas@na kars#@n daha herkes yayladan inmemis#ti. Inmeyenlerin c#ocuklar@ belli ki, bir hafta on gu%n sonra bas#layacaklard@ okullar@na. Buna kimse ald@rm@yor- du. Yaz bitmis#ti ama Sonbahar bas#lamam@s#t@ henu%z. Sokaklar neredeyse bombos#tu. Oysa okuldan geldig~imde Cebrail Ustan@n evinin kalabal@k oldug~unu go%rdu%m. Cebrail Usta bir duvar@n alt@nda kald@ ya da sarhos#lug~unun birinden yani sonuncusundan, ay@lamad@ sand@m. Cebrail Usta, kap@s@ ard@na kadar ac#@k evinin bahc#esinde, kap@n@n tam kars#@s@ndaki kerevetin u%stu%ne, lif kabaklar@n@n yan@na k@vr@lm@s#t@. Koca koca kabaklar ku%t go%vdesine, kocaman bas#@na su%ru%nu%yordu. Cebrail Usta go%vdesini ileri geri c#ekerek inildeyen ko%pek sesleri c#@kar@yordu. Bir assubayla dolas#@yormus# ivon. Ne zamand@r su%ru%yormus# ilis#kileri, gu%nah@ so%yleyenlerin boynuna, Sara da onlar@n bulus#malar@na yard@mc@ oluyormus#. Assubay jipi c#ok h@zl@ su%ru%yormus#. Ic#kililermis# de u%stelik. Do%nemec#te devrilmeden o%nce, adam f@rlay@p yola du%s#mu%s#. Ivon o%nce jiple taklalar atm@s#, sonra d@s#ar@ du%s#u%p ag~ac#lara c#arpa c#arpa yolun alt@na kadar inmis#. Bir kamyon gec#mis# u%stu%nden. Bir o%zel araba c#arpm@s# da sonra durmus# ancak. Neresinden tan@d@ anas@yla babas@ k@zlar@n@? O ince, esmer go%vdesinden mi? O%lu%rken de sac#lar@ tu%kru%g~u%yle k@v@rt@lm@s#, aln@na do%ku%lmu%s# mu%ydu%? Ondan m@ tan@d@lar? C#u%nku%, "Tan@nmaz haldeymis#," demis#ti kap@da birikmis# olanlardan biri. Esmer go%vdesinin u%st k@sm@nda memeleri kopmus#tu. Kocamand@ memeleri. O yu%zden mi k@z@n Ivon oldug~unu anlam@s#lard@? Ivon o%ldu%kten sonra, kimisi onu%c#, kimisi de ondo%rt diye diretti yas#@ ic#in. Sara'n@n k@z@na yardakc#@l@k edip etmedig~ini sormak bu%tu%n kad@nlar@n dillerinin ucuna kadar geldi, yine de o kadar yu%rekli olamad@lar. C#u%nku% hepsinin k@z@ vard@. Madam Mar@ya gibi bu%yu%k so%ylemis# olmaktan korkuyorlard@. Mahallesinde, namusuna so%z eden biri olmad@ Cebrail Usta'n@n. O yine eski kepengin alt@na yatip, mahallenin namusunun kendisi taraf@ndan korunacag~@n@ say@klad@ sarhos#luklar@ boyunca. Kimse ald@rmamazl@k etmedi eskisi gibi. Ivon'un kara go%zlerinde bir ac@kl@ gu%lu%s# okumus#lar gibi ic#leri dondu yaln@zca. 11 Bir s#eyler deg~is#ti sokakta. Deg~is#iklik c#ok yavas# oldu, birbiri ard@na eklendi. O yu%zden deg~is#irken, deg~is#tig~i ayr@msanmayan, ya da gu%nlu%k yas#am ic#inde ku%c#u%k dalgalanmalar olarak nitelendirilen s#eylerdi bas#larda. Giderek toptan deg~is#ti sokak. Madam Mariya, c#ic#eklerden soluk al@namayan bahc#e- sinde elini s#akag~@na dayayarak tek bas#@na oturmaya al@s#t@. O%g~leye kadar mutfaktan c#@km@yordu. Postac@n@n gec#eceg~i saatte bahc#e kap@s@n@n o%nu%nde oluyordu c#og~u kez. Ama bunu bile eskisi kadar s@k yapm@yordu. Bazan hic# go%ru%nmu%yor, aks#ama kadar tek katl@, c#ok s@cak evinin ic#inde hic#bir kap@y@ ve pencereyi ac#mayarak dolan@p duruyordu. Aks#am u%zeri bahc#esini ve c#ic#eklerini suluyordu. O gu%n Jozef amca gelmeyecekse sokag~@n o%nu%ne hortumla su s@k@yor, @slak toprag~@n kokusunu bast@ran gu%ney c#ic#eklerinin keskin kokusu bir su%re, gelen gec#enin burnuna c#arp@yor, Madam Mariya, bu yog~un c#ic#eklerin sald@g~@ bayg@n kokunun yes#il k@rm@z@ ag~@rl@g~@n@, bu ag~@rl@g~@n hos#a gitmezlig~ini ayr@msayam@yordu. Bu gu%zel c#ic#eklerin, onlar@n gu%zel kokular@n@n, giderek gu%zellig~in s@n@rlar@n@ zorlad@g~@n@, gu%zellikten o%teye gec#tig~ini ve o%teye gec#ildig~in- de gu%zelin art@k gu%zel olmad@g~@n@ s#as#k@nl@kla fark edenler olsa bile, Madam Mariya bunu ayr@msayacak durumda olmuyor, kokular@n yaln@zca kendisinin gu%zel sand@g~@ yerde durdug~unu ve biriktig~ini du%s#u%nu%yordu. Toprak tez kuruyordu. Kavruk pulcuklar olus#uyordu. Ayaklar gec#iyordu u%stu%nden, yeniden tozlas#@yordu. Su, az o%nce getirdig~i serinlik duygusunu havaya kar@s#@rken yan@nda go%tu%ru%yordu. Madam Mariya bahc#edeki sandalye- sine oturup go%zlerini Ramon ile annesinin go%ru%neceg~i yola diktikten sonra bu kurulug~u da fark etmiyordu. Sokaktan gec#erken kendisine selam verenleri go%rmu%yor, babam@n, iyi aks#amlar dileyen sesini duymuyordu. Yaz aks#amlar@ c#og~u kez k@rm@z@ iniyordu sokag~a. Esperans annesinin yan@na gelse bile, s@rt@nda o eski o%zenli giysileri olmuyordu, yu%zu% parlam@yordu. C#og~u zaman evin ic#inde oturuyordu. Eskilerde, Ramon'la birlikte sokag~@ go%ren misafir odas@nda oturur, Madam Mariya da her go%z att@g~@nda ic#eriyi go%rebilmek ic#in perdeleri ac#@k tutard@. S#imdi Esperans misafir odas@nda oturmuyordu. Zaten o odan@n perdeleri ac#@k deg~ildi art@k. Koyu ve yes#il, k@vr@ml@ ve kirli ve karanl@kt@ perdeler. Misafir odas@ da o%yleydi art@k. Esperans arkada, annesinin yatak odas@ndaki genis# yatag~@n u%stu%ne uzan@yor, "Yelpaze" okuyordu. Yelpaze dergisinde, y@llar o%ncesinin modas@na uyularak, ama yine de abart@larak c#@z@lmis#, k@vr@m k@vr@m sac#lar@ omuzlar@na, c#og~u kez bellerine inen, c#ok sac#l@, incecik belli, bu%yu%k go%zlu% ve kocaman ag~@zl@, uzun giysili, omuzlar@ vatkal@, yakalar@ go%beklerine kadar ac#@k k@zlar@n gerc#ek olmayan, birbirinin hemen hemen ayn@ o bitmez tu%kenmez as#k o%yku%lerini okurken, onlar@n ac@lar@n@ yas#ad@g~@n@ san@yordu. O k@zlara bu ac@lar@ veren ko%tu% adama ya da kad@na gerc#ek bir h@nc# besleyerek, k@zlar@n tertemiz duygu ve davran@s#lar@yla kendini o%zdes#les#tirerek ag~l@yor, ag~lad@kc#a, kendisini ag~latan duygulan@mlar@n tad@na daha c#ok var@yor, bir daha, bir daha okuyordu o%yku%leri. Giderek konus#malar@ ezberli- yordu. Ezberledig~inin fark@nda deg~ildi. Tu%rkc#esi c#ok du%zgu%n olmad@g~@ halde ezberledig~i tu%mceleri kendi so%zlerinin ard@na tak@yordu. Kimse de bu konus#ma bic#iminden bir s#ey anlam@yordu. Her sabah, anne k@z@n bitmeyen kavgas@ sokag~a tas#@yordu. Madam Mariya bag~@rarak bir s#eyler so%ylu%yor, besbelli k@z@n@ suc#luyordu. Neydi bu k@z@n suc#u? Perdeleri sonuna kadar ac#@k bir odada oturmas@ m@yd@ nis#anl@s@yla? Onun verdig~i plaklar@ c#almas@ m@yd@? Yoksa her gu%n bir yenisini diktig~i giysilerinde mi kusur vard@? K@z@n@ neyle suc#lamaya hakk@ vard@, Madam Mariya'n@n? Esperans annesinin so%zu% bitmeden, daha yu%ksek bir sesle bag~@rmaya bas#l@yordu. Savunuyor muydu kendini, yoksa, yoksa onun da suc#layacak nedenleri var m@yd@? Sara, s#imdi kendisini sabah@n erken saatinde sokag~a at@yordu. Eskiden ayn@ s#eyi Zehra Han@m yapard@. Ama Sara, Zehra Han@m gibi yu%rekli deg~ildi. Kimsenin evine c#ag~r@lmadan gidemiyordu. Go%rdu%g~u% kis#inin yu%zu%ne bak@- yor, buyur edilmeyi ya da hat@r@n@n sorulmas@n@ bekliyordu. Annem de babam da c#og~u kez yap@yordu bunu. O zaman Sara gelip babam@n kars#@s@ndaki sandalyeye veya annemin oturdug~u sedirin k@y@s@na ilis#@yordu. Bir su%re sesini c#@karm@yor, bekliyordu. Nazmiye Han@m@n ic#i parc#alan@yor- du kad@n@n haline. Kahve yapmaya ya da meyva getirmeye gittig~inde Sara hemen ard@na tak@l@yor, hic#bir s#ey ic#mek veya yemek istemedig~ini so%ylu%yordu. Yine de o%nu%ne bir s#eyler konulursa, go%zlerini dikiyor, bekliyordu. Birden uzan@p bir meyva al@yordu eline: "-Ivon onu%c#u%nde gitti. Is#te bu elmay@ yemedi. Go%rmedi bile. Hic# kahve ic#medi Ivon. S#u sandalyede otur demedi hic# kimse. S#imdi anas@n@n bog~az@nda nas@l gec#er?" Sara'n@n ne arad@g~@ k@sa su%rede anlas#@ld@; yaln@zca kocas@n@ ko%tu%lemek istiyordu. K@z@na gerc#ekten yard@m ediyor muydu, yoksa yard@m ettig~i dedikodusu kulag~@na m@ gelmis#ti, bunu so%ylemiyordu, o%zenle kac#@n@yordu bu konunun ac#@lmas@ndan, ama so%yledikleri bir tu%r kendini savunmakt@ galiba: "-Kim ister bo%yle bir babada olsun? Her gu%n dayak ats@n? Okulda go%ndermesin? Bir gu%n ad@nla c#ag~@rmas@n? Ne yaps@n k@z? Is#te o%nu%nde ablas@, hic# kimsede istemedi daha. Kim al@r Cebrail'in k@z@nda? Sen al@r m@ og~ullar@ndan birinde Nazmiye Han@m?" Annem bu soruya nas@l yan@t versin? Sorun yaln@zca Ivon'un Cebrail'in k@z@ olmas@ deg~il ki. Okumam@s# olmas@, dininin ayr@ olmas@, Nazmiye Han@m@n, og~ullar@n@n evlenebileceg~ini daha du%s#u%nmeye bas#lamam@s# olmas@ da deg~il. "-Sac#malama Sara. Bak, bu gu%nlerde Cebrail Usta sana ne kadar iyi davran@yor. Dayak atm@yor. Hem bas#ka c#ocuklar@n da var senin. Bas#ka k@z@n da var. Onlara haks@zl@k etme. U%stelik k@z@ o%ldu% diye Cebrail Usta senden daha az u%zu%lu%yor deg~il, seni suc#luyor deg~il." Tart@s#ma ac#@ld@g~@n@ san@yordu Sara, u%rku%yor, bas#@n@ boynunun ic#inde kas@yordu. Sara her gu%n Ortodoks mezarl@g~@na gidiyordu. Mezarl@g~@n yolu uzundu, @ss@zd@. "-Ben de geleyim mi seninle Sara Teyze?" dedim bir gu%n. Bunu sordug~umda ag~lamaya bas#lad@ birden. Du%z burnu k@r@s#t@. Esmer derisi ag~z@n@n iki yan@ndaki c#izgiler de derinles#erek ag~lad@. Su%mu%klerini o%nce koluna sildi. Birden yerinden f@rlay@p sokag~a su%mku%rdu%. "-Gel ya," dedi. "Ivon sevinir." Ivon'un sevinmesi so%z konusu olmazd@, bunu o gu%n de biliyordum. "-Iyi. Okuldan do%ndu%kten sonra gider geliriz. Sen bana ug~rars@n deg~il mi Sara Teyze?" Ortodoks mezarl@g~@, Katolik mezarl@g~@ kadar go%rkemil deg~ildi. Katolik mezarl@g~@n@n c#evre duvarlar@, su%slu% kap@s@, ic#indeki ku%c#u%k kilise Frans@zlardan kalmayd@. Ortodoks mezarl@g~@nda bir s#ey yapmam@s#lard@ Frans@zlar. Alc#ak duvar@ yosun grisiydi. Harc#lar@ yer yer du%s#mu%s#, alt@ndan go%ru%nen tug~lalar ince ince ufalanmaya, unumsu unumsu do%ku%lmeye bas#lam@s#t@. Mezarl@g~@n arka sag~ yan@ iyice bak@ms@zd@. O zaman mezar yerlerinde bile s@n@fsal ay@r@m oldug~unu du%s#u%nemezdim. S@n@fl@ yas#ayanlar o%ldu%kten sonra bile s@n@flar@ndan kopam@yordu. Biz o bak@ms@z mezarlar@n oldug~u sag~ yana sapt@k. Yollar yer yer yitmis#, @s@rganlarla kaplanm@s#t@. Ayag~@m@ @s@rganlar dalad@. Sara'n@n bacaklar@nda kal@n, fitilli kara c#oraplar vard@. Bozarm@s# kara giysisi uzundu. Oysa benim bacaklar@m c#@plakt@. K@z@l mantarlar gibi penc#e penc#e k@zar@yordu yu%ru%du%kc#e. Sara o%nde, ben arkada, iki bu%klu%m ve bacaklar@m@ kas#@yarak, bu kas#@man@n yu%reg~ime sald@g~@ ac@l@ sog~umay@ su%rdu%rerek. Ilk kez bir mezar@n bas#@nda duruyordum. Bir dua okumam gerektig~ini du%s#u%ndu%m. Dog~ru du%ru%st bir dua bilmiyordum. Bilseydim onu okuyacakt@m. Bizim duam@z@n Ivon'un duas@ndan ayr@ olacag~@na hic#bir zaman inanmam@s#t@m. Bir s#eyi kesinlikle ayr@msad@m o mezar@n bas#@nda. Daha o%nce bo%yle bir s#ey du%s#u%nmemis#tim: Ivon bu mezarda dig~er insanlar@n hepsinden daha c#abuk c#u%ru%meye bas#lam@s#t@. Go%vdesi c#ok berelenmis#ti c#u%nku%. Oralar@ndan c#u%ru%mu%s#tu%r, do%ku%lmeye koyulmus#tur. Bir kusma isteg~i bu%yu%yordu ic#imde. S#imdi geldig~im ic#in hic# iyi bulmuyordum kendimi. Iyi yu%rekli bir k@z deg~ildim ben. O%lu%nu%n bas#@na gidiyor ve onun ic#in dua edeceg~im yerde onun nas@l c#u%ru%mu%s# oldug~unu du%s#u%nmeye koyuluyordum. Sara'dan da b@km@s#- t@m. Art@k bu is# bitsin diye yan go%zle go%zlu%yordum, ama, gidelim demeye cesaret edemiyordum. Belki de ha*la* benim iyi yu%rekli oldug~umu du%s#u%nmesini istiyordum. Onun ac@s@n@, ac@s@n@n en yog~unlas#t@g~@ ortamda bile anlayama- m@s#t@m. Kimse kimsenin ac@s@n@ anlam@yordu. Yas#am@yordu c#u%nku%. Bu az yu%kseltili, bas#@ sonu belirsiz mezar@m bas#@nda Sara'n@n c#ok s#ey beklemesine k@z@yordum. Alt@ u%stu% toprak parc#as@yd@ is#te, ne verebilirdi k@z@ndan? Sara, avucuyla topraklar@ yukar@ dog~ru itiyor, yine de as#ag~@ dog~ru kay@yordu toprak. Dag~@l@yordu. U%stu%ndeki, bir gecede boy vermis# ku%c#u%cu%k ot parc#alar@ oks#anarak so%ku%ldu%. Yine toprag~in u%stu%ne kondu. D@s#arlarda, o%telerde v@z@r v@z@r is#leyen bir yol, motor gu%ru%ltu%leri, insan sesleri vard@. Burada kimse yoktu. Ivon da yoktu. Ona gelmis# iyi yu%rekli bir k@z da yoktu. Yaln@z annesi vard@. Aciz, s#as#k@n ve yoksullug~u kambura do%nu%s#u%p s@rt@na yap@s#m@s# olan... Mezar@n bas#@ndan kalkt@ sonunda Sara. Bas#ucunda tas#tan hac#lar, melekler bulunan ya da kabartma mermerlerie su%slu% mezarlar@ gec#tik. Kiliseye girdik. Bir ilkokulun y@l sonu sergisini gezer gibi gezdim kilisesini go%rmu%s#tu%m. Katolik Kilisesine de giderdik. Her zaman ic#ine deg~il, daha c#ok bahc#esine giderdik ama yine de biliyordum kiliseleri. Bu c#ok ku%c#u%ktu%. Mihrab@n yan@nda bir Meryem Ana resmi vard@. Resmin o%nu%nde dikey demirler go%ru%nu%yordu. Ama bu demirler resmi kesmiyordu. Meryem Ana'n@n kucag~@ndaki Isa gu%lu%yordu. Meryem Ana du%mdu%z duruyor, go%zlerini havaya dikmis# bulutlara bak@yordu. Resmin tam kars#@s@nda, bir pencere vard@ ve bulutlar mavi go%g~u% s@y@r@yor, ak y@g~@nt@lar halinde kos#uyordu. Gu%n @s#@g~@ deg~il, tu%m karanl@g~@yla gece do%ku%lse bu pencereden u%stu%ne, ya da y@ld@z y@ld@z parlasa, Meryem, yine o%yle duracakt@. Demir parmakl@klar@n ard@ndan durmaya ve kucag~@ndaki c#ocug~u tas#@maya yu%ku%mlu%ydu%. Sara, duas@n@ bitirdikten sonra yan@ma geldi. Beni resmin sag~ yan@na dog~ru itti. Resim, s#imdi durdug~um yerde birden deg~is#ti ve tahta c#ivilerle c#arm@ha gerilmis# bir ac@l@ Isa'ya do%nu%s#tu%. Yine o%ne geldim. Gu%len Isa c#ocuk, yandaki, yu%zu% ac@lar ic#indeki Isa'ya bak@yordu. C#ocuk go%zlerinde bir anlam var m@yd@? Bunu c#o%zu%mlemek zor...Kolayd@, uzag~@ go%rerek, bas#@na gelecekleri bilerek bak@yordu demek. O%yle miydi? Yine ac@lar ic#indeki Isa'n@n o%nu%ne geldim. Yu%zu% hic# umut vermiyordu. Ac@lar@na tanr@sal bir gu%c#le katlanm@s# olan, yani o%yle oldug~u so%ylenen Isa bu resimde yoktu. Oysa Isa'ya resimlerde en gu%zel kollar, bacaklar ve yu%z anlat@mlar@ tak@l@yordu. Bu, c#ok boyal@ bir Isa'yd@. Gu%zel olmas@na c#al@s#@lm@s#t@. C#al@s#@lm@s#t@ yaln@zca, bas#anlamam@s#t@. Isa'n@n gerc#ekte belki de k@sa boylu ve bir omuzu yukarda, dig~eri as#ag~@da, dengesiz go%vde yap@s@ olan, go%zleri k@zar@k ve su%rekli @slanan bir adam olabileceg~ini o gu%n du%s#u%ndu%m. M@zm@zd@ belki. M@zm@zl@g~@, kendisini yarg@layanlar@ k@zd@rm@s#t@... O yu%zden c#arm@ha gerilen o olmus#tu. Barrabas kurtulmus#tu. Barrabas nas@l bir adamd@? Ilk c#ag~lar@n, su%ru%ngen, s@vas#@k ikiyu%zlu%lu%g~u% ic#inde miydi? O%yleyse Isa ic#in o Romal@ Vali neden "Ecco Homo" demis#ti? I Resmin sol yan@na gec#meg~i kendim du%s#u%ndu%m. Bu resimde mavi bir go%kyu%zu% vard@ ve go%kte, ard@mdaki bulutlar gibi tombul ve ak melekler uc#us#uyordu. Resmin yukar@lar@nda bir yerde isa go%g~e yu%kseliyordu. Go%vdesi saydamlas#m@s#, ag~@rl@klar@ndan, dolay@s@yla renklerinden kurtulmus#. Onun ruhunun resmini c#izmeye c#abalam@s# resmi yapan. Hepsi de dikey parmakl@klar ard@ndayd@lar. Ivon'un engeli toprakt@. Herkesin vard@ engelleri... Elimden tuttu Sara. Bir su%re o%yle, konus#madan gittik. K@z@n@ go%rmeye geldig~im ic#in yu%reg~i benimle doluydu. ara s@ra elimi s@k@yordu ama bunu yaparken bilinc#li deg~ildi. "-Ya haram..." diyordu. "Sen bo%yle bir k@zs@n demek. Ama ben bildi idi, sen bas#ka k@zlardan hep ayr@. Sait Efendi ayr@. Hepiniz ayr@. Ben hepsini biliyor, herkesi biliyor ben." Kap@m@z@n o%nu%ne geldik. Ona Allaha@smarlad@k bile demedim. Sara'n@n yorumu o%nemli deg~ildi, bu gidis#ten s@k@lm@s#t@m. Go%rdu%g~u%m o u%c#lu% resim ne denli s#as#@rt@c@ olursa olsun, bu gidis#imie bir s#eyler yitirdig~imi san@yor- dum. Inanc#lar@mdan, gu%zel sand@g~@m s#eylerden ya da hic# bilmedig~im s#eylerden bir eksilme olmus#tu. Ivon beni ilgilendirmiyordu. O%lu%mu%nu% unutmus#tum. Yas#ad@g~@n@ bile unutmus#tum. Olu%m bic#imi vard@ kafamda, yaln@zca bu vard@. Ivon diye biri belki de hic# var olmam@s#t@. Isan@n yu%zu% c#ok boyal@yd@. Acemice ve c#ok boyanm@s#t@. Meryem, --yaln@zca og~lu oldug~u ic#in var olan Meryem-- og~luna deg~il, go%kyu%zu%ne, isa da bebeklig~inde edindig~i bir bilgic#likle, otuz u%c# yas#@ndaki o%lu%mu%ne bak@yordu. Aks#am olunca Sara bes# tane lif kabag~@ getirdi. En irilerini sec#mis# olmal@yd@. Bu kabaklar ivon o%ldu%g~u% gu%n Cebrail ustan@n u%stu%ne bas#@na su%ru%nu%yordu ve kabuklar@ daha yes#ildi. Sara, bir ku%c#u%k tepsiye de nar doldurmus#tu. Narlar@n hepsi de c#ok eks#iydi. Eskiden Corc# kopar@r, arkadas#lar@na dag~@t@rd@. O kos#turmacalar, iplik iplik akan terler aras@nda duyulan cos#kuyla yine de yu%z burus#tura burus#tura yenilebilen narlard@ bunlar. Bu tepsi dolusu eks#i nar@ ne yapacakt@k? Burun k@v@rmam@ o%nlemek ic#in belki, Sara, tepsinin u%stu%ne gecikmis# bir nar c#ic#eg~i koymus#tu. Dal@na bitis#tig~i gu%du%k bog~um yerinden kopar@lm@s#, sert go%vdeli, incecik yaprakl@, bag~@rgan bir gu%zellig~e sahiplen- mis bir nar c#ic#eg~i. Y@llar boyunca, yas#am@mda en gu%zel buldug~um dog~a armag~an@ o aks#am gu%zelliklerini anlad@g~@m nar c#ic#ekleri oldu. Belki o yu%zden, o zavall@, evinin ic#ki kokusundan, so%vgu%lerden, karanl@g~@ndan kac#an, ama kurtulamayan, o%lmese bile kurtulamayacak olan ivon, gu%zelin anlam@n@ c#o%zdu%ru%verdi bana. Insan@n su%rekli olarak gu%zele dog~ru c#ekildig~ini ivon an@msatt@. Kendisine gu%venememis#, yapraklar@ hafif burus#uk, c#enekleri ko%sele sertilg~iyla gergin ve gu%c#lu%, dis#i organlar@ sar@, alabildig~ine gu%len bir nar c#ic#eg~i bic#iminde, annesinin kendisine duydug~u o%zlemi anlayan birisi var diye inanarak, bana gelmis#ti. Ivon da belki bir nar@n c#ic#eg~iydi. Daha ac#mam@s#t@. Bir daha da ac#mayacak, nar c#ic#eg~i gibi gu%len, gu%lerken gu%zellenen yas#amaya kavus#amayacakt@. Ama, onu koruma- yan kos#ullar beni korumus#tu. Esperans'@ korumus#tu. Remziye Teyzenin k@zlar@n@ korumus#tu. Zehra Han@m@n tek og~lu Sedat'@ da korumustu o kosullar. Ivon, s#imdi olsa olsa bir sonbahar go%g~u%nu%n ic#inde yu%zen bir ak buluttur. Ha*la* buhar verir toprag~@. U%stu%nu% @s@rganlar sarm@s# olsa bile. O buharlar toplan@r, ag~ar@r bulut olur, go%kte ag~ar, Meryem demirlerin aras@ndan o bulutlara bakar. Sara, k@z@n@n toprag~@n@ temizleyemez. C#ok uzaklarda art@k. Kim bilir nerede? Yoksa o da buhar salmaya bas#lam@s# m@d@r? Onun, gidenlerin ard@ndan fazla kalma isteg~i hic# yoktu. Gitmis#tir. Gitmis#, inand@g~@ Tanr@s@ndan hesap sormak ic#in yu%reklenmeye c#al@s#@yordur. Ama bu kez, k@smas@n omuzlar@n@ Sara. Bas#@n@ kald@r@p, sesini sertles#tir- meye, du%s#u%ndu%g~u%nu% ve ac@lar@n@ so%ymeye hakk@ var Sara'n@n. Onun hakk@ yoksa, kimin hakk@ var? 12 Okaliptu%s ag~ac#lar@n@n gevs#ek, sark@k dallar@n@n uc#lar@n- daki sert, go%zeneksiz yapraklarda su%re giden titres#imin ne zaman h@zland@g~@, ne zaman titres#im olmaktan c#@k@p sallanmaya do%nu%s#tu%g~u% al@s#l@k bir go%z taraf@ndan bile kolay kolay ayr@msanamaz. Bu, kendisinden ug~ultulu ag~ac#lar, ru%zga*r@ her s#eyden o%nce alg@lar. Ses ve titres#im iyice artt@g~@nda bunun bir bahar yeli olmad@g~@ anlas#@l@rd@ art@k. Yine de gec# kal@nm@s#t@r; yine beklenmedik bir zamanda Yar@kkaya ru%zga*r@ geliyordur. Kuru toprag~@ seviyordu bu ru%zga*r. Toprag~@ hasatta bug~day@n sevdig~i gibi seviyordu. Toprag~@n ku%c#u%k taneciklerini ve kumlar@ ay@r@yordu ustaca. Bunun ic#in de iyice kurumus# toprak istiyordu. Bulamazsa, o%nce kurutuyordu toprag~@. S@cak s@cak esiyordu. Tu%m soluklar@ t@k@yordu. Sonra birden o%nu%nde buldug~u her S#eyi yu%kseltiyor, hortumlar olus#turuyor, sokaklar@ su%pu%ru%p, su%pu%rdu%g~u% ne varsa al@p go%tu%ru%yordu. Nereye gittig~i anlas#@lamayan bir masal kis#isi gibiydi. Evlerde es#yan@n u%stu% parmak kal@nl@g~@nda tozla kaplan@yor ama hic# kimse ru%zga*r bitmeden tozu almaya kalk@s#m@yordu. C#u%nku% bir yandan silinen toz, o%te yandan pencere pervazlar@ndan, kap@ aral@klar@ndan, daha nice go%z go%rmez go%zeneklerden s@z@yor, her s#eyin u%stu%nu% o%rtu%yordu. Iki, u%c# gu%n, kesilmeksizin estig~i oluyordu Yar@kkaya'n@n. Gu%nu%ne go%re, c#at@lar@, ag~ac#lar@ so%ktu%g~u% oluyordu. Denizi tas#@y@p kentin en bu%yu%k alan@na yerles#tirdig~i de luyordu. O zaman insanlar, yaln@zca bekliyordu: B@ks@n, yorulsun ve gitsin art@k. O gittikten sonra kar@ncalar gibi c#al@s#ma bas#layacakt@. Ama o varken, bo%yle s#eylere izin verici deg~ildi. Bunu iyice o%g~renmis#ti insanlar ve kars#@ c#@kmay@ ak@llar@ndan bile gec#irmiyorlard@. Ru%zga*r kesilince, yog~un, s@k@ iplikler gibi go%kle yeri birles#tiren yag~murlar bas#l@yordu. Evlerin dam@na kadar alc#alan go%kyu%zu%nde olus#an @s#@kl@ zikzaklar@n@ sokaklarda gezdiren elektriklenmeler bas#lad@g~@nda, evler @slak bezlerie silinmeye, tozlar su%pu%rgelerin ya da bezlerin o%nu%ne kat@lmaya bas#l@yordu. Asman@n u%stu%ndeki, renkleri @s#@lt@l@ hareler olus#turan ampuller yanmaz oldu. Erken bast@ran c#ocuk uykular@ aras@na kar@s#an kebap kokular@yla ag~@rlas#m@s# "Saz@m gibi sinem dahi..." s#ark@lar@ uykular@ bozmaz oldu. Sait Bey, ucuz ve c#abuk tutan afyonlu s#arab@n uyus#uklug~uyla bas#@n@ o%nu%nden kald@rmaks@z@n m@r@ldand@g~@ s#ark@lar@n kopyas@n@ veren sesten yoksun kald@. Belki de bu yu%zden, ilk o ayr@msad@ sessizlig~i ve @s#@ks@zl@g~@: "--Han@m fark@nda m@s@n, iki gecedir Hidayet Beylerden ses soluk c#@km@yor Alem yapmay@ b@rakt@lar galiba." Nazmiye Han@m bu sessizlig~i ayr@msam@s# oldug~unu bas#@yla is#aretledi ama, gerc#ekte hic# fark@nda deg~ildi. C#u%nku% daha o%nce ayr@msam@s# olayd@, c#ocuklar@n@ daha kahvalt@ sofras@nda ekmeklerini bat@ra c#@kara, c#amurlu bir kahveren- gine do%nu%s#tu%rdu%kleri c#aylar@yla b@rak@r, hemen arkadaki avluya kos#ar, Remziye Han@ma seslenir miydi? "--Hu, Remziye Han@m baksana biraz!" Remziye Han@m, tuzlu yog~urt su%ru%lmu%s# koca bir dilim ekmeg~i @s@rarak, avurtlar@ dolu dolu balkona seg~irtti, go%zleri soruluydu. "--Bac@m, fark@nda m@s@n, Zehra Han@mlarda iki gu%ndu%r fas@l bitti." Remziye Han@m yutmakta zorluk c#ektig~i kocaman lokma yu%zu%nden hemen yan@t veremedi, yutarken an@msa- maya c#al@s#t@, iki is#i birden yapmaya c#al@s#t@g~@ ic#in kas#lar@ c#at@l@yordu: "--Hihh... Dog~ru ayol. Zehra da go%ru%nmu%yor ortalarda." So%zlerini bitirme gereg~ini duymadan ic#eri kac#t@. Annem biliyordu, balkondan konus#may@ yeterli bulmam@s#t@ Remzi- ye Han@m, as#ag~@ya gelecekti. Gerc#ekten de az sonra, sac#lar@ taranmam@s#, yu%zu% y@kanmam@s#, ayaklar@na kocas@n@n terliklerini takm@s# olarak as#ag~@ indi. Zehra Han@mlar@n kap@s@n@ c#ald@. Kap@ ac#@ld@, az sonra yine kapat@ld@. Nazmiye Han@m kendi kap@s@n@n o%nu%ne c#@km@s#, Remziye Han@m@ bekliyordu. Remziye Han@m kendisini kahvalt@ sofras@na att@: "--Bir bardak c#ay da bana koyuver bac@m." C#ay bitmis#ti demlikte, kaynamas@n@ bekler miydi, yoksa u%stu%ne su koyup... "-Olsun, olsun. Nas@l olursa olsun." Ho%pu%rdeterek kocaman bir yudum ald@ sar@ renkli @l@k sudan. "--Zehra kar@s@ yok evde. Besbelli. Zehra'n@n her s#eyi avlunun ko%s#esine y@g~@l@ duruyor. Hidayet Bey donla ac#t@ kap@y@." Kikirdedi Remziye Teyze: "--Herifin donu s#uncac@k bir s#ey. Kar@ donu kadar. Bir elinde de c@mb@z, yu%zu%nu%n k@llar@n@ yoluyordu. Belki de bacaklar@n@n k@llar@n@ al@yor. Bacaklar@ da kar@ bacag~@ gibi. "Zehra evde yok, gitti," dedi, tek so%z etmeye b@rakmadan kap@y@ surat@ma c#arpt@ herif." Remziye Han@mla annem, bir su%re Zehra Han@m@n nereye gitmis# olabileceg~ini tart@s#maya koyuldular. Anneme kal@rsa kar@ koca kavga etmis#ti. Kocas@na, bu hallere daha fazla dayanamayacag~@n@ so%ylemis#ti. Hakl@yd@ da, nas@l dayans@nd@. Adam da burnundan k@l ald@rmad@g~@ndan... Al sana bir pat@rt@, ne yaps@n kad@ncag~@z, c#ekip babaannesinin yan[na, ko%ye gitmis#ti. Oysa, Remziye Han@ma kal@rsa yaln@zca bir ag~@z dalas#@ deg~ildi sebep. Dog~ruydu, art@k kad@ncag~@z@n can@na tak demis#ti. "Her gece bu hizmetc#ilik c#ekilmez." demis#ti kocas@na. U%stelik ne ic#in? Sen bir tak@m heriflerle alem yapas@n diye. Mahallenin ag~z@na sak@z olduk. Hem de benim paramla, yok... Yetti art@k." deyince, Hidayet Bey, nice zamand@r b@rakt@g~@ sopa c#ekme fasl@na yeniden bas#lam@s#t@. Sopa yemese b@rakt@g~@ sopa c#ekme fasl@na yeniden korkusuna du%s#mu%s#tu% besbelli kad@ncag~@z. B@rak@p gitmis#ti. Herifi besleyip bas#ka heriflerin koynuna salacag~@na kendi can@n@ beslerdi. Iyi de ederdi. Zaten Hidayet Beyin kap@y@ Remziye Han@m@n yu%zu%ne kapatmas@ da bundand@. "Kar@s@n@n arkadas#@y@m diye..." "--Belki de beni Zehra go%nderdi sanm@s#t@r Herif. Asl@nda ben Zehra'n@n yerinde olsayd@m kovuldum diye, yahut dayak yedim diye gitmezdim evimden. Kolay m@ bu zamanda ev sahibi olmak? Benim k@c#@mdan ter aks@n, herif safas@n@ su%rsu%n, olur mu? Hani, herif bir de erkek olsa..." Ag~z@n@ kapatt@, masan@n u%stu%ne pusarak gu%ldu% Remziye Teyze. Annem de gu%ldu%, ag~z@n@ tuhaf bli bic#imde c#arp@tarak. Sonra bizleri an@msad@, gu%lmesini kesti, bak@s#lar@n@ ne kadar da istemiyordu Nazmiye Han@m. Bunu da ne kadar belli ediyordu. Kahvalt@ bitti. Annemie Remziye Teyze karmakar@s#@k masan@n bas#@nda oturmay@ su%rdu%rdu%ler. Yakalar@m@z bulunam@yordu. Alkan'@n c#orab@n@n bir teki kay@pt@. Annem her sabahki gibi so%ylene so%ylene aramaya kalk@s#mad@. Hatta bizim yak@nmalar@m@z@ duymazdan geldi. Tek k@z bendim bo%yle olunca, is#i annem ele almay@nca, aramak bana du%s#tu%. O s@rada sokak kap@s@n@n u%stu%ndeki su%rgu% ac#@ld@. Kap@n@n kanad@, eg~ili@ bakt@g~@m s@rada yar@s@ divan@n alt@nda, yar@s@ d@s#arda kalm@s# go%vdeme h@zla c#arpt@. Madam Mariya, bana c#arpt@g~@n@, itip du%s#u%rdu%g~u%nu%, can@m@ ac@tt@g~@n@ go%rmedi bile. Govdesiyle sesi ayn@ anda dalgaland@ salonda: "--Haberiniz var komsular? Bizim Zehra kac#m@s#?" "Remziye Teyze bildig~i olay@n yinelenmesine ald@rmad@- g~@n@ belirtmek ic#in omuzunu silkti. Nazmiye Han@m: "--Ne yapsayd@ yani," dedi. "Herif evden kovmus#..." "--Kim kovmus#?" "--Hidayet Bey. Sen bilmiyor musun?" Madam Mariya'n@n go%zlerindeki bak@s# c#aprazlas#t@: "--Yok be yahu. Benin bildig~i kovmak falan yok. Zehra kendi kac#m@s#. Bir herif, hani vard@ evi tamir ediyor, is#te onda kac#m@s# Zehra." "--Can@m o adam Hidayet Beyle s#ey deg~il miydi?" Annem kendini toparlay@verdi birden. Ortalarda dola- nan u%c# bu%yu%k, bir de ku%c#u%k c#ocug~u oldug~unu an@msad@, onlara kars#@ sorumluluk duygusuyla doldu ic#i: "--Okula gec# kal@yorsunuz. Haydi hepiniz toparlan@n, c#abuk." Bu kadar ilgiyle annelik go%revinin bu bo%lu%mu%nu% yapt@g~@n@ san@p, yine Madam Mariya'ya do%ndu%: "--Nas@l olmus# Madam? O adamla Hidayet Bey..." Bizlere kac#amak bir bak@s# att@. "Demek s#eyleymis# ha? Bizim Zehra'yla. Kimse fark@na varmadan... Herifinin o%nu%nde... Ya o%bu%r kad@n, adam@n kar@s@? Neredelermis#? Yahu bu kad@n deli mi? Nereden o%g~rendin Madam? Yanl@s# olmas@n?" "--Yoook... Hic# yanl@s# olur? Sedat gitmis# ag~lam@s# bizim Sara'da. Annesi gitti o herife, babas@ beni hep do%vu%yor, demis#. Benim suc#um ne ki? Annesi suc#um ne ki b@rakt@ beni burafa, bu adamda, demis#." Remziye Teyze c#ok bilmis#, c#ok bilmis# sallad@ bas#@n@: "--Ben size so%ylemis#tim. Kudurdu bu kar@ diye. Ayol erkekse Hidayet Bey de erkek deg~il mi? Nedir yapt@g~@n? C#ocug~unu f@rlat@p atarak, bu yas#tan sonra..." "--Sahi kac#t@r yas# bu s#armutada?" "Sarmuta..." Cebrail Usta Ivon'u do%verken kahpe ya da s#armuta derdi. S#imdi, Madam Mariya Zehra Han@m@ s#armuta yapm@s#t@. S#armuta, Zehra... Tey.. Han@m. S#armuta... Sokakta her zaman bir s#armuta oluyordu demek. Bundan sonraki on gu%n boyunca, sokakta oturanlar@n hepsi de ne diyeceklerini bilemedikleri ic#in Hidayet Beyi go%rmezden geldiler. Gerc#ekte adama ac@d@klar@ yoktu. Istedikleri yaln@zca biraz daha bilgi, biraz daha ar@n@. Kimse bu konuyu b@rak@lm@s# kocayla konus#ma yu%reklilig~ini go%steremedi. U%stelik Hidayet Beyde en ku%c#u%k bir deg~is#iklik bile fark edilmiyordu. Adam her sabah k@ls@z k@r@s#@k yu%zu%, su%t akl@g~@ndaki bisiklet fanilalar@yla, kolar@n@n kas@nt@s@ eksilmeksizin, bas#@ yine eskisi gibi, ne havaya fazla bakarak, kimseyi go%rmeyerek sokag~@ gec#ti, sola do%nu%p caddede yitti. Oysa bu on gu%n su%resince Sedat evden c#@kmad@, okula gitmedi, kap@y@ c#alanlara ac#mad@ kap@y@. Bir sabah, bir pazar sabah@, c#ay daha ocag~@n u%stu%nde kaynarken, kap@n@n su%rgu%su%ne tan@d@k tombul, kara parmaklar as@ld@ ve c#ekti. Zehra Han@m, salonun ortas@na kadar yu%ru%yu%p seslendi: "--Nazmiye Han@m, c#ay@n olduysa, is#e c#@kmadan o%nce bir bardak da bana ver bac@m." C#ay pis#ti, temiz bir bardak, yeniden g@c@rdata g@c@rdata y@kand@, Zehra Han@ma onunla c#ay verildi. Nazmiye Han@m hic# soru sormad@. Sait Bey ic#i giderek bak@yordu Zehra Han@ma. Ben yapt@klar@n@n izini yu%zu%nde nas@l go%rebillirim diye bak@yordum. Bu kad@n@n gu%zel ya da c#ekici bir yan@ vard@ da ben o yanlar@n@ go%rmemekte direnerek mi bakm@s#t@m bu gu%ne kadar? Go%zlerime ve yu%reg~ime tak@nd@g~@m iyi niyet, bir tu%rlu% gu%zel bir s#eyler bulamad@. Sar@ya boyanm@s$ permal@ sac#lar@ esmer yu%zu%nu% c#evreliyor- du. Dall@ bir buluz giymis#, yakas@na ucuz ucuz @s#@yan ko%tu% bir ig~ne takm@s#t@. Yu%zu% boyas@zd@. Ellerinin u%stu%nde yer yer birles#ip lekeler olus#turmus# kara benekler vard@. Eteg~inin alt@ndan koyu k@rm@z@ bir go%mleg~in danteli go%ru%nu%yordu. Masan@n biraz uzag~@na c#ekerek oturdug~u sandalyeye kalc#alar@ s@g~m@yor, yayvan ve gevs#ek, tas#@yordu. Go%zleri utanmazca, hay@r, ald@rmas@z, hay@r, meydan okuyarak, hay@r... Go%zleri her gu%nku% gibi bak@yordu. Uc#lar@ as#ag~@ dog~ru c#ekikti gerc#ekten. Kas#lar@, sac#lar@na inat kara ve du%mdu%z b@rak@lm@s#, kas#lar@n alt@ndaki k@llar, tu%m go%z kapag~@n@n u%stu%ne c#izgili go%lgeler vuruyor. Ya, Sait Beyin ona bak@s#@? O ne go%ru%yordu bu kad@nda? "--Nerelerdeydin bunca zamand@r Tombul Teyze? O%zlettin kendini... Hic# aray@p sormaz oldun?" Sesinde yaln@z alay yok Sait Beyin. Bas#ka s#eyler de var. Bunu en iyi annem anlar. Belli, o da bir s#eyler sezdi, kas#lar@ yukar@ dog~ru kalkt@ kus#kuyla... Zehra Han@m kar@ koca aras@ndaki bu c#ekis#menin hic# de fark@nda go%ru%nmu%yordu. "--Nerede olacag~@m ayol? Ko%ye gittim. Babaannem hastalanm@s#t@. Yas#l@, yapayaln@z bir kad@n. Ko%y yerinde kim baks@n hastaya? Herkesin is#i gu%cu%, tarlas@ bostan@ var. On gu%n kald@m, neyse iyiles#ti. Yu%reg~im rahat do%ndu%m. Peki sizler nas@ls@n@z?" Madam Mariya, kars#@dan kos#mus#, Remziye Teyze koca go%beg~ini hoplata merdivenleri ikis#er ikis#er atlam@s# gelmis# olmal@yd@. Ikisi ardarda girdiler. Onlar@n ag~@zlar@n@ bile ac#malar@na zaman b@rakmad@ Zehra Han@m: "--Ohhh! Ne iyi yahu. Bu%tu%n koms#ular bir araya topland@k. Hepinizi de o%zlemis#im. Insan bunca zaman birlikte yas#ay@nca akrabadan da yak@n oluyor. Gelin sizleri bir o%peyim anam." Kad@nlar@n iki yanag~@na gu%ru%ltu% birer o%pu%cu%k kondurdu. Nazmiye Han@ma kondurdug~u o%pu%cu%k biraz gec# say@l@rd@ ama, bu hic# o%nemli deg~ildi. Kad@nlar@n hepsi dimdik durdu. O%permis# gibi yap@p, havaya dog~ru dudak bu%zu%p ses c#@karmaya bile kalk@s#mad@lar. Babam, annemin ard@ndan s@raya girmeye c#abalad@: "--Bana da yok mu o%pu%cu%k Zehra Han@m?" Zehra Han@m ne yapacakt@ bunu bilemeyeceg~im, c#u%nku% Nazmiye Han@m atik davrand@, dilini uzat@p, ucunu k@v@rarak tu%kru%ksu%z bir "tuh" c#ekti Sait Beye, kolundan c#ekip geriye att@. "--Ne utanmaz s#eysin be Sait." Unutuldu Zehra Han@m@n olay@, ya da unutulmus# gibi yap@ld@. Zehra Han@m sokaklar boyunca s@ralanm@s#, zengin yoksul evlerine girdi c#@kt@. Yoksul evlerine daha c#ok girdi, ig~ne yapt@. Sedat'a yeni oyuncaklar, Hidayet Beye yeni bisiklet fanilalar@ ve k@sac@k donlar ald@. Evinin nemli duvarlar@na, kap@ ardlar@na dayal@, ic#i naftalinlenmis#, bir kez bile serilmemis#, hatta desenleri bile unutulmus# hal@lar ald@. Yenilerini de ald@ daha sonra, onlar@ da eskiden ald@klar@n@n u%stu%ne dayad@. Kollar@ndaki s#ang@rt@l@ bilezikleri art@rd@, sonra geri verdi, daha kal@nlar@n@, daha ag~@rlar@n@ ald@. Say@lar@ azald@ ama, bileziklerin koluna yu%kledig~i ag~@rl@k artt@. Bileziklerin eski s#ang@rt@lar@, yerlerini kal@n, pes seslere b@rakt@. "-Evim biteli s#u kadar zaman oldu, bir hay@rl@ olsuna gelmediniz. Ne bic#im koms#ulars@n@z siz ayol?" diye sorunca, her sabah bu "S#armuta"n@n dedikodusunu yapan kad@nlar verecek bir yan@t bulamad@lar. Sevindiler. Toparlan@p ortak bir armag~an ald@lar. O%nceden haber verdiler. Gittiler. O%nlerine c#@kar@lan yiyeceklere s#as#k@nl@kla bakt@lar. Tepsi ic#inde getirdig~i c#ukulatay@ tuttuktan sonra, Zehra Han@m yukar@larda bir yerlere kald@rmad@, yanlar@nda b@rakt@. "Yiyin, yiyin" diye u%steledi. Oysa, bayramlarda alabildikleri c#ukulatan@n saklanmayabileceg~ini hic# du%s#u%n- memis#ti kad@nlar. Billur bardaklar@n uzunlug~undan, ic#inde- ki nar s#erbetinin kokusunun gu%zellig~inden, k@vam@n@ ayarlaman@n zorlug~undan, elmasiyenin saydaml@g~@n@n, titreklig~inin ve renginin tutturulmas@ndaki ustal@ktan, ic#li ko%ftenin incelik ve uzunlug~undan, cevizli samsan@n ag~@zda dag~@l@vermesinden, s#as#k@na du%s#tu%ler. O%nce as#ag~@l@k duygusuna sapland@lar. Sonra o duygunun ag~@rl@g~@n@ ayr@msamaks@z@n "demek elin herifini bo%yle yiyecekler haz@rlayarak tavlad@. Ne orospuymus# ama, pes..." dediler. Bu gu%n kendilerine sunulan yiyeceklerden ikisini bir araya getiremiyordu kad@nlar. Hem de en o%nemli gu%nlerde bile olam@yordu bu. Belki Madam Mariya'n@n gu%cu% yeterdi bo%yle s#eyleri yapmaya ama o da s#imdiye kadar hic# bir koms#usuna bo%yle bir sofra donatmam@s#t@. Ertesi sabah, Madam Mariya, Nazmiye Han@ma da Remziye Han@ma da "benin mes#hur" dedig~i patl@can rec#elinden birer kavanoz armag~an etti. Yag~murlar yag~d@, gu%nes# c#@kt@, ru%zga*r esti, yine yag~murlar yag~d@, sonra toprak kurudu... Bir gu%n Mariya'n@n kap@s@na gelip, titreyerek ic#eri giren, sonra go%zleri s#is#mis#, yu%zu% c#o%kmu%s# olarak c#@kan u%rkek genc# kad@n@ kimse tan@mad@. c#u%nku% bu kad@n@ hic# kimse gu%ndu%z go%zu%yle go%rmemis#ti. Kad@n yirmi bes# yas#lar@ndayd@. Koskoca, evli, c#ocuklu bir kad@n@n kendinden ku%c#u%k, u%stelik evli iki c#ocuklu bir erkeg~in evine kac#mas@n@ anlayamam@s#t@ bu genc# kad@n. Onuru k@r@lm@s#t@. Koms#ular@ da bilsin kad@n@n ahla*ks@zl@g~@n@ diye du%s#u%nmu%s#tu%. Madam Mariya'ya o yu%zden gelmis#ti. Kerhane orospular@ bu kad@n@n yan@nda namusluydu. Kocas@ onu, kendilerine hizmet etmesi ic#in zorlam@s#t@. Kar@, kocas@yla birlikte kendisinin gelinlik yatag~@na girmis#ti. Kap@y@ kapatm@s#, ic#erde gu%lu%s#erek bag~r@s#arak neler neler yapm@s#lard@. Kendisine de sabahlar@ kahvalt@ haz@rlamak, o%g~lenleri bir tepsiye koyup yemeklerini ic#eri uzatmak du%s#mu%s#tu%. C#ocuklar@n gu%ru%ltu%su%nu% kesemedig~i ic#in bir de azar yemis#ti kocas@ndan. On gu%n su%rmu%s#tu% bu. Sonra kad@n hevesini alm@s# olmal@ ki, kocas@n@ b@rak@p evine gitmis#ti... Dayanmasa m@yd@? Nas@l dayanmas@n? Akl@ndan gec#en bir s#eyler olmam@s# deg~ildi, s@c#an zehirini filan du%s#u%nmemis# deg~ildi, ama o zaman iki c#ocug~u ne olacakt@? C#ekip gitse? Iki c#ocukla gidecek bir yeri oldug~unu mu san@yordu? Ah Madam... Deniz, ne denli dalgaya tutulsa, tas#sa, ne denli yu%ksek olsa c#@g~l@klar@, ru%zgar@n gitmesiyle suskunlas#@yordu sonunda. C#ekilip yatag~@na uzan@yordu. Ru%zgarsa... Ru%zgar galiba an@lar@na s@g~@n@yordu. Bir gu%nes# vard@ su%rekli olan. Zaman zaman @slak @slak parlayan. Sonra yenen @slakl@g~@. Bir o vard@, en gu%c#lu%! 13 Madam Mariya, eskiden beri sokak sat@c@lar@ndan bir s#ey almazd@. Oysa dig~erleri k@s#l@k odunlar@ndan, k@s#l@k zeytinlerine var@ncaya kadar sokak sat@c@lar@n@ beklerlerdi. Ucuz oldug~unu, kolay oldug~unu s#oylerdi kad@nlar sokak sat@c@lar@ndan al@s# veris# etmenin. Dog~ruydu bu ama, o%te yandan ko%tu% oldug~u da dog~ruydu sat@n ald@klar@ s#eylerin. Giderek Zehra Han@m da art@k sokaktan bir s#ey almamaya bas#lad@. Madam Mariya'n@n almamas@na al@s#@l- m@st@ ama Zehra Han@m@n da sokak sat@c@lar@ndan deg~il, hatta sebzeciler c#ars#@s#@ndan bile deg~il, Bal@kc#@ Halinin arkas@ndaki manavlardan al@s# veris# etmesi, kad@nlar aras@nda dengesiz bir c#ekis#meye yol act@. Herkes, maddi kos#ullar@n@n san@ldig~@ kadar ko%tu% olmad@g~@n@ kan@tlama yar@s#@na girdi. Bu yar@s#@n anlams@zl@g~@n@ yar@s#a girenler daha bas#@ndan biliyorlad@. Bununla birlikte, Allah@n kendilerine yard@m edeceg~i inanc@n@kaflar@ndan silemedik- leri ic#in yine de gu%c#leri yettig~i kadar su%rdu%receklerini ve gu%cleri yittig~inde Allah@n yetis#eceg~ini umuyorlard@. Bo%ylece, evlerde perdeler deg~is#tirildi, yeni oturma tak@mlar@ al@nd@, odalar@ @s@tan hal@lar art@r@ld@. C#ay tak@mlar@, yemek tak@mlar@.... Yar@s#@ yar@da ilk b@rakan Nazmiye Han@m olacakti. Sonra Remziye Han@m pes diyecekti. O%yle oldu. Madam Mariya ile Zehra Han@m aras@ndaki c#ekis#meydi o%nemli olan, k@yas@ya su%ren. Yar@s#@ b@rakanlar, sonucu izlemeye koyuldular. Zehra Han@m s#imdilik en o%nde gidiyordu. Savurgan bir go%steris#e giris#ti. Madam Mariya'n@n zenginlig~i ko%klu%ydu%, topraktan geliyordu. Zehra Han@m sac#lar@n@ su%rekli olarak boyat@yordu art@k. Boyatmas@ salt daha gu%zel go%ru%ndu%g~u%nu% sanmas@ndan deg~ildi. Bir sac# boyatman@n fiyat@n@ biliyordu kad@nlar@n hepsi, u%stelik bir sac#@n yeni boyanm@s# olup olmad@g~@n@ da anlay@veriyorlard@. Giysileri de c#og~ald@ Zehra Han@m@n. Eskiden oturdug~u evin sahibi olan Ermeni do%nmesi Zekiye Kad@n@n torunu Aysel, Aks#am Sanat'@ bitirip terzilg~e bas#lad@g~@ndan beri, dikis# odas@n@n ortas@na gerdig~i ipin u%stu%ne at@lm@s# proval@ kumas#lar@n c#og~ald@ Zehra Ham@m@n etli esmer go%vdesinin ag~@r ter kokusu siner olmus#tu. Zehra Han@m@n evine gelen hizmetc#i kad@nlar@n ayag~a kalkmas@na neden oldu. Bunun suc#unu kendi kocalar@nda buldular, birkac# gu%n, hizmetc#isi olmayan bir kad@n@n aksilig~ini tas#@d@lar yu%zlerinde. C#u%ntu%, kendileri hizmetc#i gibi sabahtan aks#ama kadar c#al@s#@rken du%nku% hastane halay@g~@ -art@k hepsi Remziye Teyze gibi, Hastane Halay@g~@ demekten hos#lan@yordu- ve "S#armuta"n@n evinde is#ler t@k@r t@k@r yu%ru%yordu. Evine geliyor, ayaklar@n@ uzat@yordu besbelli. Hanim pozlar@ tak@n@p, telas#la ve o%zenle yap@lm@s# kahvesine uzan@yordu, bir zahmet edip... Paralar@ olsayd@ bile, bu kad@nlar@n hic# biri evine yat@l@ hizmetc#i almazd@. Onca yu%rekli deg~ilierdi. Kendilerine de gu%venmezlerdi, kocalar@na da. C#u%nku% biliyorlard@ kocalar@ da erkekliklerini tek bir kad@n u%stu%ne duyuyor olmaktan doyumsuzluk ic#indeydi. Erken evlenmis#, go%zleri d@s#arda kalm@s#t@. Kad@nlar bunu pek gu%zel biliyordu. Eve giren bir deg~is#ik dis#i, erkekleri olmad@k duygulan@mlara ya da davran@slara itebilirdi. O%nlerinde bir de Madam Mariya o%rneg~i vard@. Tehlikeyi su%rekli olarak yas#amalar@na neden olan, unutturmayan. Madam Mariya'n@n o%nu%nde bile Madam Mariya o%rneg~i vard@. Bu k@skanc#l@k uzun su%re kalmad@ yu%reklerinde. Hemen burun k@v@rman@n yolunu buldular: " --Hiyadet Bey o bic#im olmasayd@, zor al@rd@ Zehra Han@m o hizmetc#iyi evine." Zehra Han@m iyiden iyiye bos#lad@ eski dostlar@n@. Bir gu%n evine c#ag~@rmi@s#, y@llardan beri go%rmedikleri yiyecekler sunmus#, hal@lar@n@ alt@nlar@n@ go%stermis#, almay@ du%s#u%ndu%g~u% s#eylerden so%z etmis#, bunlar@n hepsiyle de onlar@n go%zlerini yuyalar@ndan f@rlatatm@s#, sonra da "Taman art@k, size bir borcum yok, siz benim verdiklerime hic# bir zaman kars#@l@k veremezsiniz..." deyivermis#ti, o%yle mi? Bir ko%ylu% parc#as@yd@ alt@ u%stu%. Kocas@n@n go%zu%nu%n o%nu%nde bile olmad@k is#ler c#eviren bir orospuydu. Koca diye yan@nda tas#@d@g~@ da --hic# birlikte dolas#t@klar@n@ go%rmemis#lerdi ama bunu da unutmay@ yeg~liyorlard@ --bir mu%svette. Erkek bile deg~il. O%ylesine raz@ olduktan sonra... Can@m ne olacakt@ yani, al birini, vur o%bu%ru%ne. Ko%r sat@c@n@n ko%r al@c@s@. Remziye Teyze: "-- Ben demedim miydi?" diyordu. Dig~erleri onun ne demis# oldug~unu an@msamad@klar@ halde "Dog~ru.." diye yan@tl@yorlad@. Daha da s#is#manlad@ Zehra Han@m. Onun o%yle, yuvarlanak kap@s@n@n o%nu%nden gec#tig~ini go%ru%nce, Nazmiye Han@m: "--Maas#allah hem o kadar dolas#@yorsun bac@m, hem de s#is#manl@yorsun..." demeden edemedi. U%c#u% bir araya geldiklerinde b@y@k alt@ndan gu%lu%yorlad@. iki tu%rlu% tas# att@klar@ndan hos#nuttular. Yine de zaman zaman kus#kuya du%s#mu%yor deg~illerdi. Bu, tas#lar@n Zehra Han@ma deg~dig~ine kesinlikle inanamad@klar@ zamanlard@ bunlar. Zehra Han@m@n sanki boyu uzam@s#t@, kendilerine yu%ksekten bak@yordu. Bakm@yordu bile. Eg~ilmiyordu. Eris#emez olmus#lard@. Bunu en o%nce Nazmiye Han@m anlad@, c#ekildi. Madam Mariya'yla kars#@ kars#@ya kald@ Zehra Han@m. "--Onca ug~ras#t@n ama k@z yine evde kald@ ha Madam?" diye soruyordu, Zehra Han@m. S#imdi art@k on bes# yas#@n@ bitirmis# olan k@z@n@n gerc#ekten de evde kald@g~@na inanan Madam Mariya so%ylediklerini yutmak gerektig~ini du%s#u%nerek u%zu%lu%yor, bu u%zu%ntu%yle u%c# gu%n bas#@n@ d@s#ar@ c#@karm@yor, k@z@na yeniden bag~@rmaya bas#l@yordu. Zehra Han@ma ise so%z dokunmadan gec#iyordu. Bir z@rh@ vard@ kad@n@n, delip gec#miyorlard@. Madam Mariya'n@n zenginlig~ine dayanarak onunla bas#a c#@kacag~@n@ sanmakla aptall@k etmis#lerdi. Madam Mariya, Esperans'@n nis#anl@dan ayr@lmas@n@n ay@p olmad@g~@na bir inanabilseydi. Zehra Han@m iyiden go%beklendi. Yu%ru%yu%s#u% tuhaflas#t@. Arkadan bak@ld@g@nda yuvarlan@yor gibiydi go%vdesi ama hic# kimse ac#@ktan soru yo%neltmeye kalk@s#mad@, Hidayet Bey ic#in yapt@klar@ uyar@n@n nas@l bir tepkiyle kars#@landig~@n@ ve gerc#eg~in kendideg~erlendimelerindenne kadar ayr@ oldug~unu go%rdu%klerinden beri yeni bir sorunun getireceg~i yan@t@ yutamamaktan c#ekiniyordu kad@nlar. Tam bu s@rada, k@s#@n ortas@nda, Sedat'@n okulu olmas@na hic# ald@rmadn; hastal@klar dolay@s@yla ig~nelerin en bereketi devresinde, "babaanem hastaym@s#..." dedi ag~z@n@n ucuyla Zehra Han@m ve her s#eyi b@rak@p ko%ye gitti. Gitti yani, nereye gittig~i belirsiz. Do%rt ay su%reyle her gu%n onun go%ru%neceg~i sabah@ bekledi koms#ular@. Evinde hizmetc#isi vard@, o yu%zden kocas@n@n ve c#ocug~unun pers#an olmas@ du%s#u%nu%lemezdi. __Binaenaleyh ic#i rahatt@r," dedi Hidayet Bey, kap@n@n o%nu%nde babam kendisini yakalay@p da kar@s@n@n nas@l oldug~unu sordug~unda. O s@rda babas@n@n yan@nda duran Eren, bu so%zu% c#ok beg~endig~inden, aks#amlar@ yatma zaman@n@n geldig~i kendi- sine animsat@ld@g~@nda: "Binanay yatmayacag~@m" diyordu. "__Binanay da yatacaks@n, sinanay da can@m! Yettin art@k! Bize ders c#al@s#t@rm@yorsun." Ag~abeyleri de ablas@ da Eren'i anlam@yorlard@, zorluyorlard@. Meydandaki c#es#menin muslug~u bozuldu. Sular gu%ru%l gu%ru%l bos#anmaya bas#lad@ oldug~undan. Frans@z yap@s@yd@ c#es#me. Yap@ld@g~@ gu%nden bu gu%ne kadar bir kez bozulmam@s#t@. Yaln@z bizim meydandaki deg~il, kentin dig~er yerlerindeki c#es#meler de y@llardan beri bir kez olsun bozulmam@s#t@. Kenti deniz bast@g~@nda, kendilig~inden c#amurlu sular ak@tm@s#lar, sonra deniz gidince yatag~@na, susmas@n@ bilmis#lerdi. Oysa s#imdi kuruydu hava. Gu%nes# k@zmaya bas#lam@s#t@. Yine de, meydandaki c#es#me sonsuza kadar akmak ister gibi ak@yordu. C#ocuk oyunlar@n@n en doyurucu kaynaklar@ndan biriydi bu su. Eskiden toprag~a kar@s#@r, c#amur olurdu. Oysa s#imdi durmas@n@ bilmiyor, o%nu%nd gelen her s#eyi kat@p go%tu%ru%yordu, nereye kadar? Sular mozay@k yatag~a akt@. Sonra oradan tas#@, Marangozlar C#ars#@s@n@n tas#l@ sokag~@n@ kaplad@. C#amurlar hemen ku%cu%k ellerde topland@, ekmek oldu. Ortas@na ku%c#u%k parmaklarla bast@r@ld@ araba tekerleg~ine do%nu%s#tu%. Og~lanlar ikiye ayr@l@p c#amur savas#@ yapt@. Hemen ard@ndan, analar@n uzayan sinirli c#ig~l@klar@yla daha da korkutucu olan tokatlar gelince, yinelenmedi bu c#amur savas#lar@. Eren, bu gu%nlerde ilk kez koptu eteg~imden. Meydana dald@. O dolu dizgin dald@g~@n@ san@yordu ama, gerc#ekte, y@llar o%nce Sedat'@n yapt@g~@ is#leri verdiler ona sokag~@n c#ocukar@. Bu%yu%k bir cos#ku ve doyumla yapmaya koyuldug~u is#lerdi bunlar. Mac#larda kalede durdu. C#ocuklara c#amur tas#@d@. Mahalle savas#lar@nda yedek tas# bulmaka go%revlendirildi. "Sizler o%ne gec#in" denildig~inde, dig~er yas#@tlar@yla, "kac#@n" komutunu alana kadar kale gibi durdu, bekledi. Omuzlar@mdan bir c#ocuk du%s#tu% sonunda. Eren, uc#maya bas#lamsa da kanatlar@n@ c#@rp@yordu art@k. Bu yu%zden yas#am@mda mutluk o%zgu%rlu%k do%nemi bas#lad@. Bu o%zgu%rlu%k istendig~i zaman deniz k@y@s@na, hatta daha da o%teye, istenirse tu%mene kadar uzayan yolda piyasa yapmakt@. Esperans'tan al@nan Yelpaze dergilerinin bas#@nda, yelpaze k@zlar@n@n sevda ac@lar@n@ paylas#maya c#al@s#makti. Bunun ic#in saatleri ak@tmak, yatag~@n u%stu%nde yuvarlanmakt@. Bu o%zgu%rlu%k do%neminin c#ok uzad@g~@ so%ylenemez. Sokak sokak dolas#man@n gu%zellig~ini anlayamam@s#t@m. Resimli roman k@zlar@n@n as#k ac@lar@ndan bas#ka hic# bir sorunlar@ olmamas@n@ yabanc@l@yordum. Yaln@zca erkekler ic#in ac@ c#ekiyordu k@zlar. Oysa erkekler ac@ c#ekmiyordu. Onlar olag~an yas#malar@n@n su%rdu%ru%yordu. C#ok c#ok yapt@klar@, engeller as#@ld@g~@nda, k@zlara sar@mak, gu%zel s#eyler so%ylemek, sonsuz sevgilerini ac#@klamakt@. Esperans, ancak k@sa bir su%re dertles#ebileceg~i, anlas#abileceg~i bir arkadas# bulmus#tu bende. Hemen ard@ndan yine yaln@z kald@. Onu yaln@z b@rakt@g~ma pis#man olmad@m aptal@n biriydi bu k@z. Apatalca s#eylere inan@lmaz bir tutkulya bag~l@, u%zu%meyi seven bir ko%r. Nazmiye Han@m, yatag~@m@ toplamad@g~@m ic#in, okudu- g~um kitaplar@ darmadag~@n@k b@rakt@g~@m ic#in, elinde su%pu%rgesi bas#@ma dikiliyordu: "-Bu%yu%du%n koca k@z oldun, ha*la* du%s#medin yakamdan" Orta Okulu bitirmis# bir k@z oldug~um belirleyen tek s#ey, art@k kendime oyuncak bebekler yapmamakm, bebek giysileri dikmemek bic#minde somutlas#m@s#t@. Ama bebekler ha*la* c#ok ilgimi c#ektig~i ic#in sokag~@n iyi bir ablas@ olmaya yo%neldim. Sokag~@n hep gelmeke hep bu%yu%meke olan c#ocuklar@ndan k@z olanlar@ ic#in bebekler yap@yor bunlara susmas@n@ bilmis#t@. Oysa s#imdi kuruydu hava. Gu%nes# giysiler dikiyordum. Bu%yu%mu%s# mu%ydu%m? Bu%yu%mu%s#tu%m. Bebeklerle oynama- mal@ m@yd@m? Oynamamlal@yd@m. Oynam@yordum. Ag~abe- y@mden dayak yiyordum. Annemi k@zd@r@yordum. Ag~abeyi- mizin ikimize de k@zd@racak ettig~ini du%s#u%ndu%g~u%mu%z ic#in Akkan'la onu k@zd@racak s#eyleri du%s#u%nu%yor, haz@r@l@yorduk. Sonra ikimiz de dayak yiyorduk. Akkan, erkeklig~e al@s#mak ic#in ag~lamamaya c#abalarken ben bir yandan go%zyas#lar@ do%ku%yor, bir yandan da tu%kenmez ilenmelere beni doyuma do%ku%yor bir yandan da tu%kenmez ilenmelerle ag~abeyimin ulas#t@r@yor, kad@n mant@g~@na giderek eris#iyordum. Zayif olmay@ ve bu zay@fl@g~@n gu%cu%nu% kullanmay@ bas#ka ne zaman o%g~renecektim ben? Annem benim bu deg~is#imimden korkuyordu. K@z@n@n s@radan bir kad@n olma yoluna girmis# olmas@ kendisini terdirgin ediyordu. Yaz ortas@nda Zehra Han@m do%ndu%. Hayli zay@flam@s#t@. "-Babaannemin hastal@g~@ uzun su%rdu% de yoruldum, ondan zay@flam@s#@md@r," dedi. Tez zamanda toplad@ kendini. Uzun su%redir suyu bos#u bos#una akan c#es#menin olus#turdu c#amura kimsenin ald@r@s# etmemesine s#as#t@g~@n@ so%yledi. Onar@lamayacag~@ o%g~renildi c#es#menin. O zaman suyunu kestirtti. Zehra Han@m. Yeni olus#an su yolu, c#ars#@n@n toprag~@n@ as#@nd@rm@s#, derince bir oyuk b@rakm@s#t@. C#amur, tez zamanda kurdu. Meydan@n en serin ko%s#esi ko%r kald@. Arka sokaklarda oturan yoksul kad@nlar su alabilecekleri bas#ka ve daha uzak c#es#meler arad@lar. Onlar@n aks#am alacas@nda meydandan c#ekilmeleri bile o kadar bu%yu%k bos#luk olus#turmad@ ama, c#ocuk c#@gl@klar@n@ da yutuverdi boruya t@kanan takoz. Ac#@k bir ag~@zda dis#siz bir bos#luk, ya da denize du%s#meyen bir @s#@k ays@z bir gece, ters yag~@p gu%ns#e deg~en ve yokolan bir yag~mur. Meydan@n gu%ler yu%zu%nu% sildi susuzluk. Meydan@n dibindeki evlerden birinde oturan hic# tan@mad@g~@m@z bir adam kerpic# do%kmeye bas#lad@ c#es#menin t@kamas@n@n hemen ard@ndan. Maras#'tan gelmis#ti. O%nce seyre gitti meydan@n c#ocuklar@. Kerpic# do%kme is#i bitince, adam og~lunu no%betc#i dikti. C#ocuklar bas#larda pek ald@rmad@lar. Oyun sand@lar. Kerpic#lerin u%stu%ne, birbirini ay@ran dar aral@klara basarak kos#maca oynamaya kalk@s#t@- lar. Kerpic#ler @slakt@, ezilip dag~@ld@. Og~lan, elindeki odunu, c#ocuklar@n bellerine, bacaklar@na indirdi.Sopan@n deg~dig~i yer morad@. Annelerine, babalar@na yak@nd@ c#ocuklar. Onlar bunu c#ok ciddiye almad@lar. Adamcag~@z bir garip yoksul; evine bir go%z oda daha ekleyecek sand@lar. Kuruyunca kepic#leri meydandan kald@racak, c#ocuklar da oyun yerlerine yeniden kavus#acakt@. Oyleyse bunca s#amata edilmesi ic#in neden yoktu. Oysa, yine bu%yu%kler yan@ld@. Adam, kerpic# do%kme is#ini para kazanmak ic#in yap@yordu ve c#ocuklar@ ve kendisi ve kar@lar@ ekemek yedikc#e sat@lan kerpic#lerin paras@ndan, para biriktirmek ic#in yeniden kerpic# do%ktu% adam. Su%rdu% is#. C#ocuklar, kerpic# kurutma yeri olan meydan@ unutmalar@ gerektig~ini anlad@lar. Kimse onlara yard@m etmeyecekti. Oyun, neresi bulanursa orada su%recekti. 14 Kent kaymaya koyuldu. Kayman@n nedeni bu%yu%mesiydi. Tu%menin ard@ndan Fenere dog~ru, Fenerden Antakya yoluna, Frans@z Askeri Mezarl@g~@n@n sol yan@nda kalan batakl@g~@ kaplayarak tepelere yanas#t@. Herkese kerpic# laz@md@. Kerpic#c#i, daha s@k kerpic# do%kmeye, kerpic# s@ralar@n@ darlas#t@rmaya koyuldu. Kazand@g~@ parayla bu%yu%k bir apartman yapt@rtt@. Demiri az, kumu bol, c#imentosu az tutulmus#tu apartman@n. Ama u%c# katl@, her kattaa ikis#ler dairesi olan kocaman bir s#eydi o gu%nku% go%zlerimizde. C#ocuklar. oyunlar@n@ sokak aralar@na kayd@rm@s#t@. Bir zamanlar meydanda oynad@klar@n@ so%yleyen c#ocuklar vard@ s#imdi. Yeni gelenler yaln@z sokak aralar@n@ biliyorlad@. Kerpic# do%ku%len alan k@sa su%rede tu%mden yitiverdi. Itis#ip kak@s#an ellerin, kos#turan bacaklar@n alt@ndan, c#ekilip al@nd@. Meydan ku%c#u%k bir u%c# yol ag~z@na do%nu%s#tu%. Geriye kalan her bos#lug~a, kerpic#c#in yapt@rtt@g~@ apartman benzeri yap@lar dikildi. Bu u%c# katl@ yap@lar ne kadar bas#tan savma yap@l@rsa yap@ls@n, yu%kseklikleriyle, o%ne c#@km@s# genis# balkon ve pencereleriyle, sokag~@n evlerinden daha go%rkemli go%ru%ndu% go%zlere. Evler eskims#ti. Pencereleri dard@. Duvarlar@ kal@nd@. Odalar@ bu%yu%ktu%. Yerleri tas#t@. Oysa onlar hic# bo%yle deg~ildi. Bas#ka tu%rlu%, yeni go%z kamas#t@rc@... Bizim oturdug~umuz evler yenildi. Bu evlerin yenildig~ine en o%nce evlerde oturanlar karar verdi. O yu%zden ko%hneles#ti sokak. Eskidi darald@. O y@l gittim. Bas#ka bir kente. Sokag~@n k@zlar@na bebekler dikmeyi, o bebekleri giydirmeyi ard@mdan gelen bas#ka ablalara b@rak@p, Eren'i kap@n@n az o%tesindeki ko%s#eye sal@p, b@rakt@m gittim. Do%ndu%g~u%mde, Zehra Han@m@n bir k@z c#ocug~unu evlat edindig~ini so%yledi annem. Hidayet Bey hic# ilgilemiyor- mus#, ad@n@ an@m@yormus# ama Zehra Han@m c#ok du%s#ku%nmu%s# c#ocug~a. Annemin bunu anlat@s#@ndaki gizli alay@ anlamad@m o%nce: "__Ama Hidayet Bey Sedat'la da ilginlenmezdi ki anne..." Bas#@n@ sallad@ Nazmiye Han@m. "Dog~ru ya" dedi. Bunun dog~ru olmas@ndan hos#nut kalmad@g~@ belliydi. "--Ama," diye ekledi sonra benden baz@ s#eyleri saklamaya c#abalad@g~@n@ unutup: "C#ocuk, h@k demis# Zehra Han@m@n burnundan du%s#mu%s#." Zeynep'i ilk geldig~im gu%n go%rdu%m. Hizmetc#inin kucag~@ndayd@. Hak@lyd@ Nazmiye Han@m. Zehra Han@mla benzerlig~i c#ok belirgindi. Akrabas@ oldug~una da in@labilir- di, ama bu kadar benzerlik fazlayd@ dog~rusu. Kollar@n@ uzatt@ bana Zeyhep kucag~@ma geldi. Bir daha da inmek istemedi ta Zehra Han@m gelip alana kadar. "--Kim bu c#ocuk Zehra Han@m?" Teyzesinin torunuymus#, c#ok yoksullarm@s#, marazl@ym@s# da k@z. Ac@m@s#: "--Al@r@, okuturum. Hayr@na girerim. Hem de Sedat'a kardes# olur. Herkes birbirine muhtac#. Ihtiyarl@g~@mda da bana bakar. Ana dedirtirim kendime. Hem k@z evlat gibi var m@? Sedat'tan bile c#ok sevdig~im oluyor baz@ baz@..." "--Size de c#ok benziyor..." "--Daha iyi ya... Evlad@m@z o bizim, Hidayet'le benim" Zeynep gu%zel giysiler giydi. Hizmetc#i kad@n@n kucag~@n- dan imedi. Sokag~@n tozuna toprag~@na bulanmad@. Arkadas#@ olmad@. Y@llar sonra okula bas#lad@g~@nda parlak saten o%nlu%g~u%, koca go%beg~ine yak@s#m@yordu. Karn@n@n s#is#lig~i s@tmadan deg~il, as#@r@ beslenmedendi. Sac#@ndaki kurdele, boyundan bir kar@s# yukar@larda du%zg~u%n bag~lanm@s#- t@ ve kendisinden ayr@ bir yerde, yu%ksekte dalgalan@yordu. Kas#lar@ du%zdu%. Kara sac#lar@ ince ve parlak iniyor, kulaklar@n@n yan@nda du%mdu%z bitiveriyordu. Tu%m meydanlar@n c#es#meleri t@kat@ld@ o%nce, ard@ndan s@ra meydanlara geldi. Onlar da yitti. T@kand@. Apartmanlar yap@l@yordu su%rekli. Sara evini bos#alt@p, bu%yu%k k@z@yla birlikte Adana'ya og~lunun yan@na gitti. Remziye Han@m bu%yu%k k@z@n@ evlendirdi. Sait Bey, dis#ini t@rnag~@na tak@p u%c# c#ocug~una Antakya'da ev tuttu, liseye go%nderdi. Bir ev daha ac#@ld@. C#ok bunald@. Bunald@kc#a unutmak ic#in ic#kiyi art@rd@. Belki de art@rmad@ da, bunalt@s@ artt@g~@ ic#in daha tez sarhos# olmaya bas#lad@. Esperans ha*la* evde oturuyor, annesinin yatak odas@nda tu%m bir gu%nu% ak@t@yor, yelpaze dergisinden sonra c#@kan resimli dergilerin hepsini al@yordu. Cahit Uc#uk ve Kerime Nadir'in romanlar@na bay@l@yor, eline gec#tikc#e de Luis Charles Royer'in kitaplar@n@ bitmez bir ac#l@kla okuyordu. Is@rganlar ivon'un mezar@na o gu%nlerde yu%ru%meye bas#lad@. C#u%nku% Sara k@z@n@ yaln@z b@rak@p gitmis#ti. Ivon'un ald@rmazl@g@ndan yararlanan @s@rganlar tez zamanda Ivon'dan beslenmeye koyuldular. Gelis#tiler. Madam Mariya, Sara'n@n bos#altt@g~@ evi y@kt@rd@. Eks#i nar ag~ac@n@ kestirdi. Molozlar@n kald@rlmas@ ic#in kimseyle anlas#amad@, o yu%zen evin tu%m tas#lar@, harc#lar@ olduklar@ yerde karma kar@s#@k kald@. Eren'le arkadas#lar@, oyunlar@n@ yok olan meydandan bu y@k@nt@ya tas#@d@lar. Cos#kuyu burada su%rdu%rdu%ler. Nazmiye Han@m sac#lar@nda c#og~alan aklardan korkuya du%s#tu% o%nce k@sa su%rede al@s#t@ ama. Daha bu%yu%k sorunlar@ vard@: Antakya'da okuyan u%c# c#ocug~una bir hafta yetis#ecek kadar c#ok ama en ucuza c#@kacak yemeklerin neler olabileceg~ini du%su%nmeye takt@ akl@n@. Sac#lar@ndaki aklar@ unuttu. Onlar da yaraland@ bundan, @s@rganlar gibi, h@zla c#og~almaya bas#lad@lar. Ku%c#u%k k@z, Zehra Han@ma sevinc# verdiyse de Sedat'@ mutsuz etti. C#ok k@skan@yordu Sedat k@z@. Zeynep, hizmetc#iye de yorgunluk verdi. Hidayet Bey hic# ilgilenmedi Zeynep'le K@z da ko%s#e bucak kac#@yordu ondan. Koms#ular Zehra Han@mla ilgilenmeyecek kadar kendi sorunlar@yla doluydu. C#ocuklar bu arada ve her arada bu%yu%yordu. 15 Kent duvarlar@n@ y@k@p bu%yu%meye koyuldug~undak@y@da tuttug~u du%zlu%kten de uzaklas#maya bas#lad@. Tu%menden o%tesi Fenere kadar olan yerleri beldiye paras@z olarak dag~@tt@. Bir sec#im o%ncesiydi. Kendisine arsa verilen kis#i, bes# y@l ic#inde evini yapmak zorundayd@. Ilk gu%nler, o%bek o%bek insan doldurdu dag~@t@lan alan@. Herkes inan@lmaz bir telas# ic#inde elinden kac#@vereceg~i, bir gecede tozunun bile kalmayacag~@ korkusu ile gidip arsas@n@n yerlini saptad@, sonra c#epec#evre c#omaklar c#akt@ iple c#evirdi. H@z@r Efendi, ku%c#u%k izbe dog~ramac@ ato%lyesinde bir su%re ic#in b@rakt@ c#ocuklara topac# yapmay@. Oturakl@ iskemle yapip c#ingene pembesi, tu%rbe yes#ili ve patl@can moru boyalara su%slemeyi de b@rakt@. Ufak tefek onar@m is#lerini bos#lad@. Bilmek kal@ng~@nda du%zgu%n sopalar kesti, uc#lar@n@ sivriltti bunlar@n. Hazir demetler olus#turdu. Bag~lad@. Ev yeri alanlara bu kadar kolayl@k go%steren bas#ka kimse yoktu. Beklemek, bic#imini anlatmak, sonra gidip almak, yok. S#u kadar metre kare ev yeri ic#in s#u kadar c#omak. Ipi de bas#ka yerde aramaya gerek yok. H@z@r Efendide o%c#u%lmu%s#, kesilmis#, kangal yap@lm@s# bekliyor. Bo%ylece, kentteki insanlar do%rt ku%meye ayr@l@verdi hemen. Birinci ku%me, dag~@tlan yeri beg~enmeyecek kadar. c#ok farkl@ insanlardan olus#uyordu, o yu%zden bir daha yukardayda@. Gereksinin yoktu. B@rakt@, fakir fukara sebeplesin diye. U%stelik o%yle ku%c#u%k yerlerde oturmaz lard@ banlar. Buku%me c#ok kalbal@kt@, yani gelir du%zeyleri edinivermek isteg~ini de duyanlar olmad@ deg~il ic#lerinde, ama c#ekindiler. Do%nu%p bakmazm@s# gibi yapt@lar. Ikinci ku%medekiler kendi oturduklar@ babadan kalma evlerine bir ev daha eklerlerse s@n@flar@n@n yu%kseleceg~ini sanan orta halli esnaf ku%mesi ve kentin yerlis#iydi. Kent bu%yu%yor, insanlar mantar o%rneg~i c#og~al@yordu. S#imdi ne kadar ko%tu% go%ru%nse de dag~@t@lan yerler, ilerde para ederdi. U%stelik is#lerine ortak, evlerine ortak c#ocuklar@ vard@ .Torunlar@ yetis#iyordu. Bu y@l bir kat, daha sonra ikinci. Allan@n izniyle elbet... Dahas@ da vard@, sonradan sat@l@r, az daha dis# s@k@l@r, her c#ocug~a ayr@ bir ev ac#@l@rd@. Evlatlar@n hay@r dualar@n@ almak, mezara gelmeleri, so%yle minnetle bir fatiha okumalar@... Go%zleri doyuyordu bunlar@ du%s#u%ndu%klerinde. Mal sahibi olaman@n mezarlar@nda bile kendilerini mutlu k@lacag~@na inanan insanlard@ bunlar. Daha, sonra bir ev edinmek ic#in canlar@n@ dis#lerine takmaya haz@r olanlar geliyordu. Dog~ru du%ru%st bir hesap yapsalar kendilerine olan gu%venlerin y@k@lacag~@ndan korkuyorlard@. Bes# y@l@k su%reye gu%veniyorlard@. C#ockular@n bog~az@ndan, her tu%r gereksinmelerinden kesmeye haz@r olan, go%zu%, bes# y@l sonras@ndan daha yak@n@ go%rmeyenler. Son ku%medekiler bunu bile go%ze alacak kadar kendine gu%venmeyenlerdi. Sait Bey bunlardand@. Nazmiye Han@m bir su%re direndi, kocas@n@n direncini k@rmak ic#in gitti, H@z@r Ustadan c#omaklar@ ve ipi bile satin ald@. Bo%ylece kocas@n@ yu%klendireceg~ini du%s#u%nu%yordu. Oysa bunun hic# bir yara@ olmad@. O zaman, "gu%ndelikc#ilik yapar@m, oradan gelecek parayla ag~@r aksak da olsa bitiririz, bir evimiz olur." diye tutturdu. "C#al@s#mak ay@p m@?" Kendisi inan@yor muydu so%ylediklerine, bilinmezdi ama Sait Bey, kar@s@n@n bu u%stelemelerine hic# ald@rmad@. Bo%ylece, kentte say@s@s pek az olan o son ku%meye girdiler onlar... Daha sonraki gu%nlerde, Nazmiye Han@m yap@lar@n bas#lad@g~@ kaz@lm@s# yerlerden gec#erken ag~lamakl@ oldu. Bir k@sm@ yerini seven bitkiler gibi hemen boy vermeye bas#lam@s#t@ evlerin. Bir k@sm@ c@l@zda, ama bu%yu%yordu. Baz@lar@ da H@z@r Ustan@n karamaya, c#u%ru%meye bas#lam@s# c#omaklar@ndan kopmus#, yerlerde su%ru%nen liflenmis#, c#amur- lanm@s# ipleriyle s#as#k@n ve yaln@z. Ku%c#u%lmu%s# gibiydi bu yerler. Evler ortaya bas#lad@g~@nda salt toprak olarak kald@klar@ ic#in kabuklar@na sinmis# utanm@s#larda@. Nazmiye Han@m, yaln@zca h@zl@ boy atanlar@ go%ru%yordu. Ona daha Kalakalan toprak parc#alar@ go%zu%ne deg~miyordu. Ona daha da ac@ geleni, Remziye Han@m@n evinin de h@zl@ boy atanlardan biri olmas@yd@. Eve do%ndu%g~u%ne Salt Beyle kavgaya tutus#mak ic#in o%fkesinin iyice bilenm@s# oldug~unu ayr@ms@yordu. Yaln@z, dikkatli olmak gerekti; bu konudaki kavgalar@n@ kimse duymas@n. Kar@ kocan@n bu yu%zden birbirlerini yedig~ini kimse duymas@n. Kimse. Kol k@r@ls@n.... Ertesi sabah Remziye Han@m o%n veya arka balkonun penceresinden sark@yor, Nazmiye Han@ma sesleniyordu. Iyi yu%reklilig~ini kan@tlamak ic#in dudaklar@n@ k@v@r@p go%zlerini kayd@rarak: "__Sait diyor ki, ben do%rt tane c#ocuk yetis#iriyorum. Hepsine yu%ksek tahsil yapt@rtmak boynumun borcu. O%tesi benim is#im deg~il. Kendilerinin is#i. Hem, diyor, c#ocuklar@- m@n kursag~@ndan kesip tas#a demire para sac#amam ben. Remziye Han@m'@n c#ocuklar@ iyi okumuyordu. Bu%yu%k k@z@ Enstitu%yu% bitirmis#, yenilerde de evlenmis#ti. Ortanca k@z Nazmiye Han@m@n k@z@yla Orta Okula bas#lam@s#, s@n@fta kalm@s#, Aks#am Sanat Okuluna yazd@r@lm@s#t@. Hic# is# yapmay@ sevmeyen bir k@zd@. Og~lan da onun gibi. En ku%c#u%k k@z, ikokul u%c#te, ne olacag~@ belli deg~il daha, yine de s#imdiden so%ylu%yor go%zleri okumayacag~@n@. F@nd@kc#@n@n biri, s#imdiden. Balkona yu%zu% koyun uzan@p, dermirlerin aras@ndan c#@kar@yor bas#@n@, bes# yas#@ndan beri. Peltek peltek bag~@r@yor as#ag~@ya: "__Sait Bey amcaaa! Sen ne zaman Nazmiye Teyzeyi bos#ay@p beni alacaan?" Bu so%zu% babas@ so%yletiyordu kus#kusuz, ama, daha ilkokul u%c#u%nu% s@n@fta okuyan k@z, annesiyle birlikte konken masas@na oturmak ic#in olmad@k edepsizlikleri yap@yor, su%mu%klerini ak@ta ak@ta ag~l@yor, sonra yine annesini k@zd@rmak ic#in, akan su%mu%klerini yal@yordu. Annesi ya da bir bas#kas@, her hangi bir nedenle masadan kalksa hemen onun yerine oturuyor, kag~@tlar@ s@ral@yor, c#@km@s# her kag~@d@ iziyor, kusursuz oynuyordu. Frapta da iyiydi. Pokerde de. Babas@yla kars#@l@kl@ Prafa oynuyordu. Ders c#al@s#mas@na gerek olmad@g~@n@hemen anlam@s#t@. Babas@ okulun bas#o%g~retmeniydi. Bo%ylece iki kad@n da kendi iyi yu%rekliliklerine inanarak, ama kars#@s@ndaki ko%tu% niyetli go%rerek, birbirlerini ig~neleme fasl@n@ su%rdu%ru%yor, az sonra dog~al koms#uluk ilis#kileri ic#inde birbirlerine gerc#ekten yak@n olduklar@n so%ylu%yor, buna da yu%rekten inan@yorlad@. Yine de bu iki kad@n@n deg~er verdig~i s#eyler deg~is#meye bas#lad@. Her biri kwndi yolunun dog~ru oldug~una inanmak zorundayd@, inan@yorlard@ da. Remziye Han@m: "__Sanat iyi..." diyordu. "Ne varm@s# memurlukta? Senin kocan da memur, benimki de. Ne olduk? Es#eg~in kurug~u. Og~lan@ Sanat Enstitu%su%ne vereceg~iz gelecek y@l. O bitirene kadar evimiz de biter. Og~luma gu%zel bir du%kkan ac#ar@m emekli ikramiyemle diyor Vahdet. Okumak da neymis#?" Zehra Han@ma gelince, o, Sar@seki yak@nlar@nda k@rk do%nu%m maz@l@k sat@n ald@. Bu al@s#, bedelsiz ev yeri ic#in bir kad@n@n yu%rekli, bir dig~erinin yu%reksiz davrand@g~@ gu%nlerde olmus#tu. Ikisini de s#as#@rtt@ Zehra Han@m. Neden bo%yle bir yer sat@n ald@g~@n@ sorduklar@nda, yaln@zca gu%ldu%. Bu gu%lu%s#u%n alt@ndaki uzun su%reli hesapl@l@g~@n ne oldug~unu c#o%zmeyen kad@nlar bu%sbu%tu%n tedirfgin oldular. Yeni ald@g~@ yeri de kocas@n@n u%stu%ne yapt@rtmad@g~@ ic#in eles#tirdiler. Oysa evi kocas@n@n u%stu%ne yapt@rtmad@g~@ ic#in bir zamnlar onu aptall@kla suc#layan da kendileriydi. Hemen unuttular bunu ve kars#@ c#@kt@lar: "__Biti kanland@ iyiden iyiye. O%yle ya, art@k Hidayet Bey gibi bir kocay@ ne yaps@n Zehra Han@m. Herifin k@c#@na tekmeyi atmak ic#in f@rsat kolluyor." Eg~er dog~ruysa bu so%z, biti, gu%n gec#tikc#e daha c#ok kanlan@yordu Zehra Han@m@n. Art@k Hidyayet Beyi s@k s@k go%rmu%yordu bile. Ayn@ evdeydiler ama, adam, evin en uc#taki odas@nda kal@yordu, eve girip c#@kt@g~@ saatler ha*la* belli deg~ildi ve odas@na girdikten sonra saatlerce burnunun ucunu bile go%stermiyor, ne yapt@g@ da anlas#@lm@yordu. Aynas@ vard@ Hidayet Beyin. O%yle bo%yle deg~ildi bu%yu%tme gu%cu%. Neyin o%nu%ne tutulsa tan@nmaz hale getiriyordu. Sedat bile korkmus#tu bir gu%n. Yu%zu%ne barmak istemis# yu%zu%nden tas#@p o%telerde bir yerlere uzan@r gibi bu%yu%en bir go%zle kars#@ls#@nca, ic#ini bunun gerc#ek oldug~u korkusu doldurmus#tu. Yaln@s aynas@ deg~ildi Hidayet Beyin duyanlara c#ekici gelen. Bir c#antas@ vard@. Ic#inde baz@ ilac#lar, bisturiler, pensler, to%pu%ler vard@ ama en c#ok da makaslar vard@. Sivri uc#lu c#ok sivri uc#lu, incecik, ku%t, k@sa ag~@zl@ makaslar. Sedat, babas@n@n makas kolleksiyonu yapt@g~@n@ san@yordu. Bir ara c#ocuklardan baz@s@ Sedat'@ yu%reklendir- meye c#al@s#t@, o makaslar o kadar c#oksa, babas@ farketmeden bir tanesini als@n, getirsin istediler. Bas#larda Sedat'@n kars#@ c#@k@s#@ndaki zay@fl@ktan umutlanmad@lar deg~il. Ama tez anlad@lar, Sedat ag~abeyleri dar@ltmaktan korktug~u ic#in sertc#e kars#@ c#@km@yordu ama, babas@ndan c#ok korkuyordu. Yani, koleksiyonun bozulmas@ ic#in Sedat parmag~@n@ bile k@m@ldatmayacakt@. Hidayet Bey eve geldig~inde uyumayanlar varsa, onlara sertc#e hic# ses c#@karmamlar@n@ so%ylu%yordu. Eli kay@yordu ses c#@karsa. Oysa ince is# yap@yordu. Yemig~i odas@na go%tu%ru%lu%yor, kap@ vuruluyor, onun ac#mas@ beklenmeden b@rak@p c#ekiliniyordu. Bu is#i Zehara Han@m yapm@yordu art@k Zehra Han@m eve geldig~inde c#og~u zaman kocas@n@n yemeg~i verilmis# oluyordu. Geriyle kalan ev halk@ Hidayet Beyin en uzag~@ndaki odada toplan@yor, Zehra Han@m, hizmetc#isiyle sofraya oturuyor, Sedat o s@rada yemeg~ini yemis#, hal@n@n u%stu%nde yuvarlanarak derslerini yapmaya koyulmus# oluyordu. Derselerine, C#al@s#@r go%ru%ndu%g~u% zaman daha az. zaman ay@r@yordu gerc#eke. Pekos Bill dergisinin elindeki tu%m say@lar@n@ bir kez daha okuyor, uykusu gelene kadar dersinden tek sayfa c#evirmeden oturdug~u oluyordu ama, annesi hos#nuttu og~lundan, og~lan saatlerce dersine c#al@s#an c#al@s#kan bir cocuktu. O%te odada Hidayet Bey, ince is# yap@yordu! Bacaklar@- n@n, kollar@n@n k@llar@n@ teker teker ald@ktan sonra, yu%zu%ne ve kollar@na, is#@lt@l@ bir yan@kl@k veren losyonlar@n@, ilac#lar@n@ su%ru%yor, favorilerini du%zeltiyordu, makaslara. C#ok parlak bir is#@g~@n alt@nda milmetrik o%lc#u%lerle du%zeliyordu favoriler. Aln@na do%ku%lecek sac# bu%klu%mu%nu%n uzunlug~u ve k@v@rmlar@ da milimetrikti. Kim ayr@ms@yordu bunca o%zeni kendisinden bas#ka ve nas@l bir doyuma var@yordu bundan Hidayet Bey? Is#lerini bitirdikten sonra ilac@n@ al@yor, bazan yatag~@na gidecek gu%cu% bile yitirerek, go%zlerindeki parlakl@g~@n bayg@n bir sarhos#lug~un matl@g~@na do%nu%s#mesini, go%vdesinin @l@k, huzurlu bir yaz sonnu denizinde oks#an@r gibi dingin bir gevs#eklig~e teslim olmas@n@ bekliyor, sonras@n@ da an@msa- m@yordu. Zehra Han@m, eve c#ok gec# do%ndu%g~u% geceler, kocas@n@n kap@s@n@ birkac# kez t@r@kdat@yordu. Hidayet Bey kendinden gec#memis#se hemen bag~@r@yordu: "__Defol... Defol pis orospu. Kimin koynundan c#@kt@ysan. oraya yallah! Evime ayak basma benim. Odama da ayak basma..." Sesi c#@kmazsa eg~er, o zaman yavas#c#a odaya giriyordu Zehra Han@m. Kocas@ yatag~@nda deg~ilse, koluna girip yatag~@na kadar gu%tu%ru%yor, yatag~@n ic#ine itiyordu. Sevgi deg~il,ilgi bile yoktu bu davran@s#@nde. Hastane gu%nlerinden al@s#t@g@ go%rev duygusuydu kendi- sine bunlar@ yapt@rtan. Bu s@rada, kocas@n@n k@sac@k donuna tiksinerek bak@yordu. Evde hep donla dolas#@yordu Hidayet Bey. Yaz ve k@s#. O k@sac@k, kar@ donuna benzeyen donlardan bas#kas@n@ giymiyordu. Bunlar, hizmetc#i kad@n@n sokaktaki koms#u kad@nlara anlattklar@yd@. Kad@n, konus#tug~u su%rece, bas#@n@ elindeki dantelden kald@rm@yordu. Bas# o%rtu%su%nu%n uc#lar@ndan birini ag~z@na al@yor, so%zcu%kleri, o @slak tu%lbentten su%zu%lerek c#@kt@g~@ ic#in, @sl@kl@ bir @slakl@kla uzuyordu. "__Zavall@, ablam, neler c#ekiyor, ben olsam..." diyordu. Kocas@, u%stu%ne kuma getirmis# bir kad@nd@ bu. Kuma ag~@r basm@s#, kad@n u%c# c#ocug~unu ag~layarak b@rakm@s#t@ kocas@n@n evinde. Zehra Han@m@n evinde bir c#at@ bulmus#tu s@g~@ncak. Kad@nlar@n hepsi de kendilerinin izlemesi gereken dog~ru yolu sapatayam@yor ama bir bas#kas@n@n nas@l davran gerektig~ini biliyordu. Belki de kendi dog~rular@n@ bulamama yeteneksizlikleri, bas#ka yetenklerinin gelis#me- sine neden oluyordu. Yeterli deg~ildi bu, c#u%nku% her biri kendi kaderini boyun eg~mis#likle su%ru%du%ru%yordu. 16 Sec#imler yap@ld@. Zehra Han@m bu%yu%k u%zu%ntu% duydu sonuc#lardan. Bu u%zu%ntu%, gu%nden gu%ne uzaklas#t@g~@ kom#ular@na yaklas#t@rd@ kendisini ister istemez. Biraz at@p tutumaya, ic#ini sog~uttkan sonra de yendin umutlamaya gerekisinmi vard@. Sait Bey, ona iyi bir dost oldu bu gu%nlerde. Kars#l@kl@ oturuyor, Menderes'e at@p tutuyorlard@ Birbirlerinin k@zg@nl@g~@n@ c#og~alta, bitmez tart@s#mala- ra dald@lar. Nazmiye Han@m da hic# eksik kalm@yordu bu tart@smalardan. Sait Bey kad@nlar@n uluorta ve tutars@z so%z y@g~@nlar@n@ gu%lerek dinliyordu, yine de bu so%zlerde onun da yu%reg~ini sog~utan bir s#eyler vard@, K@zg@n bir sac#t@ yu%rek. U%stu%ne damlayan suyun serinlig~i yoktu ama caz@rt@s@ doyum veriyordu. Nazmiye Han@m bir gu%n dayanamad@; kocas@n@n dizleri, dirsekleri yamal@ pijamas@n@ sokag~a c#@kar@p, pantolonu bel lastig~inden, ceketini de omuzlar@ndan tutarak sallad@: "_Bu pijamay@ o boyal@ sac#l@ Menderes'e go%ndereceg~im. Go%rsu%n de memurunun ne halde oldug~unu anlas@n. K@ss@n c#enesini. Hic# deg~ilse milleti kuru so%zle oyalamaktan vaz gec#sin. Utans@n az@c@k. Utans@n!" Go%zleri, o s@rada yuklar@ kat@n balkonundayd@. Bas#bakan oradaym@s# da, yu%zu%nu% go%stermeye korkarak Nazmiye Han@m@ diniyormus# gibi. Gerc#ekte Nazmiye Han@m@n derdi, bu yak@nmalar@n@ Remziye Han@mla kocas@na duyurmakt@. Onlar@n Menderes'i ve partisini tutumalar@na k@zm@yordu, hay@r bu deg~ildi k@zg@nl@g~@, neden tuttuklar@n@ c#ozu%mleye- miyordu, Buydu neden. Kendisinin Pas#ay@ tutumas@ ic#in k@zg@nl@ktan bas#ka bir nedeni olmad@g~@n@n fark@nda deg~ildi. Nazmiye Han@m, Ikinci Du%nya Savas#@n@n ilk y@llar@ndan bas#layarak, tu%m savas# y@llar@n@, ko%ylerde gec#irmis# bir o%g~retmen kar@l@g~@n@n akla geldik gelmedik tu%m zorluklar@n- dan gec#mis#ti. C#ocuklar@n@n ac#l@g~@n@ kuru u%zu%mle ve kendisinin evde yapt@g~@, yar@ pis#mis#, yar@ c#ig~ nohut leblebileriyle gec#is#tirmeye cal@s#m@s#t@. Og~lanlar@n pantolon- lar@n@n ic#ine giydireceg~i donlar@ bile bulamad@g-@ y@llar olmus#tu. Ancak bu eve geldikten sonra, evin kiras@ da ucuz oldug~u ic#in, Amerikan bezi alacak, onlar@ kirec# kaymag~@na yat@racak, ag~art@p don dikecek kadar du%zelmis#ti durumu. Ama bu adamlar geldig~inden beri... Du%zelecek demis#lerdi, her s#ey du%zeleck... Hic#bir s#eyin bedeli geriye gitmiyordu. Hic#bir s#eyi bir gu%n o%ncesinin fiyat@yla almak olanag~@ yoktu. Eskiden, Pas#a hic# deg~ilse memuruna kumas# dag~@t@rd@, bunlar@n du%s#u%ndu%g~u% bile yok. Hangi anne ve baba c#ocuklar@n@n ilk mu%ru%vetini, su%nnet mu%ru%vvetini go%rmek istemezdi? Oysa Nazmiye Han@m bunda da burukluk duyuyordu. Bunun nedeni de bas#taki Menderes. Memurun u%c# kurus# maas#@n@ do%rt kurus#a c#@karamaz m@yd@ istese? Istemiyordu ama. O yu%zden Alkan Orta sona gec#tig~i y@l, Akkan da ilkoklu bitirdig~inde, iksininkini birden ko%yde kestirtivermis#ti Nazmiye Han@m@n ag~abeyi. Davuclu bir iki do%nenmis#, zurnac@ tam bir hava bile c#almamam@s#, cekip gitmis#lerdi. Bir su%nnet fesi bile koyamam@s#lard@ og~lanlar@n bas#@na. Yald@z serpmeli bir fes. Menderes'in yu%zu%nden. Hem, ikinci mevki trene de binmemis#ti daha. Bunun da sebabi Menderes'ti... Zehra Han@m da kars#@yd@ yo%ntime ama, onun sorunlar@ Nazmiye Han@m@n sorunlar@ndan farkl@yd@. Sedat tu%m bir gu%n ic#in tutulmus# taksiden inmemis#ti aks#ama kadar. Saten giysisi, k@rm@z@ pelerini, Maas#allah yaz@l@ takkesinin ortas@nda parlayan salland@kc#a go%z alan bes#ibiryerdesi, go%g~su%ne tak@l@p entarisini as#ag~@ya dog~ru c#ekis#tiren alt@nlar@yla gu%n boyunca ak@lna esmis# arkada, arkadas#lar@n@ can@ s@k@l@nca arabadan indirmis#, kimse de kas#@yla go%zu%yle olsun "ay@pt@r" dememis#ti. Indirdig~i c#ocuklar bile al@nm@s# go%ru%nmemis#lerdi. U%zu%lmu%s#lerdi kus#kusuz ama bunu belli etmemeye c#al@s#m@s#, ellerinden birini ag~@zlar@na sokarak ya da ag~@zlar@n@n ac#@kl@g~ndaki bir hayranl@k anlat@m@n@ gizleyemeyerek Sedat'@n go%zu%nu%n ic#ine bakm@s#lard@. Kap@n@n o%nu%nde bitmez havalarla davul, zurna c#al@yordu. Sedat en uzaklara gitme komutunu veriyordu. Su%ru%cu% gaza bas@yordu. Deniz k@y@s@ndan gitmek istiyordu. Denizin ag~@r kokusu pencerelerden s@z@p araban@n ic#inde c#o%rekleniyordu. S@k s@k da evin o%nu%nden gec#ilmesini istiyordu Sedat. Su%slu% araban@n alt ya da u%st ko%s#eden k@vr@ld@g~@n@ o%nce c#ocuklar ayr@ms@yor, onlar@n aras@ndaki k@p@rdasma ve bu kez bindirilecekleri umuduyla bag~r@s#mala- r@, c#alg@c@lar@ uyar@yor ve davul da zuma da part@rt@y@ art@r@yordu. Sedat su%ru%cu%ye durmamas@n@, h@zla gec#ip gitmesi komutunu verince, su%ru%cu% kornay@ f@yakal@ ve s#@mar@k o%ttu%ru%yor, Sedat oturdug~u yerde ard@na iyice dayanarak evin o%nu%nden ayr@lamayan c#ocuklar@n go%zlerin- den akan eriyik haldeki binme isteg~ini go%rmezden gelip, h@zla c#ekip gidiyordu. Demek, Nazmiye Han@m hepten hakl@ deg~ildi neden olarak go%sterdig~i s#eylerde. Zehra Han@m onun ezildig~i s#eylerin alt@nda ezilmiyordu. C#ocug~una kars#@ go%revini bir gu%zel yapm@s#t@ Zehra Han@m. S#ehzade modeli su%nnet giysis ic#inde gec#en bir gu%nu%, bir s#ehzade nas@l yas#arsa o%yle yas#atm@s#t@ og~luna. Yine de kars#@yd@ bas#takilere. S#imdilik Ilc#e Yo%netim Kurulundaki bir doktoru go%zu%nu%n tutumad@g~@n@ so%ylu%yordu. Partinin ic#inde hep o tip adamlar vard@. Peki ama nesi vard@ bu adam@n?... Ko%ylu%lerin en kolay gittig~i doktordu. C#ok gerekmedikc#e ondan bas#ka bir doktora gitmeyi istemezdi ko%ylu%ler. Adam, para ic#in s@kbog~az etmiyordu ko%ylu%leri. Ne verirlerse al@rd@. Sert davranmazd@. C#og~ukez eczaneye bile go%ndermezdi. Varsa ilac# o%rneklerinden verildi. Parayla verirdi bu o%rnekleri, yine de bu davran@s#@ ko%ylu%lere gu%ven verirdi. Tatl@ dilli, yumus#ac@k bir adamd@. Kar@s@ oyun arkadaslarar@vd@ Nazmiye Han@m ve dig~erlerinin. Su%rekli bir oyun arkadas#@ deg~ildi, ancak daha yu%ksek oynayan arkadas#lar@n@ bulamad@g~@nda oynard@ bizimkilere. Hic#bir zaman da onlar@ evine c#ag~@rmam@s#t@. Her gelis#inde deg~is#ik giysiler olurdu s@rt@nda. S#as#ar kal@rd@ hepsi. Hatta Madam Mariya bile s#as#ard@ kad@n@n o kadar c#ok giysisi olmas@na. Evet, Esperans bir zamanlar her gu%n bir giysi dikerdi kendine ama, Esperans'@n babas@n@n kocaman bir kumas# mag~azas@ vard@. Sonra dikis# ic#in para vermezdi Esperans. Is#ini kendi go%ru%rdu%. Oysa bu kad@n, eteg~indeki so%ku%k ic#in bile giysilerini teriziye go%nderiyordu duyduklar@na go%re. Ayr@ca c#antalar@, ayakkab@lar@, girdig~i yeri sar@p dolduruveren, ag~@r yap@s#kan kokular@... Ne kadar beg~enmemeye, kad@n@n kendisi ic#in c#okk para harcamas@n@ ay@plamaya c#al@ss#alar, onun kendinden sar@ sac#lar@, mavi go%zleri dilini alt damag~@na bast@rarak olus#turr lus#turdug~u s#@mar@k peltek konus#ma- s@ kars#@s@nda bir tu%r as#ag~@lanm@s# olduklar@ duygusundan kurtulamazlar, kad@n@n evlerine gelmesinden sevinc# duyarlard@. Zehara Han@m, bu kad@nla oyun oynad@klar@ ic#in k@z@yordu koms#ular@na. En c#ok Nazmiye Han@m'a k@z@yordu. Haydi Remziye Han@mlar, kad@n@n kocas@yla ayn@ partiyi tutuyor- du, o yu%zden kuyruklar@ birbirine bag~l@yd@, Madam@nsa sag~@ solu belli deg~ildi, ya Nazmiye Han@ma ne oluyordu? Kad@n@n onlar@ hor go%rdu%g~u%nu%, evine almaya yanas#mad@g~@n@ go%rmu%yor muydu? Madam Mariya'ya k@zm@yordu. Madam Mariya'n@n akl@, kendilerinin ak@llar@n@n erdig~i is#lere ermez, onun ak@l@n@n erdig~i is#lere de kendi ak@llar@ ermezdi. Madam Mariya ak@l@n@n ermedig~i is#lerde herkese evet demeye haz@rd@. Bas#ka hesaplar ic#indeydi o. Vars@n o%yle olsun. Ama, Nazmiye Han@ma yak@s#m@yordu bu yapt@g~@. Nazmiye Han@m, go%zlerini ac#a ac#a soruyordu: "-Nedir bu kad@nla, daha dog~rusu kocas@yla al@p veremedig~in a Zehra Han@m? Parisini tutu yorum ben. ama adam pek a*la*, iyi bir adam. Sen de amma yu%kleniyorsun ha..." "- Ben yu%klenmiyorum. Siz o adam@n surat@na bak@yor, bir sey san@yorsunuz." "-Yoksa bir eski kuyurk ac@s@ falan m@ bac@m? Hastaneden, mastaneden?" Tam ortas@na m@ basm@s#t@ parmag~@n@ Nazmiye Han@m? Hic# yan@t vermemis#ti kars#@s@ndaki. Eteg~i bir sag~a bir sola savuralarak, kalc#alar@n@n k@zg@nl@g~@na uyarak dalgalanm@s#t@ ard@nda. Nazmiye Han@m, konus#may@ her zaman oldug~u gibi, kocas@na aktard@: "-Bir s#eyler var Sait. Bu doktorla Zehra Han@m aras@nda bir s#eyler gec#mis#." "-Sana ne kar@... Olmus#, gec#mis#. B@rak s#u herkesin is#ine burnunu sokmay@." "-Yahu ne bic#im adams@n, bir s#eyin asl@n@ o%g~renmek neden bas#kas@n@n is#ine kar@s#mak olsun?" Belki de bu soruydu kad@nlarla erekler aras@ndaki fark. Kad@nlar her s#eyi o%g~renmeye haklar@ var s#eylere ay@racak ayr@nt@lar@n ic#inde yitip gidiyor, bu%yu%k s#eylere ay@racak zamanlar@ kalm@yordu. Belki ak@llar@ da. Bir aks#am u%zeri, yemek masas@n@n bas#@da bir o%yku%yu% belki de onuncu kez anlatmaya c#al@s#an, anlat@rken anlatt@g~@ s#eyleri unutup c#enesini avucuna dayayarak an@msamaya c#al@s#an Sait Beyi, yapay bir ilgiyle dinledig~imiz s@ra, sokag~@ sesler doldurdu. Bu seslerin ic#inde en belirgin olan@ Zehra Han@m@n sesiyidi. Annemin, c#@kmay@n, bakmay@n diye go%zleriyle kollar@yla yapt@g~@ uyar@lara ald@rmad@. Kap@ ac#@l@r ac#@lmaz da en o%nce Eren, bacaklar@n@ aras@ndan s@yr@l@p Zehra Han@mlar@n evine kadar kos#tu. Daha o%nce gelmis# olanlar kap@n@n o%nu%nde bir c#ember olus#turmus#tu. Bizler daha yar@ yola gelmeden, Eren yu%zgeri do%ndu%: "-Zehra Teyzeyi polis amcalar go%tu%ru%yor..." Zehra Han@m, s#ac@ bas#@ dag~@lm@s#, bag~@r@yordu. Silkinip tombul kolunu polisin elindenkurtarmak istiyor, iki de bir bu devinimi yineliyordu. Anlas#@labilecek gibi deg~ildi konus#ulanar. Ama c#ok so%z edilmiyordu oratada. Su%rekli yinelenen birkac# so%z... "-Yolcu memnun, hanc@ memnun," diyordu Zehara Han@m. "Kime bir ko%tu%lu%g~u%m dokumus# benim? Sorun bakal@m s#imdiye kadar kimseye kaynat@lmam@s# ig~neyle ig~ne yapm@s# m@y@m, kimseden fazla para alm@s# m@y@m? Size ne..." Yineliyordu "Size ne diyorum!.." Bir evin o%nu%ne var@ncaya kadar Zehra Han@m go%tu%ru%lmu%s#tu% bile. Sedat ag~z@, burun delikleri ve go%zleri k@zarm@s# ag~l@yordu. Hidayet Beyin go%ru%nu%mu% s#as#@rtc@yd@; ayag~@na bir pijama pantolunu gec#irmis#ti ve ayakta o%ne, arkaya sallan@yordu. Sarkac# gibiydi go%vdesi. Go%zleri ik ince c#@zgi go%ru%nu%mu%ndeydi, yar@ aral@k. Ama, en c#ok dikkati c#eken s#ey, yu%zu%ndeki o gizlemeye c#al@s#@lan hos#nutluk duygusundu. Kar@s@yla birlikte gitmek isteseydi, polislerin ona engel olmalar@ so%z konusu deg~ildi ama o kar@s@ya birlikte gitmeyi ak@l@na bile getirmemis#ti herhalde S#imdi kar@s@n@n s#amatas@ kesilince kendisini toparlamaya c#al@s#@yordu: "-Seyir bitti, hepiniz defolun art@k!..." Sedat'@ kolundan sertc#e c#ekti, kap@y@ c#arpt@. Hizmetc#i kad@n, ablas@n@n ard@ndan kos#tug~u ic#in gerilerde kalm@s#t@, o da ic#leri giremedi. Kap@y@ c#alacak kadar du yu%rekli deg~ildi. Kap@n@n dibinde c#o%melip, kollar@n@ koynuna soktu, sessizce ag~lamaya bas#lad@. Kap@ c#arp@nca, herkes dondu bir su%re. Sonra kendilerini toparlayanlar evlerine dog~ru yu%ru%du%ler ag~@r ag~@r, bizler da artlar@na tak@ld@k c#ember c#o%zu%ldu%. Remziye Teyze m@r@ldand@: "-Ig~ne yapt@g~@ birini o%ldu%rmu%s#tu%r. Kan yerde kal@r m@? Pis s#armuta. Hangimizin evine polis geliyor? Sokag~@n da ad@n@ kirletti bu kar@. Oh olsun!" Kimse sesini c#@karmad@. Annem, Remziye Teyzenin ciddi oldug~una inanmak istemiyordu. Eg~ildi, yak@ndan yu%zu%ne bakt@. Remziye Teyzenin h@nc@, yu%zu%ne yaz@l@yd@ san@r@m, sesini c#@karamad@ Nazmiye Han@m. S#as#k@nd@. Ama, kap@ndan girince, daha fazla dayanamad@, derin bir soluk veris#iyle: "-Bok Kar@..." dedi. Bu so%z suc#unu ha*la* o%g~renemedig~imiz Zehra Han@ma deg~il, Remziye Teyzeye so%ylenmis#ti. Ya Zehra Han@m gerc#ekten birinin zehirlenip o%lmesine neden olmussa? O%yle bile olsa Remziye Teyzenin sevinmesi ic#in bir neden yoktu. Hic#bir neden... C#ekis#meleri hangi boyutlarda olursa olsun, bu%yu%k bir kine do%nu%s#mesinde sakatl@k vard@. Belki dog~ruydu Remziye Teyzenin bo%yle du%s#u%nmesi. Ben daha yeteri kadar bu%yu%memis#tim. Bu%yu%kleri anlayacak kadar bu%yu%k deg~ildim daha. "_Yat@n art@k, yar@n okul var. Kimseyi kald@rmam bak@n..." Nazmiye Han@m bunlar@ sert sert so%yledi ama hemen ard@ndan gu%lmeye bas#lad@. Herkes gu%ldu%. C#u%nku% bizler art@k Iskenderun'a ortaokuldu okumuyorduk. U%stelik tatildey- dik. Ertesi gu%n o%g~leden sonra ug~rad@ Zehra Han@m. Kucag~@nda Zeynep vard@. Uzun sure hasta yatm@s# insanlar@n halsiz, solgun go%ru%mu% ic#indeydi. Zeynap, elindeki bisku%viyi kemirmek istiyor ama yemek istemiyordu. Kopar@p @slatt@ktan sonra yerlere tu%ku%ru%yordu. Ag~lamak istedig~i belliydi c#ocug~un. Zehra Han@m sonunda k@zd@, kucag~@ndan indirdi, k@c#@na bir tokak patlatt@: "-Sus be k@z@m. Iki laf edeceg~im alt@ u%stu%." Annme do%ndu%: "-S#uncag~@z@ da bas#@ma bela ettim. Kes#ke olmasayd@." Annem bu "kes#ke olmasayd@"n@n u%stu%nde durabilirdi ama durmad@, durmak istemedi: "-Geri ver bac@m... Bakam@yorum de. Bu zor bir is#. Bilmiyor musun, Fotog~rafc#@n@n Lamia Han@m dis#ini s@kt@ s@kt@, sonunda pes etti. Gecem, gu%ndu%zu%m belirsiz, c#ok yoruluyorum, de. Yalan da deg~il ki." Zehra Han@m bu so%zleri duymazdan geldi: "-Gece bas#@ma gelenleri go%rdu%nu%z deg~il mi?" "-Valla...Bir s#eyler go%rdu%k ya, ne oldu ne bitti anlayamad@k. Hidayet Bey de can@ sag~ olsun, bir s#ey sorulacak adam deg~il." Korkarak bakt@ yu%zu%ne Zehra Han@m@n. Annem o anda, yeni bir tart@s#man@n c#@kmas@n@ istemeyen o pek kad@nca duvarl@g~@ ic#indeydi. "-Hakl@san. Iyi ki sormad@n@z. Zaten koca olsa...Allah as#k@na Hidayet koca olsa b@rak@r m@yd@ kar@s@n@ tek bas#@na. N'aparasan yap, der gibi. Polisler bile bu is#e s#as#t@. Nas@l bir herif bu seninki abla, dedi bir tanesi. Dog~ru so%yledi. Nas@l bir herif bu, benim paralar@m@ yerken iyi. Ilac#lar@n@..." Kesiverdi birden. Derin derin soluk ald@: "-Sizin doktorun is#i," dedi. "Bos#una so%ylemiyordum, alc#ag~n biri bu herif diye. Is#te beni sonunda konu koms#uma da mu%s#terilerime de rezil etti. Bir s#ey c#@kmaz bu is#ten, c#@kmaz ya, yine de insanlar@n ko%tu%lu%klerini anlamak ko%tu% s#ey. Kand@rmas@ daha iyi insan@n kendini. Isin ic#ine parti Dayanamad@m: "-Zehra Teyze ne oldu, ne istiyor sizden anlatsan@- za." "-Hep doktor Hilmi Beyle o pis herifin c#ekis#mesi yu%zu%nden bu. Hilmi Beye dis# gec#iremeyince, dis# gec#ireceg~i birini ug~ras#mak. Bir defa yolda kars#@ls#t@k. Ko%pek gibi h@rlad@ u%stu%me. Yok ruhsat almam@s#@m da, ruhsats@z ig~ne is#i girince.." yap@yormus#um da... Beni su%ru%m su%ru%m su%ru%ndu%reckmis# de... Hos#t ko%pek... Tabii bo%yle diyemedim. Du%n aks#am ak@llar@nca suc#u%stu% yapacaklar. Ben o gelen polislerin hepsine ig~ne yapt@m be. Bu%gu%n bebesi hasta olsa, du%n geceki polis, yine bana gelir. Ba#kas@na gitmez bana gelir. Neyin su%c#u%stu% bu? Herkes memnun benden. Ruhsatm@s#... Neyin ruhsat@? Neymis# ruhsat? Alt@ u%stu% bir ka*g@t parc#as@." Anlas#@lmas@ o%yle kolay deg~ildi so%ylediklerinin. Hilmi Beyle dig~er doktorun c#at@s#mas@ndan Zehra Han@ma neydi, neden onu s@k@s#t@r@yorlard@? Herhalde olay c#ok o%nemli deg~ildi, o%nemli olsayd@ Zehra Han@m@ neden b@raks@nlar? Ne oluyordu peki eve gece gelmeler, bag~@ra c#ag~@ra go%tu%rmeler? Gu%ndu%zleri kim bitirmis#i? Yoksa doktor, Zehra Han@m@ komsular@na kars#@ ku%c#u%k du%s#u%rtmek istemis#ti de o mu haz@rlatm@s#t bo%yle bir go%tu%rmeyi? "-Gec#ti, gec#ti art@k, her s#ey gec#ti," dedi annem. "Allah dog~rulya. Sen go%nlu%nu% temiz tut. Bak is#te ald@g~@n dualar o%nu%ne geldi, seni korudu." Gec#mis#ti. Her s#ey gec#misti. Yar@n, sabah@n erken saatinde yine ig~neye c#@kard@ Zehra Han@m. Doktor da ettig~iyle kal@rd@. Oysa o%yle kolay bas#layamad@ c#al@s#maya Zehra Han@m O%nce efelenmis#ti ama bu efelik gu%nler gec#ikc#e yerini korkuya b@rakt@. Biz Antakya'ya do%nerken c#al@s#maya bas#lamam@s#t@ daha. Kasp@s@na gelenleri bile geri c#eviriyor- du. Dig~er yar@ y@l@ bitirp, tatil ic#in eve do%ndu%g~u%mu%zde, ha*la* c#al@s#m@yordu Zehra Han@m. Deg~is#mis#ti. Zehra Teyze olmus#tu yeniden. Bir su%re ig~necilik yapm@s#, iyi para kazanm@s#, s#imdi art@k c#al@s#may@ b@rakm@s#t@. Koyu bir ismet Pas#ac@yd@. Ku%c#u%k bir kentin, olaylar@ tu%m boyutlar@yla deg~erlendirmekte yetersiz insanlar@ndan biriydi. Ku%c#u%k gec#irmek ve doyuma varmak ic#in politika yap@yordu. go%ru%s# ac#@lar@ndan bakarak ve ic#ini sog~utmak, zaman Kucag~@nda, iki yas#@na gelmesine kars#@n, kucakta dolas#mak- tan bas#ka hic#bir hos#nutlug~u kabullemeyen m@zm@z bir evlat@k vard@. Kocas@ kendisine ve her s#eye kars#@ ilgisizdi. Sokag~@n al@s#@lm@s# kad@nlar@ndan biriydi yaz@n buldug~umuz kad@n. Oysa birkac# ay o%nceki Zehra Han@m bu deg~ildi. C#ekicilig~i yitmis#ti art@k. Ne tu%r olursa olsun, yitmis#ti bir s#eyler... 17 O yaz, Esperans'@ ikinci nis#anlad@ Madam Mariya. Bu kez nis#an bir toplant@yla kutland@. Madam Mariya go%steris# yapmak istiyordu. Yu%zu%kleri Sait Beye verdi taks@n diye. Sait Bey gu%zel konus#tu. Esperans'@n daha o%nce hic#bir bag~lant@s@ olmanm@s# gibi, elinde bu%yu%yen bir c#ocug~u yitirmekle duydug~u hu%znu% de anlatt@. Madam Mariya zaten ag~l@yordu. Toplant@n@n bas#@ndan beri go%zu%ndeki yas#@ dindiremis#ti. Daha da c#ok ag~lad@. Ic#eri kac#t@. Mufag~a girip kap@y@ u%stu%nden kilitledi. Og~lan, -Esperans'@n yeni nis#anl@s@ -aptal aptal sag~@na bakt@. Sanki so%ylenen- ler kendisiyle ilgili deg~ilmis# gibi anlams@zd@ bak@s#lar@. Esperans c#ok yu%ksek topuklu ayakkab@lar giydig~i ic#in, nis#anl@s@ iyice k@sa duruyordu. Gu%zel yu%zlu% bir og~land@. Mahc#up, sessiz. Pantolonu ayakkab@lar@n@n u%stu%nde k@vr@mlar olus#turmus#tu. Remziye Teyze, zalimce so%ylendi: "Og~lan bu%yu%rse ya da elbise y@kan@rsa diye du%s#u%nu%p pantolonunu uzun yapt@rmps#lar. Hakl@lar..." Buyu%k du%kka*nlardan birinde, bir ayakkab@c@da tezga*h- tard@ c#ocuk. Ilkokludan sonra babas@ okutmam@s#. Du%kka*n@- na alm@s#. Kuyumculuk o%g~retmeye bas#lam@s#. Ama ag~abeyi, kardes#inin zenaati o%g~renmesini hic# istemiyormus#. C#ok ezmis# c#ocug~u. Babas@ o%nemli olan satmay@ o%g~renmesidir, demis#. S#imdi bu ayakkab@c@n@n yan@ndaym@s#. C#ocug~a herkes burun k@v@rd@. Esperans, nis#anl@s@yla hic# ilgii deg~ildi. C#u%nku% bu c#ocuk, Esperans'@n okudug~u resimli dergilerin erkek kahramanlar@na benzemiyordu. Gece boyunca, bir kez og~lan@n yu%zu%ne bakmad@. Tek so%zcu%k etmedi. Surat@ as@k dolas#t@. Bas#@na, parlak tas#lardan tac@ and@ran bir su%s yerles#tirilmis#ti. Tac# eg~rildi, bir go%zu%nu% kapatt@ inad@ndan du%zeltmedi. Sait Bey Amcas@n@n ortal@g~@ @s@nd@rmak ic#in yaptig~i s#akalara da gu%lmedi. Madam Mariaya, gece boyunca mufak, bu%fe ve sehpalar aras@nda mekik dokudu. Jozef amca, nedense bu geceye kat@lmad@. Og~lan@n annesiyle babas@, bas# ko%s#ede duran koltuklara kuruldur. Madam Mariya'n@n bu bu%yu%k maroken koltuklar@ nis#anl@lar ic#in ay@rd@g~@ anlas#@l@yordu ama, og~lan@n annesiyle babas@ hic#bir s#eye ald@rmadan, hic#bir davet beklemeden gidip oturmus#lard@ oraya. Esperans'a Madam Mariya'ya Madam Mariya'n@n koms#ular@na, nis#an yu%zu%klerini takan Sait Beye yukardan bakmalar@n@ su%rdu%rdu%ler. Bir s#ey yemediler, ic#mediler. Og~lan@n annesi biraz ag~@r is#tiyordu galiba. Ara s@ra kocas@yla Arapc#a u%c, bes# so%zcu%k konus#tu. Adam o s@ra sesinin elverdig~ince bag~@rd@ kar@s@na Madensi bir sesi vard@ kad@n@n. Sustuktan sonra bile kulaklarda sinir bozunc titres#imler b@rak@yordu. Nazmiye Han@mla Zehra Han@m bas#bas#a verip kaderi yazd@lar: "-I@@hhh! Bu is# yu%ru%mez. Madam Mariya'n@n yorgunlu- g~u bos#una. Bu nis#an tez zamanda at@l@r." Sabah, erkenden Madam Mariya Nazmiye Han@ma geldi. Umutlanmak istiyordu. Naziye Han@m ne k@rd@ umudunu, ne de sag~lamlas#t@rd@. O zaman Madam Mariya, Nazmiye Han@m@ inand@rmak istedi: "-Bu og~lana, Iskenderun'un en bu%yu%k kuyumcusu du%ka*n@nda ac#acak ben... Bak, go%ru%r." Og~lan@n annesi babas@ Ramon'lar gibi gelip gitmediler Madam Mariya'ya. Iki kez og~lan geldi. Nis#anl@s@n@ al@p giderken, Madam Mariya bu yaln@z c#@ks#tan hos#nut olmad@g~@n@ go%stermek ic#in midesi yan@yormus# gibi yu%zu%nu% burus#turdu, ama sesini c#@karmad@. Armag~an vermesini de bilmiyordu bu c#ocuk. Hic#bir s#ey getirmedi nis#anl@s@na . Madam Mariya, birkac# kez giyindi, su%slendi, takt@ tak@s#t@rd@, og~lan@n evine gitti. Yine de o evden kendisine gelen olmad@. En ko%tu%su%, Esperans'@n su%rekli as@k duran yu%zu%ydu%. Madam Mariya ag~z@n@ ne ic#in ac#arsa ac#s@n, k@z@ hemen paylamaya bas#l@yordu annesini. Bir gu%n sesi sokakta c#@lad@, dalgaland@: "-Bana kocay@ sen arama art@k. Sen ne istiyorsun ben anlam@yorum. Hic# anlam@yorum. Rahat b@rak Mama. Rahat b@rak beni. Herkesin arada sokma beni Mama..." 18 Ermeni do%nmesi Zekiye Kad@n@n evinin bahc#esi, yaln@zca engebeli bir toprak y@g~@n@yd@. Yer yer iyice bas@lm@s#t@. Yer yer, bitmeyen yag~murlarla kabar@rd@. Toprag~@n kabarmas@ hic#bir is#e yaramazd@. Kimsenin akl@na bir s#eyler ekmek, yetis#tirmek gelmiyordu c#u%nku%. Tohumu kim bilir nereden uc#mus# bir papatya, bir kuskus c#ic#eg~i ve c#okc#a ayr@k otu bas# veriyordu. Toprak sonra so%nu%yordu. Mor bir salk@m vard@ bahc#ede. Dallar@ yapraktan c#ok c#ic#ekle bezenirdi. Gu%nes# vurur, go%kyu%zu% salk@mlar@n alt@ndan bak@ld@g~@nda @s#@k sac#an ve yas#ayan bir mora do%nu%s#u%rdu%. Salk@mlar ve go%kyu%zu% birbirinin ic#ine girdig~inde yu%rek ag~r@maya bas#lard@. Yag~mur yag~arsa, mor salk@mlar karaya yaklas#@r,u%stu%ne c#epec#evre kapaklanm@s# kurs#uni go%kyu%zu%nde, sakin bir aks#am gu%nes#inin gittig~ini duyur- maya koyulur, gu%nes# c#ekip gittikten c#ok sonra da ard@nda bu @s#klar@ b@rakt@g~@ sanr@s@n@ olus#urudu. Bak@lmaz bir go%kyu%zu% olurdu go%kyu%zu% o zaman. Bitis#lerin elle tutulur go%ru%ntu%su%ydu% bu. Bak@lmamal@yd@. Sakin... Sakin... Hu%zne tutsak olmak, o yas#@n doyum yolu deg~ildi. Yu%ksek bir duvar@n ard@nda ama duvar@ amm@s#, ac#@k mavi bir go%kyu%zu%nu%n o%nu%nde durur go%rmu%s#tu%m onu ilk kez; genc# bir ag~ac#ti o zaman. Gu%rbu%zdu%. Sonra, yas#lanmava baslad@. Belki de ilk go%rdu%g~u%mde bile c#ok genc# say@lmazd@. Gu%rbu%zlu%g~u% gerc#ekti ama. Zaman, ona da vurdu sonra. Deg~di yahut. Deg~dikten sonra da bir daha gitmedi. Go%vdesindeki diri koyuluk ac#@lmaya bas#lad@. Damarlar@ derinles#ti. Bu%yu%k iki dal@ndan, sokag~a yak@n olan@ kurudu. Kimse c#@k@p kesmedi o dal@. Go%vdeye, soluk ve halsiz ve bitmis#, as@l@ kald@, y@llarca. Sag~lam kalan dal, bas#@n@ al@p go%kyu%zu%ne dog~ru uzanmas@n@ su%rdu%rdu% durdu. Yas#lan@yor, daha yavas# bu%tyu%yor, ama bu%yu%yordu. Ana dalda bu%yu%me olmasa bile, her bahar, daha o%nceki bahardan yukar@ya uzanan bir y@g~@n salk@m@ yu%klenmis# bir yeni dal@ daha oldu. O salk@m@ ilk go%rdu%g~u%m c#ocuk gu%nu%mde, yak@n@mda olsun istemis#tim. Her zaman da yak@n@mda istedim. Gu%nes#li gu%nlerin @s#@g~@ c#ic#klerini yar@ saydaml@g~a do%nu%s#tu%- ru%yor, uzanmak, avucumda tutmak isteg~i uyand@r@yordu ic#imde. Oysa hep uzaktan bakt@m o ag~aca. Daha sonra, onun c#ic#ksiz oldug~u bir do%nmede ayr@ld@m sokaktan, c#ic#eksiz do%nminde do%ndu%m. Kollar@n@ havaya uzat@r, suskun dururdu. O zaman herhangi bir ag~ac# olurdu. Herhangi bir ag~aca da o%zlemle bakmak ic#in bir neden yoktu. Kendimi zorlad@g~@m@, bo%yle do%nemelerde ag~aca bakmad@g~@m@ da an@ms@yorum. C#ocuklug~umda hep c#ic#ek- liydi gibi geliyordu bana. S#imdi yorulmus#tu. Ara s@ra gu%lecek kadar gu%cu% kalm@s#t@. Bir dostlug~u bozmus# gibiydi. Dostluklar olmad@k nedenlerle, hic# beklenmeden, bozulu- yordu. Istenmiyordu bu cog~u kez, ama oluyordu bir s#eyler ve bozuluveriyordu. H@zl@ bir ru%zga*r ag~ac#taki tu%m salk@mlar@n tu%m c#ic#klerini uc#urmus# gibi... Zehra Han@m da bir yerlere dog~ru akt@g~@n@ ayr@msama- dan, bir s#eylere kall@s#t@. Kalk@s#t@g~@ s#eyi belki tam bilinciyle yapmarm@s#t@ ama ayr@msand@ bu ve dostlug~u gereksiz, belki de yaras@z ve tehlikeli bulundu. Korkuldu ondan. Onun yeni bir yan@ndan. Alkan'la Akkan bu%yu%yor,ic#lerinde c#og~al@p biriken gu%cu% cog~u kez do%vus#erek, zaman zaman da yere yayd@klar@ bir yatg~@n u%stu%nde gu%res#ek d@s#ar@ at@yorlard@. Anlams@z, aptalca solumalard@ bana ulas#an, beni kitaplar@n sayfalar@ ic#inden kopar@p almaya c#abalayan anlams@z bir ses olus#umuydu. Bu sesler, bu gu%cu%n harcanmas@, oturdug~um, okudug~um her yere yay@lm@s#t@. Sesten de, terli genc# go%vdelerin sald@g~@ kokulardan da, hic#bir anlam veremedi- g~im u%nlemlerinden de ig~renniyordum. Kac#mak olanag~@ olan yerler ar@yordum. Somut bir yer deg~is#iklig~i. Oysa o evde bu yoktu. Bo%yle deg~erlendiren yaln@z bendim. Go%zle go%ru%nen bir gerc#eki bu. Remziye Teyzenin Alkan'dan bir yas# ku%c#u%k bir k@z@ vard@ bir zamanlar. O evlenip gitmis#, yerini benim yas#@t@m olan kardes#ine b@rakm@s#t@. Alkan bir tu%r aktarma yap@lm@s#t@ iki k@z kardes# aras@nda. O kiz, bu gu%res#leri go%zlemekten c#ok hos#lan@yordu. Bak@s#@ tuhaf, Alkan'@ desteklerken go%sterdig~i cos#ku tuhaf@. Davran@s@ aptalcav- d@, c#u%nku% bu gu%res#i Alkan kazansa bile alk@s#lanmas@ gerekmezdi. Akkan ondan u%c# yas# ku%c#u%ktu%. Aralar@nda ben vard@m. U%c# yas# ku%c#u%g~u%nu% yenip, ellerini kald@rmas@ ve birles#tirdig~i iki yumrug~unu bas#@n@n u%stu%nde havda sallamas@ ay@p deg~il miydi? Oysa kimse benim gibi du%s#u%mu%yordu. On yedi yas#@n boylanm@s# diri go%vdesi, on do%rt yas#@ndaki bir c#ocug~an can@n@ dis#ine takarak su%rdu%g~u% c#abas@n@ bos#ka c#@kar@nca, yaln@zca Alkan'@n kollar@ deg~ildi havaya yu%kselen. Remziye Teyzenin k@z@ da z@pl@yor, go%zlerinde anlam@n@ c#ozemedig~im tuhaf p@r@lt@lar uc#us#uyordu. Salk@mlar@n aras@ndan go%runen go%kyzu% gibi is#@yordu tu%m yu%zu%. Akkan o zaman ag~lamakl@ oluyordu. Akkan@'n ag~lamas@n@ hic# istemiyordum. "Ona kadar sayacag~@m ona kadar ag~lamazsa, ag~lamas@n@ yenmis# olacak...Bir, iki..." Say@yordum. Her kez say@yordum. Bazan bitiyordu bu saymalar, bazan yar@da duruyordum. Bitiremedig~imde u%zu%lu%yordum. Yu%reg~im karar@yordu. Ka- ranl@k, yag~mursuz bir go%kyu%zu% yu%reg~imin ortas@na c#o%ku%yordu. Asl@nda hepsi de aptall@kt@ bunlar@n. Hepsi. Zehra Han@m, is#ine yavas#tan yavas#tan bas#lam@s#t@ yine. Simdi, uzun su%re o%nce oldug~u gibi, annelerimzin o eski arkadas#@ oldug~undan, yine s@k s@k girip c#@k@yordu evlerimize. Zehra Han@m, is#ine gitmeyi unutarak seyrederdi Alkan'@. Zaman zaman, "Alkan ic#in..." diyerek, bir avuc# f@st@k, iki kurabiye veya s#ekerli leblebi koyuyordu masan@n u%stu%ne. Bir kez bile Akkan ic#in bir s#ey getirmedi. O%nce Eren atl@yordu Zehra Han@m@n getirdiklerini go%ru%nce. Alkan ise o%yle @v@r z@v@r s#eylere ilgi duymuyordu bile. Nasisa, sofraya oturulur oturulmaz, ortadaki tencere veya seris tabag~@n@ o%nu%ne c#ekip, istedig~i kadar@n@ boca ediyordu o%nu%ndeki tabag~a. Geriye kalan yemeg~in bekleyen bes# kis#iye yetis#ip yetis#meyeceg~ini akl@na bile getirmiyordu. O yu%zden, her oturdug~unda, sofradan iyice doymus# olarak kalk@yordu. Kaslar@n@n gelis#mesi ve c#al@s#mas@ ic#in hic#bir ek besine gereksinimi yoktu. Boyu uzuyor, gu%cu% art@yordu. Bu bog~us#malar d@s#@nda, deniz k@y@s@nda, arkadas#lar@yla dolas#@- yordu Alkan. Ya da bitmeyen uykular@n@ uyuyordu. Yorgan@ bas#@ndan as#@r@yor, dahas@ bas#@n@ yast@g~@n da alt@na sokup yatakan k@pk@rm@z@ bir yu%zle ve ac# olarak kalkana kadar yat@yordu. Zehra Han@m@n yine bir gu%res# o%ncesi b@rakt@g~@ do%rt s#ekerin u%stu%ne Eren bu kez de uzanmak isteyince, Zehra Han@m k@zg@nl@kla seyirtti, Eren'in eline sertc#e vurdu: "-C#ek elini pis su%msu%k. Ag~abeyinin onlar..." Sonra anneme do%ndu%: "-Bu og~lan@ pek s@mar@k yetis#tiriyorsun bac@m. Az@c@k s@k@ya alsan ya." O zaman Nazmiye Han@m@n ic#erlemesinin c#ok eskiden beri su%rdu%g~u%nu% okudum yu%zu%nde. Al@s#kanl@k haline gelmis# bir k@zg@nl@kt@ bu. Demek uzun zamand@r Nazmiye Han@m k@z@yordu. Ans@z@n bast@r@veren bir k@zg@nl@k olsayd@, yu%zu% penc#e penc#e allan@rd@. Hemen de bir yan@t verirdi. Oysa s#imdi ic#ini c#ekiyordu Nazimye Han@m. Sekerleri avuc#lad@, ic#eri go%tu%rdu%. Zehra Han@m, istedig~i kadar s#ekerlerin Alkan ic#in sakland@g~@n@ sans@nd@. Eren bile biliyordu: Helay@ boylam@s#t@ s#ekerler. Bu%tu%n s#amataya kars#@n kitap okumaya ve okudug~umu anlamaya c#aba go%steriyordum. Nazmiye Han@m evin ic#inde dolas#maya bas#lam@s#t@. Bir o odya giriyordu, bir buna. Bir mutfak yo%nu%ne sap@yordu, og~lanlara c#aparak, hatta omuzuyla birini ya da dig~erini iterek kendi yatak odas@na dal@yordu. Eren az o%nce azarland@g~@n@ unutmus#tu. Hakemlik yapt@g~@n@ san@yor, sesinin elverdig~ince bag~@r@yordu. Hakem- lig~ini yapt@g~@n@ sand@g~@ s#ey gu%res# deg~il, bir boks mac#@yd@ u%stelik. Dahas@, kendisinin de oynad@g~@n@ san@yordu. Akkan'@n ne zaman yere du%s#tu%g~u%nu% go%rmedim. Su%regiden c#@g~l@klar vard@. Remziye Teyzenin k@z@n@n aptal aptal bakan go%zleri, mongolyen bir c#ocug~un yar@ ac#@k ag~z@ gibi aralam@s# ag~z@ vard@ go%zlerimin o%nunde. Zehra Han@m@n o incelig~e bir tu%rlu% kavus#mam@s#, du%z kas#lar@n@n alt@nda ars@z ars@z bakan go%zleri... Zehra Han@m, birden ayakkab@lar@n@ f@rlatt@ ayaklar@ndan ve yatag~@n u%stu%ne kos#tu: "-Haydi Alkan pas#a... Erkeksen beni de y@k." Tuhaf bir mac#t@ bu. Herkes sustu. Akkan, yu%zu% go%zu% k@zar@kl@klar ic#inde, kenara c#ekildi. Remziye Teyzenin k@z@, bir su%re ic#in arkas@n@ do%ndu% ama gitmeyi go%ze alamad@ besbelli. Kald@. Nazmiye Han@m, yatag~@n ortas@na dog~ru yu%ru%yecekken yerinde duralayi@verdi. C#ok zaman gec#medi zaten. Alkan, kendini o%nce yatag~@n u%stu%nde yatar, sonra da omuzlar@ndan bast@ran Zehra Han@m@n alt@nda ve Zehra Han@m@ go%g~su%nu%n u%stu%nde oturur buldu. O zaman, Nazmiye Han@m@n yu%zu%nde amans@z bir f@rt@na patlad@: "-Tuh!" diye bag~@rd@ og~luna. "Tuh sana! Bir kad@na yenilmeye utanm@yorsun." C#ok u%zgu%ndu% Alkan. U%stelik Remziye Teyzenin k@z@na da rezil oldug~unu dus#u%nu%yordu. Go%zu%nu% k@zdan alam@yor- du K@z ag~lamakl@yd@. "-Ama anne, o benim her yerimi tutuyor. Bense ona elimi bile su%remedim ki." Nazmiye Han@m bu kez, k@zg@nl@g~@n@ gerc#ek sahibine yo%neltmek ic#in duraksamd@: "-Bac@m, sen de c#ocug~un yas#@ndakilere oynas#maya kalk@s#acag~@na, emsalini bulsan olmuyor mu?" "-Ne demek bu Nazmiye Han@m, biz s#urada gu%res#..." Kesti Nazmiye Han@m: "-Ne demek gu%res#? Ben senin derdini bilmiyor muyum san@yorsun?" "-Ay@p bac@m. Neymis# benim derdim?..." "-Senin derdin? Senin derin ne olacak? Oynas#mak. Ama ben s#uncac@k og~lan@ senin eline vermem bak. Haberin olsun. Vermem. Bas#ka kap@ya Han@m!..." Zehra Han@m, ayakkab@lar@n@ nas@l giydi, c#antas@n@ kapip kendini nas@l d@s#ar@ att@, go%ru%nmedi sanki. Herkes c#ok ko%tu% olmus#tu. Nazmiye Han@m ne zamandan beri dis#ini s@k@yor, ic#indeki kapkara du%s#manl@g~@ ne zamandan beri besliyordu acaba? Zang@r zang@r titreyerek yatag~@ kapt@, go%tu%rdu% odalardan birine att@. Kap@y@ kapatt@: "-Bundan sonra bu evde gu%res# mu%res# yok. Bundan sonra bu eve orospular da girmeyecek." Sonra, bu%zu%lmu%s#, ku%c#u%lmek, yok olmak isteyen Remziye Teyzenin k@z@na bakt@: "-Haydi k@z@m, sen de evine git bakay@m..." Bu, s#imdiye kadar go%rmedig~im bir annemdi. Bas#ka nedenler de var m@yd@, bunca s#iddetli bir patlamaya yol ac#acak? Olmal@yd@. Olmasayd@. Nazmiye Han@m bu kadar yitirmezdi kendini. Art@k Sait Bey de Nazmiye Han@m da, kars#@daki bahc#ede yer yer kabarm@s# ama u%stu%nde bir seyin yetis#medig~i toprag~a benzer olmus#lard@. Damarlar bu%yu%yordu go%vdele- rinde. Renkleri ac#@l@yor, belirginles#iyordu. Du%nya ne denli gu%zel olsa, yas#amaya nas@l h@rsla sar@lsalar, kuruyan bir s#eyler vard@ ic#lerinde. Bu kuruyan s#eyler dayanma yetenklerini azalt@yordu. Nazmiye Han@m da h@zla, gittikc#e bu%yu%yen bir h@zla dayanamaz oluyordu baz@ s#eylere. Kurumam@s#@ daha ama, kurumaya bas#lam@s#t@. Bunun ac@s@n@ duyuyordu ic#inde. O yu%zden ac@las#maya bas#lam@s#t@. O yu%zden kac# y@ll@k dostunu, Zehra Han@m@ kesip atm@s#t@. Atmam@s#t@ gerc#ekte. Kendisi o%yle sanm@s#t@. Kolay m@yd@ kesip atmak. Vaz gec#tim deyince, vaz gec#mek gerc#ekten... Burukluk oldu. Uzayan uzad@kc#a unutulan bir ku%sku%nlu%k do%nemi de yas#and@. Ama tu%mdenk kesilmiyordu her sey. 27 May@s sabah@, sokag~a c#@kmak yasak olmas@na kars#@n, ilk ikisi kucaklas#t@ sokag~@n ortas@nda. Gu%ldu%ler, birbirlerinin s@rtlar@n@, yanaklar@n@ tokatlad@lar, ag~lad@lar sonra. Daha o gunlere c#ok zaman vard@ ama. C#ok zaman vard@. 19 Zehra Han@m@n dar sokak kap@l@ evi, gide gide daha ic#ine kapan@r oluyordu. Tu%m evler gibi, ic#inde yas#ayanlar@n bir k@sm@ bu%yu%yor, bir k@sm@ yas#lan@yordu. Biri zenginles#iyor ama tu%m evler gibi bu evde de eksilen bir su%ru% s#ey oluyordu. Denize tepedn bakan, Frans@zlardan kalma su deposunun bulundug~u P@narbas#@ Tepesinin ad@ deg~is#tirildi. Tepe, o%nceleri c#ok uzag~@ndayd@ kentin. Sonralar@ Belediye s@n@rlar@ ic#ine al@nd@. Ad@na Esentepe denildi. O gu%zelim, vermli k@z@l toprag~@, ku%reklere, gu%c#lu% yap@ arac#lar@yla harmanland@, at@ld@, as#ag~@lara tas#@nd@, denizin yalay@p yutmas@na b@rak@ld@. Go%g~su% yar@ld@ tepenin. O%nceleri ince s@z@lt@lara sular akt@. Sonra suskunlas#t@ tepe. Insanlar ve onlar@n yapt@klar@ arac#lar konus#tu yaln@zca. Bag~@rd@. O%nce ilk ev, sonra da ikincisi boynunu uzatt@ su deposunun hemen yan@ndan. Gu%zelim seyran yeri tez zamanda yitti. C#imentolu bir bozlug~a yenildi. Tepenin her yan@n@ kaplayan kuskus c#ic#ekleri bu%yu%k Amerikan arabalar@n@n alt@nda, ezildikleri bile ayr@msanmadan, sesleri duyulmadan, to- humlar@ savrulmadan ru%zgarda, sonraki y@llarda bir daha ac#acaklar@na inanmadan ezildi gitti. Belki de c#ic#eklerden ve toprag~@n alt@nda ve u%stu%nde yas#ayan hayvnlardan c#@kan sesler vard@ da insanlar bunlar@ duymamay@ yeg~ledi. Villalar kondurulmaya bas#land@. Her yerde oldug~u gibi, villar@n ard@nda, yolsuz izsiz yarlarda briketten yap@lm@s# kondular go%ru%ndu%. Kondular h@zla artt@. Arttikc#a yoksullug~u ve eksiklig~i ve hastal@klar@ yanlar@nda art@rd@. O k@z@l toprak, boz bulan@k bir demir, c#imento go%vde y@g~@n@n@n alt@nda yiterken, bas#ka yerlerden kara, o%zsu%z bir un gibi elde dag~@lan topraklar tas#@nd@. Bu topraklar gu%breyle desteklen- di. Ak, mavi, pembe villalar@n o%nu%nde bu kara toprak daha gu%zel duruyordu P@narbas#@n@n kendi toprag~@ndan. Bu topraklarda, is#lerini iyi bilen yorgun s@rtl@ bahc#@vanlar@n bak@m@ndan hos#nut, kendilerni beg~enmis#, uzun boyunlu c#ic#kler o%nce gu%rbu%z yapraklar@n@, kal@n go%vdelerini sonra da renk renk c#ic#eklerini go%sterdiler. Onlar@ go%recek c#ig~demlerin, meneks#elerin, k@rm@z@ gelinciklerin tu%m tohumular@n@n ardlar@ndaki yap@lar@n beton y@g~nlar@ alt@nda yok olup gittig~inden, kendilerne o%zenecek bir c#ic#eg~in bile kalmad@g~@ndan habersiz bahc#e c#ic#ekleriydi. bunlar. Yaln@z incir ag~ac#lar@ direndi. Kendilerine yeterli besini her s#eye kars#@n al@yordu incir ag~ac#lar@. Ama yermis#lerini balland@ra- cak gu%c#leri kalmam@s#t@. Su%rekli, go%steris#siz c#ic#ekler ac#t@lar, o c#ic#klerin ard@ndan, olus#mus#, du%g~u%m du%g~u%m yemis#lerini bu%yu%tu%p tatland@rmadan yerlere do%ktu%ler. Ard@ndan yeni firikler yapt@lar yine. Ellerinden gelen yaln@zca buydu. Ellerinden geleni yapmaktan de geri durmad@lar. Ag~ac#lar@n tepesindeki su%tlu%, kekre ve ys#il firikler, ag~ac@n dibine at@lana kadar kente yukardan bakmay@ su%rdu%du%ler. Yaln@z insanlar, tepede olus#an o bu%yu%k evlere beg~eniye bak@yordu. Yaln@z evler bile deg~ildi insanlar@n o%zentisini c#eken: O evlerin ic#inde yas#ayanlara, onlar@n uzun, kuyruklu Amerikan arabalar@na sinen k@z@l toza hayrand@lar. O evlerde oturan, o arabalara dolas#an insanlar@ u%stu%n insanlar san@yorlard@. Oysa, tepeye c#@km@s# onlar@n bu%yu%k c#og~unlug~u k@sa su%re o%nce gu%n gec#tikc#e daralan sokaklarda, birlite oturduklar@ kis#ilerdi. Birden yu%kselis#lerindeki gizi anlayamad@klar@, ya da onlar@n yapabildiklerini yapamad@klar@ ic#in, sec#imin Tanr@ taraf@n- dan yap@ld@g~@n@, ama bunda yine de bir yanl@s#l@k bulundug~unu, dog~rusunun, Tanr@n@n kedinlerini sec#mesi oldug~unu du%s#u%nu%yorlard@. Oysa, bunun bir bas#ka Tanr@ oldug~unu, onun da hic#bir zaman yanl@s# sec#im yapmad@g~@n@ bir anlasalard@, bir uyansalard@... As#ag~@da ise, yaln@z deniz ald@rm@yordu yukarda olan seylere. Sonsuza uzanmak ister gibi yay@l@yor, kollar@n@ gererek esniyor, uyuyor, uyan@yor, daha kirletilmemis# oldug~u ic#in bal@k besliyordu. Zehra Han@m, o tepeden de, bu%yu%k bir arsa ald@. Art@k paras@n@ kolunda tas#@d@g~@, yahut evinin duvar@na dayad@g~@ s#eylerden bas#ka, daha bu%yu%k ve daha c#ok gu%vence verecek s#eylere yat@rmay@ yeg~liyordu. / "Iki c#ocuk kolay m@? Hidayet'in emekli maas#@ ne tutacak?" Gu%lu%yordu. "Sac#@n@n boyas@na yetmez. U%stelik daha ne meraklar@ var onun. Du%yan@n paras@... Her yu%k benim omuzumda. U%stelik bu is#in emeklilig~i memkilig~i de yok. Bugu%n var, yar@n yok bir is#. Ne yaparsam, s#imdi. Gu%cu%m yeterken..." C#ok s#ey yap@yordu. Iyice tutundug~u ic#in, haber vermeye kap@s@na gelen birine eskisi gibi, "Olur, gelirim," demiyordu. "-Bir araba getir, ad@m atacak halim yok..." diyordu. "-Iki ad@ml@k yolsa, iki ad@ml@k yoldan gelecek bir bas#kas@n@ bul. Ben senin kap@na gelmedim. Sen geldin benim kap@ma." Kap@y@, adam@n yu%zu%ne c#arp@yordu. Az sonra, kap@n@n el bic#imi tokmag~@ kus#kulu ve hafif, yine vurulyordu. "-Zehra Han@m o%yleyse c#@kal@m da yolda rastlad@g~m@z bir faytona binelim bari. S#imdi beni deniz k@y@s@na kadar yu%ru%tme, iki kat para verdirtme bana. Haydi bac@m..." "-Git babam git, bir bas#kas@n@ bul." Kap@s@n@ yine kapat@yor, bu adamlar@n cimrillg~inden g@na getirdig~ini so%ylu%yordu. Adam arabay@ bulup geliyordu. Bu kez de salt adam@ u%zmek, az o%nceki parago%zlu%g~u%nu% cezaland@rmak ic#in, iyice ag~@rdan alarak haz@rlan@yordu. Adam da, arabac@ da onun hizmetc#isine komutlar vermesini, k@z@n@ sevmesinin bir su%re onula oynas#mas@n@ beklemek zorunda kal@yorlad@. Bazan bu kadarla da yetinmiyor, ig~nelerini kaynat@yor, hasta sahibinin go%zu%ne bakarak, onun kars#@ c#@kmas@n@ ig~nenin kendi evinde de kaynat@labieceg~ini so%ylemesini bekliyor, terslenmek ic#in onlanak yaratmaya c#abal@yordu. Bunca nazla evinden c#@kt@ktan sonra saatlerce sokakta kal@yordu. Bu kez yorgun, gerc#ekten omuzlar@ du%s#mu%s# ve bacaklar@ titreyerek giriyordu eve. Kendinden gec#ip kalan kocas@n@n omuzundan destekleyerek yatag~a yat@r@yor, Sedat'@ ve Zeynap'i uykular@nda o%pu%yor, sonra da, hizmetc#isiyle ayn@ odada yat@yordu. Kendisi karyolada, kad@n yerde ve es#ig~e yak@n bir yerde yat@yorlad@. Gece c#is#ini yapmaya kalkarsa, hic#bir zaman, kad@n@ rahats@z etmemeye o%zen go%stermiyor, oras@na, buras@na bas@yor, uyand@rd@g~@ ic#in u%zu%lmu%yor, kad@n@n yatag~@n@ es#igin az ilerisine, duvar@n iyice kenar@na c#ekmek ic#in yapt@g~@ o%nerilere k@zg@nl@kla kars#@ c#@k@yordu: "-Hizmetc#isin sen!..Yerini bil." Kad@n, yerini bildig~ini kan@tlamak ic#in bir sonraki aks#am da yatag~@n@ eski yerine, es#ig~in hemen ucuna yap@yordu. Zaman zaman kars#@ c#@ksa da, c@l@zd@ bu kars#@ c#@k@s#lar, Zehra Han@m@n insaf@na b@rakm@s#t@ kesiksiz uykular@n@. Bu insaf, nedense bir tu%rlu% uyanm@yordu. 20 Nisan gu%lleri, nisan gelmeden ac#t@. O%nce ku%c#u%k ku%c#u%k gu%llerdi, tek tu%ktu%. Akl@g~@, sabah@n saatinde saydam, gu%n @s#@g~@ vurunca da par@lt@l@ ve pembeye bakan bir akl@kt@. O%nceleri, dal boyu yu%zlerce tomurcuk s@ralan@r, arada birkac# tanesi ac#ard@. Sonra o ilk c#ic#ekler kirli bir sar@ya do%nu%s#u%nce, k@vr@l@p esmerles#ince, suyunu yitirince, dizili tomurcuklar cos#uverir dal@, yaprag~@ ve c#evresini kapat@rd@. O zaman, dallar t@rmand@klar@ demir ya da tahta c#itleri as#ar, sokag~a uzan@rlar. Iyice kac#amazlar ama, sokag~a eris#mek u%zereyken, yar@ bellerinde tutsak al@n@rlar. Dallar art@k daha c#ok uzamazd@. Yine de c#ocuk boylar@n@n uzanacag~@ kadar as#ag~@ya inmis# olurlard@. O durdurulduklar@ yerde as@l@ kal@p, c#ocuk gu%lu%s#lerinin kendi ac#@l@s#lar@na denk gu%zellikte olup olmad@g~@n@ anlamag~a c#al@s#@rlard@. Babaannesinin ag~@r hasta oldug~u haberi, bo%yle bir gu%nde eris#ti Zehra Han@ma. Go%zu% du%nyay@ go%rmeden, nas@l haz@rland@g~@n@, nas@l kopup gittig~ini ayr@msamdan apar topar gitti. Hidayet Bey, Zehra Han@m@n uzayan gidis#iyle birlikte merakl@ merakl@ sunlan gec#mis# olsun dilklerini, bas#@n@ s#o%yle hafiften yana eg~erek kabul etti. Bu, yana eg~ilen bas# hic# de, soylu bir davran@s#ta bulunmak amac@n@ tas#@m@yordu. Yaln@zca c#ok o%nemli bulmad@g~@n@, dahas@, pek de ald@rmad@g~@n@ go%stermek ister gibiydi, Bu hastal@g~@, bu hastal@lk yu%zu%nden kar@s@n@n gidis#ini bas#kalar@n@n o%nemse- mesine veya o%nemser go%ru%nmesine anlam veremedig~ini belirtmek istiyordu sanki. Konus#muyorm, caddenin sol yan@nda yitip gidiyordu. Zehra Han@m@n sokkatan eksildig~i ayr@msanmaz oldug~u s@rada, Babaannenin o%lu%m haberi geldi. Kad@n, sokakta yine gu%nu%n konusu oldu. Zehra Han@m da Nas@l o%lmu%s#tu% anas@, babas@? O%yle ardarda neden o%lu%nu%r, can@na k@ymad@kc#a? Gerc#i bunlar y@llar o%nce de tarus#@lm@s#t@ ama kad@nlar@n yu%rekleri s#imdi da tar@s#mak istiyordu. Yine tart@s#mak yine bir s#eyler konus#mak istiyorlard@. Babaan- nede Zehra Han@m@n anne ve babas@ yer deg~is#tiriyor, onlar@n o%yku%su% konus#ulma, hatta yarat@lmak isteniyordu. Biri, canlar@na k@yan as#@klar@n o%yku%su%nu% bir bas#kas@, memesindeki sertlik biri tu%rlu% gec#meyen, o yu%zden korkunc# ac@lar c#eken bir akrabas@n@ anlat@yordu. Babaane, onun hastal@g~@ ve o%lu%mu% c#ok uzakt@. O%len akraba ise, go%zler o%nu%nde o%lmu%s#tu%. Memenin ic#indeki s#ey neyse, onu yakmak gerektig~ini du%s#u%nmu%s#tu%, ko%ydeki yas#@l kad@nlar. Katran kaynatm@s#lard@. O kaynar katran@ memenin u%stu%ne damla damla do%kmu%s#lerdi. Kad@n avaz avaz bag~@r@rd@. Go%zu%nden f@s#k@ran yas#tan daha c#og~u, aln@ndan, s#akaklar@n- dan ter olarak f@s#k@r@yordu. Katran@ do%ken kad@nlar yine de direniyorlard@. C#u%nku% o yaran@n yok edilmesinin bir bas#ka yolu yoktur diye biliyorlard@. Katran donuyor, bir su%re yaran@n u%stu%nu% kapl@yordu. Sonra, yan@k kenarlarda irinler toplan@yor, bu%yu%yu%p yay@lyor, o zaman yeniden katran do%kmek gerekiyordu. Kad@n kendinden gec#iyor, yast@klar@, yorgan@, eline ne gec#irdiyse dis#liyordu. O%ldu%g~u%nde kimse ard@ndan go%zyas#@ do%kmemis#ti. Tanr@ya ku%fu%r gibi geleceg~inden korkmus#lard@ da ondan. O%lu%me o%yle kesin ve o%yle gu%zel kurtulmus#tu ki. "Iyi, iyi," demis#ti kadar, "Pek gu%zel oldu...Daha iyisi olur b@rakm@s#t@ ard@nda. Gencecik bir kad@nd@. C#ocuklar@n ku%c#u%g~u%, daha yu%ru%meye bas#lamam@s#t@. Zehra Han@m@n Babaannesi bo%yle ac@lar c#ekmemis#ti. -Beliki de c#ekmis#ti kimbilir- Konular@ ac#an bir kap@yd@. Remziye Han@m, Nazmiye Han@m ve Madam Mariya c#ok o%lu%m o%yku%stu% bildiklerini kan@tlamak ic#in bu kap@dan gec#me zorunlulug~unda duydular kendilerini. O%yku%ler anlat@la anlat@la, hepsini Zehra Han@m@n Hidayet Beyle evlenmesine, bu evililikteki gizlerin c#o%zu%lme- sine vard@rd@. Remziye Han@m bunu c#oktan o%g~renmis#ti, komus#ular@na da analatm@s#t@ ya, bu kez c#ocuklar@n yan@nda da konus#tular. Gerc#i ortas@ndan, sonundan bas#@ndan kimi bo%lu%mler yinelenerek anlat@ld@ama, bag~lamak tamamlamak zor is# deg~ildi art@k. Ac#@g~a c#@kmayan yo%nleri de o%nemli deg~ildi. Kim isterse, istedig~i gibi tamlard@. Anas@ babas@ o%ldu%kten sonra, Zehray@ Babaannesi alm@s#, ekmeg~ini tas#tan c#@kartarak torununa bakm@s#t@. Yayladag~'@n yoksul bir ko%yu%, Dag~@n bas#@. Toprak yok. Kec#iden bas#ka bir hayvan yas#am@yor ko%yde U%c# tavug~u, iki kec#isi, s@g~@nd@klar@ bir c#at@ alt@ ve bir ku%c#u%k bostanla, toru- nunu on iki yas#@na kadar getirmis#. Zehra'n@n tek oyuncag~@, yengec# yuvalar@n@n ag~z@ndan toplad@g~@ c#amurlar olmus#. Yengec#, yuvas@n@n yaparken, c#amuru iyice o%zedig~i ic#in kolay bic#im alan, kuruyunca bozulup c#atlamayan c#amurlardan bebekler, damlar, f@r@nlar, f@r@n@n ic#inde pis#en ekmekler, tekerlekler yap@p kurutarak, yengec#lerden, onlar@n bu%yu%k o%n ayaklar@ndan alt@n@ korkarak, k@skac#lar@na yakalanacag~@n@ du%s#ledig~inde alt@n@ @slatarak nice gu%n ve gece gec#irmis#tir. Yengecin eline du%s#memis#tir. C#ok c#amur toplad@g~@ gu%nlerde ak@l@nda yer eden en bu%yu%k yengecin belki de birc#ok yengecin ayaklar@ndan bas#layarak tu%m go%vdesini yiyece- g~inden korka korka, c#amurlar@ oyun oynad@g~@ yere tas#@m@s#tir. Ard@na tak@lan inatc#i bir og~lag~@n @srarl@ tos vurmalar@n@ hayvan@n bas#@n@ elinin ayas@yla iterek, bas#ka yo%ne c#evirmeye c#abalayak ve arkas@ndan iterek, bunu bu%yu%k bir sevgiyle yaparak gec#is#tirmis#tir. C#amurdan yapat@g~@ hic# eksilmeyen ekmeklere o%zenmis#, istedig~i zaman yiyeceg~i kadar c#ok ekmekleri olmas@n@ du%s#lemis#tir. Zehra oniki yas#@na geldig~inde,babaannesiyle elele tutus#up kendilerine haber salan bir ko%ylu%lerinin evine gitmis#lerdi. Babaannesi, bir kente ilk kez gelen torununun c#evresine dalarak eline b@rakacag~@ndan korka korka, onu yitirmenin du%nyay@ yitirmek oldug~una inana inana, Zehra'n@n eline s@k@ s@k@ yap@s#mis#t@. Ko%ylu%leri, Devlet Hastanesinde hademe. Bir doktor vard@ hastanede: Doktor Hilmi Bey. Doktorum annesi bir k@z c#ocug~u istiyordu, evlendirip, ev bark sahibi edene kadar kendisine can yoldas#@ olacak bir ko%ylu% k@z@... Ko%ylu%leriyle birlikte doktorun evine gitmis#lerdi. Baba- anneyle torun, yol su%resince birbirlerinin elini b@rakmam@s#- lard@ yine. Babaanneyi bir gece bile yat@rmam@s#t@ evinde, doktorun annesi. "-Sen git bac@...Torunun is#ime yaramazsa haber salar@z, gel al, deriz." Babaanne torununun beg~enilmesini yu%rekten istiyordu. Ilkokula bile go%nderemeis#ti ama, iyi c#ocuktu torunu. Yumus#ak, ayag~@na c#abuk. Go%vdesinin kal@nl@g~@na bak@p da c#ok yedig~i san@lmamal@yd@. Yok o%yle s#ey. O%nu%ne koyarsan yer, koymazsan, ag~z@n@ ac#maz. Terbiyelidir de... H@rs@zl@k nedir bilmez. "-Beg~enirsin han@m@m. Beg~enirsin. Zehray@ beg~enmez- sen kimse yoktur beg~eneceg~im..." O%yle gu%venliydi. Torununun elini b@rak@p gitmis#ti. "Gel, torununu go%to%r," diye haber sal@nmad@ Babaan- neye. Zehra'dan hos#nut kald@ doktorun annesi. Babaanne bir hafta sonra geldi. "-K@z iyidir. Bos#una gelmis#sin bac@," dedi doktorun annesi. Babaanne gu%ldu%, ses c#@karmad@. Ayakta duruyorlard@. Zehra, babaannesinin yan@na kos#up elini tutmaya c#ekindi. Doktorun annesi, her kars#@ koyus#u kabullenmeyeceg~ini belirten ses tonunu kulland@: "-Sana para vermeyi du%s#u%nmu%yorum. Sen s#imdi onu har vurur, harman savurursun bac@. Dog~ru du%ru%st bir c#eyiz yapamazs@n k@za. Iyisi mi ben biriktireyi, gu%nu% geldig~inde evlatl@k c#eyizi deg~il, evlat c#eyizi du%zeyim Zehra'ya..." Do%ndu%, yine gitti Babaanne. Ayda, y@lda bir geldi torununu go%rmek ic#in. Zehra'y@ rahat go%rdu%. Yu%reg~ini sog~uttu. Ko%ylu%su% hademeye gitti. Her gelis#inde gitti adama. Her kez soruyormus#, sordu doktoru da anas@n@ da- gibi kus#kuyla dolduyordu ic#i, adam@n konus#mas@n@ o%yle bekliyordu. Ic#i rahatl@yordu sonra. Go%zu% arkada kal@yordu ama, kendi kendine go%zu%nu%n arkada kalmamas@ gerekt@g~ini o%g~u%tlu%yordu. On alt@ yas#@ndayd@ Zehra, Doktorum koynuna girdig~in- de. C#irkindi, s#is#mand@. Doktor onu sonralar@ da koynuna ald@. Bir daha, bir daha...Art@k al@s#@lm@s# bir s#eydi bu. Zehra Babaannesine so%zu%nu% etmedi bu durumun. So%ylese, yine ko%ye, sap samana do%necek. Savas# su%ru%yor ve ac#l@k gu%nden gu%ne bu%yu%yordu. Evde rahat@ yerindeydi. O%g~le yemeklerin- de sofraya doktorun anas@yla oturuyordu. Kad@n gerc#ekten iyi yu%rekliydi. Hakc#a so%ylemeli, fiske bile vurmad@. Bir ko%tu% so%z c#@kmad@ ag~z@ndan. Tu%rlu% yemekler yapmay@ o%g~retti Zehra'ya Nak@s# is#lemeyi, c#ok temiz olmay@, o%g~retti de, sevdirdi de. Zehra, doktorun annesi yatt@ktan sonra da uyumamaya al@s#t@rd@ kendini. Doktorun eve do%nmesini bekliyordu. Bekledig~inin anlas#@lmamas@ ic#in eline bir nak@s# al@yor, ko%r @s@kta nak@s# is#liyordu. Vazolar@ doldurup tas#an c#ic#klere bezemis# ko%s#e yast@klar@ is#ledi. Karyola etekleri, o%rtu%ler bitirdi. Tig~lar@ as#@nd@rd@, geceler boyu is#ledig~i dantellerle. Her zaman hos#nut go%ru%nmu%yordu doktor, eve gelip de makas bile almadan, surat@n@ asarak odas@na kapan@yordu. Zehra, soluk almadan, oturdug~unu san@yordu bir su%re. Gidip yatag~@na yat@yor, ic#inden yu%kselen ag~lama isteg~ini gu%c#lu%kle bast@r@yordu. Derdini kimseye so%yleyemiyordu. Gu%nler gec#iyor hic#bir s#ey olmuyor, sonra tu%mden umutsuz oldug~u bir gece doktorun sarhos# ya da c#ok yorgun gu%nlerinden birinde, Zehra yu%zu%ne gu%lu%ndu%g~u%nu%, yu%reg~ini c#arp@nt@lara ug~ratan bir bak@s#ar@na tak@ld@g~@n@ go%ru%yor ve anl@yordu. Bu anlama@n@n tu%m go%vdesine yayd@g~@ cos#kulu bitkinlik, gu%nlerce bekledig~i, o%zledig~i duyguydu. Sarhos#sa, daha salonun kap@s@ndan c#@kmadan soyunmaya bas#l@yordu doktor. Ard@nda oldug~unu biliyordu Zehra'n@n, do%nu%p bakm@yordu. Yorgun gelmis#se, Zehra, onun uyumus# oldug~unu du%s#u%nerek tam kendisini uykuya b@rakacag~@ s@rada onu bas#ucunda, uzun ve esmer, c#ok ince ve c#ok yak@s#@kl@, duruyor buluyordu. Onun h@zl@ soluklar@ ve c#arp@lan ag~z@, yu%reg~inin ag~z@na gelmesine yetiyordu Zehra'n@n. On dokuz yas#@nda olmal@yd@, gebe kald@g~@n@ anlad@g~@n- da. O%nce kime so%yleyeceg~ini bilemedi. Doktorun kendisine mi? Acaba al@r m@yd@, ko%ylu%du%r, okumam@st@r ama kan@na girdim der, al@r m@yd@? Yoksa anas@na m@ so%yleseydi? Iyi bir kad@nd@. Og~lunu zorlar m@yd@ bunun ic#in? "Gu%nah deg~il mi, o%ksu%z, yetim bir yavrucuk. Namusunu temizle k@z@n," der miydi? Yoksa ko%ylu%su% olan hademenin kar@s@na m@ so%ylemeli? Babaannesine haber salmad@. Hic#bir s#ey so%ylemeden "Gel" dese yaln@zca... Sonunda doktora so%yledi. Umutluydu. Doktor, ku%fu%rler savurdu. Bag~@rd@ c#ag~@rd@. Anas@ yetis#ip gelince de, Pantolonumu yakm@s# bu salak. S#una u%tu% yapt@rtma be anne"diye bag~@rd@. Kad@n@n pantolonun yan@g~@n@ go%rmek istemesine yan@t vermedi, sokak kap@s@n@ c#arpt@ evden c#@kt@. Zehra da korkusundan kad@na hic#bir s#ey so%ylemedi. Doktorun k@zg@nl@g~@ gibi bir k@zg@nl@g~a neden olacag~@ korkusuyla bir s#eyler geveledi ag~z@n@n ic#inde de, evden kovulacag~@n@ gec#irdi. C#ok kortu. Yengenc#ler, is#te s#imdi c#evresini sarm@s#t@, nas@l kurtulacak bu is#ten? Babaannesinin haberi olsa, belki de o%ldu%ru%rdu% onu. Doktor Hilmi Bey o aks#am eve erken geldi. Yine bakmad@ yu%zu%ne Zehra'n@n. Bir ara, Zehra'n@n anlaymad@g~@ bir is#aret. Bekledi Zehra. Ans@n@n yatmas@ndan sonra da..Hilmi Bey, haz@rl@k yapm@s#t@. Anas@n@, iki, u%c# gu%nlu%g~u%ne teyzesinin yan@na go%nderecek, sonra da, evde, c#ocug~u alacakt@. Zehara ag~lad@. Direndi. Doktoru elinde tutabileceg~i tek olanakt@ bu, yitirmek istemiyordu. Gu%nlerce su%rdu% tart@s#ma...Gu%nler uzad@kc#a birbirine eklendi, aylar oldu. Bu su%re ic#inde, kac# kez, karn@na, belinin ortas@na tekmeler yedi Zehra. Bir kez de ilac#l@ bir ic#ki ic#irmek istedi doktor. Annesini sinemaya go%ndermis#ti. O%yle sert... Geblig~i bes#inci ay@na girmis#, karn@ iyiden iyiye belli olmaya bas#lam@s#t@. Doktor birden bir vaz gec#ti Zehra'y@ zorlamakten. Anas@yla konus#tu mu, konus#tuysa neler anlatt@, bunu bile o%g~renemedi Zehra. Bir sabah, doktorun zorlamas@yla haz@rland@, giyindi. Hastaneye gittiler. Kap@dan girer girmez, u%stu%ne doktorlar@n hems#irelerin sald@racag~@n@, kollar@ndan bacaklar@ndan yakalay@p yere y@kacaklar@n@ ve sonra birisinin gelip, karn@n@ bir uc#tan bir uca yaracg~@n@ san@yordu. Kamburu c#@km@s#, surat@ k@l ic#inde bir adam geldi. Elinde ak giysiler vard@, Zehra'y@ ald@, go%tu%rdu%. Ak giysiler, ak ayakkab@lar giyidirdiler. Hemen o gu%n hastalar@ temizletmeye, bin tu%rlu% pislig~i temizlemeye kos#turdular onu. Evrak@ sonradan tamamlat@ld@. Hasta- neye hademe olmus#tu. Evden bohc#as@n@ almaya bile bir gu%n sonra gidebildi. Herkes onu en ag~@r is#lere kos#mak ic#in yar@s#a c#@km@s# gibiydi. Doktorla hastanede konus#mas@ yasakt@. D@s#ar@ c#@kmay@ beklemesi gerekti. D@s#arda konus#mak, kendisine ac@mas@n@ istemek...Ama nas@l? D@sar@ c#@kam@yordu ki hic#. C#@ksa bile doktoru ara ki bulas@n. Yaln@z pisliklerle ug~ras#mak yetmiyordu. Serum tak@p ayarlamay@ o%g~rendi. Pansuman yapt@, git go%tu%r is#ine kos#uldu. K@sa su%rede hastanede -u%stelik art@k gebelig~i iyiden iyiye belliydi -paylas#@lmayan biri oldu c#@kt@. Babaannesi gelip de hastanede bulug~undu onu, hic# de s#as#m@s# go%ru%nmu%yordu. C#eyiz, cemen...Hepsi bos#tu bunlar@n. Devlet kap@s@na yanas#mak kolay is# deg~il. Herkesin harc@ hic# deg~il. Bu iyillig~i yapm@s#lard@ ya doktorla anas@, art@k hic# bir borc#lar@ kalmam@s#t@ onlar@n. Ne torununa ne de kendisine. Ilk kez, engelleyemedig~i bir cos#kuyla kucaklad@ yas#l@ kad@n torununu Ilk kez yu%ksek sesle konus#tu, bir ko%s#eye pusup, bir s#eyler f@s@ldamad@. Konus#maktan korkmad@. Hastane kap@c@s@n@n bahc#enin giris#indeki kulu%besine gitti. Kap@c@yla kars#@l@kl@ birer sigara tellendirdiler. Sigara duman@n@n dag~@lan mavilig~inde geleceg~in gu%zel gu%nleri getirdig~ini go%rdu%. Fal@na bakt@ bo%ylece. Iyiydi. Her sey... Yedi ayl@k gebeydi Zehra Laborant Hidayet'le nika*hlar@ k@y@ld@g~@nda. Kendisini Hidayet'e vereceklerini duydug~unda hayk@ra- rak ag~lam@s#t@. O kupkuru, mars@k suratl@ adamla bir o%mu%r boyu birlikte yas#amay@ go%nlu%nu%n kabullememesi bir yana, akl@ da alm@yordu bir tu%rlu%. Ama, direnmesi c#ok uzun su%rmedi. Iki gu%n ancak. Doktor Hilmi Bey, odas@na cag~@rtt@ onu. Oturmas@n@ bile so%ylemedi. Zehara o%yle, s#is# go%zleriyle, kar@n@n@n u%stu%nde kavus#turdug~u elleriyle kappat@, kilitledi. Yerine oturdug~unda sesi inan@lmaz o%lc#u%de sakindi: "-Ifitra at@yor derim" dedi. Buz gibiydi. Zehra'n@n sesini c#@karmad@g~@n@ go%ru%nce, ayag~a kalkt@, odada dolas#maya koyuldu. C#ok uzun, c#ok ince bir b@c#ak gibiydi. Zehra'ysa f@r@ndan eg~ri c#@km@s# bir er tay@n@na beniziyordu. Kaba, ku%t, s#is#man, k@sa. Bas#@n@ kald@r@p doktora bakam@yor onun bu so%zu%ne ne akl@ ne de yu%reg~i bir kars#@l@k bulabiliyordu. Evde, bo%yle belirgin deg~ildi aralar@ndaki fark. Salt go%ru%nus#te de deg~ildi aralar@ndaki uzakl@k. Hastanede bu%sbu%tu%n ortaya c#@km@s#- t@ bu. Hidayet'i du%s#u%ndu%kc#e ic#inde yu%kselip kabaran, her yan@n@ kaplayan istemezlig~i bir anlatabilseydi. Doktorun kendisini olamayacag~@n@ seziyordu. Ic#ini bos#altan, kof bir c#uval gibi b@rakan bir sezgiydi bu. U%stelik de, yerin gelen: Hidayet. Go%rmu%yor muydu halini bu adam? Neden bu kadar haks@zl@k yap@yordu, k@l@n@ bile k@p@rdatmadan? Hilmli Bey, yine konus#maya bas#lad@: "-Benim ic#iri, sag~da solda bir iki kis#i so%z eder, sonra da unutulur gider bu is#. Ama sen hayat@nla oyunuyorsun. S#uradan atlarlarsa seni -ki senin burada kalman ya da kalmaman benim iki dudag~@m@n aras@nda -nas@l c#@kacaks@n babaannenin kars#@s@na? Nerede is# bulacaks@n?" Zehra, sonradan, ardan y@llar gec#tikten sonra bile bu haks@zl@g~a kars#@ c#@k@s# so%zleri bulmaya c#abalad@ kafas@nda ama o zaman so%yleyeceg~i so%zu% nas@l bulamad@ysa, daha sonra da bulamad@. O%yle ayakta duruken, doktor gitgide elinden uzaklara kayarken, yu%reg~i ha*la* onu istiyordu. Tu%mden isteksizles#en devinmi azalan go%vdesinde bile alttan alttan bu is#teg~in su%rdu%g~u%nu% biliyordu. Her s#eyi unutmak ve Laborant Hidayet ile evlenmek... Direnci, doktorun hesaplad@g~@ndan daha k@sa su%rdu%. Doktor, kap@n@n kilidini ac#@p da, "c#@k art@k" dedig~inde karan@ vermis#ti. Iki gu%n direndi daha. Direndig~ini sand@, kafas@n@n yatt@g~@n@ ayr@msamdan. Doktorun annesine gidip "Peki" dedi. Onun boynunun bu%ku%p, haz@rlanan oyunu kabullenme- sinde ko%ylu% kurnazl@g~n@n da buludug~unu mutlaka du%s#u%mu%s#tu%r Doktor Hilmi Bey. Yitireceklerinin yan@nda. k@sa su%rede yitirmemesi, elinde tutumas@ gereken s#eylerin hesab@n@ yap@p, dog~ruya vard@g~@n@ sanm@s#tir. Umutsuzlu- g~unu, umars@zl@g~@n@ akl@na bile getirmemis#tir. Yine de, Zehra'n@n evlilig~i kabullendig~ini annesinden o%g~rendikten sonra Hidayet'le bu kez, kesin konus#urken, her s#eye kars#@n k@za ac@m@st@r. Go%nu%l rahatl@g~@ndan sonra gelen bir duyguydu belki bu, ama yine de ac@m@s#t@r k@za. Ona koca olarak sec#ilen adamda, insan@ iten yo%n, salt go%ru%nu%s#teki cirkinlig~i deg~ildi. Iki so%zu% bir arya getiremeyis#i. Zaman zaman ellerinin titreyip, go%vdesinde su%regiden devinmsiz- lik.... Onun, uyus#turucu kulland@g~@n@ sand@g~@n@ sonradan an@sad@ doktor. Ayak bilekerinin epey u%stu%ne kadar yu%kselen bol keten pantalonu, ince go%vdesine hic# uymayan, bas#kas@ndan al@nm@s# da gec#ici bir su%re ic#in tak@lm@s# gibi go%ru%nen kal@n gu%c#lu% kollar@.... Mecburdu Hidayet. Daha savas# bitmemis#ti. Eli kulag~@ndayd@ ama, bittig~i duyurulmam@s#t@. Memurlar@n hepsi ac#l@k c#ekiyordu. Hidayet de o%yledi. Anas@na, dul ablas@na bir kurus# yard@m@ olmuyordu. Onlar da ac#t@lar. Ko%ydeydiler ve ac#t@lar. C#al@s#an bir kad@n, u%stelik de c#eyiziyle gelecekti. O zaman Hidayet'in de bir evi olacakt@. Evin birtak@m dertleri so%z konusu olmayacakt@. Doktorun vereceg~i paray@, -Doktor, nika*h@n hemen ard@ndan kendisine armag~an olarak bin lira vercekti- anas@yla ablas@na go%nderirse... Ya da daha iyisi onlara iyi bir tarla belirsiz gibiydi. Kimse bir tahminde bulunam@yordu ama, kendisi biliyordu yas#@n@; otuz yedi yas#@ndayd@. Evlenmeyi hic# akl@na getirmemis# olmas@na kars#@n evlense, hic# deg~ilse yas#l@lg~@nda... Eve para getiren bir kad@n u%stelik: "-Peki..."dedi. Doktor Hilmi Bey de mecburdu. Bin lira az para deg~il. Az deg~il, c#ok para. Ama, iyi bir ailden varl@kl@ bir k@z almak isityorsa, bundan sonra art@k c#ok iyi yas#amak istiyorsa, paray@ go%zden c#@karmas@, c#ocuk gelip de dedikodular ayyuka c#@kmadan bu is#i bitirmesi gerekiyordu. Herkes so%zu%nde durdu. Alanlar da verenler de. Hidayet Bey, paras@n@ al@r almaz, kar@s@n@ ko%ye go%tu%rdu%. Ko%ydekiler, gelinin hic# bir halini yad@rgam@s# go%ru%nmediler. Hidayet'e bir kez bile sorulu go%zlerini c#evirmediler. Yaln@z Zehra konus#tu. Hidayet'in o%g~rettig~i gibi: "C#ocuk Hidayet'dendi. Bas#larda evlenmeye yanas#ma- m@s#t@ Hidayet. Ama sonra ac@m@s#t@ Zehra'ya. Insanl@g~@ u%stu%n gelmis#ti. Allah raz@ olsun, bast@g~ yer alt@n olsun. Para m@? Para Zehra'n@n anne ve babas@ o%ldu%kten sonra kalan mallardan hissesine du%s#en parad@r diye, Babaannesi taraf@ndan verilmis#ti damada. Babaannesi, Zehra'ya gu%venmemis#, damad@na gu%venmis#ti." Hidayet'@n anas@, go%stermeye tembihli oldug~u hos#go%- ru%yu% unutmus#tu bir ara, "Telli gelin, pullu gelin" so%zleri edecek olmus#tu. Ama, go%ru%mcesi susturmus#tu anas@n@. Ic# odaya c#ekmis#ti. Kardes#inin ne oldug~unu biimiyorlar m@yd@? Haydi can@m o%psu%n de bas@na koysun. Pek a*la* da gelin. K@nas@ym@s#, fistann@ym@s#... Ana kendine gel. Kime, neyi satmaya kalk@s#@yorsun a kad@n? Bu konus#madan sonra, Hidayet'in anas@, akl@n@ bas#@na devs#irdi gerc#ekten. Az zaman sonra da c#ocuk dog~du. Og~lan. Rabbe bin s#u%ku%ler olsun. Tek ac@mas@ ic#inin, Hidayet'in eg~ilip bir kez o%pmemesi bebeg~i. Ad@n@, kulag~@na ezan okuyup koymamas@. Nedenini de sormad@. Go%zlerine y@g~@lan sorular@ bir su%re sonra sorad@, sorad@ ama, sorular daha diline inmeden toparlan@verdi kar@, koca, bebeklerini de al@p gittiler. Zehra'n@n c#eyizi, doktorun annesinin buldug~u, Ermeni do%nmesi Zekiye Kad@n@n evinin u%st kat@ndaki tek odaya yerles#tirildi. Topuzlu kromajl@ yu%ksek karyola ak ipek u%stu%ne Antep is#li karoya eteg~i. C#ars#aflar@n bir bo%lu%g~u% yandaki sedire konuldu atlas bohc#aya sar@l@p. Damat ic#in c#amas#@rlar, yere bir hal@, -ku%cu%k ama Demirci deg~il, Isparta- bir Antep kilimi, en has boyal@s@ndan. Iki yakak u%stu%steydi karyolada. O yu%zden karyolaya c#@kmak ic#in iyice s@c#ramak gerekiyordu. Karyolay@ hic# bir zaman kar@ koca kullanmad@- lar. Bir kis#i yatt@ ic#inde: Hidayet Bey. Zehra ile og~lu, Zehra'n@n hemen uydurdug~u bir mindere k@vr@ld@lar. Yere. Sedat, bir kez yatt@ o karyolada. O evde deg~il. Kendi evlerinde. Isterse yat@rmas@nd@. Hidayet Bey. O zaman Zehra han@m gider c#ok daha iyisini al@rd@ og~luna. Su%nnetiydi og~lunun. Istesin de yatmas@n olur muydu? Bak@rlat, p@r@l p@r@l kalayl@yd@. Maras# Bak@r@: Do%vme. Tencereler: U%c# boy. Sahanlar, kas#@k c#atallar. Tahta kas#@klar ayr@ca. Su taslar@: Iki tane. C#inko tabakar, bir gaz ocag~@ c#amas#@r leg~eni, sofra tahtas@. Aynal@ konsol. Namazl@k, Kur'an kab@, bas#o%rtu%leri... Hic#bir s#eyi eksik deg~ildi Zehra'n@n. Gerc#ekten de doktorun annesi so%zu%nde durmus#, evlatl@k c#eyizi deg~il, evlat c#eyizi vermis#ti. Babaannesi, torununun yavrusunu go%rmeye geldig~inde evi bo%yle buldu. Ard@ndan gelmemekte direnen tekeyi c#emek ic#in do%ne dolana ve yorgun arg@n vard@ eve. Bay@ld@ evine Zehra'n@n. Yayla gibi. K@z da temiz, Allah ic#in. Tek oda ama, tahtalar ovulmaktan sapsar@. O yu%ksek, c#ift do%s#eki karyolada yatmak ic#in ic#i gitti babaanneinin; yu%reklenip bunu so%yleymedi torununa. O so%ylesin diye bekledi. Torununun bebekle birlikte, ku%c#u%k mindere, kendisinin yan@nda k@vr@lmas@n@ da onun kendisine duydu%g~u bu%yu%k sevgiye bag~lad@, bundan da ayr@ca mutluluk duydu. Ertesi sabah, ard@na tak@p getirdig~i kec#iyi kestirdi torun ic#in. Kurbun kan@n@ bebeg~in aln@na su%rerken; "-Kaderi anas@na benzemesin. Anal@ babal@ bu%yu%su%n..." diye dua etti. Dua ederken ag~lad@. Hidayet'in f@rlay@p gitmesinden de hos#nut kald@: "-Yu%reg~i dayanamad@ senin herifin... Iyiymis# k@z@m, iyiymis#... Yu%reg~i pek yufta bu adam@n. Iyidir, seni u%zmez. Bu bebe'yi de..." Dualar etti Hidayet ic#in. O aks#am, Hidayet'in eve gelmemesinden, kendisin istenmedig~i sonucunu da c#@karmad@. Torunu "No%bette" deyince buna da inand@. Go%zu% kald@, yap@s#t@ hatta, yine de o yu%ksek karyolaya c#@kmak, yumus#ac@k do%s#eklerin ic#inde bir gece olsun kemiklerini dinlendirmek istedig~ini yine de so%leymedi. O aks#am da koca karyolan@n bos# b@rak@l@p mindere k@vr@l@nmas@n@, dog~rusu ya pek beg~endi. Ertesi sabah, erkenden kalkt@. Getirdig~i kec#inin do%s#u%nu% bir beze sard@, s@rt@na vurdu gitti. Yola c#@kt@g~@nda gu%n yeni ag~ar@yordu daha. Tez davranmak Iskenderun ko%ye benzemiyor. C#ok s@cak yayla gibi deg~il. Ikindiye ancak var@r ko%yle. Et yesin ko%ylu%ler de az@c@k. Et yesinler, bu Sedat beb'ye hay@r dualar etsinler... Kap@da durdu, yine bir s#eyler okudu, herkes ic#in bir nisan ayr@ ayr@ dualar sald@. Bebe'nin yu%zu%ne u%fledi: "-Tam zaman@d@r. Torunumun bebesi ic#in bir nisan gu%lu% dikeyim evin o%nu%ne. Ak, pembe, dolans@n direklere. Bu yavrunun kokusunu bana sals@n." Sevinc# tas#@yordu yu%reg~inden giderken. O%ylesine tas#@yordu ki, evlenmeden o%nce ettig~i is#ler ic#in torununa ve kocas@na sitem edeceg~ini, Zehra'ya namusunu bes# paral@k paral@k oldug~unu so%ylemesi de numara can@m. Burada, kim ettig~ini so%yleyeceg~ini bile onutmus#tu. Namusan bes# kime, tum tuma. Kimseye anlatmam@s#t@ durumu Babaanne. "Evlendi, hemen ard@ndan p@rt diye c#ocuk kunnad@" dememis#ti. "Bu s#ehir halleri bir bas#ka. Evlemis#, haber vermek akl@na bile gelmemis# izans@z@n. Ne zamanki c#ocug~u olmus#. o zaman bu%yu%klerini hat@rlam@s#. Eh, ata olmadan... Ama, belki de hakl@d@r bac@m. K@za da o%yle fazla yu%klenmemeli... "Bo%yle demis#ti. Dinleyen kad@nlar da bas# sallamak zorunda kalm@s#lard@ o zaman: "-He o%yledir. Her halleri bas#ka s#ehirlilerin. Bizim yelli Zehra da onlara tez uydu. Icat c#@kard@ bas#@m@za go%ru%yor musun Ebe?" dediler. Babaannenin yu%reg~ini iyice rahatlatt@lar. Babaannenin diktig~i nisan gu%lu% tutmam@s#t@r. Nisan gu%lleri bas#ka bahc#elerde gu%n @s@g~@yla oynas#@rken, kendi evinin direg~ine sar@lmayan nisan gu%llerine dar@lm@s#t@r Babanne. Torununun evlilig~inden oevlilg~in nedenlerin- den hic# ku%s#tu duymam@s#, o konudaki tek rahats@zl@g~@, yaln@zca ko%k sal@p dal vermemis# bir nisan gu%lu% c#ubug~una yo%nelmis#tir. Olsun vars@n. Babaanne, yan@lg@s@n@ gu%llere dar@larak su%rdu%su%n. O da bitti art@k. Gerc#ekte o tutmayan dala yapt@g~@ haks@zl@ktan o%te bir haks@zl@g~@ da olmad@ onun. 21 Ku%c#u%k bir ates# bo%ceg~iydi Eren. Bu%yu%du%. Sekiz yas#@ndayd@, elini k@rd@. Kendinden do%rt yas# bu%yu%k bir og~lanla boks yaparken, c#ocug~un korkuyla eg~ilmesi yu%zu%nden yumrug~unu duvara vurmus#tu. Eli bileg~inden k@rld@. Kimse anlatamad@ kazan@n@ bu%yu%klu%g~u%nu%. C#u%nku%, bag~@rmam@s#, ag~lamam@s, yaln@zca yu%zu%nu% burus#turmus#tu. Ayaktayd@. Rengi yitmis#ti, ama c#ocuklar, bir s#eyler olduysa bile olan@ c#o%zecek durumda deg~ilerdi. Kendini o sert yumruktan kurtaran c#ocuk s@rt@yordu. Z@pl@yor, filimlerde go%rdu%g~u% bokso%rlere o%yku%nu%yor, yumruklar@n@ ileri geri sall@yordu. Eren bay@l@nca, deminden beri Eren'in kazanmas@n@ isteyen, onu yu%reklendirmek ic#in bag~@ran c#ocuklar, c#@g~l@k c#@gl@g~a ic#eri dald@lar. Nazmiye Han@m, y@kay@p kuruttug~u c#amas#@rlar@ du%rmekle ug~ras#iyordu. Dag~ gibi y@g~@lm@s# c#amas#@rlar@n ard@nda kalm@s#t@, go%ru%nmu%yordu. C#ocuklar y@g~@n@n deviniminden onun oturdug~u yeri saptad@lar: "-Teyze, Eren bay@ld@!..." Nazmiye Han@m f@rlay@p d@s#ar@ c#@kt@g~@nda Eren kendine gelmis#ti. Annesinin u%stu%ne yu%ru%du%g~u%nu% go%ru%nce c#ok kortu. Dog~rulmaya. evin c#evresini kus#atan ince kald@r@ma dog~ru go%vdesini c#ekmeye c#abalad@. Sag~lam eliyle u%stu%ndeki toz toprag~@ silkelemek istiyordu. "-Yok bir s#ey anne. Yok bir s#ey. Hic# bir s#ey yapmad@m ben..." Elini durus#u bir tuhaf. C#coug~un k@rs#@ks@z mat derili aln@nda domurcuklanan terler... Naymiye Han@m sesini c#@karamad@. Hemen eve kos#tu yine, ayag~@na bir ayakkab@ gec#irdi. Eren oturdug~u yerde duruyor. "-Bakay@m c#ocug~um eline?" Eren, kolunu omuz ekleminden kald@rarak uzatmaya c#al@s#@yor, Bunu yaparken bile ne kadar zorland@g~@ belli. El, as#ag~@ya, parmaklara dog~ru ve bilekten yukar@lara kadar karar@yor. Nazmiye Han@m dokunmak ic#in uzan@yor ama sonra elini yar@ yolda tutuyor. C#ocug~un durus#undan ve bak@s#@ndan oraya dokundurtmayacag~@ belli. Sedat at@l@yor: "-Dokunmay@n Teyze. Duvara c#ok sert vurdu. Hastahe- neye go%tu%rmeli." Sedat, ondo%rt yas#@n@ bitiriyor. Ince uzun, esmer bir yeni yetme. Gu%zel bir og~lan oldu. Ses tonu, parlak saclar@, parlak go%zleriyle c#ekici bir delikanl@ olacak. Iki y@ldan beri yaln@zca uzun pantolon giyiyor. Demek gerc#ekten bu%yu%du%. Hastanenin dis# duvarlar@ bak@ms@zl@ktan do%ku%lu%yor. Hastane de Frans@zlardan kalma ve Frans@z stilli. Dis# duvarlara, y@llardan beri hic# boya yap@lmam@s#, do%ku%len yerler onar@lmam@s#. Y@llar o%ncesinden, belki de ilk yap@ld@g~@ zaman@n kirli sar@s@n@ tas#@yor u%stu%nde. Daha da kirli bir sar@y@ kus#kusuz. Go%ru%s#me gu%nlerinde, go%ru%s#me saatinden c#ok o%nce geldikleri ic#in bekleyen, berklerken de s@k@nt@dan duvarlarla oynayanlar ya da ic#eri d@s#ar@ bir s#eyler tas#@rken olus#an c#izis#meler, as#@nmalar yu%zu%nden bu%yu%k giris# kap@s@n@n c#evresi iyice harap olmus#. Ic#erisi ise c#ok temiz. Genis# koridolar ac#@k yes#il yag~l@ boya ile boyanm@s#. U%zerinden binlerce ve binlerce kez gec#mis# @slak paspaslar yu%zu%nden yere do%s#enmis# k@rm@z@l@ karal@ beyazl@ tas#lar @s#@lt@l@ bir temizlik sac#@yor. Koridorlardan gec#ip, bir kat as#ag~@ya iniyor, Hidayet Beyin c#al@s#t@g~@ yere geliyorlar. Kap@da "Girmek Yasakt@r" yaz@l@ ama bu yaz@n@n kim ic#in yaz@ld@g~@n@ anlamak olas@ deg~il. C#u%nku% ic#erden, dis#ardan gelip girenler var. Zaten c#og~u kap@da bu yaz@ var ve hepsi de v@z@r is#liyor. Girdikleri odan@n do%rt bir yan@n@ tezga*hlar c#evreliyor. U%zerlerine gerec#ler dizilmis#. Nazmiye Han@m Hastane- nin yaln@zca hasta odalar@n@ biliyordu. Buraya ilk kez geliyor. Tuhaf bir saplant@yla, karn@n@n ag~r@sn@ ve korkusunu unutmak ic#in olus#uveren saplant@yla, og~lunun aln@n@n u%stu%nde biriken terlerin akmas@n@ bekliyor. Oysa Eren'in aln@nda ku%c#u%k kaynaklardan yeni ter damlalar@ dog~uyor, ama her biri yu%kseldig~i yerde as@l@ kalm@s# gibi duruyor, Eren'in iyiden iyiye moram@s#. Morarma artt@kc#a, Nazmiye Han@m@n yu%reg~ine bast@ran kayg@ bu%yu%yor. Sedat, c#ok s#is#man bir kad@ndan kand@n@n damar@n@ aras#t@ran genc# bir k@z@n yan@na sokuluyor. S#is#man kad@n@n dirseg~inin ic# k@sm@nda moram@s# delikler var. Sar@ms@ gevs#ek deride hic# go%ru%nmeyen bir damar@n giris#ini aramak, zorlu bir is#. Kolun u%st k@sm@ndan sar@l@p du%g~u%mlenen kal@n lastik etin ic#ine go%mu%lmu%s# kesiyor. Sonuc# yok. Damar@n izi bile go%ru%nmu%yor. "-Leyla abla, babam@ ar@yoruz." K@z, kal@n ig~neyi bir kez daha, go%mu% arar gibi dikkatle kad@n@n derisine sapl@yor. "-Ic# odada. Ama girmesen daha iyi." K@z, hemen girmelerini so%ylemis# gibi, o%nde Sedat, arkada Nazimiye Han@mla Eren, oday@ kus#atan tezgahlar@n kesildig~i yere seg~irtiyorlar. Bu kap@n@n u%stu%nde de "Girilmez" yaz@l@. Ac#@lan kap@n@n tam kars#@s@ndaki koltukta oturuyor Hidayet Bey. Go%vdesinin bic#imini, oturdug~u tahta koltuk belirliyor. C#u%nku% Hidayet Beyin go%vdesine hu%kmedemedig~i biri koltug~un arkas@na dog~ru sarkarken, dig~eri, go%g~su%nu%n u%stu%nde, ama go%g~su%ne deg~meden as@l@ duruyor. Bir ara, adam@n yar@ aral@k go%zlerinin ard@na kendi go%ru%ntu%lerinin du%s#tu%g~u%nu% sanan Nazmiye Han@m sesleniyor: "-Ah Hidayet Bey, Eren..." Daha c#ok konus#mas@ anlams@z. Konus#man@n yarar@ yok c#u%nku%. Hidayet Bey hic# bir sesi al@g~@layacak, kimseyi tan@yacak durumda deg~il. Inan@lmaz derinlikte bir yapay uykunun ortas@nda yu%zu%yor ve bu uyus#uktan o%te, hic# bir s#eye yanas#am@yor. Sedat ag~lamakl@. Kap@y@ tutuyor. bir eliyle, o%bu%r eliyle Nazmiye Han@m@ kolundan c#ekis#tiriyor. Onlar d@s#ar@ c@kt@ktan sonra kap@y@ kapat@yor. Babas@n@ rahats@z etmekten korkuyormus# gibi, yavas#c#a. K@z@n sesinde halk@ c#@km@s olman@n hos#nutlug~u dalgalan@yor. C#ocug~un yu%zu%ndeki kederi go%remiyor, c#u%nku% s#is#man kad@n@n yog~un kara kan@ dalgalarla ig~neye doluyor. "-Sedat, sana so%ylemis#tim. Girmesen iyiydi." Ekliyor, yine bas#@n@ kald@rmadan: "-Az@c@k beklerseniz s#imdi bakar@m size." Beklerlerken Nazmiye Han@m, yan@ndaki og~lu kadar, en az onun kadar ac@ c#eken Sedat'@n bas#@n@ oks#uyor: "-Sak@n bu%yu%tme bu olay@ c#ocug~um. Bo%yle s#eyler olur. Bilmez misin Sait Bey amcan kafay@ c#ekince... Sen de go%rmu%s#su%ndu%r ya, bazan sallan@r, dog~ru yu%ru%yemez. Bas#@n@ bile tutamaz." Ama biliyor, so%yledikleri rahatlatmaz bu c#ocug~u. So%ylenecek so%z, y@llardan beri bildig~i, yas#ad@g~@ bu durumun s#imdi apac#@k, bas#kalar@n@n go%zu% o%nu%ne serilmesinden duydug~u k@rg@nl@g~@ sag~altamaz. C#u%nku%, Sedat'@n bu yas#lar@n@ yas#ay@p gec#mis# iki og~lu var Nazmiye Han@m@n. O bilmez mi bu yas#lardaki u%zu%ntu%lerin derinlig~ini? Nazmiye Han@m bilmezse, kimse bilmiyor demektir. C#ocuk, yinr de bir s#eyleri c#abas@ ic#inde: "-Ben san@yordum ki Nazmiye Teyze, babam yaln@z evde bo%yle. Is#inde c#al@s#@yor, kimse de onun nas@l biri oldug~unu bilmiyor san@yordum. Gece uyku uyuyamad@g~@ ic#in ila*c# al@yor san@yordum. Her zaman da ayr@msamadan ila*c#lar@ fazla kac#@r@yor san@yordum..." Ag~lamaya bas#l@yor. Nazmiye Han@m, Hidayet Beyi o gu%n o durumda go%rmu%s# olmaktan her nedense bir suc#luluk duydu. Aks#am kocas@na dert yand@: "-Bunlar ne kadar yaln@z insanlar Sait. Hangisini alsan yaln@z. Kim yo%netiyor o evi? Suc#lamak kolay bir s#ey. Suc#lamaya kalk@s@nca hepsini suc#layacak s#ey bulmak kolay. Hidayet Bey ne yaps@n? Kurtulam@yor is#te. Belki bir zamanlar kurtulmaya c#abalam@s#t@r. Zehra Han@m ne yaps@n? Sabah@n ko%r karanl@g~@ndann gece yar@lar@na kadar ayag~@ yanm@s# it gibi dolas#@yor. Evde en yak@n@, hizmetc#isi. Bu kad@n da kendini bas#ka s#eylere vurmas@n da ne yaps@n? C#@ld@rs@n m@ oturup? Ben yine de en c#ok c#ocuklara ac@yorum. Ikisinin suc#u da ortada, s#u og~lanc@g~@n gu%nah@ ne? Ya o k@z@ neden bas#@na sard@ Zehra Han@m?" Sait Bey, bunca duyarl@g~@ fazla bulmus# olmal@, gu%lu%yor, Gu%lu%s#u% alayl@: "-Neden sard@g~@ apac#@k. Ald@ramad@ da ondan." "-Sait, sofrada, c#ocuklar@ nas@l unuttun?" C#ocuklar dedig~i Nazmiye Han@m@n, ikisi u%niversite, biri lise son s@n@f o%g~rencisi. Eren'se hic#bir s#eyi ay@r@msayamaz. Kolu k@r@k Eren'in. Istedig~i s#@mar@kl@g~@ yap@yor. Sofraya bir oturup bir kalkmas@na kimse ses c#@karm@yor bu aks#am. Salonun her yan@na ilgisini c#ekecek bir s#ey yok Eren'in kitaplar@ndan bas#ka ilgisini c#ekecek bir s#ey yok Eren'in 22 Sonraki y@llarda Zehra Han@m@n kap@s@ hemen tu%mden kapand@ sokag~a. Kendisi de ug~ramaz oldu koms#ular@na. Bir zamanlar birlikte yas#anm@s# ama beraberlig~i olus#turanlardan biri, c#ekip gitmis# gibiydi. Zehra Han@m kendini art@k c#al@s#maya vermis#ti. Kentin, evinden gittikc#e daha uzaklarda olus#an evlerini o%g~reniyordu; yeni sokaklar@n@, yeni insanlar@n@ tan@yarak. Gerc#i, Yirmi Yedi May@s sabah@ iki kad@n evlerinin kap@lar@n@ ard@na kadar ac#mis#, sokag~@n ortas@nda birbirleri- ne sar@lm@s#, o%pu%s#mu%s#, sevinc# go%zyas#lar@ ak@tm@s#lard@; Nazmiye Han@m@n salonundaki sedirin u%stu%ne iki ku%c#u%k k@z c#ocug~u ic#tenlig~iyle yan yana oturmus#, kollar@n@ birbirinin omuzuna atarak, hic# kopmak istemeyecek, hic# kopmam@s# gibi yak@n bilerek birbirlerini, gu%zel du%s#ler kurmus#lard@. K@sa su%rede Yirmi Yedi May@s@n kendilerine bir s#eyler vermeyeceg~ini anlay@nca, daha ko%tu%su%, is#ler ekisi gibi gitmeye bas#lay@nca yine, bu cos#kuyu unutmay@ yeg~lemis#- lerdi. Mavi bir bahar sabah@nda duyulan cos#kunun an@s@yd@ dillerde gezen. Ezgisi, so%zleri ko%tu% bir mars# kalm@s#t@ o gu%nden. Alayl@ alayl@ so%ylenen. Nazmiye Han@m@n sac#lar@ndaki aklar c#og~alm@s#t@. Bunlar@ saklamak gereg~ini duymuyordu. Hic#bir s#ey beklemiyordu art@k. Kocas@n@n, o%nu% ard@, bir emekli o%g~retmenden bas#ka bir s#ey olamayacag~@n@, y@llarca sabahlara kadar inanarak dineledig~i du%s#lerinin gerc#ekten birer du%s# oldug~unu anlam@s#t@. Emekli o%g~retmen ve tas#ra gazetecisi... Buydu Sait Bey. Kaleminin ucuna gelen her s#eyi pervas@zca yazd@g~@ ic#in her pers#embe gu%nku% Bas@n Mahkemesinde mutlaka bir iki davas@ olan, bu davalar@n neler oldug~unu anlat@rken gerc#ek hosnutluk duyan, mahkemelere girip c#@kt@kc#a keyiflenip kahkahalar atan bir yas#l@ adamd@. U%c# kurus#u bir araya koyamam@s#, ama bunu yapmak ic#in parmag~@n@ bile oynatmak zahmetine girmedig~i ic#in, rahats@zl@k duymam@s#t@. Nazmiye Han@m da y@llar y@l@ ic#inde hu%ku%m su%ren gec#im korkusunu unutmaya c#abala- mis#t@. Olmuyordu is#te, tek bas#@na bir kad@n@n c#abas@ neye yarar? S#imdi tek isteg~i vard@: Bu%yu%kler ekmeklerini kazanm@s#t@ nas@lsa, s#u Eren de o%g~renimini bitirseydi. O zamana kadar babas@ bas#@nda olsayd@. Sait Bey kar@s@n@n bu son isteg~ini de yapmad@. Zaten birlikte yas#amlar@, hep kar@s@n@n dedig~inin aksini yapmak ya da onun dediklerine kulak asmamakla gec#mis#ti. Bu kez de, Eren'in liseye bas#lad@g~@ y@l, her s#eyi b@rakt@. Kar@s@n@ c#ocuklar@n@, bas@n davalar@n@, gevrek gu%lu%s#u%nu%, genc# yu%ru%yu%s#u%nu%, onca y@lda tek tek ak du%s#memis# sac#lar@n@, mavi go%k yu%zu%nu%, denizin yelini, bal@kc#@lardan orospulara kadar hic# ay@r@m go%stermeden bag~lan@p deg~er verdig~i dostlar@n@, -o c#ok hos#land@g~@ su%rprizlerinden birini yapar gibi- ans@z@n b@rakt@. Sait Beyin o%lu%mu%nu% duydug~unda Zehra Han@m kap@dan s#o%yle bir ug~rad@. Faytonu kap@n@n o%nu %nde bekletti. "Is#e c#@k@yorum da, ug~ramadan edemedim. Fazla bekletmem dog~ru olmaz, yine ug~rar@m," dedi o kadar. Hidayet Bey, kendisinden hic# beklenmeyen bir s#ey yapt@: Bir hafta su%reyle her gu%n ug~rad@ Nazmiye Han@ma. Oysa y@llardan beri oturduklar@ bu sokakta, Hidayet Bey hep sokag~@n d@s#@nda biri olarak du%s#u%nu%lmu%s#tu%. Onu benimsemek kimsenin akl@na gelmemis#, kimsenin yu%re- g~inde bir yak@nl@k duygusu olus#mam@s#t@. U%flesen uc#acak kadar zay@ff@. Ilk gu%n, cenaze kald@r@l@p eve do%nu%ldu%g~u%nde, Nazmiye Han@m bir ko%r kuyunun ag~z@nda durdug~unu san@rken, ic#inde olus#an bos#lug~un doldurulmas@n@n olanak- s@z oldug~unu du%s#u%nu%rken, o kuyuya du%s#meyi o%zlerken geldi ve Nazmiye Han@ma sar@ld@: "Bac@m...Bac@m..." Daha sonraki gu%nlerde de geldi, eve girene c#@kana bakmadan, kad@nlar@n konus#malar@n@, kendi ac@lar@n@ anlatarak Nazmiye Han@m@ bir tu%rlu% an@lar@yla bas# bas#a b@rakmal istememelerini duymadan, bas#i yerde uzam@s# ellerini olanca bu%yu%klu%g~u%yle dizlerinin u%stu%ne b@rak@p, yok gibi, bir yandan da var olarak, oturdu, oturdu gitti. Giderken, ad@mlar@n@n du%zgu%n olmas@na o%zen go%steriyormus# gibi, ayakkab@lar@n@n burunlar@na baka baka Nazmiye Han@ma yanas#@yor, onun omuzunu s#o%yle bir s@vazl@yor, sonra ad@mlar@ dolas#arak kendini kap@dan d@s#ar@ya at@yordu. Bir gu%n, yolda giderken, Sait Beyin bu%yu%k og~lu Alkan'@ c#evirdi. Kimden so%z ettig~ini kars#@s@ndakinin anlamas@ gerektig~ini hesaplayarak ya da hesplamayarak, o%ylece, ic#inden geldig~i ic#in, belki de so%zu% biraz daha uzatacak kadar so%zcu%k toparlayamad@g~@ ic#in, "c#ok iyi adamd@. Bu sokakta da otursa, bizim ku%c#u%klu%g~u%mu%zu%n u%stu%ndeydi," dedi. Bunu so%yledig~inde, Sait Bey o%leli do%rt aydan c#ok oluyordu. O yu%zden Alkan, Hidayet Beyin, babas@ndan so%z ettig~ini sonradan anlad@. Hidayet Beyin ak bisiklet fanilalar@ yine o%yle akt@. Pantolonlar@ yine o%yle yu%sek kemerli. Hidayet Bey o bic#im pantolonlar@ giymeye bas#lad@g~@ndan beri gec#en y@llar ic#inde erkek modas@nda iki kez bu tu%r pantolon bic#imi gelimis# ve gec#misti. Yu%zu% y@llar o%ncesinde de k@r@s#@k ic#inde oldug~undan yas#lanm@yordu bunun yan@nda go%zleri tu%m yap@s@n@n c#o%ku%s#u%nu% s@rtlanm@s#t@, zaman zaman durgunlas#@p kay@yordu. Bos#luk: o zamanlarda yas#lanmay@ bile as#an, bitis#e varan bir bos#luk olus#uyordu go%zlerinde. Bo%yle oldug~unda kas@nt@l@ yu%ru%yu%s#u% bir yana, ad@m bile atam@yor, durdug~u yerde sallan@yordu. Onu eskiden beri tan@mayanlar ic#killi oldug~unu san@yordu. Bilelerse billirdi Hidayet Beyi, yas#m@ boyunca ic#ki ic#memis#ti. Bir zamanlar, @s#@kl@ asman@n alt@nda alemler du%zenlerken bile ic#memis#ti. O%lu%mu%nden o%nceki y@l, s@k ve uzun uzun hastalanmaya bas#lad@ Hidayet Bey. Hastal@klar@n@ hizmetci anlat@yordu: Ne tu%r bir hastal@ksa bu, zaman zaman kendini yitiriyordu adam: Yine de elinin alt@ndan bu%yu%tu%cu% aynalar@n@ eksik etmiyordu. Gu%cu% biraz yerine gelince yu%zu%ndeki k@llar@ c@mb@zla al@yordu. C#ok zaman, is#ini bitiremiyor, elindekiler yatag~a kay@yor, yine kendinden gec#iyordu. Art@k bacakla- r@ndaki k@llar@ alamaya kalk@s#maz olmus#tu. Remziye Teyze soruyordu: "-Peki ama ayol, bald@rlar@n@n arkas@ndaki k@llar@ nas@l al@r bu adam? Nazmiye Han@m yan@tl@yordu: "-Insan bir s#eyi istemeye go%rsu%n. Yapamayacag~@ s#ey mi var?" Kocas@n@n hastal@g~@, Zehra Han@m@n du%zeninde bir deg~is#iklik yapmad@. Konus#muyordu kimseyle, kimsenin evine ug~ram@yordu, ama yine de, kap@lar@n@n o%nu%nden gelip gec#erken go%ru%yorlard@ koms#ular@ onu. Hastal@g~@n bas#lar@n- da u%zu%ldu%g~u% belliydi. C#abuk toparlad@ kendini. Hizmetc#i han@m@n@ savunuyordu: "-Og~lana para gerekli. Kiz da bu%yu%yor is#te. C#eyiz gerek. Is#e gitmek zorunda. N'aps@n?" K@z t@pk@ Zehra Han@m@n genc#lig~i. Remziye Teyze soruyordu: "-Bu kadar benzerlig~i de kim go%rmu%s# anam?" Madam Mariya h@nz@r h@nz@r gu%lu%yordu: "-Is#te halas@y@m dedi ya bu Zehra. Ne demis#ler? K@z halada og~lan day@da c#ekermis#." Nazmiye Han@m, Remziye Han@m@n ac#t@g~@ tart@s#may@ su%rdu%rmek ic#in at@l@yor: "-Ne halas@ndan so%z ediyorsun Madam? Bunun hic# kardes#i yoktu hani?" "-Uzatt@n@z ama. Teyzesinin mi ne k@z@n@n k@z@s@ benin, demedi miydi?" Bo%ylece Zehra Han@mdan bir kez daha o%c# alm@s# say@yordu kad@nlar kendilerini. Yu%zlerce kez yineledikleri bu konuyu bir kez daha konus#maktan b@kk@nl@k duyduklar@ yoktu. Hidayet Bey, kendini gittikc#e daha uzun su%re yatag~a bag~layan hastal@klar@ bitince kalk@yor, kos#a kos#a is#ine gidiyordu. Koms#u kad@nlar onun iyice kendini toparlama- dan is#ine gitmesinin nedenini bir tu%rlu% c#o%zemdiklerini so%ylu%yorlard@ birbirlerine. Gerc#ekte adam@n kos#turmas@n@n nedenini biliyorlard@. Bir aks#am u%zeri, Remziye Han@m Nazmiye Han@m@ c#ag~@rd@ arka balkondan: "-Haberin var m@ bac@m? Hidayet Beyin istifas@n@ istemis# yeni Bas#hekim." Bir tu%r erinc#, bir yu%rek sog~uklug~u duydug~u belliydi. Oysa Hidayet Beye k@rg@nl@klar@ yoktu. Hic# deg~ilse olmas@ ic#in bir neden yoktu. Nazmiye Han@msa, Sait Beyin o%lu%mu%ne go%sterdig~i ilgi yu%zu%nden, dedikodu yapaken bile Hidayet Beyi kollamaya o%zen go%steriyordu. Bunu duyunca u%zu%ldu%. Remziye Han@m duyduklar@n@ Madam Mariya'ya aktarm@s# olmal@, sabahleyin Zehra Han@m arabas@n@n ic#ine kurulmus# is#e giderken, arabac@y@ durdurttu Madam Mariya ve eg~ilip sordu Zehra Han@ma: "-Sahi, Hidayet beyin istifas@n@ istedi Doktor Hilmi Bey?" Zehra Han@m@n kan bas#@na c#@kt@: "-Yok o%yle s#ey. Hidayet neymis# ki, koskoca doktor istifas@n@ istesin?" Oysa, koskoca doktor, Doktor Hilmi Bey, Bas#hekim olur olmaz, genel bir say@m yapt@rtm@s#t@ hastanede Uyus#turucular eksikti. Bu%yu%k miktarda. Bu eksiklig~in kaynag~@n@ biliyordu Hilmi Bey. Bu%gu%ne kadar beklemesi, Bas#hekime haber vermemesi, Hidayet'in emeklilig~inin dolmas@ ic#indi. S#imdi olmus#tu is#te. S#unun bunun eline bakmas@ so%zkonusu deg~ildi. Hidayet Beyi c#ag~@rtm@s#, hic#bir bas#lang@ca gerek go%rmemis#ti: "-Hemen istifan@ ver Hidayet. S#imdi s#urada kag~@ld@, kalemi al, istifa ediyorum diye yaz. Ben de emekli is#lemlerini haz@rlatay@m." "Neden, ne oluyor?" gibi so%zler geveleyecek olmus#tu Hidayet Bey. "-Bu sana iyilik. Son iyilik!" bag~@r@yordu s#imdi doktor. " Bu yapt@g~@m asl@nda go%revimi sustimal etmektir. Bunu go%ze al@yorum. C#u%nku% y@llardan beri seni kollamak zorunda kald@m, s#imdi birden bire deg~is#emem. Son bir iyillik yap@yorum: Istifa et diyorum. Sorus#turma ac#t@rsam bas#@na geleceklerisen du%s#u%n. Deg~il emekli maas#@ almak, su%ru%m su%ru%m su%ru%nu%rsu%n. Gideceg~in yer, hapishane. Senin yapt@g~@n az s#ey mi, y@llardan beri yap@yorsun diye, suc# olmad@g~@n@ m@ san@yorsun sen? Al@s#t@n. Hastanede, c#al@s#ma saatlerinde, hastanenin ilac#lar@yla keyif c#at@yor- sun sen. Herkesin aptal oldug~unu san@yorsun!" Hidayet Bey, ag~lamaya bas#lam@s#t@. Doktor bu%sbu%tu%n k@zd@ buna: "-Kalk dog~rul, ag~lama. Elini kolunu sallaya sallaya c#kmana izin veriyorum. Daha ne bikliyorsun be adam? Kalk, su%ru%nme kar@ gibi. Sana de adam demek..." gu%lmu%s#tu% Hilmi Bey. Yu%rekten geldig~i san@lan yu%ksek kahkahalarla gu%lmu%s#tu%: "Sahi, seni de adam saymak zorunday@z..." Bir an tekme atacakm@s# gibi olmus#tu. Sonra kendisini yenmis#ti doktor: "-C@k d@s#ar@, hemen yaz getir dilekc#eni..." Emekli olduktan sonra, bir su%re Hidayet Bey neyle oyalanacag~@n@ s#as#@rd@. Donu vard@ ayag~@nda, yaln@zca don giyiyordu ve evin avlusunu y@kamaya bas#lad@. Bu, evde tuttug~u ilk is#ti. Gu%nd,iki u%c# kez, dip bucak avluyu y@k@yor, du%sen asma yapraklar@n@ topluyor,du%zgu%nce bir yere y@g~@p, yak@yordu. Bu is#i de gu%nde birkac# kez yap@yordu. Sonra, yakt@g~@ yapraklar@n kilettig~ini so%yleyerek avluyu yeniden y@k@yordu. Biraz daha sonra, o%nce kendi odas@n@, sonralar@ da tu%m evi her gu%n temizlemeye koyuldu. Hizmetc#inin bulas#@klar@ temiz y@kamad@g~@ndan yak@nd@ sonra, bulas#@klar@ da kendisi y@kamaya bas#lad@. Kitap okumas@n@ bilmiyordu. Zaten evde Sedat'@n eski okul kitaplar@yla resimli dergilerinden bas#ka -bir de Kur'an, kab@nda eskimis#ti- tek bir kitap yoktu. Kitap alamak ve okumak ve bu al@s#kanl@g~@ edinmek bu yas#tan sonra ak@l@na gelmedi Hidayet Beyin. Hizmetc#i, o%nceleri korka, so%zcu%kleri ag~z@ndan c#@kt@g~@ anda, bir ters tepkiyle kars#@las#@rsa yutmaya haz@r, evde yap@lmas@ gereken dig~er is#leri go%stermeye bas#lad@ Hidayet Beye. Hic# tepki go%rmeyince de yumus#ak so%zcu%klere an@msatmaya bas#lad@. So%zcu%kler ne denli Yumus#ak sec#ilirse, Sec#ilsin, is# buyoruyordu kad@n. Kendisi, Zeynep'in c#eyizi ic#in boyuna dantel o%ru%yor, yerinden kalkmadan da evin tu%m is#leri go%ru%lu%yordu. Bas#@n@, t@g~@n ucundan kald@rman, Hidayet Beyin yanas#an go%vdesini seziyor, go%lge daha u%stu%ne du%s#meden yeni bir is# so%ylu%yordu: "-S@k@l@yorsan ag~abey, saks@lar@n dipleri de bir des#ilse, iyi olacak." Ne var ki, Hidayet Beyin is# yapt@g~@ bu do%nem az su%rdu%. Daha s@k yatag~a du%s#meye bas#lad@. Yatag~a du%s#u%nce, kalkmas@ uzun zaman gerektiriyordu. Baz@ geceler avaz@ c#@kt@g~@ kadar bag~@r@yordu. Bazan, gu%ndu%z de bag~@r@yor, go%rdu%g~u% du%s#leri hic#bir zaman anlatm@yor, ama yu%zu%nden c#ok korktug~u anlas#@l@yordu. Bo%yle zamanlarda uzun su%re kendine gelemiyor, Istanbul'a og~lunun yan@na gitmis# olan Zehra Han@m olmad@g~@ ic#in, onu rahatlatacak bir s#ey yapamayan hizmetc#iyle Zeynep'in o%ndu%nu% patlat@yordu. Neydi hastal@g~@? Bunu da kimseye so%ylemedi Zehra Han@m. Kad@nlar hizmetc#iden de o%g~renemediler. Hizmetc#i, tes#hisini koymus#tu: Hidayet Beyi cin c#arpm@s#t@ ve art@k ifa*h olmazd@. Tanr@ yard@m eder de can@n@ tez zamanda al@rsa...O zaman kurtulurdu Hidayet Bey. O%ldu%g~u%nde, sokag~@n kad@nlar@ Zehra Han@m@n bas#@na u%s#u%s#tu%ler. Hepsi de ag~l@yordu. En c#ok Madam Mariya ag~l@yordu. Zehra Han@m onlar@n kars#@s@nda, oturdug~u yerde zaman zaman mendilini go%zlerine go%tu%ru%yor, kuru go%zlerini mendile siliyordu: "-Ihtiyarl@ktan o%ldu%..." dedi. Bir koca o%ldu%kten, sonra parayla ne yap@labilirse hepsini yapt@ Zehra Han@m, Mevlidini, hatimini camide okuttu. Mezarl@g~@n en iyi yerlerinden birine go%mdu%rdu%. Oray@ kocas@na almak ic#in belediye o%zel kaleminden torpil yapt@rd@. Ug~ras#t@ bunlarla. Canla, bas#la ug~ras#t@, Sedat, babas@n@n cenazesi kalkt@ktan sonra gelebildi ancak. Zehra Han@m o%lu%yu% evde tutmak istemiyordu, is# hemen bitsin istedi. Sedat da o yu%zden yetis#emedi. Sekiz y@ld@r Iktisat Faku%ltesinde okuyordu Sedat. Yazlar@ bile evine gelmiyor- du art@k. Og~lunu o%zledig~inde Zehra Han@m Istanbul'a gidiyordu. Sedat, do%nceg~i gu%n, Nazmiye Han@ma ug~rad@. Gerc#i s#imdi evinde yapayaln@z oturuyordu Nazmiye Han@m ama, onun c#ocuklar@n@, o%zellikle Eren'i c#ok severdi Sedat. Bir su%re Nazmiye Han@mla kars#@l@kl@ oturdu Istabbul'daki yas#am@n@ anlatt@ Nazmiye Teyzesine. C#ocuklug~undan beri sezdig~i s#eyleri de anlatt@, bildiklerini de. Bu konus#ma ikisinin aras@nda kald@. Yaln@zca ikisinin aras@nda. Nazmiye Han@m sonradan c#ocuklar@na bile anlatmad@. Bir c#ocug~un bunca ac@ c#ekceg~ini bilmiyordu. Ayr@l@rken Nazmiye Teyzesine sar@ld@ Sedat. Go%zleri dolu, sesi pu%ru%zlu%ydu%: "-Kes#ke benim de bir annem, babam olsayd@," dedi. "Sahici bir anam, babam." Uzun boyu, ince yap@s@, go%zlerine do%ku%len kara sac#lar@yla genc#, yak@s#@kl@ bir adamd@ Sedat. Gu%n gec#tikc#e go%zlere daha dar go%ru%nmeye bas#layan sokag~@n ortas@n@ bic#ak gibi kesti ve gitti. 23 O%nce ates# vard@. Sonra hava oldu. Ates# yand@, yand@ ve so%ndu%. Toprak oldu. Topraktan su c#@kt@. Ates# suyu yakt@, buhar oldu. Buhar toprag~a deg~di, yag~mur oldu. Toprak ag~ac@ verdi. Ag~ac# dog~urdu, orman oldu. Ic#inde hayvan oldu. Sonra insan geldi. Hayvan@ bitirdi. S@ra oramna geldi, orman@ bitirdi. Yine toprak oldu. Toprag~@ ekti, ekin oldu. Ekini yedi, artt@. Daha c#ok ekti, daha c#ok artt@. C#ok olan s#eyi satt@, zengin oldu. Toprag~@ ev yapt@, artt@. Yine ev yapt@, yine artt@. Yine ev yapt@... Toprak yetmez oldu, evleri y@kt@... Kentte bu%yu%k apartmanlar@n say@s@ h@zla art@yordu. Bir zamanlar Belediyenin dag~@tt@g~@ arsalar@n u%stu%ne zorlukla ev yapanlar evlerini yap@mc@lara verdiler. Yap@mc@lar bu evleri h@zl@ h@zl@ y@kt@rd@lar. Apartmanlar, denizin c#evresini dolas#an caddeden bas#lad@ ve durmad@. Denizin yelini kentin ic#ine, o%telere kadar ulas#t@ran dar sokaklar, ku%c#u%k evler, evlerin pencerelerindeki pancurlar, meydanlar, meydan c#es#meleri, yu%ksek ve yayg@n okaliptu%s ag~ac@lar@, dog~ramac@ du%kka*nlar@, sebzeciler, gezgin sat@c@lar, evlerin bahc#eleri, bahc#elerdeki erik, yeni du%nya zerdali, limon, turunc# ag~ac#lar@, asma gu%lleri, yedi veren gu%lleri, nisan gu%lleri, ebruli gu%ller, evlerin ic# k@sm@ndaki tas#l@klar, d@s#@ndaki teraslar, teraslar@ c#evreleyen kal@n beton korkuluklar, iskelden donla denize atlayan kay@s# derili c#ocuklar, s#eker sat@c@lar@, pestilciler, cambazlar, bayram yerleri, bayramlarda all@ yes#ili su%slenen faytonlar bayramlar ve sevinc#ler, yerlerini, c#@plak pencereli, yu%ksek ve s@k@s#@k yap@lara b@rakt@. B@rakmamak ic#in c#ok nedenleri vard@ ama kimseler dinlemedi onlar@. Bir zamanlar ilk meydan yok edildig~inde de bu%yu%kler c#ocuklar@n@ dinememis#lerdi. Sokak deg~is#medi. Kent o%telere kaym@s#t@, yukar@lara c#@km@s#t@, herkes apartmanda oturmay@ seviyordu. Bu s@cak kentte, kendilerini kaloriferli evlerde oturtmayan kocalar@na olmad@k ko%tu% so%zu% so%yleyebilen kad@nlar c#og~alm@s#t@. Apartmanlar@n alt katlar@nda su%permarketler ac#@lm@s#t@. Kad@n ve erkek kuvafo%rleri -Bunlar berber deg~ildiler, berberlik so%vgu% gibi deg~iyordu kulaklar@na-c#amas#@r y@kama fabrikalar@, publar, s#arku%teriler, kokusuz bu%yu%k c#ic#ekler satan c#ic#ekc#iler, pastahaneler, dikotekler, parfu%meri, biju%teri mag~azalar@ ve hotel'ler vard@ art@k. Oklahama Pazar@, Kilis Pazar@, Washington Pazar@ vard@, sokaklarda taxiler dolas#@yordu v@z@r v@z@r. Sokak hep ayn@yd@. Cebrail Usta'n@n evi y@k@lm@s#, meydam, sokag~@n sonunu kesen evlerle, yitip gitmis#ti ama, vard@ ve bu%yu%yen bir kentte eskimis# bir sokakt@. Eren, o ku%c#u%k ates# bo%ceg~i bu%yu%du% ve U%niversiteye bas#lad@g~@ y@l, sekiz yas#@ndayken k@r@lan kolunun u%stu%ne du%s#tu% ve kol k@r@ld@. Bu kez k@r@k bilekte deg~il, daha yukardayd@. Eren, yine dis#ini s@kmaya c#abald@ ama yan@ndaki arkadas#lar@ kazan@n ciddi oldug~u kan@s@ndayd@lar. Hep birlikte Mediko Sosyale gittler. Nereden anlad@ oradaki teknisyen, bunu c#o%zu%mlemek olanaks@zd@ ama bu k@r@g~@n o%nemli olabileceg~ini o yu%zden iyi bir uzaman hekime gidilmesini o%g~u%tledi. Nazmiye Han@m, og~lunun kolunun k@r@ld@g~@n@ ve hastanede yatt@g~@n@ o%g~renir o%g~renmez Ankara'ya gitti. Bu gidis#in, evinden son kez ayr@l@s#@ oldug~unu, bir daha o eve o sokag~a do%nmeyeceg~ini bilmiyordu. Sarkom'dan kuskulan@l@yordu ve Eren'in kolu kesilecek- ti. Kesilmesi demek kurtulmas@ demek deg~ildi. Beklemek- ten bas#ka yapacak s#ey kalm@yordu Nazmiye Han@ma. Ondan sonraki gu%nler, filmler, tahliller, yine filmler, konus#ulan bir su%ru% anlas#@lmaz so%z ve kendisine hic#bir s#ey ac#@klanmayan bir annenin korkusuyla dolu gec#ti. Ameliyatlar, biroirine benzemeyen hastal@k adlar@ su%rdu% gitti. Kemikler kesildi, kemek dokular@ ekildi, hastaneden c#@kar@ld@ Eren, sonra yine bu kez c#ok ag~@rlasm@s olarak ve yu%ksek ates#le yine yatt@. Son ameliyattan u%c# ay sonra, koluna ekilen kemik dokusunun u%remekte oldug~u ve kemig~in dolmaya bas#lad@g~@ anlas#@ld@. O tarihlerde daha yu%ru%yemiyordu... Bir y@l sonra sag~l@kl@yd@ Eren. Go%zetim alt@ndayd@ ama sag~l@kl@yd@. Soilter kemik kisti sag~alt@lm@s#t@ ve Sarkom so%z konusu deg~ildi. Bo%ylece, aylarca evinden uzakta kald@ Nazmiye Han@m. Akkan, evin sat@ld@g~@, bos#altmalar@n@n istendig~i haberini getirdig~inde, Nazmiye Han@m duymad@ bile onun so%yledik- lerini. Evin de, es#yan@n da so%zu% mu% edilirdi s#imdi? Yavrusu, can duvar@ u%stu%nde bir acemi cambaz gibi durmaya c#abalarken. Evin yeni sahibi, su%rekli olarak mektuplar yazd@ durdu. Hakk@ndan so%z ediyordu. Bir sonraki mektupta, mag~dur oldug~unu so%ylu%yordu, bir sonrakinde, is#in mahkemede c#o%zu%mleneceg~ini, u%st katta oturan Remziye Han@m@n evi u%c# ay o%nce bos#altt@g~@n@. Nazmiye Han@m@n bu kadar vurdum duymaz olabilmesini anlayamad@g~@n@, bun burnundan fitil fitil getireceg~ini, daha sonra da, Nazmiye Han@m yavrusunun can derdiyle ug~ras#@rken, mal ic#in bu mektubu yazmaktan utand@g~@n@, ama uzun zamand@r evine gelmedi- g~ine go%re, belki de Ankara'ya yerles#mesinin ve og~lunun bas#@nda bulunmas@n@n dog~ru olacag~@n@, binaenaleyh evi bos#altmas@n@ rica ettig~ini yaz@yordu. Bunlar, Nazmiye Han@m@n kulag~@ndan girip, billncine varmadan unuttug~u so%zlerdi. Yas#am@nda Eren'den bas#ka bir s#ey yoktu c#u%nku%. Sonunda, Akkan b@kt@. Evi bos#altmak ic#in Iskenderun'a gitti. Eski Antakya yolu u%stu%ndeki evi tuttu annesine. Bahc#eli, bahc#esinde koca koca yasemin, japon gu%lu%, zerdali, portakal ve turunc# ag~ac#lar@ olan, o%nu%nde, sar@ ve ak zambaklar ac#m@s# bir evdi bu. Do%nu%p geldig~inde: "-C#ok gu%zel bir ev anne," dedi. "Asude yas#ayacaks@n bu yeni evinde. Insallah, daha mutlu olursun." Akkan, bu evi bos#altmak ic#in geldig~inde, u%st kat@n gerc#ekten de bos#alt@lm@s# oldug~unu go%rdu%. Remziye Han@m, do%rt ay o%nce evi temizlemis#, her yan@ kilitlemis#, gitmis#ti. Y@llar o%nce Belediyenin dag~@tt@g~@ arsa u%zerine yapt@rtt@g@ ev, s#imdi iki katl@yd@. Alt kat@ og~luna vermis#ti. K@zlar@ndan uzak olmaya kendini al@s#t@rm@s#t@ nicedir. Tek og~lu, evin erkeg~iydi s#imdi ve Remziye Han@m ondan uzak olmak istemiyordu. Yaln@z bir kad@nd@ o da sokag~@ndaki dig~er kad@nlar gibi. Evin u%st kat@nda oturacak, bo%ylece, "ans@z@n bir emr-i hak va*ki olursa, c#u%ru%meden, kokmadan mezara go%tu%ru%lecekti." Arkadas#lar@na, Allaha@smarlard@k demek ic#in Madam Mariya'ya geldi Remziye Han@m. Sokag~@n, caddeden giris#inden Madam Mariya'n@n evine kadar olan k@sm@ ya y@k@lm@s# ya da du%kka*n veya ima*la*thane olmus#tu. Nazmiye Han@m Ankara'dayd@. Zekiye Kad@n o%lmu%stu%. Og~ullar@ is#teydi, gelinleri Remziye Han@ma sog~uk sog~uk el uzatmakla yetindiler. Cebrail Usta c#oktan o%lmu%s#, Sara gitmis# k@z@, og~lu bir daha sokag~a ug~ramam@s#alard@. Cebrail Usta'n@n y@k@lan evinin yan@ndaki simitc#i f@r@n@na gitti, ad@n@ bile bilmedig~i, ama y@llarca simitlerinin kokusunu duydug~u bes# kurus#a satt@g~@ o simitlerle c#ocuklar@n@n mutlu olmalar@n@ sag~lam@s# olan adama sar@ld@. Simitc#inin yan@ndaki du%kka*nda Zekiye Kad@n@n torunlar@ndan biri, Casim, terzilik yap@yordu. Casim aptal bir o~gland@. Ku%c#u%cu%k du%kka*n@nda bayag~@ iyi para kazan@yordu. Kent terzisi olamad@ ama yak@n ko%ylerden gelen ko%ylu%lerin deg~is#mez terzisiydi. Casim Remziye Han@m@n og~luyla yas#@tt@. Erken evlenmis#ti, boyunca og~lu vard@. Og~lan, Remziye Han@m@n eline sar@ld@, o%ptu%, bas#@na koydu. Remziye Han@m@n go%zleri ilk orada doldu. Parmaklar@yla saya saya buldu: otuz iki y@l, bu sokakta, s#imdi pancurlar@ kapal@, ic#i tertemiz duran o evde oturmus#... En sonra Zehra Han@nm@n kap@s@n@ c#ald@lar. Iki kad@nd@lar. Birisi c#ok s#is#man, yu%zu% yuvarlak, koca memeleri yuvarlak, go%beg~i yuvarlak, sac#lar@ iyiden iyiye akt@. Ama, o%yle gu%zel bir k@v@rc@kl@g~@ vard@ bu sac#lar@n. Her modaya meydan okuyan, gu%zeller gu%zeli sac#lard@ bunlar. Dig~eri, zayif, do%rt ko%s#e go%vdeli c#ok ince bacakl@yd@, sac#lar@ rast@k karas@na boyal@yd@. Sac#indan ayakkab@lar@na kadar karalar icindeydi. Kap@y@ Zehra Han@m ac#t@. Remziye Han@m tez davran@p, "Allaha@smarlad@k'a geldim" demeseydi, yu%zu%nden, kap@y@ suratlar@na kapatacag~@ okunuyordu. Bu so%zu% duyunca c#ekilip yol vermek zorunda kald@. Yu%zu%nde s@k@nt@l@ bir anlam vard@. Akl@ bas#ka yerde gibiydi. Uzak, c#ok uzak bir Zehra Han@md@ bu. "-Ya koms#u? Yoksa rahats@z ettik seni?" "-Yok yok...Yabanc@ m@s@n@z s@z? Benim o%z bac@lar@m say@l@rs@n@z..." Ama neydi o havada dolas#an uzakl@k? C#ok s#eyler olmus#tu, c#ok s#eylerden k@r@lm@s#lard@ birbirlerine; yine de yirmibes# y@llar@ bir arada gec#mis#ti. Belki de daha c#oktu gec#en y@llar. En yak@n, en dost en genc# y@llar@nda ic# ic#eydiler. Genc#likleri parmaklar@n@n aras@ndan birlikte akmis#ti. Nedendi s#imdi, bu son gu%nde Zehra Han@m@n s@k@nt@s@? Yine de Zehra Han@m@n kap@y@ ac#arken so%yledig~i so%zu%n dostlug~una s@g~@nmay@ yeg~lediler: "Kendileri, Zehra Han@- m@n o%z bac@lar@ say@l@rd@." Acele bir kahve geldi. C#ay ic#erler miydi? Hay@r... S#imdi, bir du%zensiz u%c#gen olus#turan bic#imde oturan u%c# kad@n@n da an@lar@na saklanm@s# kocalar@ vard@. Hepsi de o%lu% olan. Madam Mariys da Remziye Han@m da eski dostlar@n@ yaln@zca onlardan konus#mak ic#in o%zlu%yor gibiydiler. An@lar, birlikte veya kocalar@yla olan an@lar en iyi bu eski koms#ularla paylas#@labiliyordu. C#ocuklara biel deg~il. hele onlarla hic# deg~il. Onlar c#ok dayan@s@zd@ bu konuda. Hemen so%zu% kesiyor, konunun deg~is#mesini istiyorlard@. Onlar@n sorunlar@ bas#kayd@. Kopmus#lard@: Analar@ndan, babalar@n- dan ve en c#ok da an@lardan. Hele Esperans. Esperans, yaln@z kendiyle dolu, go%zlu%klu% s#is#man, s@k s@k ag~lama krizleri tutan otuzunu as#kin bir evde kalm@s#. Annesiyle konus#muyordu bile. An@lar, insana cos#ku veriyordu: Bir gu%n Mo%syo% Jozef'in bahc#esine gidilmis#ti hani. Hani o gu%n Madam Mariya zeytinyag~l@ dolma yapm@s#t@, kendi usulu%yle. Nohutlu falan. Herkes sald@rm@s#t@ tencere ocaktan iner inmez, s@cak s@cak yutmus#lard@. "Madam Mariya, eline sag~l@k, bundan gu%zel dolma yemeyeceg~iz bir daha...Sen yaparsan bas#ka tabii," demis#lerdi. O gu%n Jozef ne keyifliydi ama? S#ansl@yd@ da. Sait Bey Bakarada bin lira ic#leri sokmus#tu. Sait Bey, kocaman dut ag~ac@n@n alt@nda uyuyup uyand@ktan sonra inka*r etmis#ti yenildig~ini. O zaman Jozef, "Sait Bey, kumar, namus borcudur," demis#ti. Sait Bey de: "Olsun sen beni istedig~in gibi say," diye omuzunu silkmis#ti. O zaman Jozef, daha fazla u%stu%ne varmam@s#t@. Oysa bu o%yku%yu% sonradan bas#ka tu%rlu% anlat@rd@ Nazmiye Han@m. Remziye Han@m@n an@msad@g~@ ise hepsinden farkl@yd@. Bakarada Sait beyi yenen kendi kocas@ Vahdet'ti. Yu%z lirayd@ ortada do%nen para. O gu%n yenen yemekler ic#inde, herkes, asl@nda Remziye Han@m@n yapt@g~@ @spanakl@, yaprak biberli pideleri sevmis#lerdi. Sonra, alt@nda oturduklar@ o bu%yu%k ag~ac# da dut deg~ildi, mes#eydi. Madam Mariya, her s#eyi kendi ku%c#u%k kafas@na go%re an@ms@yordu herhalde. Bir gu%n de, depem olmus#, -o depremde Feithiye'nin yerle bir oldug~unu yazm@s#ti gazetler- depremin ilk sars@nt@s@ndan sonra kendini yal@nayak d@s#ar@ atan Vahdet bey, merdivlerin birinci bo%lu%mu%nu% indikten sonra kar@s@n@ ve c#ocuklar@n@ an@msam@s#, sesinin c#@kt@g~@ kadar, yukar@ya dog~ru bag~@rm@s#t@- bir yandan da ikis#ler merdivenleri iniyordu- "Remziye, c#ocuklar@n hepsini toparla da sen de c#@k d@s#ar@..." Remziye Han@m bu an@dan c#ok al@nd@: "Hic# de o%yle birs#ey olmad@. Vahdet bana da c#ocuklar@na da c#ok du%s#u%ndu%." "-Oldu ya Remziye Han@m. Hatta o gece meydanda hep topland@ ya mahalleli. Sen anlatt@ o zaman. Hem de k@zd@r Vahdet Beyde. Sen korkag~@n biri Vahdet dedi, bag~@rd@ sen. Kulaklar@ duydu Mariya'n@n is#te bunlar..." Kulaklar@n@ iki eliyle o%ne bast@r@p ellerini ac#ti kapad@. Ya Zehra Han@m@n evini polisler bast@g~@nda? C#ok u%zu%lmu%s#lerdi, c#ok..." Meg~erse seni biz ne kadar c#ok severmis#iz, bac@m." Nazmiye Han@m@n ku%c#u%k og~lu? Eren nas@ld@ acaba? Hastanedeymis# yavrucuk. Neredeyse y@l oldu Nazmiye Han@m gideli. Kendi og~ullar@ gibiydi Eren. Ellerinde dog~mus#tu. Kara go%zleri, gu%len yu%zu%...En gu%zel c#ocug~uydu sokag~@n. Naylon s#ekerci, Eren'e hep paras@z verirdi s#ekeri. Onun da eline dog~mus#tu. "Naylon s#ekler, gu%zel og~lan, s#irin og~lan, Naylon s#eker" diye bag~@r@rd@ dolas#@rken. Eren, bu%yu%rken, hangi teyze istediyse onun ic#in c#ars#@ya gitmis#ti. Hic# surat asmazd@. Yazlar@ her eve buz tas#@rd@. "Bizi hic# sog~uk susuz b@rakmad@." Buzcu o kadar uzakt@ ama bir kez bile ellerinin dondug~undun yak@nmazd@ Eren. Go%zu% de toktu. O%lmesin. Her s#ey bir yana, bizim ic#in o%lmesin Eren... Madam Mariya'yla Remziye Han@m@n bunca ates#le an@msad@g~@ olaylar@n d@s#@nda, suskun ve durgun Zehra Han@m nas@l da tedirgindi. Ic#eriye c#izgili pazen pijamlaya giren adam@ ikisi de gec# ayr@sad@. Dal@p gitmis#lerdi an@lara c#u%nku%. Zehra Han@m, huzursuz huzursuz k@m@ldand@ yerinde, adama ters ters bakt@. "-Hos# gelemis#siniz bac@lar." "-Hos# bulduk!.." Ellerini uzatmadan, k@c@lar@n@ tedirgin tedirgin k@m@ldat- t@lar. Iyice baht@lar adama, kim oldug~unu c#@karamad@lar. Daha o%nceden tan@d@klar@ biri deg~ildi. Bundan sonra konus#malar tek so%zcu%klu% tu%mcelere do%nus#tu%. Uzayan suskunluklar bas#lad@. Zehra Han@m su%rekli olarak adama bak@yor, k@zg@nl@g~@n@ anlatmak istiyor- du. Bunu da go%rdu%ler, s@k@ld@lar. Eskiden olsa s@k@lmazlar- d@. S#imdiyse, c#ocuklardan, gelinlerden damatlardan dolay@ dillerini tutmay@ o%g~renmis#lerdi. Hem de nas@l? Adam, rahatc#a bacak bacak u%stu%ne att@. Uzun k@llar@ topuklar@na kadar iniyordu. Madam d@s#ar@ c#@kt@klar@nda Remziye Han@ma sormaya karar verdi: "Maymundur bu?" "-Konus#an, konus#un bac@lar," diye yu%reklendirmeye c#al@s#t@ adam onlar@. "Ben yabanc@n@z say@lmam. Zehra Han@mla teehhu%l edeceg~iz de Bir haftal@k bir deneme yap@yoruz." Madam Mariya bos# bulundu, az du%s#u%nseydi bos# bulunmazd@ ama, hic# du%s#u%nmezdi Madam Mariya konus#ur- ken: "-Teehhu%l mu%, ne demek teehhu%l?" Remziye Han@m@n dirseg~ini bos# bo%g~ru%ne yedi. Bu dirseklemeyi adam da go%rdu%: "-Bunda ko%tu% bir s#ey yok ki...Zehra Han@mla evlenceg~iz. Birbirimizden memnun kal@rsak..." "-Yani bir hafta sen onu s@nayacak nas@l kar@ bu diye, bir hafta o seni. Yani nas@l s@nayacak? O%yle mi?" Zehra Han@m dayanamad@, d@s#ar@ c#@kt@. Adam arkas@ndan seslendi: "-Zehra Han@m, han@mlara nis#an s#erbetimizden verme- yecek misin?" S#erbetler hizmetc#inin elinde geldi. Ikisi de uzana- mad@lar. Bog~azlar@na bir s#eyler t@kanm@s#t@. Ellerini tutan bir s#eyler vard@. Madam Mariya daha c#ok dayanamad@: "-Yok o%yle s#ey. Bu ev rahmetli Hidayet Beyin evi. Bu evde senin dedig~in olmaz. Biz izin vermez bunda. Remziye Han@m da vermez." Ayag~a kalk@verdi. Remziye Han@m da kalkt@. Sokak kap@s@ndan c#@karlarken arkalar@ndan seg~irten Zehra Han@ma do%ndu% Madam Mariya: "-Tuh sana ya Zehra. Sen bo%yle azg@nd@n? Nas@ ald@n bu herif onun yatag~@nda?" O%yle u%zgu%n, o%yle do%vu%lmu%s# gibi sokag~a c#@kt@lar. Tek so%zcu%k edemediler birbirlerine. Madam Mariya, Remziye c#es#me ag~l@yordu. Madam Mariya ona da k@zd@: "-Ag~lama kar@. Ne var ag~layacak? Sankim kocas@ o%ldu%?" Oysa bu ayr@l@g~@n bir kocan@n o%lu%mu% kadar ac@ verdig~ini kendisi de biliyordu. Remziye Han@m, yuvarlana yuvarlana uzaklas#@rken yaln@zca ard@ndan bakt@g~@n@ san@yordu Madam Mariya, ama, go%zlerinden yas# iniyordu. Ayr@msamad@g~@... Zaten, az o%nce Remziye Han@m@ azarlarken de go%zlerinden yas#lar ak@yordu. "Ya Haram," diye m@r@ldand@, evinin kap@s@ndan ic#eri girerken. "Ya Haram de gitti. Bir Zehra kald@. Ama, en o%nce o yok oldu. Allah yok etsin!..." Han@m@ caddeye kadar gec#irdi. Remziye Han@m, iki go%zu% iki "-Ag~lama kar@. Ne var ag~layacak? Sankim kocas@ o%ldu%?" Oysa bu ayr@l@g~@n bir kocan@n o%lumu% kadar ac@ verdig~ini kendisi de biliyordu. Remziye Han@m, yuvarlana yuvarlana uzaklas#@rken yaln@zca ard@ndan bakt@g~@n@ san@yordu Madam Mariya, ama, go%zlerinden yas# iniyordu. Ayr@msamad@g~@... Zaten, az o%nce Remziye Han@m@ azarlarken de go%zlerinden yas#lar ak@yordu. "Ya Haram," diye m@r@ldand@, evinin kap@s@ndan ic#eri gireken. "Ya Haram. Hepsi de gitti. Bir Zehra kald@. Ama, en o%nce o yok oldu. Allah yok etsin!..." 24 Nazmiye Han@m, iki y@l sonra Iskenderun'a do%ndu%. Yeni evini beg~endi. Temizledi, temizlemedi, kendini eski soka- g~@nda buldu. Caddeden sapt@g~@ anda, kars#@s@nda yu%ksek, alt@ katl@ apartmanlar@ buldu. Apartmanlar@n yu%zu%ne c#arpt@g~@n@ sand@, sendeler gibi oldu. Hay@r, bu apartmanlar yeni yap@lmam@s#t@. Iki y@l o%nce gidereken apartmanlar yine vard@, u%c# katl@yd@ o zamanlar. Onlar da y@k@lm@s#t@ demek. Meydan@ ilk onlard@. Y@km@s#, daha yu%kseg~ini yapm@s#lar. Bo%ylece sokag~@n sonunda yu%ksek, kesin bir duvar olu#mus#. En c#ok, sokag~@, ilk y@llarda oldug~u gibi, sonunda ac#@ld@g~@ yamuk bic#imi meydan@yla, orman kus#lar@ kadar c#ok olan c#ocuklar@yla ve gu%ru%ltu%su%yle an@ms@yor olmas@na s#as#t@. Oysa bu, ne kadar c#ok y@l o%ncesinin go%ru%nmu%ydu%. Sokak ayn@yd@. Giris# deg~is#mis# ama, apartman yok henu%z. Ku%c#u%lmu%s# biraz. Daralm@s#. Bir zamanlar daha m@ genis# go%ru%nu%rdu% go%zu%ne? Ama haks@zl@k etmemeli. Eskiden de dard@. Remziye Han@mlar yaylaya c#@karken, kap@n@n o%nu%ne gelen kamyon, nas@l da su%rtu%ndu% su%rtu%ncek gec#erdi duvarlara. Yine de, daralm@s#t@r o gu%nlerden bu gu%ne. Yas#lan@nca insan@n boyu nas@l k@sal@yor, nas@l ufal@yor kemikleri...Sokak da ku%c#u%lmu%s# is#te. Yeni sahibi, kendisini c#@kartmak ic#in bunca ug~ras#t@g~@ eve dokunmam@s# bile. Ne y@kt@rm@s#, ne onartm@s#. Remziye Han@m@n oturdug~u u%st kat@n yar@ c#u%ru%k kepenkleri o%rtu%lu%. Kendi oturdug~u alt katta ise hic# kepenk kalmam@s#. Y@llard@r yoktu bu kepenkler ama nedense, u%st kattaki kapal@ kepenkleri go%ru%nce, alt kata haks@zl@k yap@lm@s# gibi geldi Nazmiye Han@ma. Oysa an@ms@yordu: C#ok yoksul olduklar@ y@llarda, kepenkleri mentes#elerinden c#@kar@p c#@kar@p yak- m@s#t@ Sait Bey. Y@llard@r silinmemis# camlar@n ard@nda evin ic#i go%runmu%yor. Burnunu iyice cama dayad@. Ellerini go%zlerinin iki yan@na siper edip, d@s#ardaki yak@c@ gu%nes#in go%zlerini almamas@n@, go%zlerinin karanl@g~a al@s#mas@n@ bekledi. Yinw de bir s#ey go%ru%nmu%yor. Ne go%receg~ini san@yordu? Sonra, uc#taki odan@n pencerelerinden birinde k@r@k bir cam buldu. Bu oda, es#yalar@na biraz c#eki du%zen verdikten sonra, Nazmiye Han@m@n misafir odas@ olarak kulland@g~@ odayd@. Sait Bey o%ldu%g~u%nde, hatim duas@ bu odada okunmus#tu. Ak@ c#ok, karas@ az tas#lar@n@n birbiri ic#inden gec#meli gu%zelim nak@s#@ go%ru%nmu%yor. Her yan, toz, moloz ic#inde. C#ocuklar k@r@k cam@n aras@ndan ellerine ne gec#tiyse ic#eri atm@s#lar. C#u%ru%rken kurumus# elma ve portakallar, asma dallar@, tas#lar, bir k@r@k araba, plast@kten.. Duvarlara en son Alkan'@n vurdug~u gu%nes# sar@s@ badana, tozla kararm@s#; bu tozlara hic# ses etmemis#, sahipleri gitti diye hic#bir s#eye ald@rmaz olmus sanki, kendini b@rakm@s#. Y@llar o%nce, yine bo%yle c#ocuk tas#lar@ veya toplar@yla k@r@lan ve uzun su%re yenisini takt@ramad@klar@ k@r@k camlar@ an@msad@. Cam@n k@r@k yerlerini, gazete kag~@d@na su%rdu%g~u%, ku%l ve un kar@s#@m@, bol sulu yap@s#t@r@c@yla onar@s#@n@...Ayn@ yap@s#t@r@c@y@ beze su%ru%p, su%rekli olarak tu%ten soba borular@n@ da onar@rd@ Nazmiye Han@m. Madam Mariya'n@n da kap@s@ kapal@yd@. Bahc#enin demir parmakl@klar@n@n aras@ndan kimselerde olmayan tu%rde, yu%zlerce bitkinin, hic#bir s#eye ald@rmayan yes#il dallar@ ve s#@mar@k c#ic#ekleri gu%lu%yordu. Hic# kimseyi o%zlemeyen c#ic#klerdi bunlar. Hic# ac@ c#ekmemis#lerdi. Biteviye gu%lu%yorlard@. Y@llardan beri, y@llardan beri...O%lenlerin ard@ndan yenileri geliyor, eskilerin ve yas#ayanlar@n ko%kleri birbirine kar@s#yordu. Yeniler o c#ic#ek gu%lu%s#u%nu%; yaln@z toprag~@, gu%nes#i ve suyu seven gu%lu%s#u% su%rdu%yordu. Simit f@r@n@na gitti. Simitc#i, unlarla, bembeyaz olmus# sandalyeyi, o%nlu%g~u%nun eteg~iyle silip Nazmiye Han@ma uzatt@. Eren'i sordu. Iyiles#mesine sevindi. Sonra Nazmiye Han@m sordu... "Madam Mariya bahc#esinde..." diye anlatt@ adam. "Art@k zaman@n@n c#og~unu k@z@yla birlikte, annesinden ve mo%syo% Jozef'ten kalan bahc#elerinde gec#iriyor," Nisan'da tas#@n@yordu Madam Mariya bahc#eye. Tu%m yaz@ ve sonbahar@ orada gec#iriyordu. Ortaklarla, @rgatlarla, bag~@ra c#ag~@ra gu%n gec#irmekten hos#nuttu adam@n so%yledig~ine go%re. "Bilmez misin Nazmiye Han@m, Madam Mariya, ak@l verceg~ikimse olmazsa yas#ayamaz. Eh s#imdi sizler de gidince..." Yine de, arada s@rada geliyordu evine Madam Mariya. "Bahc#e kap@s@n@n bir anahtar@n@ da bana verdi. C#ic#eklere ben su veriyorum. Gu%zel is Nazmiye Han@m, bunca s@caktan sonra bol suyla oynamak hos#uma gidiyor." "Zehra Han@m m@? Go%rme s#imdi Zehra Han@m@. Alkan'@n orta okuldan bir arkadas#@ vard@ hani. Can@m nas@l an@msamazs@n, kasaplar@n evinin kars#@s@ndayd@ evleri, s#u sag~daki sokata. Sarac#@n og~lu Memet...Memet'le evlendi Zehra Han@m. S#imdi, ahc#@s@ var, hizmetc#isi var, iki tane. C#ok seviyormus# og~lan kar@s@n@. Go%zu%nden k@skan@yor diyorlar. C#al@s#t@rtm@yor da. Zehra Han@m k@sa kol giyemez. Giymesin diye kollar@n@ dis#liyor, mortart@yormus# og~lan. O%yle herkesle go%ru%s#mesi de yasak. Kime gidercekse Zehra Han@m, arabas@yla b@rak@yor kocas@, sonra da gidip al@yor..." "Zeynep? Zeynep o%g~retmen okulunda. Bu y@l m@, seneye mi ne, okulu bitiriyor. Kocas@, Sedat'@ da, Zeynep'i de eve alm@yormus#. Zeynep yazlar@ gelir. Zehra Han@m da hizmetc#isini salar, bu kars#@ki evde birlikte kal@rlar." "Evi de sat@l@g~a c#@kard@ Zehra Han@m, biliyor muydun?" 'Hat@rad@r babamdan, satt@rmam' diye tutturmus# Sedat. 'Go%zu% c#@ks@n o hat@ran@n,' demis# Zehra Han@m. 'Bir gu%zel satar@m ki... Istersen al, hakk@nd@r, iza*leyi su%yu* yapars@n. Sevmedim bu evi. Nas@l ki, baban@ da hic# sevmedim...' demis#. Birbirlerine girmis# ana og~ul. S#imdi durum nedir, bilmiyorum." "-Evini tarif etsene bana Zehra Han@m@n?" "-Seni eve alacag~@n@ m@ san@yorsun bac@m? Belki kendisi ister ama alamaz. Kocas@ izin vermeli o%nce. Sen de gidip o og~lanc@g~a m@ yalvaracaks@n?" "-La*f, dayan@r@m kap@ya. K@rk y@ll@k arkadas#@m, o%z bac@mdan ileri, derim...Ona da derim ki, c#ocuklar@na bunu yapmaya..." "-Vaz gec# Nazmiye Han@m. Kendisini go%remezsin. Kap@y@ ac#m@yor. Hizmetc#isi kap@dan c#evirir seni. 'Han@m@m sizi kabul edemeyecek,' der." Boyle olmus#tu demek? "Halay@k Zehra" nereye c#@km@s#t@? Eris#tig~i her s#eyde var olan yozlas#ma kendisinden mi geliyordu, yoksa kos#ullardan m@? Bunu Madam Mariya ile ya da Remziye Han@mla konus#mak isteg~ini duydu. Bu isteg~in, her zamanki isteg~i oldug~unu, otuz y@la yak@n bir su%redir var oldug~unu ayr@msamad@. "-Usta, madem sende duruyormus#, Madam Mariya'n@n bahc#esinin anahtar@n@ versene bana." Anahtar@ al@p ic#eri girdi Nazmiye Han@m. U%c# basamag~@ c#@kt@. Bahc#enin ortas@ndaki ak c#imento du%zlu%kte c#ok k@s@r yemis#lerdi. Duvara bitis#ik, ku%c#u%k yar@m havuzda kendi c#ocuklar@, Remziye Han@m@n c#ocuklar@ ve Esperans ayaklar@n@ suyn ic#inde c#@rparak en gu%zel gu%lu%s#lerini ve cos#kular@n@ savurmus#lard@, c#ic#eklere inat. Esperans iki nis#an@l@dan ayr@ld@ktan sonra bu havuzun kenar@na oturmus#, ama asl@nda kendini kim bilir nerdlerde ve kim billir kimlere birlikte du%s#lemis#ti. Bu bahc#eydi, k@z@n@n, ince bacaklar@n@ k@r@p, eteklerini ac#arak bir Yirmi U%c# Nisan go%sterisinden sonra geldig~i gu%len, pespembe gu%len resminin c#ekildig~i yer. Sonralar@ da, bu havuzun k@y@s@nda ve bahc#ede onun bu%yu%yen resimleri c#ekilmis#ti. C#ocukluktan c#@km@s# genc# k@z olmus#, kendine gu%ven gelimis# resimleri ardarda burada c#ekilmis#, evde y@g~@lm@s#t@. Eren'in bas#@n@ bile tutamazken kundakta c#ekilmis# ilk resmi, sonra bu%yu%mesi, havuzun boyuna eris#mesi, gec#mesi, afacanlas#mas@, demirlere c#@k@p, alt@nda kalan havuza bak@p gu%lerek durmas@ ve Sait Beyin son resmi: Bu havuzun o%nu%nde. Kac# y@ll@k kar@s@na sar@l@p, herekesin ic#inde sar@ld@g~@ ic#in utangac# gu%lu%su%... C#ic#kleri sulad@ Nazmiye Han@m. Yu%zu%nu% y@kar gibi o%nce sonra yu%reg~ini vean@lar@n@ y@kamak ister gibi, c#ok c#ok sulad@. Sonra hortumu, kars#@daki eski evine dog~ru tuttu. Suyu sonuna kadar ac#t@. suyon bos#alan gu%ru%ltu%su% geriye kar#@s# gibi deg~il, o%ne kos#mak gibiydi. Iyiydi bu. Zehra Han@ma gitmekten o zaman vaz gec#ti. Camlar@ y@kad@g~@n@ san@yordu o%nce. Sonra duvarlar@, kap@y@, kap@n@n o%nu%nu% sulad@, sular o%nce sokakta durgun ve tutuk birikti. Gitmekte olan bir gu%nes# du%s#tu% u%stu%ne suyun. Island@. Sonra akmaya bas#lad@ sular, h@zla akmaya bas#lad@. Eskiden meydan olan ve kendi sokag~@n@ kesen, bitiren sokag ~a kadar akt@ s#imdi, her yer s@cakl@g~@n@ yitirmis#ti. Her yer y@kanm@s#, toprak yumus#am@s#- t@. Sait Bey ac#ard@ art@k kap@s@n@. "Han kap@s@ gibi, ard@na kadar...." Ard@na kadar ac#ar, kars#@s@na misafiri ic#in bir sandalye koyar sonra oturur: "-Sag~ol Madam Mariya" derdi, kar@s@n@ Madam Mariya san@p. "Sag~ol Madam Mariya, yu%reg~imizi serinlettin..." Ayla* Kutlu 3 May@s 1979 ANKARA